Dini ve ahlaki gerekçelerle bir dönem Fethullahçılıkla ilişkisi olmuş, sonrasında bu ilişkiye eleştirel bir mesafeyle yaklaşmış bir eski emniyet mensubu, bu hareketi ve KHK’lılar sorununu bir yazı yazarak değerlendirmek istedi. KHK ile görevinden ihraç edildikten sonra yurtdışında sosyal bilimler alanında akademik çalışmalarını bir devlet üniversitesinde sürdüren yazar, bu yazı aracılığıyla sürece dair kamuoyu tartışmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor. Yazar, Medyascope ile iletişime geçti ve yazısının yayımlanmasını talep etti. Biz de Medyascope olarak bu tartışmanın gelişmesine katkı sunmak amacıyla yazıyı yayımlamaya karar verdik.
KHK meselesine farklı bir perspektiften bakmak
Merhabalar! Köşe yazısı kaleme alma konusunda tecrübem olmasa da, yaşadığım tecrübeler ve gözlemlerim doğrultusunda bazı düşüncelerimi paylaşmak istedim. Yazı yer yer dağınık oldu ve sıklıkla konuşma dili kullandım; ancak temel amacım, kamuda uzun yıllar görev yapmış eski bir emniyet mensubu olarak, ülkemizin önemli bir meselesi olan KHK sorununu farklı bir perspektiften ele almaktır. Bu sorunun, Gülen’in kültürel mirasıyla doğrudan ilişkili olduğunu düşündüğüm için konuyu sadece farklı boyutlarıyla tartışmaya açmak istedim. Ayrıca kişisel gözlemlerime ve yaşanmışlıklara dayanan bazı çözüm önerilerini de paylaşarak, bu alanda yürütülen tartışmalara katkı sunmayı amaçlıyorum. Bir bakıma Gökhan Bacık Hoca’nın başlattığı tartışmaya bir katkıda bulunmak istedim.
- Sence Fethullah Gülen konusunda ana problem nedir?
Cumhuriyet ve demokrasi, halkın çoğunluğunun iradesinin yönetime yansıması ve halkın çıkarlarını koruyacak kişileri seçimle belirlemesi demektir. Fethullah Gülen’in en temel yanlışı, kendisini dindar kitlelerin siyasi temsilcisi olarak görmesidir. Bunu doğrudan söylemese de, yıllarca siyasetçilerle yaptığı görüşmelerde bu temsil iddiası örtülü biçimde mevcuttu.
Bunu neye dayanarak söylüyorum? Yıllardan beri siyasetçilerle yaptığı görüşmelerde bu gizli siyasi temsil çok bariz şekilde ortada. Mesela, Hulusi Akar’la neden yazışıyorsun? Vaazlarında siyasi konulara neden giriyorsun?
Tanındığı ilk yıllardan farklı olarak, ABD’ye gittikten bir süre sonra siyasi vaazlarıyla ve dini siyasete alet ederek, halkın halk tarafından seçilmiş insanlarca temsil edilmesi demek olan demokrasiyi, insanların gözünün içine baka baka bypass etmeye kalktı.
Varsa toplumsal bir projen, girersin seçimlere, anlatırsın insanlara projelerini, insanlar da onay verirse gelir çalışırsın. Sistem yanlışsa daha iyisi nasıl olabilir, onu anlatırsın.
“17-25 bir ayar verme girişimiydi”
Dinin siyasi temsil amaçlı suistimalinin daha somut örneklerinden biri… Vaazlarında çokça kullandığı “O’na (Allah’a) dostluk bütün makamların üzerindedir” anlamındaki konuşmalar, yüzeysel bakıldığında İslami açıdan kişisel anlamda güzel bir şey gibi gözükse de, toplum hayatına bunu uygulamak anlamsız. İnsanların içine girip, onların dertlerini dinlemeden, oylarını alıp onları temsil makamına oturmadan yapılan, dini duyguları iyiye ya da kötüye kullanarak yürütülen siyasi temsil… Din soslu faşizmden başka bir şey değil bu. Demokrasiye inanmamaktır bu.
AK Parti ve Erdoğan zulüm yaptı. Aşırıya kaçtı. Ancak sebep-sonuç ilişkisine biraz dikkat edilirse, bu gerilimi başlatanın ve zulme asıl sebep olanın Gülen olduğu görülür. Yıllar boyunca Gülen’in birçok talebini yerine getiren de bu parti ve Erdoğan’dır. Abdullah Gül de zamanında Gülen’i siyasete karışmaması gerektiği konusunda uyarmıştı.
