Bu hafta Hollywood Reporter’da “YouTube televizyonu yedi!” isimli ilginç bir makale okudum. Kendi kişisel kanalımda içerikler üretmeye yeni başlamış (aslında çok yeni sayılmam ama ara vermiştim diyelim) ve de platformun sıkı bir kullanıcısı olarak medyanın, eğlence sektörünün, sinemanın ve tabii ki hikâye anlatıcılığının nereye gittiğine dair kafamda bir takım soru işaretleri var. Geleneksel televizyon yayıncılığı sona mı eriyor, gazetecilik nereye evriliyor, 100 yılı aşkın sinema endüstrisinin bir normu haline gelmiş iki saatlik filmler yerini dizilere ve YouTube içeriklerine mi bırakıyor gibi sorular gündemimi meşgul etmeye devam ederken, YouTube’un dünyada ve de ülkemizde en çok tüketilen medya kanalı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Makalede Nielsen araştırma firmasının The Gauge ismini verdiği anket sonuçlarına yer verilmiş. 2025 Nisan Medya Dağıtıcısı Ölçeği raporuna göre YouTube, medya şirketleri arasında liderliğini koruyarak izleyicilerin televizyon izleyerek geçirdiği zamanın yüzde 12,4’ünü temsil etti. Anketin sonuçlarına göre bu, platformun üst üste üçüncü ay zirvede kalması ve bugüne kadarki en büyük TV payına sahip olması anlamına geliyor.
Görünen köy kılavuz istemez. Kimin galip geldiğini, sadece kendi hayatımıza ve en çok nerede vakit geçirdiğimize bakarak söyleyebiliriz. Yine de ankette, YouTube’u takip eden The Walt Disney Company, Paramount, Netflix, Warner Bros. Company ve Amazon gibi dev ve çok uluslu medya şirketlerini görünce, nedense durumun ciddiyeti bende daha iyi dank ediyor ve bu galibiyetin arkasındaki sebepleri, sadece geleneksel televizyonun seyirci kaybetmesine bağlamamamız gerektiğini düşünüyorum. Bildiğimiz anlamda, hikâye anlatma ve tüketme alışkanlıklarımız köklü değişikliklerden geçiyor. Daha hızlı, çeşitli, çok sesli, belki de kişiye özel yontulmuş, bedava ya da neredeyse bedava içerikler tüm dünyayı egemenliği altına alıyor. İlk önce akıllı telefon ekranlarını ana mecrası olarak hükmeden YouTube, bugün televizyon ekranlarını fethederek kanallara meydan okuyor.
Bu açıdan, mesleki anlamda ilerleme kaydetmek isteyen herkesin, bu platformda içerik üretmesinin önemli ve hatta şart olduğunu düşünüyorum. Sene oldu 2025, atı alan Üsküdar’ı geçti demeyin. Paylaşmak, diyalog kurmak ve mesleğinize yeni bir soluk getirmek hiçbir zaman geç değil.
Neden içerik üretmeliyiz?
Bu soruya ilk önce kişisel bir yerden yanıt vermek istiyorum. Ben neden içerik üretiyorum? Basit. Çünkü video üretmeyi seviyorum. İçerik için fikir düşünmek, metin hazırlamak, çekmek ve kurgulamak çok keyif aldığım bir süreç. Tabii burada gerekli olan ve sinemacı geçmişimden getirdiğim bir takım teknik yeterlilikler (çekim yapmak ve kurgulamak gibi) avantajlı olduğum konular, ancak kamera önünde sunum yapmak, metinler hazırlamak ve ilgi çekecek konulara karar vermek gibi alanlarda da kendimi her zaman geliştirmem ve eğitmem gerekiyor. Hemen hemen her alanda olduğu gibi bu alanda da herkesin durumu farklı. Bir kişi teknik konularda bilgi sahibiyken bir başkası da kamera önü karizması ile başka avantajlara sahip olabilir. Burada önemli olan sürdürülebilir, keyif alabileceğiniz ve insanların ilgisini çekebilecek içerikleri nasıl üretebileceğinize kafa yormak. Gerisi teferruat!
