Ruşen Çakır yazdı: DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor

Son dönemde DEM Parti’den öne çıkan farklı isimlerin birbirinden farklı yanlışlar yaptıklarına tanık oluyoruz. Bunların en çarpıcısı hiç kuşkusuz TBMM Açılış Resepsiyonu’nda çekilen ve cumhurbaşkanlığı tarafından servis edilen fotoğraflardı. Daha önce bu konuyu geniş bir şekilde ele almış olduğum için, eleştirilerimi şöyle özetlemekle yetineceğim: Türkiye’yi otoriter bir sisteme sürükleyen ve bunun faturasını en çok Kürtlere ve Kürt hareketine çıkartmaya çalışan Erdoğan ile “daha mesafeli” bir ilişki kurmaları gerekirdi.

Bir diğer husus İmralı heyetinden Pervin Buldan’ın bir yayında, siyasi iktidarı, süreci eleştiren medyaya karşı göreve çağırması ve bunu yaparken yargıyı da işin içine katmasıydı. Buldan asla basın özgürlüğünü ihlali kastetmediğini söylüyor, benzer şeklide onun sözlerinin yanlış anlaşıldığını düşünen ve söyleyenler de var, fakat şahsen bu sözleri, Buldan gibi hem deneyimli, hem de doğru zamanda doğru yerde durmasıyla bilinen bir siyasetçiye hiç yakıştıramadım ve üzüldüm.

Fırsatçılar pusuda

Bu arada Cumhuriyet’te Barış Terkoğlu’nun Buldan’ı şu sözlerle eleştirmiş olduğunu da kayda geçelim: “Süreci eleştirenlerin medyaları mı kapatılacak, işten kovulmaları mı sağlanacak, hapishanelere mi doldurulacak, yoksa gözleri bağlanıp bir kuytuda cezalandırılma mı yapılacak?”

Terkoğlu, Buldan’ın eşi Savaş Buldan’ın devlet tarafından kaçırıldığını, 4 Haziran 1994 günü Bolu’da bir “kuytu”da ölü bulunduğunu; o tarihte 27 yaşındaki Pervin Buldan’ın iki çocuğuyla yalnız kaldığını bilmiyor olamaz.

Pervin Buldan
Ruşen Çakır yazdı: DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor

Yanlışlar, düzeltmeler, özürler

Terkoğlu gibi, içinden geçtiğimiz sürece şu ya da bu nedenle karşı çıkan, onu engellemek isteyen çok kişi ve çevre Buldan’ın bu sözlerini fırsat bildi. Özellikle İYİ Parti’nin TBMM’de sergilediği performans akıllara kazındı. Yine akıllarda kalacak bir diğer husus, süreç karşıtlarının, bunun yumuşak karnı olarak Abdullah Öcalan ve DEM Parti’yi görmeleri, eleştiri ve saldırılarında AKP ve özellikle MHP’ye karşı son derece mülayim olmaları.

Bu durum Kürt hareketinin bu süreçte çok daha dikkatli olmasını gerektiriyor. Fakat peş peşe yapılan çok hata birçok doğruyu da etkisiz kılıyor.

Hızlıca bazı örnekleri sıralayalım: Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in şehit askerlerden “genç cesetler” diye bahsetmesi (kendisiyle yaptığımız canlı yayında bu konuda özür diledi); DEM Parti grup toplantısı sırasında “Serok Apo” sloganlarının atılması; DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık’ın “Son günlerde mecliste hain, alçak kelimeleri havada uçuşuyor. Asıl alçaklık ülkeyi birlikte kurduktan sonra Kürdü yok saymaktır. Bir halkın dilini yasaklayanlar alçaktır. Bir halkın haklarını gasp edenler alçaktır” demesi (Sonradan TELE1’den Merdan Yanardağ’a “Ben inkar edenlere söyledim, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı saygımız büyük” dedi); DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın CHP’den gelen eleştirilere “Siz ne zaman Selahattin’ci, Figen’ci oldunuz? Dokunulmazlıkların kaldırılmasına oy vermeseydiniz bugün o insanlar partilerinin başında olacak, mücadelelerini sürdüreceklerdi” cevabını vermesi.

DEM Parti’nin Demirtaş paradoksu

Sonuncu örneği başlıbaşına ele almak şart. Bakırhan’ın dokunulmazlıklar konusunu CHP’lilere hatırlatması isabetli. Yine Demirtaş konusunda kendilerini eleştirenlerin gerçek niyetlerini sorgulaması da yanlış olmayabilir. Fakat şu da bir gerçek: Bugün DEM Parti, dün HDP, Demirtaş ve arkadaşları konusunda eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Hiç kuşkusuz siyasi iktidar kendilerine sürekli ve sistemli bir baskı uyguluyor ve imkanları kısıtlı, fakat 19 Mart’tan bu yana CHP’nin gösterdiği direnişi, tarihi mücadele ve direnişle geçmiş Kürt hareketinden görmedik.

Sorulduğunda tabii ki Demirtaş ve arkadaşlarını savundular, fakat sorulmadığında bunu pek gündeme getirdiklerine de tanık olmadık. Buna karşılık, çok etkili olmasa da zaman zaman Öcalan için bazı kampanyalar düzenlenebildi.

Daha önemlisi, tam da Demirtaş’a en çok ihtiyaç duyulan ve baskı ortamının büyük ölçüde gevşediği günümüzde de bu konuda belirgin bir hareketlilik göremiyoruz.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Öcalan’ın çizdiği sınırlar

DEM Parti’nin Demirtaş konusundaki ürkekliğini “Öcalan’ın talimatı”na bağlayanlardan değilim. Fakat onun özellikle genç Kürtlerde çok popüler olmasının, üstelik Kürt hareketine yabancı, hatta düşman kesimlerde bile belli bir ilgi ve merak yaratmasının, Öcalan’ın liderliğine gölge düşürmesinden ürküyor olmalılar.

Zaten DEM Parti’nin bu süreç boyunca hata yapmasının iki temel nedeni var ve ikisi de doğrudan Öcalan ile ilgili: 1) Öcalan birçok konuda kendisini yeniliyor olsa da Kürtlerin, Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın yaşadığı muazzam altüst oluşları bizzat yaşayan biri değil, fakat sızan bazı görüşme notlarından anladığım kadarıyla kendisi dışarıdan çok fazla “beslenmiyor”; 2) Ama taraftarları her şeyi Öcalan’dan bekliyor, onun çizdiği sınırların dışına çıkmamaya çalışıyor ve bu nedenle kendilerini sık sık “tarihdışı” bir konumda buluyorlar.

“Onlara güvenelim, gerisini merak etmeyelim”

DEM Parti’de şöyle bir anlayışın hakim olduğunu düşünüyorum:

“Önderlik, yani Öcalan, ‘norm devlet’ ile her şeyi en ince noktasına kadar konuşup tartışıyor. Bunun detaylarının tamamını bilmesek de olur. Hele kamuoyunun çok fazla bir şey bilmesine hiç gerek yok. Biraz zaman alacak, ama olacak. O ana kadar çok fazla hata yapmamaya, Önderlik’in elini zayıflatmamaya bakalım.”

DEM Partililer, toplum desteği olmadan bunca yılın en köklü sorununun çözülemeyeceğini bilmiyor olamazlar. Ve bu topluma “Merak etmeyin, Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan hepimiz için en doğruyu yapacaklardır” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımı benimsetmek asla mümkün olamaz.

Kürt siyasal hareketi bütün yükü Öcalan’ın sırtına yükleme kolaycılığından vazgeçmezse onunla beraber kaybeder ve tüm ülkeye kaybettirir.