Gilles Paris: “Kırık yaralarıyla mâlûl bir Ortadoğu’da, eksen kaymaları zamânındayız artık”

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ukrayna’daki Rus saldırısını kınamayıp çekimser kalması, İsrail’in Kiev’le hava savunma teknolojisini paylaşmayı reddetmesi, Suudî Arabistan’ın petrol üretiminde Rusya’yla aynı tutumu benimsemesi… “Artık kime güvenileceği belli değil — elbette özellikle Batılılar için geçerli bu” diye vurguluyor Le Monde yazarı Gilles Paris.

7 Aralık 2022 — Le Monde

Ortadoğu, Batı ile dünyanın artakalanı arasındaki eklem yeri ve bu eklem gıcırdıyor şimdi. Çin Başkanı Şi Cinping’in 9 Aralık’ta öngörülen Suudî Arabistan ziyâreti, kâh sessiz kâh gürültülü adımlarla bu bölgede oynanan nüfuz çarpışmasının son örneği. Zâten İran yanlısı eksenle İsrail ve Arap ülkelerince varılan İbrahim Anlaşması’nın yarattığı eksen arasındaki kırılmaların yaralarıyla mâlûl bu bölgede, eksen kaymalarının, belirsizleşen ittifakların zamânındayız artık. Alışılagelmiş basit fikirler, karmaşık bir çoktaraflılık biçimine çarpıp tökezlemekte.

Askerî garantiler, ekonomik ve jeopolitik çıkarlar, hattâ oynanmakta olan Dünya Kupası arifesinde Avrupa’da Katar’a yönelik, gerçek anlaşmazlıkların beslediği aşağılama kampanyasının yoğunluğu hatırlandığında, daha simgesel olarak da ulusal duygular bakımından, Arap saçına dönmüş bir durumla karşı karşıyayız. Bu kampanya, sporun kanunu hükmünü icrâ etmeden ve Batılı seyircilerin takımadadaki stadlarda maçları bira içmeden izleyince ölmediklerini görmelerinden önce, Emirliğe çok güçlü bir başka yöne bakma isteği vermiş olmalı.

Çoğalan işâretler Ukrayna’nın istilâsından beri daha da arttı: Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yapılan, Ukrayna’daki Rus saldırısını kınama oylamasında çekimser kalması; aynı BAE’nin Avrupalılar ve ABD tarafından kovalanan Rus oligarklarına kapılarını açması; İsrail’in Kiev’le hava savunma teknolojisini paylaşmayı reddetmesi; Suudî Arabistan’ın petrol üretim seviyesi bakımından Rusya’yla aynı tutumu benimsemesi…Artık kime güvenileceği belli değil — elbette özellikle Batılılar için geçerli bu.

Temmuz ayında, ABD Başkanı Cidde’ye gidip Veliaht-Prens Muhammed Bin Salman’la görüşmeye râzı olmuştu — Suudî muhâlif Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de katledilip cesedinin parçalara ayrılmasında oynadığı rol yüzünden zanlı olan Veliaht-Prens’i, daha birkaç ay önce demokrat bir başkan olarak parya statüsünde îlân etmesine rağmen. Tükürdüğünü yalamaya giden Biden, Air Force One uçağının merdiveninden indiğinde, kraliyet âilesinin sıradan bir üyesi tarafından karşılanmıştı; oysa 2016’da Şi Cinping’in ilk ziyâretinde Muhammed Bin Salman bizzat karşılamaya gitmişti onu — ki 9 Aralık’ta da bu tekrarlanabilir.

Stratejik boşluk riski

Yaklaşık iki yıldır Riyad’da görevli büyükelçisi bulunmayan ve görev döneminin ortasındaki ara seçimlere birkaç ay kala benzinin fiyatında bir düşüş sağlamayı umarak Suudî deve petrol üretimini artırması için yalvarmaya giden ABD Başkanı, eli neredeyse boş dönmüştü. Seçime bir ay kala, Riyad tam tersi bir karar almış ve oyunu açıkça Cumhuriyetçi Parti lehine kullanmıştı. Bu hakaretin Joe Biden’ın hâfızasının bir köşesinde kalmamış olması pek mümkün değil.

