Rezan Epözdemir olayı: Bu kavga neyin kavgası? | Ruşen Çakır yorumladı

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, gözaltına alınan avukat Rezan Epözdemir hakkında önemli iddialarda bulunarak, başta Mehmet Uçum olmak üzere çok sayıda ismin devreye girdiğini ve Başsavcı Akın Gürlek’i baskı altına aldığını iddia etti. Tayyar’ın açıklamalarının ardından AKP’liler ardı ardına açıklamalar yaptı, iktidar cephesinde tansiyon epey yükseldi. Peki Rezan Epözdemir olayı nedir? Ruşen Çakır iktidar içindeki Epözdemir kavgasını videoda yorumladı.

Rezan Epözdemir olayı

Avukat Rezan Epözdemir, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında rüşvet vermek, siyasi-askeri casusluk ve FETÖ’ye yardım iddiasıyla gözaltına alındı.

Konuyla alakalı açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Rezan Epözdemir hakkında iki ayrı soruşturmanın var olduğunu belirtti.

Başsavcılık, “Rüşvet, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Yardım ve Siyasal ve Askeri Casusluk suçlamaları ile bir süredir hakkında soruşturma yürütülen Rezan Epözdemir’in iş yerinde ve ikametinde yapılan eş zamanlı arama işlemleri akabinde 10/08/2025 tarihi saat: 05:45 itibariyle gözaltına alınmış olup, söz konusu soruşturmalar devam etmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” dedi.

Epözdemir’in gözaltı süresi Başsavcılık kararıyla bir gün daha uzatıldı.

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar yaptığı paylaşımla gözaltında bulunan avukat Rezan Epözdemir’in sorgusunun büyük bir krize yol açabileceğini öne sürdü.

Tayyar, X hesabından paylaştığı mesajda, “Rezan Epözdemir sorgusu ciddi bir krize dönüşmek üzere. Şüpheli, ısrarla cep telefonunun şifresini vermek istemiyor. Şifre krizi aşılamadığı için sorgu süresi uzatıldı. Mehmet Uçum başta olmak üzere ‘hatırlı’ çok sayıda isim devrede, Başsavcı Akın Gürlek’i kuşatma altına aldılar” dedi.

Külünk: “Soruşturmayı engellemeye kalkıyorsunuz, oturun oturduğunuz yerde”

Şamil Tayyar’ın ardından benzer bir paylaşım yapan Metin Külünk de Akın Gürlek üzerinde baskı kurulduğunu belirterek, “Neden bu panik, Ankara’daki bazı çevrelerde neden bu telaş? İster iktidara yakın, hatta iktidarın merkezinde yer alan hatlarda olsun; isterse muhalefetin hatlarında…” diye sordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık çağrıda bulunan Külünk, “Sayın Akın Gürlek’i, yürütülen soruşturma üzerinden baskılamaya çalışanlar, sizi yalnızlaştırmaya çalışanların ta kendileridir” diye yazdı.

Rezan Epözdemir olayı: Bu kavga neyin kavgası? | Ruşen Çakır yorumladı
Rezan Epözdemir olayı: Bu kavga neyin kavgası? | Ruşen Çakır yorumladı

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Dün sosyal medya üzerinden yürüyen bir acayip kavgaya tanık olduk. Olayı hızlıca özetlemeye çalışayım. Avukat Rezan Epözdemir, çok meşhur, gözaltında ve iddiaya göre cep telefonunun şifresini sorguda vermiyor.

Tabii ki vermesi için bir baskı var. Öte yandan bir iddiaya göre devlette etkili birileri araya girip o şifreyi vermeden olayın kapanması ve hatta tahliye edilmesi için baskı yapıyorlar. Kime? Yargıya ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e. İddia bu. Bu iddiayı dile getiren kişi, eski AK Parti milletvekili, gazeteci kökenli Şamil Tayyar. Şamil Tayyar açık açık isimleri yazarak Akın Gürlek’e baskı yapıldığını, baskı yapanın da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum olduğunu söyledi. Hedef gösterdi. Yani Akın Gürlek’in yanında, Mehmet Uçum’un karşısında. Ardından eski İstanbul milletvekili Metin Külünk girdi. Ardından eski AKP yöneticisi, hukukçu Mücahit Birinci girdi ve aynı çizgide yol aldılar. Daha sonra Mehmet Uçum’un avukatı bir açıklama yaptı ve Şamil Tayyar hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunu da bir başka medyada bilinen isim, Fuat Uğur, kamuoyuyla paylaştı.

