Özgür Özel Medyascope’a konuştu: “31 Mart’ın sonucuna bakarak erken seçim talep etmeyeceğim”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Adana programı sırasında Medyascope’un sorularını yanıtladı. Yurttaşlara seslendiğinde, onların gündeminde olmayan hiçbir şeyin CHP’nin gündeminde olmayacağını vurgulayan Özel, erken seçim çıkışlarının sebeplerini Medyascope’a anlattı. 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Adana’da partisinin il başkanlığı ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı ziyaretinin ardından Medyascope’un sorularını yanıtladı. Adana’daki konuşmasında ekonomik kriz üzerinden erken seçime değinen Özel, kendisinin ve partisinin şu anda böyle bir talebi olmadığını ancak iktidarın verdiği sözleri tutmaması halinde halkın erken seçim istemesinin kaçınılmaz olabileceğini söyledi.

“31 Mart seçiminin sonucuna bakarak erken seçim talebinde bulunmayacağım”

  • Son günlerdeki konuşmalarınızda “erken seçim” çıkışlarınız dikkat çekiyor ve bunu ancak yurttaşın isteyebileceğini söylüyorsunuz. Neden şu an erken seçimi sıklıkla dillendiriyorsunuz?

Aslında erken seçimi henüz dillendiriyor değiliz. Sadece şöyle bir şey söylüyorum: Ben 31 Mart seçimlerinin sonuçlarını araçsallaştırarak veya 31 Mart seçiminin sonucuna bakarak, bir erken seçim talebinde bulunmayacağım çünkü biz sadece CHP’lilerden oy almadık. AK Parti ve MHP’lilerden de oy istedik ve bu oyu isterken de “Oyu bize verin, erken seçimi getirin” demedik. Aksine “Bu bir yerel seçimdir, yerel adaya oy vereceksiniz. Ayrıca verdiğiniz oyun genel siyasette sesinizi duyurma, tepki gösterme işlevi olacak” dedik. Şimdi 31 Mart gecesi çıkıp da “Biz birinci parti olduk, erken seçim isteyelim” deseydik o insanlara saygısızlık yapmış olurduk. Onlar “Kandırdın bizi. Biz sana bunun için oy vermedik” derlerdi. O yüzden iki şeyi görmek gerekiyor: Seçim sonucu kalıcılaşıyor mu? Yani CHP’nin birinci parti olması bir yerel seçim sonucu mu, yoksa birinci parti olarak devam ediyor mu? 

“Siyaset sokağın sesini duyma sanatı, sokakta sürekli seçim ortamından yılgınlık var”

İkincisi de bunun gerçekten vatandaşın talebi olması lazım. Çünkü siyasetin birçok tanımı var ama bir tanımı da sokağın sesini duyma sanatı. Yani vatandaşın ne dediğini duyup, ona doğru reaksiyon verirsen, onlar da sana oy veriyorlar. Sokakta elbette yoksulluk var, öfke var ama sürekli seçim ortamından da bir yılgınlık var. Sonuçta bu hükümet, bu insanları daha bir yıl önce “Bütün sorunları biz çözeceğiz, yetkiyi verin” diye ikna etti ve oy aldı. Şimdi o sorunları çözmesini istiyor vatandaş.

“Erdoğan ‘Yönetemiyoruz’ deyip erken seçime gidiyorsa biz göreve talibiz”

Erken seçim için teknik olarak iki yol var: Biri Meclis’te 360 milletvekilinin karar alması. Elimizde olsa zaten erken seçim yaparız ve iktidara geliriz. Sonuçta birinci partiyiz ama 360 yoksa, zaten CHP’nin tek başına bir erken seçim yapması mümkün değil. İkincisi de cumhurbaşkanının yapması. Erdoğan da “Eğer biz yapamıyoruz, yönetemiyoruz, çözemiyoruz” deyip erken seçime gidiyorsa, biz yaparız, yönetiriz, göreve talibiz. Ama bunun dışında bir başka yol yok teknik olarak. 

“Halkın istediği erken seçime kimse direnemez” 

Reel siyasetin gereği olarak da erken seçimin yapılmasının bir tek yolu var. O da halkın istemesi. Halkın istediği bir erken seçimi kimse geciktiremez veya buna direnemez. O yüzden sokağın sesini dinliyoruz. Ben son günlerde “Erken seçim istiyorum, erken seçim yapalım” demedim ama “Böyle giderse millet erken seçim ister, erken seçim kaçınılmaz olur” dedim. Bunu iki şeye dayandırıyorum: Bu kadar yüksek enflasyona rağmen ekonomik sorunları çözmemeye inat ediyorlar, daha doğrusu yoksullar için adım atmıyorlar. 

