Doğan Göçmen yazdı: Çözüm süreci, halkın gücü ve güçlerin dansı

Hükümetin karşıtlarına karşı siyaset yaparken en çok severek başvurduğu yöntem, karşıtını esir alma yöntemidir. Halk tabiriyle onu kıskıvrak yakalayıp bir nevi “teslim” olmaya zorlamaktır. Bu elbette bir pür güç gösterisinin icrasına dayanıyor. Savaşı bir politika aracı olarak değil de, bir savaşma biçimi olarak alınca politikaya bu yaklaşım kaçınılmaz oluyor. Belediyelere karşı yapılan operasyonlar, DEM Parti üzerinden süreç bağlamında oluşturulan baskı bir çeşit esir alma denemesidir.

“Sokak eylemleri düzenleyen CHP var”

Bu politika, uzun yıllar iktidar olma iradesi gösteremeyen CHP muhalefetinin olduğu dönemlerde başarılı olabiliyordu denebilir. Ama bugün artık açıkça iktidar iradesi beyan eden, bu konuda çok güçlü gerekçeleri olan, sonuçlarını göze alarak bir iktidar mücadelesi içine girmiş bir CHP muhalefeti ile karşı karşıyayız. Artık başka çıkış yolu kalmayınca kendisini birden bire büyük sokak eylemleri düzenleyen bir CHP var parlamentoda ve meydanlarda. Türkiye çapında da halkta, parlamento içi aritmetiği değiştirerek çok yaygın bir değişiklik yapma arzusu var.

CHP kadrolarına ve belediyelere operasyonların tahmin üzerinden, bir şeyler olmalıdır, belediye olacak da rüşvet olmaz mı ön kabülü ile yapıldığı, muhakkak bir şeyler olmalıdır deyip avlanmaya çıkıldığı iyice açığa çıktı. Sanki hükümet, ben belediyelerimi bilmemi mi demiş gibi gözüküyor.

CHP’nin de bunu tahmin edip hazırlık içinde olduğu, belediyelerde “halkçı belediyecilik” adı altında elinden geldiğince “temiz belediyecilik” ilkesiyle çalıştığı da açığa çıktı. Hükümet tüm çabalarına, dağ taş demeyip eşmesine rağmen ortaya kayda değer bir dosya koyamadı. Dolayısıyla belediyeler üzerinden esir alma çabası (“birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız”) boşa çıktı. Hükümet esir alamıyor, CHP de teslim olmuyor.

DEM Parti hükümetle yürümeyi tercih ediyor

“Terörsüz Türkiye” yönelimi veya “çözüm süreci” üzerinden CHP üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskı etkisiz değildir. Hükümetin bu konuda zamanla yarıştığını görüyoruz. Bir an önce komisyon kurma ve partilere yapılan ziyaret hamleleri ile işleri hızlandırıp etkili olmaya çalıştığı gözlemleniyor. Fakat artık iş, siyasi tutsakların serbest bırakılmasına gelip dayandı.

Tavrıyla Kürt siyasetçilerin en tutarlılarından birisi olarak algılanmasına neden olan Ahmet Türk’ün kamuoyunda dillendirilen “iâde-i îtibâr” teklifini kategorik olarak reddetmesi, hükümetin geçmişte yaptığı birçok şeyin şimdi önüne engel olarak çıkıyor olması, esir alma taktiğinin işlemediğini gösteriyor. İkna gücünün olup olmadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama hükümetin kadrolarının artık rıza üretmek için yeterli bir güvenirliğinin kalmadığını açıkça söyleyebiliriz. Buna rağmen DEM Parti hükümetle yürümeyi tercih ediyor.

DEM Parti süreci CHP ile yürütürse ne olur?

Görebildiğim kadarıyla bu süreçte hükümetin elindeki DEM Parti’ye karşı oynadığı en büyük koz, CHP çevrelerinin hâlâ aşırı “ulusalcı” veya daha doğrusu “milliyetçi” refleksler gösteriyor olmasıdır. Öyle ki bazı çevrelerde bazı CHP’lilerin milliyetçilik konusunda MHP’yi geçtiği konuşulur olmuştur. Bu somut durum çözüm sürecine CHP ile devam etme konusunda DEM Parti’ye yeterince güven vermiyor olabilir. Fakat hükümetle de çözüm sürecinin şart koştuğu demokratikleşmenin olmayacağı çok açık.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

DEM Parti, süreci CHP ile sürdürmeye karar verirse hükümetin fazla bir dayanağı kalmaz gibi görünüyor. Bu bakımdan Kürtler belki de cumhuriyet tarihinin en güçlü bir dönemini yaşıyorlar denebilir. Siyasette belirleyici güç durumundalar. İstediklerini hükümet yapabilme gücüne sahip olmak Kürtler için çok sık görülmüş bir durum değildir.

Anahtar CHP’de düzenleyici güç DEM Parti’de

Hükümet “Türkiye yüzyılı” projesinde ısrar etmeye devam ederse, demokratikleşme beklentisi bir hayale dönüşeceği gibi, barışın olup olmayacağı da artık açıkça sorgulanmaya başladı. Sonuç olarak öyle görünüyor ki esir alayım derken sıkışan hükümet oldu. Eyleyen egemen hükümetmiş gibi görünüyor, fakat anahtar CHP’nin elinde, düzenleyici güç ise DEM Parti’de.

Böyle bir güçler ve dengeler yumağı içindeyiz, yuvarlanıp gidiyoruz. Yangınlar devam ediyor, kapıda bekleyen bir büyük deprem felaketi var. Elimizi çabuk tutmazsak her şey kursağımızda kalabilir. Fakat işçi hareketi daha güçlü müdahale etmezse problemlerin hızlı çözümü de olanaksız gibi duruyor. İşçilerin örneğin alın teriyle yaşamanın onurunu hatırlatacak bir ücret talebiyle ortaya çıkması hükümet üzerinde muazzam bir güç oluşturabilir. Fakat CHP bile ihtiyaç duymasına rağmen halkı akşam mitinglerine çağırsa da işçileri ücret artışı için eyleme çağırmaktan çekiniyor. Diğer taraftan birikmiş birçok problemin çözümü de CHP’nin hükümet olmasıyla mümkün olacakmış gibi geliyor.

Barikatı yarıp herkese umut kaynağı olan gençler gibi bir gücün ortaya çıkıp yeni bir umut aşılaması, umut tazelemesi bekleniyor sanki, bekliyoruz, her beraber göreceğiz.