Yani böyle bir saflaşma var. Normal şartlarda bu kimseyi ilgilendirmeyen bir olay olabilir ama doğrudan Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bir olay. Çünkü İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı bugün Türkiye’nin en önemli yerlerinden birisinde, en önemli işlerini yapan ya da yapmaya çalışan bir kişi olarak karşımızda duruyor.

Şimdi normalde kavgada araya giren dayak yermiş. Hayatta böyle deneyimlerim oldu, biliyorum ama burada dayak yemeyeceğimi biliyorum. Çünkü araya girmek gibi bir derdim yok. Mümkün olduğu kadar dışarıdan bir şekilde, tarafsız bir şekilde, çünkü burada tutulacak taraf da yok, olayı anladığım kadarıyla anlatmak istiyorum. Konuya hâkim olduğunu düşündüğüm birtakım güvendiğim kaynaklarla da görüştüm.

Olay basit bir telefon şifresi olayı değil. Tabii ki öyle bir ayağı var herhâlde ama düne kadar hep birlikte oldukları, yargıyla bir sorunu olmayan, iktidarla bir sorunu olmayan bir avukat, çok meşhur bir avukat, birdenbire birbirinden farklı suçlamayla, içinde FETÖ var, içinde casusluk var, tabii onun dışında rüşvet falan gibi şeyler de var, suçlamalarla gözaltına alınıyor. Bir kere bu çok anlamlı. Bu kadar güçlü olan birisi, güçlü olduğunu düşündüğümüz birisi, neredeyse her gün televizyon kanallarında arz-ı endam eden ve 19 Mart sürecinde de iktidarın ve yargının yanında yer almış birisinin başına böyle bir şey neden gelir? Birinci soru işareti bu. Demek ki orada bir şeyler kopmuş, ilişkilerde bir şeyler kopmuş. İkincisi, bu içeride verdiği ya da vermediği ifadeler, vermediği şifreler, bunlar ne anlama geliyor? Kim onun yanında duruyor? Kim onun karşısında duruyor?

Şimdi olayı anlamak için öncelikle şunu görmemiz lazım: Türkiye’de, özellikle başkanlık sistemi ile beraber, Meclis’in hatta bakanların pek bir önemi kalmadı. Bunu biliyoruz. Erdoğan’la başlıyor, Erdoğan’la bitiyor. Muhalefet de uzun bir süre zaten kendisine çizilen sınırlı alanda bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bunu da biliyoruz.

Peki, Türkiye kocaman bir ülke, gündemi kim belirliyor? Gündemi yargı belirliyor. Daha doğrusu yargı eliyle Erdoğan belirliyor. Erdoğan, siyaset üretmekte tıkandığı yerlerde, ki çok sık oluyor, işin içerisine yargıyı sokuyor. Kendisine hakaret iddiasıyla çok sayıda kişi gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Ama her türlü şeyden, gazetecisi, iş insanı, TÜSİAD yöneticilerini hatırlayın düne kadar, gazeteci, iş insanı ve tabii ki son dönemde CHP’li, muhalif partilerden seçilmiş isimler; bir önceki dönemde diyelim, şimdi çözüm süreci başladığı için durum değişti, Kürt hareketinin isimleri, bunlar hakkında alelacele hazırlanmış birtakım iddialar, tanık, gizli tanık ifadeleri, şunlar bunlarla sürekli bir operasyon hâli. Yani Türkiye’de iktidar siyaseti esas olarak yargı eliyle dizayn etmeye çalışıyor. Böyle bir olayla karşı karşıyayız ve o hareket doğrudan muhalefeti de karşısına aldığı için muhalefeti de belli bir sınırın içerisinde tutmaya çalışıyor. Ve böyle bir olayda da tabii ki yargı mensupları hak ettiklerinin çok üstünde bir konuma ve öneme sahip oluyorlar. Gündemi onlar belirliyor.

