İngiltere’nin Gazze’de ne işi var? Ne diye İsrail’i İran’a karşı savundu?

Simon Jenkins, İsrail’in abluka altındaki Gazze’ye saldırıları devam ederken İngiltere’nin İsrail’e verdiği desteği eleştiren bir yazı kaleme aldı. Guardian’da yayımlanan bu köşe yazısını Medyascope için Utku Alhan çevirdi.

Ülkeyi yönetenler, İngiltere’nin eskiden soyunduğu dünyaya amirlik etme görevine geri dönmesi konusunda pek hevesli. Ancak dış siyaset böyle yapılmaz.

İngiltere’nin 13 Nisan’da hava kuvvetlerini göndererek İsrail’i İran’a karşı savunması, göze çarpan bir müdahale olarak kayda geçti. Böylece İngiltere, bugüne kadar Ukrayna için atmadığı ölçüde bir adımı İsrail için atmış oldu. Ukrayna’daki savaş, dolaylı da olsa uzun vadede İngiltere’nin savunma stratejisini ilgilendirirken İsrail-Gazze çatışması için böyle bir durum söz konusu değil. Bu mesele, İngiltere’yi alakadar etmiyor. O zaman neden bu işe müdahil olduk? Britanya’nın Tahran’daki diplomatik varlığını sürdürmesi sağduyulu bir karardı. Birkaç İHA’yı düşürmekten daha etkili olacak bu diplomasi stratejisine bağlı kalmak, çok daha etkili bir hareket olurdu.

Bu sorunun cevabı, Dışişleri Bakanı David Cameron’un 15 Nisan sabahı BBC’de katıldığı programda yaptığı açıklamalarda gizli. Cameron, İngiltere’nin eskiden soyunduğu dünyanın amirliği görevini üstlenmekten kendisini alıkoyamadı. Dünyaya uslu çocuk olmasını tembih etmek istiyordu sanki. Görünen o ki İngiliz liderler, ABD’den yüz bulup dünya sahnesinde göz doldurma arzusuna karşı koyamıyorlar. Bu yüzden olsa gerek ki geçtiğimiz on yılda Kraliyet Donanması; Akdeniz’e, Hint Okyanusu’na ve Güney Çin Denizi’ne gönderildi. Fransa’nın bazı tavırlarını saymazsak diğer çoğu Avrupa ülkesinin kendi güvenlikleri açısından benzer tehditler görmediklerinden bu gövde gösterisi yapma arzusuna yenik düşmediklerini söyleyebiliriz. İngiltere ise diğer çoğu Avrupa ülkesinde olmayan bir “küresel güç” olduğunu gösterme konusunda hırslı. Bu hırs, vatandaşlara milyarlarca sterlinlik vergiler olarak dönüyor.

Gazze’deki savaş, konunun muhatabı olan bütün taraflar için gerçek bir trajedi. Tarihî, coğrafî, siyasî ve dinî temelleri olan bu savaş, yıllardır devam eden bir çatışmanın sonucu. Rupert Smith gibi modern strateji uzmanlarının “halklar arası savaş” dedikleri kavramla tam olarak örtüşüyor. Smith’e göre bugünün savaşları sadece silahlarla yapılmıyor. Savaşın tahrip ettiği alanlar arasında insanlar, şehirler, sokaklar ve evler var. İnsan insana karşı. Çatışma kurallarının ve savaş kanunlarının esamesi okunmuyor. Terör ve toplu katliam arasındaki durumda olduğu gibi burada da iki taraftaki ölümler, korkunç derecede asimetrik. Zayiatın çoğu siviller olurken kahramanların başını da insani yardım gönüllüleri çekiyor.

Çoğunlukla bu tür savaşlar, söz konusu bağlamın dışında kalan ve muhatap sayılamayacak kesimleri ilgilendirmez. Sudan’da, Yemen’de, Suriye’de ve Myanmar’da olduğu gibi, o topraklardaki egemenlik ve yetki kimdeyse onu ilgilendirir. Ama konuyla uzaktan yakından alakası olmayan kendini beğenmiş güçlere de pek çekici gelir böyle savaşlar. Cameron’u başbakanlığı döneminde Libya’ya sürükledikleri gibi Suriye’ye de çekmeye çalıştılar. Daha öncesinde de eski Başbakan Tony Blair’i yıllar boyunca içinden çıkamadığı Afganistan ve Irak batağına saplamışlardı. Irak’ın Kıbrıs’a savurduğu saçma sapan tehdit gibi “İngiliz güvenliğine tehdit” oluşturduğu iddia edilen en alakasız sebep bile savaşa müdahil olmak için yeterli oluyor. Eski Başbakan Gordon Brown, Afganistan’da olma amacının İngiltere sokaklarının güvenliğini sağlamak olduğunu söylememiş miydi? Oyunun adı, müdahil olmak için bahane aramak. “Üçüncü Dünya Savaşı’na engel olmak için savaşmamız gerekiyor” bahanesini kaç defa duymuşumdur acaba? Bu söylem, savaş çığırtkanlarının yeni savaş narası oldu.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Dünyanın çeşitli yerlerinde kaçınılmaz şekilde patlak veren çatışmalara Rusya’nın, Çin’in ve İran’ın gittikçe daha da müdahil olduklarına şüphe yok. Suriye’den Gazze’ye, Orta Afrika’dan Latin Amerika’ya bu durumu görebiliyoruz. Batılı ulusların bu durum karşısında nasıl bir tavır takınacaklarını ele alma hakkı tabii ki var. İsrail’de barışın nasıl gelebileceğini tartışmak için de hakları var. Ancak savaşa müdahil olarak savaşı uzatmak, doğru yol olamaz.

Kaynak: Guardian