Ruşen Çakır yorumladı: Türkiye yatıp kalkıp CHP konuşuyor, tartışıyor

Ruşen Çakır, bazı televizyon kanalları ve sosyal medya hesaplarının CHP’yi tartışmasını değerlendirdi. Çakır, bu durumun siyasette güncel olayların olmamasına bağlı olduğunu söyledi. Ayrıca, CHP’nin gündem belirleyemediğini ve iktidarın CHP’nin konuşulmasını teşvik ettiğini belirtti. Çakır, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son açıklamalarını ve 4. madde tartışmalarını da yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Türkiye yatıp kalkıp CHP konuşuyor ya da Türkiye demeyelim, ama Türkiye’de medyanın ve sosyal medyanın dilinde bir CHP var. Bitmek bilmeyen bir CHP muhabbeti ve tartışması sürüp gidiyor. Sanki sırf CHP’yi tartışmak için kurulmuş birtakım kanallar var. Meselâ TV100 var, Ekol TV var. Son dönemde sâhibi el değiştirdikten sonra KRT de benzer bir şekilde çalışıyor. Üç aşağı beş yukarı benzer isimler oturup, sürekli –her seferinde nasıl buluyorlar bilmiyorum ama–, sürekli CHP konuşuyorlar. CHP’nin içerisindeki meseleleri konuşuyorlar. Ekrem İmamoğlu’na cezâ gelirse, yani siyâsî yasak gelirse –ki genellikle geleceği varsayılıyor– “Ne olur?” diye konuşuyorlar. CHP’de kimlerin cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini konuşuyorlar. Bir ara çok modaydı: “Ekrem İmamoğlu yasak gelmesin diye belediye başkanlığını bırakıp parti başkanı olmak istiyor” gibi abes bir iddia çok ciddî bir şekilde dillendirildi, vs.. Niye böyle oluyor? Bunun birçok nedeni var. Öncelikli bir neden, tabiî ki Türkiye’de şu anda siyâset tam bir yaz tâtilinde ya da yaz tâtilinden çıkmış değil. Ve konuşacak bir şey lâzım; konuşacak çok fazla şey de yok. Meselâ en son Diyarbakır’da yaşanan o acı olay… Çok fazlasıyla ve gereksiz ölçüde, büyük ölçüde de yanlış bir şekilde işlendi Narin cinâyeti. Tüketildi, yani sömürüldü açıkçası. Bu da biraz, gündemde başka bir şey olmamasıyla ilgiliydi. Şimdi o da biraz yatıştı gibi, çok konuşulmuyor. Ama zâten Narin cinâyetinden önce de böyleydi, şimdi de böyle. CHP, bir numaralı favori konu. “Çünkü siyâseten konuşacak bir şey yok” deniyor. HÜDA PAR’ın 4. madde çıkışı bile hak ettiğinden fazla konuşuldu. Bu da siyâseten konuşulacak pek bir şey olmamasına yorulabilir. Ama o aslında önemli bir tartışmaydı. Şunu söylemek lâzım: O tartışma CHP tartışmasından daha anlamlı bir tartışma. Şimdi CHP’de olmayan ya da açık bir şekilde cereyan etmeyen olaylar hakkında, çekişmeler hakkında insanlar akıl yürütüyorlar. Sözde birtakım kulis haberleriyle, iyi haber alan kaynaklara dayanarak falan bir şeyler konuşuluyor. Ama burada, Cumhur İttifâkı’nda çok alenî bir çatlama var. O da nedir? HÜDA PAR, en küçük ortaklarından birisi, alenen “4. maddeye gerek yok” dedi ve buna meydan okudu. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün de Devlet Bahçeli, bunun kabul edilemeyeceğini, yani HÜDA PAR’ın çıkışının kabul edilemeyeceğini söyledi. Tartışma burada bitti. Halbuki tartışma istiyorsanız, alın size tartışma: HÜDA PAR hâlâ Cumhur İttifakı’nın parçası mı? HÜDA PAR bunu niye yaptı? Bunlar çok konuşulmuyor; ama CHP konuşuluyor ve ilk gerekçe olarak da, “Konuşacak pek bir şey yok” deniyor.