“Emekliye acıma, asgari ücreti artırma, erken seçim kaçınılmaz olur”

En düşük emekli maaşının durumu ortada. Asgari ücrete yılda dört kez zam yapılabilmesi konuşulurken, yılda tek zamma düşürmeye çalışıyorlar? Enflasyon iyileştirmesi, uyarlamasını bile yapmıyorlar, “Ben seçimden önce seni kandırmak için 17 bin lira asgari ücreti verdim, şimdi de seni enflasyona kemirtiyorum” diyorlar. Bu kabul edilecek bir şey değil. Geçen hafta çay fiyatı açıklandı. Çayın maliyeti 18 lira, verilen fiyat 17 lira. Dün buğday fiyatı açıklandı. 8,25 liraydı geçen sene, 9,25 liraya çıkardılar, maliyeti 11 lira. Şimdi emekliye acıma, asgari ücreti artırma, çaycıya para verme, buğdaya para verme, yarın fındığa, üzüme vermeyeceği anlaşılıyor. Bir kez bu yönden erken seçim kaçınılmaz olur. Bu vatandaş, “Biz sana bunun için mi oy verdik?” der. 

“İkinci boyutta özgürlükler ve Anayasa’ya bağlılık, daha geçen hafta kayyum atadı”

İkinci boyut da özgürlükler ve Anayasa’ya bağlılık meselesi. Bu bizim için olmazsa olmaz bir mesele. Daha geçen hafta kayyum atadı. Ondan önce Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Taksim’i 1 Mayıs’a kapalı tuttu. Etki ajanlığını getirmeye çalışıyorlar. CHP’nin direnişi olmasaydı emekli askerler izin almadan televizyona çıkamayacaktı. ODTÜ’de öğrenciler şenlik yapamıyorlar. “Liselerin mezuniyetini okul dışında yapamazsın” diyor. 

“36 yıl önceki bir özgürlüğü 2024’teki gençlerden esirgiyor”

Ben 1988 yılında İzmir’de ortaokul mezuniyetine katılmıştım. Bunun üzerinden geçmiş 36 sene ve adam, 36 yıl önceki bir özgürlüğü 2024’teki gençlerden esirgiyor. Kaldı ki, ilk mezuniyete katılan da ben değilim. Bizim okulda 1960’lardan beri mezuniyet töreni, İzmir’de fuardaki gazinolarda yapılıyor ve 2024 yılının gençlerine “Bunu yapamazsınız” diyor. Özgürlükler ve Anayasa’ya sadakat bakımından da çok kötüye bir gidiş var. Böyle olunca da erken seçim kaçınılmaz olur. Vatandaş da erken seçim ister. Biraz önce söylediğim gibi sokağın sesini duymaksa siyaset, sokakta “erken seçim” deniyorsa biz de erken seçim demeye başlarız. Bundan daha normal bir şey yok.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“Seçimden beri CHP’nin siyaset yapış biçimine de bir onay var”

  • Sokağın sesinin bu yönde olduğunu anket ölçümlerinizde veya temaslarınızda mı gördünüz?

Bir miting yapıyoruz, belki siz de görmüşsünüzdür, meydanın üç-dört farklı yerinden “erken seçim” diye millet bağırıyor. Bu sokakta yavaş yavaş duyulmaya başlandı. Ben ölçümlerde şöyle bir şey görüyorum: CHP seçimden beri hiç ikinci parti çıkmadı, hep birinci parti çıkıyor. Hep yüzde 30’un üzerinde çıkıyor, 33-34 daha çok ve AKP’den en az 2,5-3 puan yukarıda çıkıyor. Bazı araştırmalarda 4,5 puan fark var. CHP 30’a yakın 31-32 ise AKP 30’un altında. AKP 30’larda ise CHP 34-35 ölçülüyor. Bu bir realite. Seçim gecesi 2,28 puanlık fark, şimdi 3,5-4 puan olmuş durumda. O zaman bu bana şunu da gösteriyor: Seçimden beri CHP’nin siyaset yapış biçimine de bir onay var.”

“Normalleşmeden rahatsız olanlara kulak asmıyorum”

O yüzden de şuna çok kulak asmıyorum: Normalleşmeden rahatsız olan küçük bir kitle var. MHP falan değil, muhalif olduğu halde normalleşmeye mesafeli olup eleştiride bulunanlar var. Oysaki normalleşme teslim olma veya birilerinin dediği gibi yumuşama değil. 