17-25 Aralık operasyonları ilk bakışta normal gibi görünse de, bağlam dikkatlice incelendiğinde bunun bir “ayar verme” girişimi olduğu açıktır. Eğer 17-25, bağımsız bir polis operasyonu olsaydı, belki normal olabilirdi. Ancak Gülen’in bu sürece dahil olduğunu ima eden söylemleri ve kendi medyasında yazılanlar bir araya getirildiğinde, bu durum, siyasi mekanizma içerisinde olmayan bir yapının bürokrasiyi kullanarak siyaseti dizayn etmeye çalışması olarak ortaya çıkar.
Yolsuzluk olmayan ülke muhtemelen yoktur. Bu sorunlar, yapısal reformlarla uzun sürede düzeltilmesi gereken sorunlardır. Kasap (Gülen), birikimi ve ehliyeti olmadığı hâlde beyin ameliyatı yapmaya kalkışmıştır. Sonuç olarak, ülkenin dengesi ve huzuru bozulmuştur.
Her birey siyaset yapabilir. Ancak bu siyaset şeffaf olmalı ve insanları yok etmeye çalışarak yürütülmemelidir. Gülen, kendisini takip edenlerin yüzde doksanının bile bilmediği bir heyet kurmuş ve adeta bir siyasetçi gibi, kamu çalışanları dâhil herkes hakkında kararlar vermeye başlamıştır. Ahlak eksenli vaazlardan, para ve dolayısıyla güç kontrolüne geçiş yapmıştır. Peki, bunu yaparken kimin oyunu aldı? İnsanlara sordu mu? Gülen’in kültürel mirası maalesef demokrasiye ve demokratik değerlere aykırı. O yüzden bu mirası olduğu haliyle devralmak veya devam ettirmek, faşizmi devralmak veya savunmakla aynı şeydir.
“Hizmet, Gülen’in ortaya koyduğu bir kavram değil”
“Hizmetler hakkında ne düşünüyorsun?” diyenlere şunu derim: Kamuya hizmet, ilk olarak Gülen’in ortaya koyduğu bir kavram değil. Toplum hizmeti (community service), yurtdışındaki birçok gelişmiş ülkede devlet okullarının (public schools) ilkokuldan itibaren müfredatında yer alan yaygın bir uygulamadır.
- Çözüm önerilerin nelerdir?
Siyasiler veya gazeteciler, insanlara sıraya dayağı atmayı bırakıp herkesi birey olarak görmeli, ona göre davranmalı. Hükümet, Gülen’le ilgili farkındalık oluşturmaya zemin açmalı. Her gün herkese “Son FETÖ’cüyü de hapse koyana kadar devam edelim” dersen, bundan hiç kimse kazanamaz; ekonomini de toplumu da daha fazla batırırsın.
“Sen de cemaatin toplantılarına gitmişsin, hainsin; itiraf et. Fethullah’ın kitaplarını okumuşsun, etkin pişmanlıktan faydalan, itiraf et” gibi saçmalıkları lütfen bırakın. İnsanları arkadaşlarını gammazlaması için teşvik etmeyin. Ki insanlar itirafçı olsa bile söyleyecekleri şeyler evrensel hukuka göre, hatta Türkiye hukukuna göre suç teşkil etmeyen şeyler. Cemaatteki insanlar tabii ki birbirine destek verecek. Yıllarca arkadaşlık yapmış insanlar. Sizler baskı yaptıkça, bunun ceremesini en çok Anadolu halkı çekecek; biraz uzun menzilli düşünürseniz.
KHK’lıların şartlı işe geri alınmaları, bu yarayı en hızlı iyileştirecek ilk adımdır. Darbeyle ilgili direkt bir katılım yoksa, bir delil yoksa, MİT’in hazırladığı listelerle (MİT’in liste tutması mantıklı, görevi gereği) insanları suçlamak çok anlamsız. Adaletsizlik çok baş ağrıtır. Ne kadar KHK’lı insan iş gücüne geri dönerse o kadar iyi. İleri toplumlar, hırsızları bile hapiste tutmamaya çalışıyor ki gitsin çalışsın, topluma yük olmasın diye. Çıkar bir kanun: “Parasal irtibatınız olmayacak, atarım yoksa” deyin, bu kadar. Ya da personel şube ve benzeri yerlerde görev almalarını kısıtlayın. Bir sürü alternatif var!
