Ruşen Çakır, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının 100. gününü değerlendirdi. 264 kişinin gözaltına alındığı süreçte CHP’nin güçlendiğini, Erdoğan’ın ise yalnız kaldığını belirten Çakır, 19 Mart’ı “başarısız darbe girişimi” olarak niteledi.
Ruşen Çakır, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının 100. gününde süreci değerlendirdi. Çakır’ın verdiği bilgilere göre bugüne kadar en az 264 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 156’sı tutuklandı. Tutuklananların 53’ü İBB’ye ve bağlı kuruluşlarda çalışan bürokratlar oldu.
Süreçte 36 kişi etkin pişmanlık için başvurdu ve bunlardan 32’si tahliye edildi. Çakır, etkin pişmanlıktan yararlananların ezici çoğunluğunun belediyeyle iş yapan iş insanları olduğunu belirtti.
“CHP bu süreçte güçlendi”
Çakır, CHP’nin ilk aşamada büyük darbe aldığını ancak Özgür Özel’in “mucizevi” performansı sayesinde toparlandığını söyledi, “31 Mart seçimleri sonrası izlediği performansı 19 Mart sonrasında gerçekleştirmiş olsaydı, bugün bu yayını yapmıyordum bile” dedi.
CHP’nin toplumsal muhalefette birleştiğini ve inisiyatifi ele aldığını vurgulayan Çakır, partinin bu sürecin kazananı olduğunu ifade etti, Ekrem İmamoğlu’na yapılan dayanışma sandığı uygulamasında milyonlarca oyun geldiğini hatırlattı.
Erdoğan’ın ekonomi konuşması dikkat çekti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ihracatçılara yaptığı konuşmayı değerlendiren Çakır, “son 3 ayda yaşanan şoklar” ifadesinin 19 Mart sürecini kastettiğini belirtti, “Bu şoku kim yaşadı? Kim yaşattı? Erdoğan kendisi yaşattı” dedi.
Erdoğan’ın yıl sonunda yüzde 20 enflasyon hedefini açıklamasını eleştiren Çakır, 2018’den beri sürekli tek haneli rakamlar vaadinin gerçekleşmediğini hatırlattı.
“İktidar bu süreçte yalnız kaldı”
Çakır, Erdoğan’ın bu süreçte bazı troller ve medya kuruluşları dışında yalnız kaldığını söyledi. Ayrıca Çakır, AK Parti’nin önde gelen isimlerinin, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının büyük kampanya yürütmediğini, sessizliği tercih ettiklerini belirtti.
“Devletin içerisinde de bu olayı sorgulayanlar var” diyen Çakır, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanamadığını, CHP’ye de kayyum atanamadığını hatırlattı.
Kılıçdaroğlu’nun duruşu eleştirildi
Çakır, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay davası sürecinde Erdoğan’la ittifak içerisine girmesini eleştirdi, “Kaybetmiş olan Kılıçdaroğlu bunu kazanmanın fırsatı olarak gördü ve kaybını mutlaklaştırdı” dedi.
Devlet Bahçeli’nin çözüm süreci nedeniyle endişelendiğini belirten Çakır, MHP lideri’nin 19 Mart’ın ilk günlerinde Erdoğan’ın pozisyonunun karşısında mesafeli tutum sergilediğini söyledi.
“Bu başarısız darbe girişimi olarak kayda geçti”
Çakır, 19 Mart operasyonunu “başarısız darbe girişimi” olarak niteledi, siyasi olarak kayba bakıldığında kaybeden tarafın iktidar, Erdoğan ve bu süreçte ona destek veren kesimler olduğunu vurguladı.
Cezaevindeki insanların yaşadığı dramları insani kayıp olarak değerlendiren Çakır, siyasi anlamda ise kaybeden tarafın net olduğunu belirtti.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının 100. günü, yani 19 Mart operasyonunun değil ama tutuklanmalarının 100. günü ve bugün Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul’da olacak. Parti grup toplantısını İstanbul’da yapacak, akşam da Saraçhane’de bir miting olacak. Peki, bu 100 günde ne oldu, ne bitti? Kim kazandı, kim kaybetti? Şimdi önce bir hızlıca bakalım. Bugüne kadar en az 264 kişi gözaltına alındı. Bunlardan en az 156’sı tutuklandı. Tutuklananların 53’ü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve bağlı kuruluşlarda çalışan bürokratlar. Tabii ilçe belediye başkanları da var, onlara da baktığımız zaman bayağı kalabalık bir olay söz konusu. Bu arada bir not düşelim; 36 kişi etkin pişmanlık için başvurdu, 32 kişi tahliye oldu bunlardan. Şimdi, 36 kişi etkin pişmanlık için başvurdu diyoruz ama bunlar genellikle kendi başvuruları olmuyor, savcılığın onları çağırması ve bunların bir şekilde etkin pişmanlığa razı olmaları şeklinde gerçekleşiyor.
