Mümtaz’er Türköne: AKP-MHP ilişkisi kırılma noktasına doğru gidiyor 

CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın beşinci celsesi bugün görüldü. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MYK’yı Genel Merkez’de topladı. Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ekim’e erteledi. Mümtaz’er Türköne videoda “Bu fren sistemi dışarıdan geliyor. Muhalefetin direnci iktidarı durduruyor” sözleriyle değerlendirdi.

CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın beşinci celsesi bugün görüldü. Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ekim’e erteledi. Ruşen Çakır’ın “Bugünkü kararı kim belirledi, iktidarın mı muhalefetin mi iradesi?” sorusuna Türköne videoda şöyle yanıt verdi:

“İktidarın iradesinin, muhalefetin direncine çarpıp daldığı bir anı yaşıyoruz. İktidar gücünü sınırsız kullanmayı engelleyecek ne var? Tek bir engel var. İktidarın içinden gelen bir fren sistemi yok. İktidarlar freni olmayan arabalar gibidir, onları ancak dışarıdan bir direnç durdurur. Biri dur diyecek, biri engelleyecek, biri direnç gösterecek.”

AKP-MHP ilişkisi kırılma noktasına doğru gidiyor? (Video) 
AKP-MHP ilişkisi kırılma noktasına doğru gidiyor

“İktidar ekonomiden korkuyor”

Türköne ayrıca ekonominin de önemli bir rol oynadığını videoda belirtti. Türköne, “Mahkemenin kararının hemen borsaya yansıması, iktidarın ekonomiden korktuğunu gösterdi. Bu operasyon çok derin, örgütlü ve planlıydı. Kılıçdaroğlu’nun tekrar genel başkan olması bağlamında siyasi Alevilik tartışması bile başlatıldı. Hiçbir şey tesadüf değil” diye konuştu.

AKP-MHP ilişkisi ne durumda?

Ruşen Çakır’ın MHP-AKP ilişkilerine dair sorduğu soruya Türköne, ittifak içinde ciddi çatlaklar olduğunu vurgulayarak şöyle değerlendirdi:

“MHP’nin AKP’ye perde gerisinden çok zorlayıcı tavır aldığını görüyoruz. Kayyum meselesi çözüm sürecinin üç temel probleminden biri ve gündeme getirildi. Denklem şöyle: MHP, CHP’ye bir şey söylediğinde aslında AKP’ye söylüyor. CHP’nin yanında durduğunda da saraya mesaj veriyor. İlişkiler kırılma noktasına yaklaştı ama bu hemen ittifakın bozulacağı anlamına gelmez. Erdoğan güçlü bir itiraz gördüğünde mutlaka geri adım atıyor.”


Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Konuğumuz Mümtaz’er Türköne. Mümtaz’er’le yaptığımız yayınlar her zaman çok keyifli oluyor, değil mi Mümtaz’er? Yanılıyor muyum?  

Mümtaz’er Türköne: Yüzde yüz katılıyorum sana Ruşen. Teşekkür ederim ayrıca.  

Mümtaz’er, bugünkü karar, iktidarın iradesi mi, muhalefetin iradesi mi?  Bugünkü kararı kim belirledi?  

Türköne: İktidarın iradesinin muhalefetin direncine çarpıp daldığı bir ânı yaşıyoruz bugün. Tam ikisinin ortasında bir yerde. Muhalefet direndi fakat sadece o da değil.  Şunu anladık biz, birkaç yıldır bunu test ediyoruz, hatta 2016’dan beri çok sık test ediyoruz. İktidar gücünü sınırsız ve keyfî bir şekilde kullanmayı engelleyecek ne var? Rakiplerini, muhaliflerini ortadan kaldırmasına ‘’dur’ diyecek nasıl bir engel var? Tek bir engel var. Bu iktidarın içinden gelen bir fren sistemi yok. İktidarlar freni olmayan arabalarla yollarına devam ediyorlar. Bu fren sistemi her zaman dışarıdan çalışıyor. Biri ‘’dur’’ diyecek, engelleyecek, direnç gösterecek. Ancak bu şekilde durduracak iktidarların keyfiliğini, iktidarların sınırsızlığını, iktidarların mutlak iktidar gibi davranmalarını. Burada ekonomi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında oldukça etkili bir rol oynuyor. Mahkemenin kararı hemen borsaya yansıdı ve ekonominin verdiği refleksler, ekonomiden korktuklarını ve endişe ettiklerini gösterdi. İktidar kanadında bir korku, bir endişe hâli var diye özetleyebiliriz.

