Berrin Sönmez yazdı: Teopolitik savaş eleştirisi neden İslam düşmanlığı sayıldı?

Hazır kıtalar pek de o kadar hazır değilmiş dedirten dört günlük gecikmeyle koptu karikatür vaveylası. Ve Leman dergisine yönelik linç girişimi, karikatür 26 Haziran’da yayınlandığı halde eylemin 30 Haziran’da gerçekleşmesi anlık toplumsal öfkeden çok zaman ayarlı operasyon izlenimi verdi. Leman dergisi emektarlarına iğrenç görüntülerle gözaltı işlemi yapılırken linç girişimine yönelik suçlama, soruşturma başlatılmadığı için de akla düşen operasyon ihtimali güçlendi. İktidarın böylesi bir operasyona ihtiyaç duymasına yol açan nedenlere bakalım.

Öncelikle bu sabah da Adana, Adıyaman, Antalya belediye başkanlarının gözaltına alınmasıyla devam eden ve adeta haritayı önüne açıp alfabetik sıraya bindirilmiş gibi görünen CHP operasyonları geliyor akla. 19 Mart süreci iktidarın arzu ettiği sonucu vermedi. Yurttaşın evdeki hesabı çarşıya nasıl çarşıya, pazara uymuyorsa sarayın hesabı da şaştı. Kaybetmekte olduğu toplumsal desteği geri kazanmak için siyasette, teopolitik ekseni tahkim etme ihtiyacı doğdu. Ne de olsa CHP karşıtlığında safları sıklaştırmanın en kolay yoluydu “kutsalımıza hakaret” nidaları. Ve zaman ayarı Ekrem İmamoğlu ve İBB çalışanlarına yönelik ilk dalga operasyonun 100. gün eylemini gözlerden kaçırmak için planlanmış gibi görünüyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın konuya ilişkin mesajlarını, safları sıklaştırma girişimini boşa düşürmek için din eksenli verdikleri düşünülebilir. Özgür Özel ise yaptığı açıklamayla laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti niteliğine bağlılığını gösteren, saygıdeğer tutum sergiledi.

İktidarın yıllardır çok önemsediği halde bir türlü öne geçemediği kültür savaşı, Leman operasyonunun bir diğer nedeni olmalı. Sanatın, mizahın özgür ufku hep ürküttü iktidarı. Talimatla polisi, yargıyı harekete geçirmek kolay ama talimatla sanat yapmak imkansızdı. Ve imkansızla uğraşmak yerine kolay yol seçildi. Tek taşla pek çok kuş ürkütme ihtimali, saray danışmanlarınca, gücün efektif kullanımı adına isabetli görülmüş olmalı.

Karikatür gerçekten inanca saygısızlık mıydı?

Peki ya din açısından bakıldığında karikatür gerçekten inanca saygısızlık mıydı? Hayır. Hz. Muhammed mi resmedilmişti orada? Hayır. Nasıl olup da bu kesinlikte konuştuğumu merak eden açıp Hilye metinleri okusun. İslam tarihinde Peygamberi tarif için fiziki özelliklerini yazıyla resmeden bir Hilye geleneği vardır. Ve karikatürdeki melek kanatlı, uzun beyaz sakallı, tombul “dedeler” Hilye metinlerindeki Peygamber tariflerine hiç mi hiç uymuyor. Sadece Muhammed ve Musa isimlerine dayanarak kutsal savunusuna geçmenin ardında kültür savaşında zor gücüyle öne geçme çabası ve siyasi çıkar hesabı yatıyor. Toplumun galeyana geldiği falan da yok. İktidar mensupları tepkili ve halkı tepkiselliğe itmeye çalışıyorlar. “Bakara, makara diyerek ayet salla, fukaradan oy topla” demiş bir eski bakanı büyükelçilikle ödüllendirmiş iktidarın din-inanç konularında sahiden hassas olduğuna kim inanır?

leman

Karikatür gerçekten güzel mi çizilmişti derseniz bana göre değildi. Karikatürde yalın çizgileri severim. Tabii bu benim kişisel tercihim ve büyük ihtimalle ömrümün son yarısını yüzde 60 görme engelli yaşıyor olmamla ilgilidir. Yeri gelmişken yazılarımda klavye hatalarının çok olması da az görmem nedeniyle diyerek özrümü sunayım sevgili okur. Konuya dönerek ilgili karikatürü çizgi sanatı açısından pek değerli bulmasam da fikir şahaneydi. Gördüğüm ilk andan itibaren teopolitik savaş eleştirisi yapıldığını düşündüm. Ve birkaç kere yazıp çok defa arkadaşlarımla tartıştığım fikirlerimin çizgiyle hayat bulması olarak değerlendirdim. Çünkü Kur’an’da açıkça yasaklanmayan resim ve heykel Allah’ın ipini bırakıp atalarının ipine sarılanların icadı bir gelenekten ibaret. Oysa sosyoloji değişir, kültür değişir, gelenek değişir. Nitekim değişti de. Değişimi tersine çevirme telaşı, Leman saldırının, linç girişiminin bir diğer nedeni.