“Sen terör örgütü üyeliğinden etkin pişmansın” demek ne demek?
Erdoğan ve Abdullah Gül EP’ci (Etkin Pişmanlıkçı) mi, terörist destekçisi mi oluyor şimdi? “Sen niye bu ülkede doğdun?” diyerek etkin pişman olmayı istemek gibi absürt bir şey bu FETÖ etkin pişmanlığı prosedürü. Bir pişmanlık varsa, bu coğrafyada doğmak otomatik pişmanlıktır birçok insan için. Kim istemez ki Yeni Zelanda’da doğmuş olsun!
Her hapse giren, topluma bir yüktür. Hele ki hapse sokmaya çalıştıklarınız şiddete bulaşmamış ve eğitimliyse. Trump bile eğitimli insanları ülkesine almak isterken, Gülen’e duyulan nefret yüzünden onu dini saiklerle takip etmiş olanları, çocukluklarına kadar inerek yargılamaya çalışmak boşuna kürek çekmektir. Kamu çalışanları da siviller de Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi kandırılmıştır. Bu kandırma, halkın çoğunluğunun en hassas noktası olan din aracılığıyla yapılmıştır. Bu kandırma, Gülen’in ilk yıllarındaki samimiyetine binaen oluşmuştur. Sahte ilaç tüccarını anlamak kolaydır; ancak din tüccarlığına sonradan (belki de baştan beri öyleydi) evrilen bir şahsı ve etrafındakileri anlamak kolay olmayacaktır tabii ki. Bu konu hem çok karmaşık hem de bu kadar basit.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Gülen’in Türkiye’nin demokratik sistemini nasıl havaya uçurmaya çalıştığının örneklerini KHK’lılara veya diğer akademisyenlere anlattırın. Emir Yıldız ve Vahdettin gibi kişileri EP’ci olarak değil, birer uzman olarak sunun insanlara. Üniversitelerde konuşmacı ya da görevli olarak maaşlı görev yaptırın. Devlet olarak da KHK’lıların bu konferanslara katılımını sağlayın. Bırakın toplum yardımcı olsun KHK’lılara. Bu kanayan yara hep beraber sarılsın.
Bu sorun, Ali Heyet’in ortaya çıkardığı bir sorun değil. O yüzden Ali Heyet’in kendini feshetmesi zorla istenecek bir durum değil. Yine, Gülen’in kitaplarının yasaklanması da bir çözüm değil.
“Cemaatler bu ülkenin gerçeği”
Gülen’in, demokratik temsil ilkesini ihlal ettiği bu tutumunu kabul etmesi, halkla barışma yoluna gitmesi ve siyaset kurumunu dışarıdan tehdit etmeye son vermesi gerekirdi. Dini duyguları istismar ederek siyasal temsil elde etmeye çalışması, demokratik değerlere inananlara karşı ciddi bir ihlaldir, bir çeşit ahlaksızlıktır. Bu nedenle, Gülen’in kamuoyundan açıkça özür dilemesi beklenirdi. Hayattayken bu hatasını kabul ederek Türkiye’de yaşanan mağduriyetlerin hafiflemesine katkı sunabilirdi; ancak bunu yapmadı. Yapılan zulme benzin dökmeye devam etti şuursuzca.
Bu konuyu tartışmaya açmak, AK Parti için çok zor olsa da bu tür tartışmalar gelecekte yine yapılacak. İnsanları düşünmekten, konuşmaktan vazgeçiremezsiniz; ne kadar baskı yaparsanız yapın. Bir de iktidarı kaybettiğinizde siz de benzer muamele göreceksiniz “eden bulur” prensibince. Masum çocuklarınız görecek. İlk anda toplu olarak KHK’lıların atılmasının bir mantığı olsa da, bunu iktidarı sürdürmenin aracı yapmanın ve buna çözüm aramanın önünü tıkamanın hiçbir anlamı yok.
Cemaatler bu ülkenin gerçeği, bunları kapatacağım demek mantıksız. İslam’ı kapatmak istemek gibi bir şey bu. İnsanlar İslam’la huzur buluyorsa ona tabi olur; bunu önlemeye çalışmak saçmalık. Ama İslam’ı benimseyenler de insanların neden İslam’dan korktuğunu dinlemeli ve anlamalıdır.