Ben, bu mutlak butlan ve kayyum operasyonunun, çok derin, çok kapsamlı, üzerinde çok iyi çalışılmış, çok örgütlü bir şekilde planlanmış bir operasyon olduğunu herkesin anladığını düşünüyorum. Baksanıza, Kılıçdaroğlu’nun tekrar genel başkan olması, kayyum olması bağlamında, bir siyasi Alevilik tartışması bile başladı. Doğrudan doğruya iktidar kanadı tarafından bir şeylere hazırlanıyorlar. Hiçbir şey tesadüf değil, hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Fakat dediğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin gösterdiği direnç ve özellikle kitleleri harekete geçirme kapasitesi, yeteneği çok önemliydi. Ama ekonomiden ve sanıyorum, bu tür restleşme ve operasyonlarda iktidar kanadının itibar ve prestij kaybı çok önemli bir rol oynadı ve ortaya bu sonuç çıktı.  

Medyascope’ta cumartesi günü çıkan “Sokak Çağrısı” başlıklı yazında https://medyascope.tv/2025/09/13/mumtazer-turkone-yazdi-sokak-cagrisi/ bir uyarıda bulunuyordun. Tabii ki çok hassas bir konu bu sokak meselesi.  Mealen “Sokak iyi, ama…” diyorsun.  Orada hangi riske dikkat çekiyorsun?  

Türköne: Gezi bir model olarak önümüzde. Gezi’nin başlangıcını, sonraki aşamalarını hatırlarsak, ne tür riskler barındırdığını, tecrübe etmiş olarak hatırlamış oluruz. Gezi tam anlamıyla barışçıl bir eylem olarak başladı. Gezi Parkı’ndaki çadırların yakılması olayı, birdenbire kritik bir dönemeç oluşturdu. O barışçıl eylemleri şiddet görüntüsü altında kamuoyuna nakletmek üzere oluşturulmuş bir provokasyondu. Sonrasında bambaşka şeyler çıktı. Özgür Bey’in gündeme getirdiği ve ‘’Kabataş yalanı’’ diye literatüre geçen olay gerçekleşti. Bu tür barışçıl sokak eylemleri başladığı zaman, iktidar kanadının elinde bunu toplum nezdinde mahkûm edecek ve çığırından çıkmış gibi gösterecek çok fazla araç var. Fakat bu seferki Gezi’den farklı. Ben iktidarın, 15 Temmuz’dan sonra bu OHAL denen yönetim biçiminin tadını, lezzetini çok unutamadığını düşünüyorum. Çok kolay, çok keyfî yönetim araçları veriyor. Kimse hesap soramıyor. Gerçi şimdi de aynı şeyleri yapıyorlar ama OHAL’in sunduğu imkanlar çok fazla. Çığırından çıkmış veya manipüle edilmiş, provokatif müdahalelerle yolundan çıkartılmış sokak eylemlerinin, Türkiye’yi OHAL’e sürükleme, OHAL’in gerekçesi olma ihtimalini ciddiye alıyorum. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Cumhuriyet Halk Partisi, demokratik olgunluk, sabır ve aklı selim açısından çok dengeli, çok sağlıklı bir siyaset izliyor. Bugüne kadar hata yapmadı. Bu şekilde devam ettiği takdirde, sonuçları da bugün mahkeme kararında görüldüğü üzere alınıyor. Mahkeme siyasi bir operasyondu, karar da siyasi bir operasyon, Bunda hiç kimsenin tereddüdü olmamalı. Bu yolda devam ettiği takdirde netice alacağı, bir iş makinesi ve bir buldozer gibi düşünürseniz, bu freni olmayan iktidar canavarını durdurma ve engelleme konusunda mutlaka çok güçlü bir pozisyon edineceğini gösteriyor. Ekonomik şartlar, Suriye’deki gelişmeler, iç politikada ciddi manada Cumhuriyet Halk Partisi’nden ve muhalefetten yana. Ayrıca, iktidarın hamleleri muhalefet cephesinde tam anlamıyla doğal bir ittifak oluşturdu. Yani DEM Parti ile Zafer Partisi yan yana, Cumhuriyet Halk Partisi’ne destek veriyor. Bu toplumun çok özlediği, çok etkileyici bir manzara ve sanıyorum muhalefetin doğru yerde durduğunu, doğru hareket ettiğini, doğru eylemler yaptığını kanıtlıyor. Bu bir netice verecek, bundan bir meyve hâsıl olacak.

