Berrin Sönmez yazdı: Muhalefeti dönüştürme görevi ve butlan davası

CHP’ye açılan “mutlak butlan” davası, ‘Cumhur İttifakının muhalefeti dönüştürme görevi’ adıyla ilan edilen Erdoğan politikasının ürünü. Bunu herkes biliyor. Tuhaf olan hiç kimsenin bu bilgi doğrultusunda söz ve karşı politika üretmeyişi. Şubat 2024 tarihli son AKP Kongresi’nde Erdoğan dolayımsız, net anlaşılır cümlelerinden birisini kurdu: “Cumhur ittifakı olarak muhalefeti dönüştürme görevimizi yerine getirmekten kaçınmayacağız.”

Kongresinde açıkça muhalifleri dönüştürüp yeniden şekillendireceğini, bundan asla kaçınmayacağını belirtirken bu demokrasi ayıbını AKP’ye değil Cumhur İttifakı’na yüklemeyi tercih etti. Bu tercihin de özel bir anlamı var elbette, onu da ittifak ortakları düşünsün. Biz muhaliflere bakalım. Örneğin CHP, Erdoğan’ın 23 yıldır partisini güçlendirmekten çok karşısındakileri, muhalifleri zayıflatmak üzerine politika kurduğunu bilmiyor olamaz. İlk yıllarından itibaren yaptığı şey muhalefet partileri arasındaki zayıf halkaları yanına çekip, onlara hak ettiklerinden fazla paye vererek iktidarını sürdürdü. Şu anda yaptığı da farklı bir şey değil. Bu kez CHP içindeki zayıf halkaları -deyim yerindeyse- avlayarak dava açılmasını sağladı.

“Umduğunu bulamayan muhteris politikacıların eseri”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 4-5 Kasım 2023 tarihli Olağan Kurultayı’na açılan “mutlak butlan” davası, umduğunu bulamayan muhteris politikacıların eseri. İktidarın talimatlı yargısı eliyle ve kimi kifayetsiz muhterisler sayesinde CHP’yi, -iktidar alternatifi olamayacak şekilde- dönüştürme görevini yerine getirmeye çalışıyor. Kongresinde açıkça ortaya koyduğu hedefine ilerliyor. İlerleyişini kolaylaştırmak için yargı aparatı ile CHP ve İBB operasyonlarını sürdürmesi tam bir oyalama taktiği. Hak ihlalleri, medya eliyle yargısız infazlar, tutuklamalarla eziyetler Özgür Özel ve ekibini oyalama taktikleri. Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere belediye başkanlarına, gençlere, gazetecilere, politikacılara, bürokratlara, sanatçılara salt bir taktik adım olarak zulmedildiğini söylemek, yazmak bile çok acı. Ancak Erdoğan’ın lügatinde adalete ve hukuka yer yok. Siyasetinde “dün” olmadığı gibi. Sadece hedefini gerçekleştirmiş olacağı bir “yarın” ve hedefe götüren taktik adımların uygulandığı “bugün” yer alıyor siyasetinde.

CHP’yi politika üretemeyecek şekilde iç tartışmalara boğuyor. Sözcü’de Saygı Öztürk bu iç tartışmalardan Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu arsındaki arabuluculuk seanslarını toparlamış. Kılıçdaroğlu’nun “…bu konu İmamoğlu ile hukuk arasında bir mesele. Müzakere gerekiyorsa grup başkan vekilleri yapar…” sözleri ibretlik. Erdoğan siyasetinde AKP’nin sadece demokrasiye ve hatta anayasaya aykırı yasa tekliflerini meşrulaştırma fonksiyonundan öte yeri olmadığını perdelemiş resmen. Hukukun iktidar aracına indirgendiğini de gözardı ediyor. Tam da Erdoğan’ın bulup da kaybettiği, tekrar o koltuğa oturtmak istediği muhalefet lideri profili çizmiş bu sözleriyle.

Kılıçdaroğlu mutlak butlana güveniyor

30 Haziran günü (yarın) duruşma nasıl sonuçlanır tahmin etmek zor. Ancak yıllarca süren genel başkanlık döneminde defalarca seçim kaybetmiş, iktidarın anayasaya aykırı kayyım düzenlemesini, dokunulmazlıkların kaldırılmasını, anayasa değişikliklerinin bazen açıktan bazen örtük olarak desteklemiş Kemal Kılıçdaroğlu, bu duruşmada değilse bile bir gün, mutlak butlan kararının çıkacağına, o koltuğa iktidar yargısının eliyle oturtulacağına güveniyor gibi görünüyor. İktidar bunu yapabilir çünkü yine anayasa değişikliğine ihtiyaç duyuyor. Yaz-boz tahtası yaptığı anayasada, kendi yazdırdığı maddelerde değişiklik ihtiyacı hasıl oldu. Siyasetin beklemediği yöne evrilmesi ortaya çıkardı bu ihtiyacı. CHP’nin değişim sloganıyla göreve gelen yeni yönetiminin izlediği politika gibi toplumsal değişim de etkili bu ihtiyacın ortaya çıkmasında. Suyun akış yönünü değiştirmek için CHP’nin başında ideal demokratik hukuk devletinde yaşıyormuşuz gibi rol yapmayı başaran bir lidere muhtaç.