Bu arada teknik konular da sizi yıldırmasın, YouTube ve sosyal medyanın açık fikirli bir seyirci kitlesine sahip olduğunu ve içeriklerin teknik açıdan yeterliliklerinin çok da önemli olmadığını not edelim. Ne de olsa Hollywood filmi yapmıyoruz.
Tabii, sadece içerik üretmeyi seviyor olmam, herkesin içerik üreticisi olması gerektiğini savunmam için yeterli bir argüman değil. Hangi mesleği yapıyor olursanız olun, sektörünüz ya da ilgilendiğiniz konular ile diyalog halinde olmak istiyorsanız, içerik üretmek size hikâyenin bir parçası olabilmenizde de fayda sağlıyor.
Bunun yanı sıra, yaptığınız işi pazarlamak, görünürlük kazanmak ve derdinizi anlatmak da ilgi duyduğunuz alanlara yaklaşmanızı kolaylaştırıyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Yumuşak güç
Hollywood Reporter makalesinde, YouTube platformunun son 4 senede içerik üreticilerine 100 milyar dolardan fazla ödeme yaptığına yer vermiş. Bu durum, platformun ticari açıdan hareketli olduğunu gösterse de rekabetin de ne kadar sert olduğunu gözler önüne seriyor. Platformda içerikler üreterek para kazanmak kolay değil ve elbette maddi kazanç doğal bir hedef olsa da, Youtube’a video üretmenin başka olumlu getirileri olduğunu da düşünüyorum.
Örneğin içerik üreticileri, uluslararası ilişkilerde sıkça duyduğumuz ve ülkelerin diğer ülkeler üzerindeki etkilerini güç kullanmadan arttırmalarına yarayan “soft power” yani yumuşak güç tezine benzer bir etki hedefleyebilirler. Belki beş bin takipçili bir hesap ile bir gelir kaynağı elde edemezsiniz ama bu kitlenin varlığı sesinizi duyurmanızda, bir takım iş birlikleri geliştirmenizde ve yeni iş olanakları yaratmanızda size yardımcı olabilir.
Bu sebepten düzenli içeriklerle bir kitle oluşturabilmek, kariyeriniz açısından elde edebileceğiniz önemli kazanımlardan.
Okyanusun derinliklerinden sesimizi kıyıya ulaştırmak
Tabii bunu yaparken platformun uçsuz bucaksız bir okyanus olduğunu, birçok büyük balığa karşı yüzmeniz gerektiğini ve ne yaparsanız yapın algoritmaların hükmettiği bir sistem içerisinde var olmaya çalıştığınızı göreceksiniz. Ama sakın yılmayın. Zamanla, izlenme rakamlarınız küçük olsa da etkilerinin büyük olduğunu göreceksiniz. Bazen sadece doğru kitleye ulaşmak, o kitlenin niceliğinden daha önemli. Bunu özellikle, sosyal medyada takip ettiğim birçok kanalda görebiliyorum. Daha ufak ve butik gibi görünen medya kanalları, yaptıkları işlerle ve haberlerle Türkiye’nin gidişatına pozitif anlamda büyük katkılar sağlayabiliyorlar. Mesleğimde gıpta ile baktığım bir büyüğümün ya da dostumun, içeriklerimi izleyip bana yazması beni içerik üretme konusunda motive ediyor.
Ürettiklerimiz kalıcı mı?
Ürettiğimiz ve tükettiğimiz YouTube içerikleri Dostoyevski’nin bir Kumarbaz romanı (ya da herhangi bir başka romanı diyelim) gibi kalıcı olur mu, 100 sene sonra döner buralara bakar mıyız, onu artık zaman gösterecek. Ama şunu biliyorum. Yaratıcılık çalıştıkça, ürettikçe ve paylaştıkça kendisini belli ediyor. Bu açıdan Dostoyevski’nin Kumarbaz’ı borçlarından ötürü nasıl 26 günde yetiştirmek zorunda kaldığını ve bu şahesere imza attığını bugün görebiliyoruz. Ama buradan çıkartabileceğimiz bazı dersler var. Siz sayıya takılmamaya çalışın, gerisi kolay gelir.