Şimdi biz Medyascope‘ta bunun birinci derecede tanığıyız. Günde diyelim ki farzımuhal 50 haber yapıyorsak, bunun en az 30’u yargıyla bir şekilde ilişkili. Gözaltına alınma, ev hapsi kararı, duruşma kararı ama birbirinden farklı birçok konuda, işte yolsuzluk iddialarından tutun da birçok cinayet vesaireye kadar birçok konuda sürekli Türkiye’nin gündeminde yargı var. Ama esas siyasetin gündeminde yargı var. Böyle bir dönemde sadece savcılar, yargıçlar, ki yargıçların adını pek bilmiyoruz ama savcıları daha çok biliyoruz, öne çıkarken, bir de hukukçular öne çıkıyor, avukatlar öne çıkıyor. Bunlar birdenbire popüler oluyor ve bu kişiler sürekli televizyonlardalar ve tabii ki hukuk dışında da bütün konularda ahkâm kesiyorlar. Birdenbire Türkiye’nin kanaat önderleri de yargıyla bir şekilde ilişkili insanlar oluyor. Böyle garip bir durumla karşı karşıyayız. Ve burada çok ciddi bir çıkar çarkı var. Özellikle genç meslektaşlarım bu konuda çok güzel haberler yapıyorlar, siz de görüyorsunuzdur. Değişik borsalar var.

Mesela bir FETÖ borsası vardı, Türkiye’nin dört bir tarafında olan. Özellikle iş insanlarına yönelik, onları FETÖ soruşturmasıyla ilişkilendirip paralarını alma. İşin içerisine güvenlik mensupları da dâhil oluyor, yargı mensupları da dâhil oluyor, avukatlar da dâhil oluyor ve gazeteciler de dâhil oluyor. Bu borsayı biliyoruz ve bu borsa hakkında çok da fazla bir şey yapılmadı. Arada sırada birtakım operasyonlar yapıldı ama sonuçta olay FETÖ diye adlandırılan bir günah keçisinden olduğu için oralara pek dokunulmadı.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ama geçen Tuzla mitinginde Özgür Özel’in açıkladığı İBB borsası meselesi, olayın bize ne kadar kökleşmiş olduğunu gösteriyor. Şimdi düşünün, FETÖ borsası 2016’daki darbe girişiminden bu yana 10 yıllık falan bir olay. Hadi bunu bir yere kadar anlıyoruz. Ama 19 Mart’ta başlamış bir soruşturmanın borsası açılabiliyorsa… Birtakım kanıtlardan bahsetti, avukat ismi verdi, savcı ismi vermedi ama birtakım WhatsApp yazışmalarından, ses kayıtlarından bahsetti Özgür Özel ve bunda çok ciddi bir şekilde iddialı. Avukat gözaltına alındı, sonra ev hapsi kararı verildi. Yani İBB borsası olayı bize Türkiye’de yargı olayının ne kadar her yeri kuşattığını ve işin içerisinde ciddi bir şekilde para olduğunu, çıkar olduğunu gösteriyor. Zaten burada ortaya çıkan, şu son olayda ortaya çıkan isimlerin bir kısmına baktığımız zaman da para meselesi insanın aklına gelmiyor değil. Neyse.

Burada çarpıcı olan husus şu: Türkiye’nin en güçlü isimlerinden biri olduğu düşünülen bir başsavcının üzerindeki baskıyı hafifletmek ya da engellemek için sosyal medyada eski bir milletvekili devreye giriyor. Bu akıl alır bir şey değil. Yani şöyle akıl alır bir şey değil: Ya bu kişi Şamil Tayyar kendine durumdan vazife çıkarttı ya da tersi, doğrudan kendisinden böyle bir ricada bulunuldu. Her iki durum da aslında acı bir durum. Bir diğer husus da suçlanan kişinin Cumhurbaşkanı başdanışmanı olması.

