Büyük göç (1) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Tanık koruma programına girer gibi, her şeyi sıfırlıyorsunuz”

Almanya, Hollanda, İngiltere, Avusturya, Belçika, Fransa, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Estonya, İspanya, İtalya, İsveç, Malta, Dubai, Avustralya, Vietnam, ABD, Kanada… Yüzlerceden öte binlerce kişiyi kapsadığı anlaşılan ve son dönemde iyice tırmanan iyi eğitimli yurttaşların göçünün birçok boyutu var. Bunları anlamak ülkemizin geleceği için elzem. Bunun için mikrofonu bu olayın öznelerine uzatmak gerekiyordu ve onu yaptık.

Sosyal medyadan yaptığım çağrı üzerine, çoğu yakın zamanda bu ülkelere yerleşmiş, bir kısmı da yerleşme hazırlığı yapan altmışa yakın kişi bana ulaştı, öykülerini, duygularını, beklentilerini anlattı ve sonuçta bu yazı dizisi ortaya çıktı.

Cumhuriyet, Milliyet, Vatan ve Habertürk gazetelerinde onlarca yazı dizisi hazırlamış bir gazeteci olarak yaklaşık 10 yıl sonra kaldığım yerden devam etmenin beni hayli heyecanlandırdığını itiraf etmeliyim. Seçim sonrasının şaşırtıcı bir şekilde kısır siyasi ortamında ufak tefek gelişmeler üzerinden bir şeyler yazıp söylemeye çalışırken böylesine sahici bir olgu üzerine kafa yormak bana çok iyi geldi. Bana ulaşan kişilerin içtenliği de beni iyice motive etti.

Bu yazı dizisi, dünyanın dört bir tarafına dağılmış ya da dağılma hazırlığı içinde olan bu altmışa yakın kişinin -ki yarıdan fazlasının kadın olduğunun, erkeklerden dördünün kendilerini LGBTİ+ kimliğiyle tanımladığının altını çizmeliyim- bana sözlü olarak anlattıklarından derlendi. Dizide konuşan kişilerin tümünün adını değiştirme ihtiyacı hissettim ama aktardıklarımın hepsi bizzat anlattıklarıdır.

Her birine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.

Hasan 34 yaşında. 10 yıl çalıştığı, daha iyisini aramayacağı bir işteymiş, her şeyden memnunmuş ama sonrasını şöyle anlatıyor: “O ana kadar hiç aklıma gelmeyen bir şeyi yaptım, paldır küldür bine yakın iş başvurusu yaptım.” “Neden?” diye sorduğumdaysa “Çünkü zihnen Türkiye’den kopmuştum” cevabını veriyor.

Hasan bir yılı aşkın bir süredir Almanya’da yaşıyor. İlk başlarda epey zorlanmış. Fakat kısa sürede “mutlu son”a ulaşmış: “Yerleştim, mutluyum. Çok uzun zamandır ‘mutluyum’ demediğimi fark ettim.” 

Yurt dışında yüksek lisans furyası 

Konuştuğum, tamamı yasal yollarla yurt dışına gitmiş altmışa yakın kişi birbirinden farklı yollara başvurmuş. Akademik programlar dahilinde yüksek lisans, doktora, doktora sonrası eğitim için gidip oralarda kalanların sayısı hayli yüksek. Almanya’da bilgisayar yüksek lisansı yapan Boğaziçi Üniversitesi mezunu Haluk, artık gençlerin yüksek lisans için Türkiye’yi pek tercih etmediklerini, kendisi gibi çoğu öğrencinin dönmeyi düşünmediğini söylüyor.

Bu konuda tek bir istisnayla karşılaştım. Sözü İTÜ Mimarlık mezunu olan Kutlu’ya bırakalım: “Genellikle insanlar yüksek lisansa yurtdışına gidiyor. Ben Japonya’ya gitmedim, çok iyi bir burs bulduğum için Japonya’ya geldim. Ülkeye dönmek ve hatta siyasete girmek istiyorum.”

Beyin avcıların hedefindeki Türkiye

İkinci olarak herhangi bir şirketin davetiyle gidenler var. 53 yaşındaki Ali, 2018’de ailesini alıp İspanya’ya yerleşmiş: “Şirket hep çağırırdı, istemezdim ama ülke her açıdan kötüye gidince dönmemek üzere gittim. Paramla gittim, ev bile aldım.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Hollanda başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerindeki şirketlerin, beyin avcıları aracılığıyla teknoloji, sağlık gibi sektörlerde yetişmiş eleman avına çıktıkları, çok sayıda Türk’e de kanca attıkları biliniyor. Bu tür davetle giden kişiler nispeten daha elverişli ortamlarda çalışıyorlar. En azından hangi şartlarla karşılaşacaklarını biliyorlar. 

Bir yıldır Estonya’da yazılımcılık yapan Berat ise şöyle konuşuyor: “Oy kullanmaya gittiğimde 3-4 bin kişi gördüm, çoğu yazılımcıydı.” 

Denklik sınavına giren profesör

Yurtdışı kapılarını kendileri zorlayanlar için özellikle ilk dönemler daha sorunlu olabiliyor. Örneğin yazının girişinde sözünü ettiğimiz Hasan, “Tanık koruma programına girer gibi, her şeyi sıfırlıyorsunuz” diyor. 

Bu konuda çarpıcı bir başka örnek, Türkiye’nin önde gelen tıp fakültelerinden birinde profesör olan Kaan. Onca tecrübesi ve kariyerine rağmen 2017’de Almanya’ya gittiğinde denklik sınavına girmek zorunda kalmış. Ama ikiz çocuklarının geleceği için yılmamış ve nispeten küçük bir Alman şehrinde start verdiği yeni yaşamını kısa bir süre önce ülkenin önde gelen bir üniversite hastanesinde sürdürmeye başlamış.

Bir diğer seçenek dil kursu üzerinden gidip o ülkede kalmak. Örneğin 34 yaşındaki Turgut, dil okulu üzerinden kız arkadaşıyla birlikte Avustralya’ya gitmiş. Orada evlenmişler. Eşi yüksek lisans okumaya başlayınca yedi yıllık vize almışlar ve dönmeyi de düşünmüyorlar.

İngiltere gidenlerin bir kısmıysa Ankara Anlaşması’ndan faydalanıyor. Buna göre gittikleri yerde şirket açıp oturma izni alıyorlar. Örneğin Türkiye’de ihracatla uğraşan İbrahim “Devlet bizi bıktırdı. ‘Siz yolunuza ben yoluma’ dedim ve geldik” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Londra’da ev bile aldık. Sinirlenmiyoruz, rahatız. Kaliteli bir yaşama kavuştuk. Beş yıl kalırsak süresiz oturma hakkı alacağız.”

Yarının hikâyesi: “Tek derdim çocuğumun gidebileceği iyi bir okul”

Yazı dizisine katkıda bulunmak istiyorsanız rusencakir@medyascope.tv’ye mail atabilirsiniz.