Laik eğitim ve sistem bu nedenle şart olmalı. Bence dinler, +18, +35 veya +40 yaşındakiler için uygun olan konular olarak işlenmeli. İnsanlar yeterli bir temel eğitim aldıktan sonra… Arkadaşlarını, çevresini, hayatını sadece dinin öğretileriyle dolduran bir insanın değişimi, gelişimi ve farklı fikirlere ve toplumlara adaptasyonu çok çok zor olur yoksa.
Sıkça sorulabilecek sorular
Son olarak, amacım kimseyi kriminalize etmek değil. Sadece bu konuya bir katkıda bulunmak istedim. Eski/yeni meslektaşlarımı bu konuda yazmaya ve düşüncelerini paylaşmaya davet ediyorum. Bu konularda yazmak veya konuşmak travmatik olabilir; ancak sessiz kalındığında da sizin fikirleriniz hiç bilinmeyecek ve sosyal medyada her gün konuşan kişilerle aynı düşünceleri taşıdığınız farz edilebilir. Bu konuda yazdıklarımla ilgili sorularınız olursa Ruşen Bey’e bu soruları iletebilirsiniz. Vakit buldukça cevaplamaya çalışırım. Ruşen Bey’e ve Medyascope ekibine bu yazıyı okudukları ve yayınladıkları için de teşekkür ediyorum.
- Sen de onlardan değil misin?
Bu çok büyük bir genellemedir. “Sen de Gülen’i dinliyordun ve seviyordun” diyenlere yanıt olarak şunu belirtmek isterim: Doğrudur, Gülen cemaati benim için Tanrı’ya giden yollardan sadece biriydi. Gülen’i her zaman bir insan olarak, hata yapabilecek bir birey olarak gördüm. Bana göre, Gülen zamanla değişti; ilk söylemleriyle çelişen bir yaşam tarzına yöneldi ve bu şekilde hayatını sonlandırdı.
Ancak insan yaşar, tecrübe edinir, öğrenir yeni şeyler. Her insan hata yapar; ben de, Gülen de, herkes dahil… Ayrıca bu soru “Sen de Müslüman bir ülkede doğmuşsun” gibi bir soru. Siyasiler, ana akım toplum kendisini yıllarca benimsedi ve alkışladı. Kimseyi suçlamıyorum bu konuda çünkü gerçekten örnekleri kendinden bir vaka bu konu Türkiye için.
“Ben de KHK’lıyım”
- Neden yazmak istedin? Neden şimdi?
Bu yazıyı yazma amacım, bu konuda yapılan tartışmalara bir katkıda bulunmak sadece. Ayrıca benim için sosyal bilimler, insanların huzurlu yaşaması için yapılan her türlü gayreti ifade eder. Ben de alanımla ilgili, toplumla ilgili bir konuda yazmak istedim.
Ayrıca ben de KHK’lıyım ve benim görüşlerimin de bilinmesini istiyorum. Sosyal medyada konuşan eski meslektaşlarımın veya gazetecilerin, Gülen’den etkilenerek insanların düşüncelerini paylaşmalarını engellemeye yönelik yazıları ve konuşmaları çok rahatsız edici. Diğer bir rahatsız edici husus ise, Türkiye medyasında KHK’lı herkesin aynı düşünüyor olarak farz edilmesi.
- MİT’e mi çalışıyorsun? Darbe hakkında ne düşünüyorsun?
Bu konuları tartışıyorsun, “MİT’e angaje mi oldun?” sorusu sorulabilir bana da. MİT, asıl itibarıyla toplumun huzurunu ve barışını bozmaya yönelik iç ve dış tehditlerle mücadele eder. Gülen, toplumu ayrıştırdı ve huzuru bozdu. Kendisine, dini duygularından dolayı saygı duyan insanları zımni olarak siyaseten temsil etmeye kalktı. Dolayısıyla MİT’in bu konuları araştırması gayet normal. İnsanların MİT ile paralel düşüncede görülmesi de normal. Ayrıca dini duyguları suistimal konusu Said Nursî zamanından beri var. Yaş ve hayat tecrübemiz yetmediği için bunu genç yaşlarda anlamak çok güç. Hele seküler bir aileniz yoksa…
Darbe, Gülen’in siyasi arzularının bir sonucudur. Sonsuz güç elde etme çabalarının ve halkın oyunu almadan dini siyasete alet etme konusundaki ısrarının bir sonucudur.