Bu da bambaşka bir durum. Ve sonuçta şunu görüyoruz ki devlet içerisinde değişik yerlerde olan kişiler arasında bir çıkar çatışması var. Bunun bir değerler, ilkeler şu bu olduğunu düşünmemizi kimse beklemesin. Şimdi bazıları burada şöyle laflar ediyor: AK Parti’nin kurucu değerleri, filan. Ama benim bildiğim, şurada adı geçen isimlerin bu kavgaya dahil olanlardan bir kişiyi, öteden beri mesela Metin Külünk’ü biliyorum, bu hareketin içinde başından beri, yıllardan beri var olan. Bir başkası babadan olduğunu söylüyor Mücahit Birinci ama onun dışındakilerin hepsi açık söylemek gerekirse sonradan dahil olmuş devşirmeler ve Mehmet Uçum’u da sonradan dahil olduğu gerekçesiyle suçluyorlar. Aslında herkes birbirine benziyor.

Buradaki mesele bir AK Parti’nin değerleri, şu bu, hani neydi, fabrika ayarları meselesi falan değil. Burada bir pozisyon alma meselesi var. İktidar meselesi var, güç meselesi var. Birtakım imtiyazlar meselesi var ve bunun kavgası sürdürülüyor. Çünkü ortadaki olay, mesela Rezan Epözdemir olayının siyasi nasıl bir yönü olabilir? Yani belki vardır siyasette az buçuk ilişkisi ama sonuçta hani Ekrem İmamoğlu soruşturması gibi bir soruşturma olsa bir yere kadar dersiniz ki, burada işte iktidar muhalefet olayı. Bu bambaşka bir olay. Hâlâ esrarengiz bir olay ve buradaki kavganın da siyasi olduğunu hiç kimse söylemesin. Birincisi bu. İkincisi, atanmış, seçilmiş olayı diye bir şey yok. Buradaki herkes atanmış. Savcısı da atanmış, danışmanı da atanmış. Milletvekili, eski ya da yeni, bunlar da atanmış. AK Parti içerisinde Erdoğan’a rağmen seçilmiş milletvekili, böyle bir şey yok. Zaten herkes Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde gidiyor.

Peki burada olay ne? Şimdi orada olayın ne olduğu üzerine elimizde çok somut detaylar yok. Ama şöyle bir iki hususu özellikle vurgulamak isterim. Dün bu kavgalar olduğu sıralarda Devlet Bahçeli’nin açıklamasını gördük, yazılı açıklamasını gördük ve Devlet Bahçeli 19 Mart soruşturmalarının bir an önce artık sonuçlandırılmasını istedi. Daha önce de istemişti, Nisan ayında da bir kere daha. Bu sefer yine bunu vurguladı. Ve bugün Özgür Özel Devlet Bahçeli’nin bu açıklamasına sahip çıktı, takdir etti. Şimdi orada bu olayın bir şekilde 19 Mart soruşturması ile alakası kesinlikle olsa gerek. 19 Mart’ta ne oldu?

Ana muhalefet partisinin yerel seçim zaferini, etkilerini iktidar yargı eliyle sonlandırmak istedi. Turplar, büyük küçük turplar, heybeler, şunlar bunlar… Ama onca zaman geçti, 19 Mart CHP’yi hiç de yerin dibine sokmadı. Özgür Özel her mitingde bunu söylüyor; Erdoğan ”Birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız” demişti, ‘‘Bakın, herkes birbirinin yüzüne bakıyor’’ dedi. Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere 19 Mart tutuklularının büyük bir kısmı hâlâ kendilerinin suçsuz olduğunu söyleyip siyasi olarak bir mücadele veriyorlar. 19 Mart başarısızlıkla sonuçlandı. Böyle olacağının işaretlerini ilk günden gördük. Hatta tam tersine CHP’nin önünü açtı, CHP resmen üzerindeki ölü toprağını kaldırdı. Dolayısıyla 19 Mart, bunu isteyen ve hayata geçirenler için birer fiyasko oldu.

