Yazı dizisi için görüştüğüm kişilerin önemli bir bölümü daha önce değişik vesilelerle yurtdışında kalmış ama ilk fırsatta ve çoğunlukla koşarak dönmüşlerdi. Fakat bu sefer gerek kendi yaşam beklentilerinin, gerekse ülkedeki koşulların değişmesi nedeniyle belki de hiç dönmemek üzere göç etmişler.
Örneğin akademisyen Işık bunlardan biri: “İngiltere’de yüksek lisans yaparken ülkemi çok özlemiştim. Gemileri yakanlar vardı ama ben döndüm. Şimdi tersi oldu. Doktora için çok başvuru yaptım ve İtalya’dan kabul aldım. Anladım ki Türkiye’deki hayat tarzı bana göre değil. Hâlâ korkuyorum.”
Eşinin işi nedeniyle bir süredir Vietnam’da yaşayan Demet’in de benzer bir öyküsü var: “İngiltere’de doktora yaparken, hangi din ve mezhepten olurlarsa olsunlar Lübnanlılar hiç dönmeyi düşünmüyordu, onlara hayret ediyorduk. Nitekim biz döndük. Şimdi hepimiz Lübnanlılar gibi olduk. Öyle ki ülkemizin en iyi liselerinden ve üniversitelerinden mezun olanlar hep dışarı çıkıyor.”
- OKUYUN | Büyük göç (1) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Tanık koruma programına girer gibi, her şeyi sıfırlıyorsunuz”
- OKUYUN | Büyük göç (2) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Tek derdim çocuğumun gidebileceği iyi bir okul”
- OKUYUN | Büyük göç (3) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Halbuki Gezi ile ne kadar umutlanmıştık”
- OKUYUN | Büyük göç (4) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Bir eşcinsel olarak her gün hedef gösterilmekten bunaldım”
- OKUYUN | Büyük Göç (5) | Türkiye’den gidenler, hikâyelerini Ruşen Çakır’a anlatıyor: “Almanya’da artık her hastanede Türkçe konuşan doktor bulabiliyoruz”
- İZLEYİN | Büyük göç: Türkiye’den gidenler ne umdular, ne buldular?
“Aslında Türkiye’de rahatımız iyiydi ama…”
Türkiye’de Yeşil hareket içerisinde bulunan Arif, bir yıl önce Danimarka’ya, doktora yapmak için giden eşiyle birlikte yerleşmiş. “İyi ki gelmişim” demiyor; “Türkiye’deki hayat benim için daha kolaydı, gelir olarak sıkıntım yoktu” dese de hemen ekliyor: “Ama boğucu bir atmosfer vardı.”
Görüştüğüm kişilerin çoğu tıpkı Arif gibi, Türkiye’de ortalamanın üzerinde bir hayatları olduğunu kabul ediyor ama siyasi, ekonomik, kültürel vb. anlamında yaşanan “kötüleşme” nedeniyle yurtdışına yerleştiklerini veya yerleşmeyi düşündüklerini anlatıyor.
Örneğin yıllarca İngilizce öğretmenliği yapan ve eşinin çalıştığı şirket aracılığıyla Avustralya’ya yerleşmeye hazırlanan Çağıl’ın üzüntülü ses tonunu unutmam mümkün değil: “Türkiye’den beklentimiz kalmadı, kesin gidiyoruz. Geride çok şey bırakacağız ama olmuyor. 2018 seçimleri benim için en büyük kabustu, eve ağlaya ağlaya dönmüştüm. İzole bir şekilde yaşıyoruz.”
Avusturya’da yerleşen endüstri mühendisi Nurhan da bir başka örnek: “Çok çalışıp bir yerlere gelmiştim, ülkeme faydam olsun isterdim. Ama kadın olarak ağzımla kuş tutsam bile burada gördüğüm değeri göremeyecektim.”
Altı aydır ABD’de yaşayan ve finans sektöründe çalışan Vecdi ise şöyle konuşuyor: “Allah için ülkemizde sıkıntı yaşamadık, kendi yağımızla kavrulduk. Ama kavrul kavrul nereye kadar? Buradaki insanların ulaşılabilirliğiyle Türkiye’dekiler çok farklı. Bu imkânlardan yararlanmak lazım. Ülkem için üzülüyorum.”
“Hayalimdeki arabayı altı ayda aldım”
Ekonomik sebepler derken özellikle son ekonomik krizle birlikte orta sınıfların alım gücünün bariz bir şekilde düşmesinin altını özellikle çizmek lazım. Örneğin 18 ay önce Almanya’ya yerleşen lojistik uzmanı Berk, 2014’te gitme şansı varken yurtdışına gitmemiş. Şimdiki kararını “yüzde 80 toplumsal/siyasal nedenler”le açıklıyor: “Yunanistan’daki gibi çözülmesi mümkün kriz gibi olsaydı kesin ayrılmazdım. İstanbul’dan küfrederek ayrıldım. Huzur, özgürlük arıyorum.” Şu sözler de Berk’in: “Burada üç katı bir alım gücü var.”