Çok kişi çağrıldı ve bunların önemli bir kısmı kabul etmedi. Kabul edenlerin de 36 kişinin 32’si tahliye oldu. Tahliye olanların ezici bir çoğunluğu, etkin pişmanlıktan yararlananların ezici bir çoğunluğu belediyeyle iş yapan iş insanları. Bunların bir tanesi mesela organize suç örgütü lideri olarak Beşiktaş Belediyesi’ne ilk yapılan operasyonda böyle söylendi. O verdiği ifadeyle tahliye oldu ve onun verdiği ifadeden hareketle birçok kişi gözaltına alındı ya da zaten tutuklu olan birçok kişiye yeni suçlamalar yöneltildi. Olayın bir yönü bu gözaltılar.
Tabii ki en büyük bilanço, en önemli husus Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere ilçe belediye başkanları, belediye bürokratları ve diğer kişilerin, onlarla birlikte hareket eden, iş yapan kişilerin tutuklanmış olması. Bunların bazıları, Necati Özkan mesela ilk aklıma gelen, Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı olduğu için, Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı tüm seçimlerde yanında olduğu için tutuklandı. Bu anlamda tabii ki en büyük mağduriyeti onlar yaşıyor. Buradaki soru şu aslında: Pekala bu soruşturma yapılır ama tutuklamayı gerektiren bir durum var mı? Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ve diğerleri ısrarlı bir şekilde tutuksuz yargılanmayı talep ediyorlar. Yani soruşturmanın iptalini falan talep ettikleri yok, tutuksuz yargılanmayı talep ediyorlar ve uzman hukukçular da bu konuda bu soruşturmanın tutuklamayı gerektirmediğini söylüyor. Fakat tutuklanınca ne oluyorsunuz? Belediye başkanlığını fiilen yürütemiyorsunuz. Yerinize seçimler yapılıyor. Gaziosmanpaşa örneğinde olduğu gibi, eğer belediye meclisinde çoğunluk CHP’nin değilse AK Parti bunun üzerine konuyor. Hiçbir şey olmamış gibi gayet pişkin bir şekilde bu belediyeyi alıp hemen ertesi günü halkın arasında belediye başkanı olarak — aslında vekili — poz verebiliyorlar. Olayın bir yönü bu. Ama bir diğer yönü şu: Burada birinci elden muhatap olan CHP ve CHP tabii ki çok büyük bir darbe aldı ilk aşamada.
Özgür Özel burada çok ilginç, benim mucizevi olarak tanımladığım bir performans sergiledi. Eğer böyle olmasaydı, hatta şöyle söyleyelim, 31 Mart yerel seçimleri sonucunun ardından izlediği performansı 19 Mart sonrasında gerçekleştirmiş olsaydı ben bugün bu yayını yapmıyordum bile büyük bir ihtimalle; çünkü olay insanların unuttuğu bir olay olarak kalırdı. Mahkeme ne zaman başlayacak, iddianame ne zaman hazırlanacak, kaç yıl istiyorlar gibi meseleleri belki konuşur olurduk; ama ilk andan itibaren CHP toplumsal muhalefetle birleşti ve çok ciddi bir şekilde inisiyatifi ele aldı. Bu anlamıyla baktığımız zaman CHP bu sürecin kazananı oldu; CHP, Özgür Özel, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve tabii ki Ekrem İmamoğlu. Ekrem İmamoğlu içerideyken yapılan dayanışma sandığı uygulamasını biliyorsunuz; ön seçim, CHP’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı ön seçimi, milyonlarca oy geldi Ekrem İmamoğlu’na.