Bu sabah mesela yeni bir operasyon haberi duyduk, 14 kişi alınmış. Bakıyorsunuz, kim bunlar? Tanımıyoruz. Ne yapmışlar bakıyoruz, çok da böyle ahım şahım iddialar yok. Bir zamanlar söylenen, ‘‘çok büyük isimler olacak, şu olacak, bu olacak’’ gibi şeylerin hiçbirisi… Yani tabii ki çok kişi gözaltına alındı; Adana, Antalya belediye başkanları da, ondan bağımsız olsa da İzmir eski belediye başkanı da ve İstanbul’da çok sayıda ilçe belediye başkanı da. Ama şöyle bir hava yaratılmıştı: ‘‘Sürekli dalgalar gelecek ve ummadığınız insanlar, birtakım popüler isimler, sanatçılar, gazeteciler…’’ falan diye söylendi ve bir yargı eliyle topyekûn bir iktidarın tasfiye operasyonu derken, baktık ki tıkandı. Ve Bahçeli de bunun artık çok fazla bir sonuç getirmeyeceğini düşündüğü andan itibaren, ”Yeter artık, bir an önce bu iş olsun, ne olacaksa olsun” demeye başladı. Bahçeli’nin en önemli kurmaylarından Feti Yıldız, ki hukukçu, o da ”Esas olan tutuksuz yargılamadır” dedi ve CHP’nin çizgisine yakın bir yerde durdular. Ve şimdi böyle bir olayda 19 Mart’ı yürüten kişiler… Bir şekilde yeni bir güç gösterisi gibi gözüküyor bu olay ve bir tıkanma olayı var. Bu olayın kesinlikle 19 Mart’la ilişkisi var.

Gözaltına alınan Rezan Epözdemir’in 19 Mart’la bir ilişkisi yok. O çünkü 19 Mart’ta iktidarın yanında yer almıştı. Ama bir ihtimal olayın şöyle bir boyutunu göz önüne almak lazım: MHP’yle ve yargıdaki güçlü olan MHP kanadıyla ilgili bir boyutu olduğunu düşünüyorum. Zaman içerisinde eğer kavga şiddetlenirse bunu daha net görebiliriz. Ama şu hâliyle baktığımız zaman birileri frene basmış gibi. Büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir şekilde bu olayı durdurduğunu düşünebiliriz. Çünkü Şamil Tayyar daha sonra yaptığı açıklamada, ”Artık benden bu kadar, Cumhurbaşkanı mesajı aldı.” diye bir açıklama yaptı, mealen söylüyorum ve durdu.

Şimdi tekrar şeye gelelim; bakıyorum bu süreçte, aslında bütün bu süreçlerde, yargıyla ilgili süreçlerde, sosyal medya üzerinden ya da birtakım medya mecraları üzerinden iktidar yanlısı yayın yapan, tevatürler ortaya atan, iddialar ortaya atan isimlerin bir kısmı, hatırı sayılır bir kısmı geçmiş dönemde Fethullahçıların tetikçiliğini yapıyordu.

Bunu hepimiz biliyoruz. İsimlerini vermek istemiyorum, isimleri çok da değerli değil. Ama kitap yazmış, AK Parti’nin neredeyse tamamını İran ajanı ilan etmiş birisinden ya da zamanında subaylar hakkında gizli tanık olarak ifade vermiş bir başkasına kadar, ülkede sürekli olarak ‘‘Ergenekon’’, ‘‘Bir numara…’’ kitapları yazmış bir başkasına kadar isimler ya da ‘‘Zekeriya Öz’e madalya takılması gerekir’’ diyenler bir bakıyorsunuz bu dönemde, nasıl olduysa oluyor, hayatlarına devam ediyorlar ve şimdi tekrar yine yargı üzerinden giden birtakım operasyonların sözcülüğüne ya da karşıtlığına başlıyorlar. Yani mesela burada Mehmet Uçum’un yanında durduğu görülen kişi de geçmişte Fethullahçıların tetikçisiydi, onu da biliyoruz. Böyle de garip bir durum var. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: İnsan kalitesi de çok düşük, tartışmalar çok kısır, olayın hiçbir derinliği yok. Atfetmeye çalıştıkları, kendilerine atfetmeye çalıştıkları değerlere baktığınız zaman hiçbir şey anlamıyorsunuz. Ne diyorlar? Neyi savunuyorlar? Yani o neyi savunuyor, karşısındaki neyi savunuyor? Yok. Bu tamamen bir çıkar, iktidar kavgası ve bu aslında Türkiye’de iktidarın, özellikle AK Parti kanadının, siyaseten nasıl bir açmazın ya da çıkmazın içine girdiğini bize gösteriyor.