Bir diğer husus, tabiî ki CHP içerisinde bir şeyler var. Meselâ bir cumhurbaşkanlığı meselesi var, ama bu yıllar sonrasının işi. Yine de şimdiden, “Mansur Yavaş mı olacak, Ekrem İmamoğlu mu olacak?” gibi câzip bir konu var. Özellikle Yavaş’ın, adaylığı için birtakım hazırlıklar yaptığını biliyoruz, görüyoruz. Daha fazla konuşur oldu, daha fazla dikkat çeker oldu. Ekrem İmamoğlu zâten hiçbir şekilde gizlemiyor bu pozisyonunu. Burada bir potansiyel var hakîkaten. Ama üzerinde bu kadar konuşulacak bir rekabet ya da aralarında rekabet varsa –ki var olduğunu kabul edelim– sürekli her gün konuşulacak kadar malzemesi olan bir olay değil. Bir kere konuşursunuz, biter. Ama bir daha, bir daha… Yeni bir şey de olmuyor, yeni çıkışlar da olmuyor. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Evet, bir şey var, ama bunun haddinden fazla tüketilmesi var. Bir diğer husus, tabiî ki daha önemlisi, CHP’nin konuşulması iktidârın çok işine geliyor. CHP konuşuluyor, iktidar memnun oluyor; çünkü başka şeyler konuşulmuyor. Meselâ demin söylediğim gibi, Cumhur İttifâkı içerisindeki farklılıklar üzerine insanlar çok fazla gitmiyor, biraz çekiniyorlar. Özellikle CHP’yi çokça konuşturan birtakım yayın organları, açıkçası, iktidar konusunda bir güvercin oluyorlar, CHP konusunda ise şâhin. Yani CHP hakkında, Özgür Özel hakkında, Ekrem İmamoğlu hakkında, kısmen Mansur Yavaş hakkında her şeyi söyleyebilen insanlar, Erdoğan söz konusu olduğu zaman nedense çok fazla bu toplara girmiyorlar. Böyle bir husus var. Şöyle söyleyeyim: İktidar bu olayı kendisi teşvik ediyordur; etmese bile bundan çok memnundur. Yani “İstese bu kadarını yapamazdı” bile diyebiliriz; çünkü iktidar beceriksiz. Şu hâliyle baktığımız zaman, Türkiye’nin o büyük ekonomik sorunları ve yoksullaşma var. Yani bu sene asgarî ücrete ara zam yapılmadı, emekliler büyük hayal kırıklığına uğradı, sürekli zamlar gelmeye devam ediyor, vergiler artıyor, köprü geçiş ücretleri ve otoyol geçiş ücretleri artıyor, aklınıza gelebilecek her şey var; ama Türkiye CHP konuşuyor. Bu da aslında iktidârın tam da arayıp bulamayacağı bir şey. Bunu özellikle vurgulamak lâzım.Bir diğer husus da, çok ilginç, bir Kemal Kılıçdaroğlu olayı çıktı ortaya. Kemal Kılıçdaroğlu sürekli bir şeyler söylemek, bir şeyler yapmak, “bayrak göstermek” derdinde ve bu da tam CHP’yi konuşturmak isteyenlerin arayıp bulamayacağı bir şey. Meselâ Kılıçdaroğlu dün TV100’e çıkmış galiba. Niye çıktı? TV100’ün onu çıkarmak istemesini anlarım. Başka yerlerde de çıkardılar, KRT de çıkardı, başkaları da çıkardı. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin Türkiye gündemine nasıl bir katkısı var? Olup bitenlere nasıl bir katkısı var? Açıkçası şüpheliyim. Yani şu gün îtibâriyle, özellikle CHP genel başkanlığını kaybettikten sonra… aslında seçimi kaybettikten sonra, ama üstüne bir de CHP genel başkanlığını kaybettikten sonra Kılıçdaroğlu’nun hâlâ bu kadar kendini göstermesi gerçekten acâyip bir durum. Ve tabiî ki iktidârın arayıp da bulamayacağı bir durum. Çok memnunlar. Kılıçdaroğlu’nun olabildiğince güçlenmesini istiyorlar. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun güçlenmesi demek, bir şekilde CHP’nin zayıflaması demek — ya da CHP’deki şimdiki yönetimin, öyle diyelim; CHP’nin şimdiki yönetiminin, özellikle de Ekrem İmamoğlu’nun zayıflaması demek.

