Tutuklu İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasî yasak talebiyle yargılandığı Akın Gürlek davasında üçüncü duruşma bugün yapıldı. Mahkeme, Akın Gürlek davasında kararı açıkladı ve “hedef gösterme” suçundan beraat; kamu görevlisine hakaretten 1 yıl 5 ay ve tehdit suçlamasından da 2 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasî yasak talebiyle yargılandığı Akın Gürlek davasında üçüncü duruşma bugün yapıldı. Silivri’deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu içindeki mahkeme salonunda görülecek duruşma 10:00’da başladı.
Hakkında 7 yıl 9 aya kadar hapis cezası ve siyasi yasak istenen İmamoğlu, Jandarma eşliğinde salona getirildi. İmamoğlu, gri renkte takım elbise ve sol koltuk altına sıkıştırdığı içi kağıt dolu mavi dosya ile salonu selamlayarak sanık sandalyesine geçti.
İzleyiciler tarafından alkışla karşılanan İmamoğlu için “Cumhurbaşkanı İmamoğlu”, “Kurtuluş yok tek başına” ve “Ekrem Başkan” sloganları atıldı. Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu, oğlu Selim İmamoğlu, İBB Başkan Vekili Nuri Aslan, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, CHP Genel Başkan Yardımcıları Suat Özçağdaş ve Gül Çiftçi, Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın, İstanbul Milletvekili Ali Gökçek, Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, PM Üyesi Berkay Gezgin, Üsküdar Belediye Başkanı Sinem Dedetaş, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erdinç Sağkan da takip etti. Duruşmayı aralarında Kanada, Avusturya ve Çekya’nın da olduğu 9 ülkenin konsolosları da izledi.Mahkeme heyeti İmamoğlu’nun “hedef gösterme” suçundan beraatına karar verdi. İmamoğlu’na “tehdit” suçundan 2 ay 15 gün “kamu görevlisine hakaret” suçundan 1 yıl 5 ay hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, İmamoğlu hakkında kamuoyunda “siyasî yasak” olarak bilinen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53. maddesinin uygulanmasına da karar verdi. Cezanın onanması halinde İmamoğlu’na siyasi yasak getirilecek.Duruşmada “savcıya bakma” gerginliğiİmamoğlu’nun konuşmasının ilgili kısmında duruşma savcısı, “Bana doğru konuşmayın” dedi. İmamoğlu ise mahkeme başkanına dönerek, “Savcıya bakmak yasak mı?”, savcıya da “Size bakmak yasak mı?” diye sordu. Ardından salonda gerginlik yaşandı, sesler yükseldi. İmamoğlu, “Cevap verir misiniz Sayın Hakim? Yargılanıp yargılanmadığımı anlamaya çalışıyorum” dedi. İzleyiciler İmamoğlu’nu alkışladı.
İmamoğlu savunmasında, “‘Ben gelecek seçimi değil gelecek nesilleri düşünenlerdenim. Kötülük yapanlara ve kötülere karşı mücadeleye bir nefer olarak devam ediyorum. Dimdik ayaktayım!” dedi.Avukatlarının savunmasının ardından son sözlerini söylemek üzere bir kez daha söz alan İmamoğlu, “Ben bu cennet vatanda 1 kişi için tehdidim, o da ben değil millet tehdit eser. Sandıkta dört kez yendim, beşinci kez yeneceğim” diye konuştu.
İmamoğlu’nun savunmasının tam metni:
Burada bulunmamızın sebebi yalnızca bir panelde söylenen sözlerle sınırlı kalabilecek bir durum değil. Türkiye tarihinin çok önemli bir dönüm noktasında ve İstanbul’un bir mahkemesinde yargılanma sürecindeyiz. Ancak yargılanmamızı bile olması gereken yerde, kendi mahkememizde yapamıyoruz. Başka bir adrese taşındık. Dolayısıyla her şey olağanüstü gelişiyor.
