MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın sosyal medyada paylaştığı “vatandaşlık tanımı” üzerine inşa edilmiş metin, üzerinde uzun uzun durulmayı, enine boyuna tartışılmayı hak ediyor. Uzun bir makale hacmindeki metin, anayasaların vatandaşlık hukukunu , millet-milliyetçilik, ulus devlet gibi, egemenlik gibi kavramların ışığında ihatalı şekilde ele alıyor.
Üzerinde ciddiyetle durulması gereken çok önemli bir metin.
Çünkü metin yetkin bir tartışma önerisinden ibaret değil. “Eşit ve onurlu vatandaşlık” faslında çözüm sürecinin gelip takılacağı vatandaşlık tanımı meselesini tatmin edici şekilde ve kökten çözüyor. Böylece zihinlerde ağır bir yer tutan kritik bir eşiği aşmış oluyor. İkinci olarak, zorlu meseleyi cesaretle ele alıp, sağlam bir çözüm önerisi getirerek Sürecin anayasal tartışmalar aşamasına Türkiye’yi taşımış oluyor.
1924 Anayasası’na dönüş
Yıldız’ın pratik önerisi, 1924 Anayasası’nda yer alan vatandaşlık tanımına geri dönmekten ibaret. Zor meselelerin çözümü bazen burnunuzun dibinde, fark edilmeyi bekler. Yıldız bize önümüzde duran bu çözümü gösteriyor.
1924 tarihli anayasanın 88.maddesinde vatandaşlık şu şekilde formüle ediliyor. “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” “Vatandaşlık itibarıyla” kaydı, meseleyi çözüyor. Dini ve ırkı tanımın dışında bırakması evrensel vatandaşlık hukukuna uyuyor. “Itlak olunur” ibaresi de referans olarak, aşkın bir gücü değil, toplumda benimsenen anlayışı esas alıyor.
Anayasamızın 66. maddesinde yer alan halihazırdaki vatandaşlık tanımı ile mukayese edince Yıldız’ın önerisi vuzuha kavuşuyor:
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Bu tanım, Yıldız’ın da vurguladığı üzere vatandaşı değil, milleti tanımlamaktadır. “Vatandaş kimdir?” sorusunun cevabı bu tanımda yoktur. Bu tür tanımların kural olarak efradını cem etmesi, ağyarını men etmesi, yani açık ve seçik olması gerekir. Genelleme içeren bu tür tanımların muhalifinden hareketle açıklık ve seçiklik test edilebilir. “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan bir kimse Türk değildir” cümlesi doğru mudur? Türkiye’deki kadar Türk, üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlık sıfatını haiz olmadan muhtelif ülkelerde yaşamaktadır.
Anayasamızın 66. maddesi sorunludur. Yıldız’ın tartışmaya açtığı gibi 1924 Anayasası’na dönerek mesele hukuk ve mantık zemininde çözülebilir.
Fazladan Yıldız, etno-kültürel kimlikleri aşan bir millet tanımını, 1924 formülünün fikir babası olan Ziya Gökalp’ten hareketle, vatandaş tanımının merkezine yerleştirmektedir. Böyle olunca, anayasanın vatandaş tanımı yapmasına gerek yoktur. Anayasanın 66. maddesi toptan kaldırılsa ne olur? Bana göre de bir eksiklik veya boşluk ortaya çıkmaz.
Yıldız, vatandaşlığı haklı olarak milli egemenliğe bağlıyor. Tebaa ile vatandaş arasındaki fark egemenliğin kullanılışından neşet eder.
Vatan-millet
Yalnız meselenin, daha doğrusu zihinlerdeki kabullerin bir kat daha derininde başka bir sorun var.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Dünya ulus devletler çağında yaşıyor. Devletler arası ilişki yerine uluslararası ilişki, Birleşmiş Devletler yerine sadece devletlerin üye olduğu uluslararası örgüte Birleşmiş Milletler diyoruz. Bu düzen, her devletin bir ulusa dayandığı kabulüne göre işliyor. Beğenin beğenmeyin, ulus devletler düzeni içinde bir ulusa dayanmak zorundasınız. Bu ilke değişmiyor, ancak kimin ulus olduğu farklı şekillerde tanımlanıyor.
Fransızları, ABD’lileri, İsviçrelileri ulus haline getiren aynı toprak parçası, yani vatanda yaşamalarıdır. Doğrudan o toprak üzerinde yaşayan halk referans alınınca ortaya millet çıkıyor. Ulusa bağlılığın iki türü olan vatanseverlik (patriotism) ve milliyetçilik doğrudan bu referanslardan çıkıyor.
Vatandaşlık tanımı değil, ama vatandaşlık algısı bu yüzden aynı zamanda bir millet olma bilincini de yansıtıyor.
Anayasanın mevcut 66. maddesi vatandaşın kim olduğunu tanımlamıyor, fazladan etnik-kültürel bir varlığı empoze ederek niza konusu haline geliyor.
Aslında vatandaşlık tanımı faslında tartışılan mesele, hukuki değil psikolojik kırılmalara dayanıyor. Tanıma itiraz edenlerin ekseriyeti için mesele vatandaşlık değil, etno-kültürel kimlik meselesi. Çözümü de psikolojiyi gözeterek bulmak zorundayız.
Sonuçta, Federal Almanya vatandaşı bir Kürt, nasıl “Kürt asıllı Alman vatandaşı” olarak anılıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da “Kürt asıllı Türk vatandaşı” olarak kimliklerini ifade edecek. Dili kendi mantığı içinde düşünürseniz “Türk vatandaşı” yerine “Türkiye vatandaşı” veya “Türk” yerine “Türkiyeli” ifadesi daha fazla sorun çıkarmalı. Türkiye yerine hangi tanımı koyarsanız koyun: Türklerin ülkesi, Türklerin devleti, Türklerin vatanı. Türkiyeli, deyince ilk akla gelen coğrafyanın Türklere aidiyetini ifade eden “Türklerin ülkesinden” demiş oluyorsunuz.
MHP lideri Bahçeli’nin Kurban Bayramı’nda Türkgün’de yayımlanan makale serisinin ikincisinde bir vatandaş tanımı yer alıyordu. Meseleyi kökünden çözen bu tanım yeteri kadar tartışılmadı.
Şimdi Feti Yıldız’ın uzun makalesi sayesinde umalım ki yapıcı-onarıcı bir tartışma zemini ve vatandaşlık tanımı çözümü ortaya çıkar.