CHP’nin konuşulmasının bir diğer nedeni de tabiî ki, CHP’nin son yerel seçimde elde ettiği o zaferi, Türkiye’nin birinci partisi olma avantajını yeterince değerlendirememiş olması. Normal şartlarda CHP’nin çok ciddî bir şekilde Türkiye’nin gündemine sâhip çıkıp, gündemi belirleyen bir parti olabilmesi lâzımdı. İlk başta “normalleşme” ve “yumuşama” olaylarıyla bir rota çizdi. O da bir yerde tıkandı. Ondan sonra sürekli bir yerlerde gündemle ilgili birtakım mitingler yaptı CHP. Ama bu mitinglerin hiçbirisi, hakîkaten hiçbirisi Türkiye’de gündem belirleyici olamadı. Yani gerçekten, çiftçinin sorunu, işçinin sorunu, emeklinin sorunu, bütün bunları dile getiren mitingler yapıyorsunuz; ama o mitingler yapıldıklarıyla kalıyorlar. Böyle bir mesele var. CHP, Türkiye’de son seçimde elde ettiği birinci parti olma niteliğini, neredeyse AKP artı MHP’nin oyu kadar oy alma avantajının önüne koyduğu fırsatı değerlendiremiyor. Şimdi Özgür Özel her vesîleyle konuşuyor. Hattâ bir konuşmasında, “Ben kendi sesimi duymaktan yoruldum” dedi — ki hiç de haksız değildi. Sürekli olarak bir televizyon kanalında basın mensuplarının sorularını cevaplıyor, bâzı yerlere özel röportajlar veriyor, yani yayınlar dışında medyaya röportajlar veriyor; fakat buralar artık çok fazla ilgi çekmiyor. Hatırlıyorum, çünkü biz olayı tamâmen dijital olarak yaptığımız için bütün ayrıntıları görebiliyoruz: Hangi haber ne kadar okunuyor? Hangi yayın ne kadar izleniyor? Bunları görebiliyoruz. Özgür Özel’in ilk başlarda çektiği ilginin zamanla azaldığı çok açık.Ekrem İmamoğlu yine arada birtakım çıkışlarıyla dikkat çekebiliyor, bâzı konuşmalarıyla dikkat çekebiliyor. Ama genel olarak CHP’nin bir şekilde kendi pozisyonunun gerisine düştüğü bir hâli görüyoruz. Bu sabah bizim yazı işleri toplantısında bu konuları konuştuk ve şöyle bir şey çıktı sonuçta: CHP, gündemi belirleyemeyince kendi gündem oluyor. Gerçekten de böyle oluyor. Ve bugün nitekim Ekrem İmamoğlu da, “Parti içi meseleleri konuşmak Atatürk’e ihanettir” gibi bir lâf etti. Olayın Atatürk’le bağlantısı nedir tam anlamadım. Ama bu parti içi meselelerin bu kadar ulu orta konuşulması ve bir de açıkçası mesele olmayan şeylerin konuşularak mesele hâline getirilmesi gibi bir olay var. Bu hâliyle baktığımız zaman, gerçekten CHP’nin hazırdan bir sermâyeyi yediğini söylemek mümkün. Buradan nasıl çıkabilir? Bir kere öncelikle Ekrem İmamoğlu’nun durumunun netleşmesine bakmamız gerekiyor. Şimdi son günlerde bir kulis haberi yayıldı, neye dayanarak söyleniyorsa; “Bugünlerde İstinaf Mahkemesi Ekrem İmamoğlu’na siyâsî yasak verecek” diye bir hava yaratıldı. Bu olabilir, gerçekten olabilir; ama bu aslında zemin hazırlamak. Şimdiden bunların konuşulup tüketilip, daha sonra olay yaşandığı zaman tepkilerin az olmasını sağlamaya yönelik girişimler bence bunlar. Her halükârda, bir kere bu olayın netleşmesine bakacağız. Ve orada da Ekrem İmamoğlu’nun söylediği bir husus var: “Bunu bu millet kabul etmez” dedi. Bunun çok büyük tepkilere yol açacağını söyledi. Ve orada insanlar, “Acaba?” sorusunu sordular. Şimdi Ekrem İmamoğlu bunu söylüyorsa, işi daha profesyonelce yapan bir siyâsetçi olduğu için –ki bugüne kadar bunu gösterdi– herhalde birtakım hazırlıkları vardır diye