Geçen duruşmayı hatırlıyorum. O gün yaptığım konuşmada, bugünün değerlendirmesine ilişkin duygularımı şöyle ifade etmiştim: “Etrafımızda hemen tüm bölgeye yayılma riski yaşanırken, Türkiye ağır sorunlarla büyük bir riski taşımakta. Bu kırılmaların yarattığı siyasi ve iktisadi risklerle boğulurken, iktidarın da tabiriyle iç cepheyi güçlendirmek dışında artık birlikten, beraberlikten, adaletten zarar gelmez. Bugün artık herkesin şapkayı önüne koyup düşünmekten başka yolu yoktur. Ya bu ağır resmi değiştireceğiz ya da kaybedeceğiz.” Bugün de bu sözleri yinelemek zorundayım.
23 Haziran 2025’ten bu yana, yeniden kumpaslar, usulsüz uygulamalar, iktidar destekli operasyonlar ve masumiyet karinesini hiçe sayan süreçlerle karşı karşıyayız. Vicdani ve insani ilkeleri yok sayan tutuklama süreçleri yaşanıyor. Telaşla hazırlanmış iddianameler devreye sokuluyor. 18 yaşında bir gencin yaptığı işlemin içinde sahte evrak yok, uydurma belge yok. Ama yine de sahtecilik suçlamasıyla soruşturma açılıyor.
Savcıya şunu söyledim: “35 yıl önceki işlemi soruyorsunuz. Ya on yedi yaşında olsaydım? İleride cumhurbaşkanı adayı olurum diye mi siyasetten men edeceksiniz?” O günden bugüne çok acı bir sürecin içindeyiz.
Zaten bu millet perişan. 12 şehit veriyoruz, bunun nedenini bile sorgulayamıyoruz. Bazı ülkelerde bir can bile değerliyken 12 şehit için mangalda kül bırakmayan insanların çıtı çıkmıyor. Bir LGS sınavında bile adaleti sağlayamıyorlar. Küresel bölgesel yeni ittifaklar kuruluyor. Gerçekten baş döndürücü bir hızla dünya ülkeleri kendini buna hazırlıyor. Bu yeni dönemde Türkiye durdurulamayan, düşürülemeyen enflasyonun, yoksulluğun altında inim inim inliyor. Bana onlarca binlerce mektup geliyor. Dışarıda olan bütün hususları günlük dinliyorum.
Bugün yaşadığımız sıkıntılı dönemin içindeyiz. Mart ayından bu yana yoksullaşan bir toplumuz. Dünya büyük bir değişim yaşıyor. Küresel ve bölgesel düzeyde yeni ittifaklar kuruluyor. Teknolojinin ilerleme hızı baş döndürüyor. Ülkeler kendilerini bu yeni döneme hazırlıyor. Yeni yüzyıl, milletlerin ve devletlerin kaderini belirleyecek.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Bu çağda ayakta kalmak için akılcı üretim, güçlü bir hukuk düzeni, çağın beklentilerine göre eğitilmiş nesiller, bilim ve ekonomiyle donatılmış bir toplum gerek. Ancak bizde akla hayale gelmeyecek stratejilerle, “ben ekonomistim” diyen bir kişinin söylediği yalanı doğru kabul eden bir avuç insan ülkeyi yönetiyor. Bu yüzden Türkiye büyük bir cenderenin içinde sıkıştı. Faiz yüzde 46’ya çıkmış durumda.
Bütün ekonomik prensipler yok sayılıyor. Yüzde 60’a varan maliyetlerle insanlar borçlanmak istese, borç alacak banka bile bulamıyor. Sanayiciler, esnaf, çiftçiler üretim yapamaz hale gelmiş. İflaslar ve konkordatolar rekor kırıyor. Beş ayda 1 milyon 50 bin insan kredi kartını ödeyemediği için hacizle karşı karşıya. Devlet bu insanlara “35-40 ayda faizle ödeyebilirsin” diyor, sonra da bununla övünüyor. Böyle bir politikayla Türkiye boğuluyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik artıyor. Yaşam maliyetleri yükselirken asgari ücret açlık sınırının altında kalıyor. Halkın geliri eridi. Ama biz hâlâ siyasi ikbal ve intikam hırsıyla davalarla uğraşıyoruz. Halbuki tanımlı işsizlik oranı yüzde 32’ye ulaşmış. Bu 11 milyon işsize denk geliyor.
Bu insanlar çocuklarının yüzüne bakamıyor. Ben bu gerçekleri burada anlatıyorum. Lütfen can kulağıyla dinleyin. Size bakarak konuşuyorum çünkü bu meseleyi ciddiye alıyorum. Ama karşılık vermek yerine gözlerimi kaçırmamı istiyorsunuz. Size bakmak yasak mı Sayın Hakim? Cevap istiyorum.