Batılı ülkelerin fazla acele etmeden petrol-sonrası döneme geçişi hazırladıkları sırada, bugün enerji güvenliklerini garanti eden ittifakların zorunluluğu ile, bunun demokratik değerler ve insan hakları husûsunda îcap ettirdiği görecilik arasındaki gerilim, hiçbir zaman bu kadar sert olmamıştı kuşkusuz. Gayri irâdî bir bölgesel bütünleşme biçiminin belirtisi olarak, git gide Atina’dan ziyâde Sparta’yı andıran İsrail’in illiberal sapması da buna ekleniyor.

Moskova ve Pekin, –ilkinin drone, ikincisinin ise akaryakıt tedârik ettiği– Tahran da dâhil olmak üzere bölgedeki herkesle konuşabiliyor ve bu türden mülâhazaları hiç takmıyorlar. Mümkün açıkların çoğaldığını görüp, şimdiye dek hiç yapmadıkları kadar Washington’ın ayağa basıyorlar.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Kasım ayında, ABD’nin stratejiden sorumlu Savunma Müsteşarı Colin Kahl, bir Britanya araştırma merkezi olan International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından Bahreyn’deki Manama’da düzenlenen bir konferanstan istifâde ederek, Ortadoğu’daki Amerikan taahhütlerinin sürdüğünü tekrar vurguladı.

Aslında bölgede geniş ölçüde paylaşılan kanaat, Washington’ın uğradığı başarısızlıkların, Hint-Pasifik bölgesine doğru dönmesinin, hattâ İbrahim Anlaşması’nın, stratejik boşluk yaratabilecek bir çekilme vaktini getireceği yönünde. Daha önce Suriye’de olup bitenler ve Barack Obama’nın 2013’te yaşanan iç savaşta kendi kırmızı çizgilerini inkâr etmesi, bu boşluğun dâima ABD’nin bir rakibine, ya da bir düşmanına yaradığını göstermişti.

Güvenlik hususundaki sınırlar

Amerikalı diplomat, Ortadoğu’daki Amerikan taahhütlerinin sürdüğünü tekrar vurgularken bir uyarıda da bulundu ama: Bu dizginsiz çoktaraflılığın güvenlik husûsunda sınırları olduğunu belirtti. “Çin’le işbirliğinde muayyen bir eşik aşılınca, ABD ile bağların ayakta tutulup tutulmayacağı sorulacaktır. Bunu huysuzluğumuzdan yapmayacağız, ama bu yakınlaşma bizim kendi güvenliğimiz bakımından bir yük oluşturacak” diye ekledi. Bölge ülkeleri onlarca yıldır Washington’a ve silâhlarına dayandıklarından –ki Colin Kahl bunu hatırlatmaktan eksik kalmadı– içlerinden kaçı riske girme cüretini gösterebilir?

Amerikalılar’daki teyakkuzun göstergesi olarak, Birleşik Arap Emirlikleri’nin en güçlüsü Abu Dabi’de bir Çin limanı projesi 2021’de durdurulmuştu. Washington, söz konusu terminalde konteyner gemilerinin öngörülen zararsız faaliyetlerine, zamânı geldiğinde Pekin’in askerî bir boyut eklemesi ihtimâlini ileri sürmüştü. Joe Biden da Suudî Arabistan’ı ziyâreti sırasında, Asyalı rakibinin hamaratlığının önünü almak için 5G ve 6G şebekelerinin ortak geliştirilmesi için bir anlaşma da koparmıştı.

Çok işlevli bir pusulası olan bu Ortadoğu, birçok diplomasinin işbirliği, rekabet ve ortaklaşa rekabet arasında yol tâyininde zorlandığı günümüzdeki puslu stratejik havanın iyi bir resmini sunuyor. Uyumlu bir işleyişin bugünden yarına kurulacağını beklememek gerek elbette. Ticârette birçok ekseni olan bir eklem yeri bulunmaz. Ne toptancıda ne perakendecide.