Özgür Özel ise rol yapmıyor, gerçekten demokrasi arayışında bir lider izlenimi veriyor ve karşılık buluyor toplumda. Normalleşme adımı sanırım demokratik tutumuyla ilgiliydi. İktidara, Erdoğan’a değil belki ama demokrasiye bir fırsat penceresi açmayı ummuş olabilir. Bu yaklaşımın pek boşa gittiği de söylenemez. Normalleşme aşamasında iktidar medyasına çıkması, Erdoğan’ı partisine getirmesi iktidarın seçmen tabanına ulaşmasına imkan verdi. İmamoğlu için verilen 15,5 milyon oyda bu yaklaşımın payı olmalı. Diğer yandan CHP iç tartışmalara gömüldüğünde Özgür Özel’in performansında düşme görülüyor. 2024 yaz sonundan 2025 19 Martı’na kadar yaşanan durağan görünümü bence böyle açıklanabilir. Değişim sloganıyla gelen bir mücadele insanı var karşımızda ama yakınlarına karşı değil rakiplerine karşı mücadelede başarılı. Fakat siyasi arenada rakibin en yakınından çıkması hele CHP söz konusuysa hiç şaşırtıcı değil.

“Sabır direniştir”

Butlan davasına dönersek bunun bir oyalama taktiği olduğu unutulmadan yola devam etmek gerekir. Asıl olan yoldur, yol sabırdır. İktidar yolunda koşanların dönüp geriye bakması halinde tökezlemesi mukadderdir. Hedef demokratikleşme ise demokrasi yönünde arkaya bakmadan, yılmadan, bıkıp usanmadan koşmak gerekir. Ki geleneksel dini söylemin aksine mücadeleyi bırakmak değil mücadelede sebat etmek olarak anlarım sabır kavramını. Sabır direniştir. Özgür Özel ve ekibinin direnişi, cezaevlerinde eza çektirilenlere de güç veriyor adalete susamış toplumu da cesaretlendiriyor. İktidara da korku saldığına şüphe yok.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

İktidar medyasının sürekli CHP içi tartışmaları gündemde tutması AKP ve Cumhur İttifakı’ndaki iç hesaplaşmanın gürültüsünü bastırmak amacını taşıyor gibi. İçi boş iddianamelerle ve iddianamesi bir türlü yazılamayan medya iddialarıyla toplum oyalanırken asıl hedef toplumla iktidar arasındaki gibi bir makas açıklığının saray ve parti arasında da gerçekleştiği gizlenmeye çalışılıyor. Ve asırlık partinin böyle basit bir tuzağa düşme ihtimali şaşırtıcı. Özellikle sekiz yıl önce tam da bu günlerde, 15 Haziran – 9 Temmuz arasında, Enis Berberoğlu için Adalet Yürüyüşü gerçekleştiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün iktidarın adaletten hukuktan yoksun bariyerlerini tahkim etmesine destek verdiğini görmek gibi… Üstelik Erdoğan’ın tepe tepe kullandığı seküler-dindar kutuplaşmasını kırmak için dindar kesime yakınlaşma politikası yürütmüş, bu yolla bir nevi halefi Özel’in AKP tabanına ulaşma kolaylığı sunmuşken…

Halef-selef genel başkanlar olarak temel parti politikası açısından birbirlerini tamamladıkları veya ters düşmedikleri söylenebilir. Fakat siyasette herkes koltuğu bırakma olgunluğunu gösteremiyor. Pazartesi günü adliyede kendi koltuğunu korumak için rakip partinin koltuğuna kolay ‘dövdüğü kişiyi’ tekrar oturtmak konulu piyesin ilk sahnesini izleyeceğiz. Bu davada hukuk söz konusu değil hukuk olsa dava olmazdı. Ama kim bilir belki hakimler vardır veya belki piyesin sonraki perdelerinde sahneye çıkarlar. Siyasi rakip atama piyesinin komedi olarak kalması, trajediye dönüşmesinin önlenmesine bağlı.

Türkiye’nin geleceğine dair bir duruş

Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve yargı bağımsızlığı gibi yalın ilkelerde, ortak zeminde buluşabilenlerin bir araya gelmesi çok önemli. Siyasi parti iç meselesi olmadığı gibi basit bir siyasi rekabet konusu da değil. Türkiye’nin geleceğine dair bir duruş söz konusu. Siyasi tercih, yaşam tarzı farkı, ideolojik ayrışma gibi böylesi ciddi ve yakın tehlike karşısında sudan sebep yayılabilecek farklılıkların bir kenara bırakılması için en uygun zaman. Özellikle de anayasal haklarını kullandıkları için ceza evlerinde hak, hukuk, adalet bekleyenlere, hepimiz adına zulme uğrayanlara karşı boynumuza borç. Belki torunlara aktarılacak onlara da onur olacak “oradaydım” kıvancı.