Gerçek tehdit ve hakaret, insanların evlatlarına yaşatılan bu umutsuzluktur. Bunu burada arayın. O yüzden diyorum ki: ya adalet, ya sefalet. Başka bir yolu yok. Adalet varsa bereket vardır. Bu ülkede 160 milyar dolar sadece korkular yüzünden, Ekrem İmamoğlu’nun cesaretinden korkulduğu için kaybedildi. Bu bir darbe girişimidir. Her türlü iddianameyle üzerimize gelinmesi, bu korkunun sonucudur.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken, uluslararası ilişkilerde tutarlı bir yol haritası belirlemek zorundayız. Güvenliği de, refahı da içeride hukukla sağlayacağız ki dışarıda itibarlı bir ülke olalım. Aksi takdirde vatandaşlarımız yabancı konsolosluk kapılarında dilenci muamelesi görüyor. Bugün bile halkın evlatlarını tehdit eden, hakaret eden bir pozisyonla karşı karşıyayız.
Dış ilişkilerde “dostum” kavramı üzerinden yürütülen bu anlayış olmaz. Türkiye, küresel konjonktürün gereğini yerine getirmek zorundadır. Bu yüzyılı yakalayacak hamleleri yapmak hepimizin sorumluluğudur.
Asıl tehdit ve hakaret; milletimizi sıkıntıya sokan, ayrıştıran, ötekileştiren anlayıştır. Biz bu anlayışa karşı adaletin, şeffaflığın, eşit yurttaşlığın, demokratik devletin yanındayız. Böyle yaparsak Orta Doğu’da bir kutup yıldızı oluruz. Ama en büyük sabotaj, ana muhalefetin seçilmiş başkanlarına, bürokratlarına, cumhurbaşkanı adaylarına uygulanan yıldırma politikalarıdır.
Silivri’deki bu kampüste yargılanmamız bu sürecin bir sonucudur. Ama başaramayacaklar. Bu akla karşı, adalet için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bu süreci kendi ihbarları için fırsata çevirmek isteyen akıldan uzak durulmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, şeffaf, katılımcı ve çoğulcu yöntemlerle yürütülen bu süreç desteklenmeli.
Bu mahkeme, mahkeme olmalı. Siyasi müdahale olmamalı. Bu süreçten siyaset sonuç çıkarmaya çalışmamalı. Mahkeme kararıyla değil, siyasi hesaplarla hareket edilmemeli. Hesap verecekler zamanı geldiğinde bu yargı çerçevesinde hesap vermelidir.
Bugün ülkemizdeki en ciddi meseleye dair, sadece siyasi ikbalini düşünenlerin karşısındayız. Bu milletin evlatları tehdit edilmemeli. Hakimin, savcının, avukatların, seksen altı milyon insanın çocukları eşit yurttaşlardır. Onları köşeye sıkıştıran akla karşıyız.
Demokratik bir katılım süreciyle, ortak akılla işleyen bir sistemin kurulması en büyük arzumuzdur. Bu memleket 86 milyon yurttaşın ortak evidir. Nazım’ın dediği gibi: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.”
MHP ve Dem Parti’ye sesleniyorum. Bu süreci kendi ikballeri için fırsat gören akıldan kendinizi ayrıştırın. Şeffaf, katılımcı, kucaklayıcı yöntemlerle sürdürülmesini sağlamak açısından adımlar atmalısınız. Bu sürecin barışa ulaşması için hukuksuz uygulamalardan, kayyumlardan vazgeçilmesi zorunluluktur. Bu yönüyle siyaset burada ikbal aramasın. Siyasi müdahalenin cenderesi altında olan insanların hak ettiği muameleyi göreceklerini ve vakti gelince hesap vereceklerini söylemek istiyorum. Gelecek seçimi değil, gelecek nesili düşünenlerdenim. Yine ilan ediyorum, kötülük yapanlara ve kötülere karşı mücadelede bir nefer olarak devam ediyorum. Allah kötülerden, bana iftira atanlardan hepimizi korusun. Bu duruşmanın Çağlayan’dan kaçırılmasınından üzüntü duyuyorum.