Fotoğrafların ortasındaki çubuğu yana kaydırarak şehrin eski ve yeni uydu görüntülerini karşılaştırabilirsiniz
Bir zamanlar “Taşı toprağı altın” denilen İstanbul’un bugün en önemli gündemi, olası deprem. Bir yandan kentsel dönüşüm için peş peşe projeler açıklanırken, uydudan kaydedilen görüntüler, kentteki çarpık yapılaşmanın son 40 yılda adeta bir virüs gibi yayıldığını gözler önüne seriyor. 1984 ve 2022 yılları arasındaki uydu kayıtları nüfusu katlanarak artan kentteki betonlaşmayı, hızla yükselen binaları, kentin kuzeyine doğru ilerleyen yapılaşmanın çarpıcı görüntülerini Medyascope okurları için derledik.
İç göçün ve nüfus artışının Türkiye’de ve belki de dünyada en çarpıcı örneği olan İstanbul’un yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminde uğradığı dönüşüm, çarpık kentleşmeyi de beraberinde getirdi. İnternetten açık kaynaklar aracılığıyla ulaştığımız İstanbul’un eski uydu görüntüleri, 1984’te henüz yeşilin ve mavinin hüküm sürdüğü şehirde zamanla nasıl bir değişimin meydana geldiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
İstenmeyen gelecek portelerinin gerçekleştiği yıl olarak meşhur bir romanda altı çizilen 1984 yılındaki İstanbul’a bugünden baktığımızda istenmeyenle istenenin yer değiştiğini hissetmek mümkün. Google Earth’ün sunduğu uydu görüntüleri 40 yıllık zaman diliminde şehrin nasıl bir ‘başkalaşım’ geçirdiğini ortaya koyuyor.
Tarihi Yarımada’nın 1984-2022 arası değişimi
Rumeli’de Tarihi Yarımada’yla Maslak arasında, Anadolu’da Üsküdar ile Kadıköy arasında sınırlı bir yapılaşma bütününün gerisinde orman yahut toprak arazinin egemenliğini gördüğümüz 1984 görüntülerinde Başakşehir, Esenyurt, Beylikdüzü gibi bugünün yoğun yerleşim yerlerinin adeta “yok” olduğunu görülüyor. Çok küçük ölçeklere inilmedikçe haritada gösteremeyeceğimiz kadar seyrek yapılaşmaların olduğu bu bölgeler, 2022’de gözleri alan bir beton parlaklığıyla kendini belli ediyor.
Kuzey Ormanları
1984 yılında Fatih’ten Atatürk Havalimanı’na gidildikçe seyrekleşen yapılaşmanın ortaya çıkardığı çıplak arazinin, 2022 yılına gelindiğinde betonarme binaların çatılarının oluşturduğu kiremit rengi bir kentleşmeyle giydirilmiş olduğu görülüyor.
Doğal dokunun tamamen kaybolduğunu, yerini sıkışık apartmanlara, plazalara ve alışveriş merkezlerine bıraktığını gördüğümüz bu bölgelerin dışında dikkat çekici başka bir husus ise İstanbul Havalimanı’nın yerleşkesi hariç Kuzey Ormanları’nın çok da tahrip edilmemiş hatta büyük ölçüde muhafaza edilmiş olması.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün yapılmasıyla birlikte ormanın içinden geçen karayolunun haricinde 1984’te ormanlık olan alanlar yine orman olarak kalmış, sadece ormana yakın toprak araziler hızla yapılaşmış.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Üsküdar, Kadıköy ve Sultanbeyli’nin zaman içerisindeki dönüşümü
Rumeli’den Anadolu Yakası’na geçtiğimizde de “değişim değişmiyor”. Üsküdar ve Kadıköy’de 1984 yılına bakıldığında sahili kesen bir yerleşim varken o zamanlar adeta tarla olan bölgeler de imara açılmış. Ancak yine de 1984’te orman olan yerlerin bugün de büyük ölçüde orman olduğunu, kamuoyundaki yaygın algının aksine genel itibarıyla büyük bir orman tahribatı yaşanmadığını bu görüntülere bakarak söylemek mümkün.
40 yılda İstanbul’un kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına değişen topografyası, kentin ne kadar dinamik ve değişken bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyarken bu değişimin, doğanın dengesiyle uyumuna dair endişeleri de beraberinde getiriyor.