Ama bu zor bir süreçti CHP için. CHP’yi yıprattı, çok ciddi bir şekilde yıprattı. Hem bir yandan güçlendirirken hem de bir yandan yıprattı. Bu arada birileri sürekli olarak CHP’yi, CHP yönetimini içeriden ve dışarıdan, olayı Ekrem İmamoğlu’na sahip çıkma, İmamoğlu ve arkadaşlarına sahip çıkmadan başka yerlere taşımaya çalıştılar. Erdoğan bunu açık açık yaptı. Erdoğan sürekli olarak belli bir aşamadan sonra Özgür Özel’e ‘‘Sayın’’ diye hitap ederek onun İmamoğlu’nu bırakmasını, etkin pişmanlıktan yararlanmasını istedi ve böylece CHP’yi belli bir yere çekmeye çalıştı. Bunu başaramadı. Geçtiğimiz günlerde Nefes Gazetesi‘nin bir manşeti vardı, görenler vardır. Orada da Nefes Gazetesi, ‘‘CHP’nin tabanı ve tavanı artık Ekrem İmamoğlu’na yoğunlaşmak istemiyor’’ gibi bir manşetle çıktı, ki benim mesela izlediğim Düzce, İzmir mitinglerinde hiç de böyle bir hava yoktu. Belli ki bir hesapla yapılmıştı.
Yani iktidar bu olayın tamamen hukuki bir olaymış gibi görülmesini istedi muhalefet tarafından, ki bunu şimdi Kılıçdaroğlu da söylüyor.
CHP’nin bu duruşuna karşılık siyasi iktidar ne durumda? Bakın, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ihracatçılara nasıl seslendi, onu bir izleyelim sonra devam edelim: “Özellikle son 3 ayda yaşanan her türlü şoka rağmen program sarsılmadı, dayanıklılığını kanıtladı ve güven tazeledi. Mayıs başından itibaren rezervlerimiz yeniden artmaya başladı. Risk primimiz düşüyor, Türk lirasına güven yükseliyor. Enflasyonla mücadele konusunda tavizsiz duruşumuzu koruyoruz. Enflasyon bir yıldır kesintisiz olarak geriliyor. Mayıs ayında yıllık enflasyon son 3,5 yılın en düşük seviyesine geriledi. Yıl sonunda enflasyonda 20’li rakamları görmeyi bekliyoruz.” 20’li rakamlar… Cumhurbaşkanı Erdoğan 2018’den beri galiba, evet, sürekli ‘‘tek haneli rakamlar’’ dedi, her vesileyle ‘‘tek haneli rakamlar’’ dedi ve asla gerçekleştiremedi.
En son ne zaman dedi tek haneli rakamı biliyor musunuz? 10 Mart’ta demiş tek haneli rakam ve şimdi geldiğimizde 30 Haziran’da, ‘‘yıl sonunda %20’’ diyor ve bunu başarı olarak sunmaya çalışıyor. Konuşmanın başında ne diyor: ‘‘3 ay, son 3 ayda yaşanan şoklar…’’ Burada kastettiği ne? Tabii ki 19 Mart süreci. Bu şoku kim yaşattı? Erdoğan’ın kendisi yaşattı. Yani içeride ve dışarıda kimseyi “Türkiye’de bağımsız savcılar bir Temiz Eller operasyonu yapıyor” söylemine ikna edemezsiniz.
Ne zaman ki Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olduğunu söyledi, öncesinde diploma iptali, 18’inde, 19 Mart’ta da operasyon yapıldı ve o gün Merkez Bankası hop oturup hop kalktı. Bir yığın doları yaktı Erdoğan. Ve şimdi 3 ay sonra geliyor, “3 ayda yaşadığımız şoklar” diyor ve söyleyebildiği %20 ki o da gerçekleşmeyecek, kesin gerçekleşmeyecek. Şu anda beklenen asgari ücrete ara zam olup olmayacağı meselesi var, bu konuda yapılan yorumlar, birtakım kulis haberler bunun olmayacağı yolunda. Yabancı medya da bununla ilgili biliyorsunuz ve bunun bir yığın şeyi var. Ve burada bakıyoruz ki Erdoğan siyaseten kazanmak adına zaten kırılgan olan ekonomiyi iyice kırılgan hale getirdi. Bir diğer husus da şu: Aslında böyle bir olayda, bunu defalarca dile getirdim, Erdoğan birtakım troller ve medya kuruluşları dışında yalnız kaldı. Bu süreçte, 19 Mart sürecine AK Parti’nin önde gelen isimleri, milletvekilleri, diğer illerin AKP’li belediye başkanları dahil olmadılar. Büyük bir kampanya yürütemediler, yürütmediler, sessizliği tercih ettiler ve bazı iddialara göre devletin içerisinde de çok ciddi bir şekilde bu olayı sorgulayanlar var.