“Vatandaşın sorununu gündemde tutmaktan daha sert ne yapabilirsiniz, silahlı mücadele yapacak halimiz yok”

Partide çok uzun senelerdir yapılmayan kadar tematik mitingi iki ay içinde yaptık biz. Çay, emekli, atanmayan öğretmen mitingleri yaptık. Yakında bu buğday fiyatlarıyla ilgili bir şey yapabiliriz. Ardından asgari ücret için yapabiliriz. Sert muhalefet yapmakta böyle tematik mitinglerle vatandaşın sorununu dile getirmek, gündemde tutmaktan daha sert ne yapabilirsiniz? Silahlı mücadele yapacak halimiz yok kimseyle. Meclis’te sertiz, çok sayıda miting yapıyoruz.

“Siz Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiğinizde bu asgari ücreti artıran bir unsura dönüşmüyor”

Normalleşme küfürleşmemekse evet, küfürleşmeyeceğim, yani hakaret etmeyeceğim. Çünkü insanlar siz cumhurbaşkanına hakaret ettiğinizde ya da o hakaret ettiğinde, karşılıklı davalar açıldığında bunu takdir etmiyorlar ki. Ya da bu asgari ücreti arttıran bir unsura dönüşmüyor, yani bir kazanım olmuyor. Öyle bakıyoruz meseleye.

“AKP ekonomik krizin kazananlarına dokunmadan kaybedenlerine yükleniyor” 

  • Erken seçim tartışmalarının ekonomik boyutunu sormak istiyorum. Ekonomik krizin altından iktidar kalkacak mı, kalkamayacak mı göreceğiz. Krizden nasıl çıkılacağı bir tercihler meselesi olsa da bir erken seçim ihtimalinde CHP bu enkazı devralmayı göze alıyor mu?

Alıyoruz. Bir ekonomik krizi aşma iradesi önemli, herkes aşmak ister. Nasıl aşılacağına bakılacak. Şimdi AKP nasıl aşmaya çalışıyor? Krizin sorumlularına, daha doğrusu krizin kazananlarına dokunmadan, krizin kaybedenlerine yükleniyor. İşçi, memur, esnaf, emekli ve işsizler… Merkez Bankası zararıyla birlikte 1,2 trilyon zarar var. Hazine, hepimizin hazinesinden, yoksulların hazinesinden zenginlere 1,2 trilyon lira parayı kur korumalı mevduat diye verdiler. Türkiye’de verginin yüzde 65’i dolaylı, yani alışveriş yapan fabrikatör de olsa işçi de olsa aynı vergi. Yüzde 24’ü maaşlardan, sizin maaşınızdan, ücretlilerin maaşlarından kesilen gelir vergileri. Sadece yüzde 11’i kazananlardan alınan vergi. Hala bu yüzde 11 böyle durup da, emekliye zam yapmayarak, asgari ücretliye zam yapmayarak kriz çözülür mü?

“CHP Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefiyle yola çıktığında ekonomik kriz sorunu kalmaz”

O yüzden biz gelsek, kapsamlı bir vergi reformu yaparız. Vergide adaleti getiririz ve ayrıca bizim Türkiye’ye gelişimiz, Türkiye’ye demokrasi getirmemiz, Türkiye piyasalarına büyük bir umut ve rahatlama getirirken, bütün dünyaya da inanılmaz bir güven verir. Şundan emin olun ki, eğer Cumhuriyet Halk Partisi, Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefiyle yola çıkıp, müzakerelere başlayıp, demokratikleşme adımlarını atmaya başladığı anda Türkiye’nin hiçbir ekonomik kriz sorunu kalmaz. Bütün dünya Türkiye ekonomisini fonlamak ister. Avrupa Birliği’nin müzakere başlangıcı bile borsayı kaça katlamıştı? Avrupa Birliği veya Avrupa’daki bir derecelendirme kuruluşu bir puan kırıyor, borsa batıyor. Bir puan yükseltiyor, borsa toparlanıyor. Düşünün ki, yıllara sari ve ülkenin bundan sonraki bütün ekonomik gidişatını Avrupa Birliği standartları güvencesine alacak. Ülkedeki adaleti bu standartların güvencesine alacak bir yol yürüyüşün heyecanı bile ülkedeki ekonomik krizi çözer. 

Türkiye’deki krizin önemli bir boyutu, güvensizlik, önünü görememek, risk priminin yüksekliği, Türkiye’ye gerçek yatırımı kimsenin yapmak istememesi, gerçekten yatırım yapmak istememesi. Sadece Türkiye’ye sıcak ve yüksek faizde para kazanmak için geliyorlar ve bir gün gittiklerinde sizi kaderinizle baş başa bırakıyorlar. Oysa yatırım için ve Türkiye’nin geleceğine ortak olmak için gerçek yatırımcı gelmiyor. Bu ancak insanların Türkiye’de hukuki ve ekonomik öngörülebilirlik olduğunda olacak. Bu da ancak bu iktidarın değişmesiyle mümkün.