Teopolitik savaş

İsrail-Filistin sorununda barışa ulaşmak yerine savaşı tırmandırma eğiliminin yıllar içinde yükselmesi ve soykırıma varmasının kökeninde siyasal din anlayışı yatıyor. İsrail kültüründe siyon (vaat edilmiş topraklar) inancı hep vardı. Ancak bu inancın siyasal sisteme dönüşmesi 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Dini metinlerde vaat edildiğine inanılan topraklarda egemenlik kurmayı amaçlayan ideoloji olan siyonizm, savaşın ve soykırımın başlatıcısı. Diğer yandan siyasal İslam’ın ilk dalgası da siyonizme eş zamanlı, sömürge karşıtı politik din anlayışı olarak dünya sahnesine çıktı. İslam geleneğinde devlet-din ilişkisindeki geçişkenlik ve o yüzyılda Müslümanların ezilmişliği nedeniyle kolayca yaygınlaştı. Gerçi her iki inançta da dinlerin ideolojiye dönüştürülmesine karşı direnen kesimler hep oldu ama etkisiz kaldılar. Çatışan, savaşan ideolojilerdi ama inanç savaşları kimliğinde sürdü savaş ve soykırım. Teopolitik savaş teriminin canlı örneğini yaşıyoruz, İsrail – Filistin sorununda. Ve Leman dergisi karikatürle, inanç savaşlarının ne denli absürt olduğunu çok anlaşılır şekilde resmetmiş. Belki de iktidarın bu sert, operasyonel tepkisine yol açan şey gerçekliğin vurgulanmasıdır.

Hamas destekçiliğini bayrak edinenler, siyaseti kalmış İslam’ı buharlaşmış ideolojinin son bekçileri olarak sadece iç siyasete hizmet etmiyorlar. Aynı zamanda İsrail’in baş destekçisi Trump’ı kızdırmamak için de bu denli ciddi tepki veriyorlar. Ve ülkeyi sürükledikleri büyük ekonomik bunalımda İsrail’le ticaretin zarar görmesini istemedikleri sır değil. Yaser Arafat ve FKÖ liderliğindeyken dünya genelinde haklılığı teslim edilmiş olan Filistin davasının bugün pek az ülke tarafından desteklenmesi de dinler savaşına dönüştürülmesiyle bağlantılı. Evet savaşı teopolitik arenada kurgulayan ve başlatan, soykırımla sürdüren İsrail oldu. Fakat FKÖ savaşı din zemininde sürdürmekten uzak durduğu halde Hamas balıklama daldı, din savaşı arenasına.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ne büyük suç ama!

Türkiye de Filistin meselesini, Gazze ablukasını, apartheid duvarını ve soykırımı hep teopolitik eksende tutmayı tercih etti. AKP’li yıllarda Türkiye’nin bu tutumu şaşırtıcı değil. Dinin ticareti onlardan sorulur. Üstelik açılan soykırım davasına aylarca bekledikten sonra müdahil oldukları metinde bile evrensel insani değerleri ve uluslararası hukuku değil Doğu Kudüs ve Mescidi Aksa, tarihsel ve dini değerleriyle öne çıkarılan iddia sundular, Lahey’e. İşin en kötü yanı ülkemizdeki hak savunucusu dindarların pek çoğu Filistin’i teopolitik eksende tutmayı tercih ediyor hâlâ. İnançlar çatıştırılırken insanlar ölüyor. Çoğu kadın ve çocuk pek çok Filistinli Siyonist Netanyahu hükümetinin savaş kabinesince yürütülen soykırım nedeniyle hayatını kaybetti. Yüz bini aşan yaralının büyük kısmı organ kayıplı, kalıcı engellerle mustarip. Kurtulanlar açlıkla, evsizlikle boğuşuyor. Yetmezmiş gibi sınırlı gıda yardımı da ölüm tuzağı olarak tezgahlanıyor. Tüm bu vahşete rağmen Türkiye dahil pek çok ülkenin yöneticileri Yahudilik mi Müslümanlık mı diyerek hayatlar üzerine zar atmakla meşgul.

Bu arada bir karikatür dergisi çıkıp İNSANLIK dedi.

Ne büyük suç ama…