insan düşünmeden edemiyor. Ama bugünün Türkiye’sine bakıldığı zaman, açıkçası onun söylediği gibi bir olay yaşanır mı çok emin değilim. Yani tabiî ki Ekrem İmamoğlu’na siyâsî yasak getirilmesi hâlinde, bu çok büyük bir adâletsizlik olur; tıpkı zamânında Recep Tayyip Erdoğan’a yasak getirilmesinde olduğu gibi. Bu olay büyük ölçüde yapanın aleyhine sonuçlara yol açar; ama bunlar hemen gerçekleşen hususlar değil. Erdoğan’a siyâsî yasak gelmesiyle Erdoğan’ın ülkenin yönetimine gelmesi arasında bayağı bir zaman dilimi vardı. Türkiye’nin bu kadar bekleme imkânı var mı? Ekrem İmamoğlu’nun ve CHP’nin bu kadar beklemeye imkânı var mı? Burası meçhul. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Şimdi öncelikle tabiî iktidar ve birtakım yorumcular hepimizi şuraya yönlendirdi: Bakalım Ekrem İmamoğlu ne olacak? Daha doğrusu, “Bakalım Ekrem İmamoğlu ne olacak?” demiyorlar; “Ekrem İmamoğlu’na cezâ gelecek” diyorlar. Neden cezâ gelecek? “Ahmak” demiş… Kime demiş? Ne demiş? Bunların çok bir anlamı kalmadı. Daha doğrusu bunu tükettiler. Bunu bize tartıştırmıyorlar. Bunu çok doğal bir şekilde Türkiye’de hukukun bir gereği gibi sunmaya çalışıyorlar. Ondan sonra bakalım. Bugün gördüm, bir meslektaşım demiş ki: “Ekrem İmamoğlu’na siyâsî yasak gelirse Mansur Yavaş %65’le kazanır”. Bu bugünün tartışması mı? Bunu dediğiniz andan îtibâren, aslında Ekrem İmamoğlu’na yasak gelmesini doğrulamış ve meşrûlaştırmış oluyorsunuz. Yani böyle bir durum var. “Hesapta %65 ile Mansur Yavaş kazanır” diyerek iktidârın gözü korkutulmak isteniyor herhalde. Ama açıkçası Mansur Yavaş’ın kazanmasının bugünkü iktidar ortaklarını o kadar endîşelendireceğinden emin değilim. Ama Ekrem İmamoğlu için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bir diğer husus — bunu söyleyerek bitireyim: CHP’nin içerisinde iki eğilimin olduğu söyleniyor. Birisi, Erdoğan’la birlikte ülkeyi parlamenter sisteme döndürmek; bir diğeri de başkanlık sistemiyle devam etmek. Başkanlık sistemine devamı isteyenin Ekrem İmamoğlu olduğu; ama Mansur Yavaş’ın ve hattâ Özgür Özel’in parlamenter sisteme yeşil ışık yaktığı üzerine de bayağı tartışmalar yapılıyor.Ama burada çok önemli bir soru var: Erdoğan parlamenter sisteme geçmeyi hakîkaten istiyor mu? Yani esas sorgulanması gereken Erdoğan iken; Türkiye, Türkiye medyasının bir bölümü işini gücünü bıraktı CHP’yi tartışıyor. Halbuki hâlâ Türkiye’de iktidârın, Erdoğan’ın çok güçlü imkânları var; kocaman bir medyası, yargısı var arkasında. Yani istediğini istediği zaman tutuklatan, istediğini serbest bıraktıran bir yargı var. Bütün bunları atlayıp biz CHP’ye, sanki CHP’nin elinde çok büyük imkânlar varmış, Türkiye’nin kaderine tek başına CHP karar verecekmiş gibi, CHP üzerinden bir şeye sürükleniyoruz, bizi sürüklüyorlar. Bâzı arkadaşlarımız buna çok gönüllü bir şekilde, çok hevesle ve hattâ “şehvetle” kapılmış durumdalar. Bunun Türkiye’nin çok hayrına bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Bu notu düşmek için bu yayını yaptım. Tabiî şunu söylemek de çok naif kaçacak: “Türkiye’nin konuşacak çok meselesi var” diyeceğiz, ama Türkiye’nin o konuşulacak meselelerini konuşmamaya devam edeceğiz. Maalesef öyle gözüküyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.