Dil okulu üzerinden Avustralya’ya yerleşen Turgut ise “En az 3, 7, 10 kat alım gücü var” diyor ama ekliyor: “Ama kiralık ev sorunu burada da var.”
18 aydır “ABD’nin güneyi gibi” dediği Dubai’de kendisi gibi moda tasarımcısı eşiyle birlikte yaşayan Okan memnuniyetini şöyle özetliyor: “Türkiye’de kendime güvenemiyordum, burada kendimi buraya ait hissediyorum. İstediğimiz yaşam tarzını sürdürebiliyoruz. Önümüz açık. Altı ayda hayalini kurduğum arabayı aldım.”
Haziran ayında Almanya’ya yerleşen 26 yaşındaki elektrik mühendisi Önder de “İstanbul’da keyfim yerindeydi. Evim vardı, burada kiracıyım. Ama daha çok kazanıyorum ve oldukça rahatım” diyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Deplasmandaki orta sınıf
Altı gün boyunca, yurtdışına yerleşmiş ya da yerleşme planları yapan 80’e yakın kişinin, bizzat kendilerinden dinlediğim öykülerinden kesitler aktarmaya çalıştım. Aslında bu Türkiye’de adım adım yok olan orta sınıfların hayal kırıklıklarının bir özeti. Çoğu kendi halinde ailelerin çocukları olup cumhuriyetin sağladığı imkanlarla iyi okullarda okuyup gözde mesleklere yönelen ama ülkedeki gidişatla birlikte beklentilerinden, hayallerinden uzaklaşmak zorunda kalan bu kişiler var kalmak için, kendileri gibi olanlara hâlâ iyi koşullar sunabilen ülkelere yöneliyorlar. Bu durumu Türkiye’deki orta sınıfın deplasmana çıkması olarak tanımlamak mümkün. (Bu tanımı, Çekya’ya yerleşen 36 yaşındaki İngilizce öğretmeni Cengiz’in, “Oğlum sen deplasmana çıkıyorsun” demiş olan annesine borçluyum.)
Peki tam olarak ne arıyorlar? Tabii ki daha iyi bir kariyer, iş, üniversite vs. Tabii ki daha konforlu bir hayat. Ama bunların da ötesinde sık sık şu kavramları telaffuz ediyorlar: Huzur, güvenlik, özgürlük, öngörülebilirlik, stabil bir hayat.
“Keşke pişman olsaydık”
Görüştüğüm kişilere pişman olup olmadıklarını sordum. Yazı dizisi boyunca bazı örnekler zaten karşınıza çıkmıştır, tekrarlayayım pişman olanla hiç karşılaşmadım. Birkaç örneği sıralamak istiyorum:
Çiğdem (Hollanda): Bayağı bir şeyi geride bıraktık. Koşullarımız iyiydi. Arkadaşlarımız, kültürel faaliyetlerimiz… Ama pişman değiliz.
Ayşen (Hollanda): Hiç pişman değilim, sıfır pişmanım.
Kayhan (Almanya): Keşke pişman olsaydık. Her geçen sene kararımıza daha da bağlı kalıyoruz.
Yazı dizime katkı veren herkese ayrı ayrı teşekkür ediyor, 2020 sonunda ailesiyle birlikte Belçika’ya yerleşen Boğaziçi mezunu 43 yaşındaki Tuğrul’un sözleriyle noktayı koymak istiyorum:
“Allah’a çok şükür İstanbul’daki hayatımızdan hiç şikayetçi değildik. Ama her şey her geçen gün iyice kötüledi. Yakın çevremizde kimse kalmadı. Biz son halkalardanız. Şimdi çok mutluyuz. Gördük gibi başka bir hayat mümkünmüş!”
Diaspora Dostlukları
Yeni bir dört mevsimle tanışırsın,
Tanıdık değildir yağmuru, üşütür rüzgarı ruhları.
Güneşi bir başkadır, sanki asla tam olarak ısıtamaz içini o yeni… o kusursuz sarı!
Sürersin sabanını yeni dostlukların harmanına…
Eleğinde en büyük yürekler kalır.
Anıları ağır çeken ellerinle kadehleri çarparken yarına,
Umudu meze yapmanın adı konulmamış sözleşmesi çınlar.
Ağlak değildir ezgisi ama sessizce paylaşır (gözyaşlarından bile gizlediğin) özlemini,
En duru halinle, en duru haliyle …
Seninle aynı geçmişi gözlerinde buğulandırır,
Ve sanki nakaratı eksik kalmış şarkını tamamlar (anadilinde).
Hiç ayrılmamış gibi denir ya eski dostlarla sadakatini ölçmek için, (payına yazılmış) ama hiç denk gelmemişsin demeli yeni dostlara da.
Ezcümle,
Başka; bir başkadır diaspora dostlukları.
Ayşegül Domaniç
17 Mart 2021
Amsterdam