Bir zamanlar siyaseti yapan kişileri, isimlerini biliyorsunuz, AK Parti deyince akla gelen isimleri, böyle isimler yok. Böyle isimler, AK Parti adına çıkan, konuşan, herhangi bir konuyu savunan, eden kişi yok. Bir Erdoğan konuşuyor, bir de arada sözcü olarak Ömer Çelik konuşuyor. Onun dışında AK Parti adına, AK Parti’nin savunduğu değerler, vizyonlar adına ya da AK Parti’nin icraatları hakkında konuşan, eden kimse yok.

Ama ortalıkta iktidarı, AK Parti’yi ya da kendi tabirleriyle Reis’i ya da Erdoğan’ı savunduğunu söyleyen ama bir derinliği olmayan, bir siyasi vizyonu olmayan, buna zaten ihtiyaç duymayan insanların yürüttüğü bir, nasıl söyleyeyim, çıkar çatışması var. ”Çıkar nedir?” denince de herhâlde çok büyük ki bundan vazgeçmemek için ya da daha fazla pay almak için her türlü riski göze alıyorlar. Ama şunu unutmayın, tekrar başa dönelim: Siz bir başsavcının adını vererek, onun yanında durarak, pozisyon alarak, o başsavcıya Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanının baskı yaptığını söylüyorsunuz ve buradan bir şey başlatıyorsunuz, arkanızdan başkaları geliyor ve hiçbir şey olmuyor.

Bir diğer yandan bakın, mesela Fatih Altaylı neden içeride ya da bir başkaları neden ev hapsinde ya da gözaltında, şurada burada ya da gözaltına alınıyor? Bakıyorsunuz, sudan sebeplerle… Geçen bir AK Parti milletvekilinin diplomasının silindiği haberi vardı, biliyorsunuz. Kamu güvenliği açısından sakıncalı bulunduğu için habere erişim yasağı getirilmiş. Yani milletvekilinin diplomasının sahte olduğu haberinin kamu güvenliğiyle ne ilgisi var?

Ama burada Türkiye’nin en kritik soruşturmalarını yürüten bir başsavcının adını insanlar söylüyor, aslında onu savunuyormuş gibi duruyorlar, yani savunuyorlar, onun yanında duruyorlar ama bu onun için iyi bir şey midir? Yani, ‘‘Başsavcının üzerinde baskı var. Sayın Cumhurbaşkanım bunu engelleyin’’ diye herkesin duyacağı bir şekilde tweet atmak, hani kamu güvenliğini zarara sokuyor falan demek istemiyorum ama çok, nasıl söyleyeyim, kabul edilebilir şeyler değil. Ama bütün bunların hepsini bir şekilde insanlar sindiriyor.

Ve bir diğer husus da tabii ki, kapatırken onu söylemek istiyorum: Bu insanların, bu kişilerin, bu kavgada yer alan kişilerin mesela CHP hakkında, mesela DEM Parti hakkında, hatta bir şekilde yan yana dursalar da MHP hakkında söyleyebilecekleri hiçbir şey yok, söyleyebildikleri hiçbir şey yok. Tamamen boş, çoğu tutmayan, sallama şeylerin dışında yok.

Bir derinlikten yoksun bir iktidar kavgasına tanık oluyoruz ve su iyice çekildiği için kavga da derinleşiyor. Şu anda durmuş gibi gözüküyor ama burada alenen isimler verilerek yapılan bu kavganın yatışması ihtimali yok. Çünkü olay artık bir yerde kopmuş ve bu zincirinden boşalma hâli devam edecek diye düşünüyorum. Bunun giderilebilmesinin yegâne yolu iktidarın, AK Parti’nin tekrar siyaset üretmesidir, siyasetçilere ihtiyaç duymasıdır; tetikçilere, trollere vesaire değil. Ama o tren galiba kaçtı. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.