Mesela ne dendi 19 Mart’ın ardından? “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanacak” dendi, atanamadı. “CHP’ye kayyum atanacak” dendi, atanamadı. Belki Eylül’den sonraki süreçte belki bu şey denenir. Bu aslında, dün Erdoğan’ın yaptığı konuşma 19 Mart’ın kaybedeninin, esas kaybedeninin Erdoğan olduğunu gösteriyor. Tabii ki elinde hala birtakım imkanlar var. En son kurultay davası bunun bir örneği ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun da buna balıklama atlayıp Erdoğan’la ittifak içerisine girmesi, Erdoğan’la birlikte hareket etmesi de bu sürecin, 100 günün en önemli olaylarından birisi olarak kayda geçti. Şöyle söyleyelim; kaybetmiş olan Kılıçdaroğlu bunu kazanmanın bir fırsatı olarak gördü ve kaybını mutlaklaştırdı. Artık partinin başına geçse bile, yani Erdoğan’ın talimatıyla yargı eliyle başa geçirilse bile Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı hiçbir şey yok. Burada son bir not: Devlet Bahçeli, bütün bu süreç içerisinde bunun öncesinde başlattığı ya da devlet tarafından başlatılan ama taşıyıcılığını yaptığı çözüm süreci için Devlet Bahçeli anlaşıldığı kadarıyla epey endişelendi ve 19 Mart’ın ilk günlerinde yaptığı birtakım açıklamalarla Erdoğan’ın pozisyonunun karşısında kendini birazcık mesafeli tuttu.
Anlaşıldığı kadarıyla ya da benim anladığım kadarıyla Devlet Bahçeli 19 Mart operasyonunun ilk andan itibaren başarısızlığa uğramasıyla beraber çok da fazla kaybeden olmamak ve çözüm sürecini buradan koparmak için hamle yaptı. Şimdi diyorlar ya: bu bir darbe. Böyle bir okuma yaptığımızda, ki ben böyle yapıyorum, bu bir darbe girişimi, başarısız bir darbe girişimi olarak 19 Mart kayda geçti. Ama tabii ki cezaevindeki insanlar, İstanbul’un dışında cezaevlerine sürülenler, özellikle o sürülen birtakım tutukluların yaşadıkları dramlar falan bütün bunlar tabii ki insani anlamda kayıplar; ama siyasi olarak kayba baktığımız zaman an itibarıyla kaybeden iktidar, Erdoğan ve Erdoğan’a bir şekilde bu süreçte destek veren, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, kesimler.
Bu yayını kime ithaf ediyorum? Bir yazara ithaf ediyorum, bir Japon yazarı, olayla, konumuzla bir alakası yok: Yukio Mishima. Bilmiyorsanız muhakkak bilin. 45 yaşında 1970 yılında intihar etti ama intiharı da çok gösterişli bir intihar, canlı yayınlanacak derecede. Yani bugün olsaydı herhalde her yerde videoları olurdu. Bir askeri birliğe girip orada bir konuşma yapıp askerleri isyana çağırıyor ve tabii ki onlar yerine getirmeyince intihar ediyor. Çok ilginç bir kişilik. Benim hayatımda okuduğum en iyi yazarlardan, çağdaş denebilecek yazarlardan birisi. Neden Mishima diyorum? Çünkü şu anda onun “Yaban Oynaşması” adlı kitabını okuyorum. Büyük bir sürpriz oldu benim için. Bütün kitaplarını okuduğumu sanıyordum. İlk defa Türkçeye basılmış, Can Yayınları basmış ve Vaner Alper, Japonya’da yaşayan bir çevirmen Japoncadan çevirmiş. Çok güzel bir sürpriz oldu benim için ve bir kere daha Mishima sevgim ve Mishima sevgisinin dışında onun hayatı, onun hayatıyla ilgili yıllar önce seyrettiğim Paul Schrader’in bir filmi vardır, Mishima’nın öyküsünü anlatan, bütün bunlar gözümün önünden geçti. Keşke böyle saçma sapan politik atraksiyonlarla, tezgahlarla, kumpaslarla uğraşmak yerine böyle iyi edebiyat konuşabilsek. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.