Bugünkü özel yayında seni en sona aldık ve seninle MHP’yi konuşuruz diye düşündüm, ama sana gelene kadar Göksel Göksu, Murat Sabuncu ve Murat Aksoy, hepsi AKP ile MHP arasında ilişkilerden bahsettiler ve CHP davasının bundan bağımsız olamayacağını söylediler. Biraz önce de İsmail Saymaz sosyal medyada “Emniyet müdürleri kararnamesi MHP’yi kızdırdı” diye paylaştı. MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir’in bir paylaşımını söylemiş. Yıldıray Çiçek’in bugün Türkgün’deki başyazısını görmüşsündür. Kendisi aynı zamanda Devlet Bahçeli’nin basın danışmanı. Yazısında, https://www.turkgun.com/basyazi/yeni-bir-paralel-yapinin-izleri-uyarisi/322565 devlette ‘’yeni bir paralel yapılanma izlerinin’’ uyarısını yaptı. Çok sert, çok acayip bir şey değil mi bu? ‘’Yeni bir paralel yapının izleri’’ derken neyi kastediyor?  

Türköne: Çok sert olmanın ötesinde, Cumhuriyet Halk Partisi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na AK Parti ile ilgili bir kapatma davası dilekçesi verse ve bunu da doğrudan doğruya bu ifadeyi de gerekçe olarak kullansa, ciddi bir dava konusu olur. Bu, iktidar partisine yönelik, doğrudan doğruya iktidar partisinin küçük ortağı tarafından yöneltilen çok ciddi bir suçlama. Siyasetin kendi doğal mecrası içinden bulup çıkardığımız, ekim ayından beri söylediğimiz, seninle konuştuğumuz Cumhur İttifakı arasındaki çatışma, görüş farkı ve bunun tezahürleri üzerine yaptığımız spekülasyonların ne kadar doğru olduğu ortaya çıkıyor. Ben özellikle çözüm süreci konusunda AK Parti’nin hâlâ politikaya, karara dökülmemiş atması gereken adımlar konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi’nin, perde gerisinde çok zorlayıcı, çok ciddi bir tavır aldığını düşünüyorum. Bunun işaretleri de geliyor. Ahmet Türk ile Ahmet Özer’in gündeme getirilmesi, bunun en önemli işaretlerinden biriydi. Orada doğrudan doğruya, çözüm sürecinin mutlaka çözmesi gereken üç problemden biri olan kayyum meselesini gündeme getirmiş oldular. Cumhuriyet Halk Partisi ve belediye soruşturmaları ile ilgili sık sık tekrarlanan şey gündeme geldi.

Şöyle bir denklem var, seninle benim doğru okumamızın sebebi sanıyorum şu ve bunu izleyicilere de tavsiye edebiliriz; Milliyetçi Hareket Partisi, AK Parti’ye “Ben senin yanındayım, seninle uyum içinde yola devam edeceğim, sen de dikkat et” dediği zaman, Cumhuriyet Halk Partisi’ne ayar çekiyor. Bunun tam tersine “Sen bu işlerde yavaş veya eksik davranıyorsun” fırçasını AK Parti’ye atmaya kalktığı zaman da Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve yine onun tezahürü olan belediye soruşturmaları gibi konularda yapıcı bir tutum sergiliyor. Denklem bu şekilde kurulmuş vaziyette. Milliyetçi Hareket Partisi’nin tutumuna dair doğru okuma bu şekilde gerçekleşiyor. Cumhuriyet Halk Partisi ‘ne bir şey söylediği zaman, aslında AK Parti’ye söylemiş oluyor.  Cumhuriyet Halk Partisi’nin arzu ettiği, mesela mahkemelerin televizyonlardan canlı olarak yayınlanması meselesinde olduğu gibi, sürekli AK Parti kanadına ve Saray’a mesaj vermiş oluyor. Şu anda karşımıza çıkan manzara, ilişkilerin çok zorlandığı, kırılmaya yaklaştığı şeklinde. Böyle durumlarda Erdoğan hemen bir geri adım atar. Milliyetçi Hareket Partisi’ne yakın isimlere yönelik bu son soruşturmaları, bir köşeye sıkıştırma, MHP’yi bir şekilde ipotek altına alma teşebbüsü olarak algılarsak, onun da etkisini kaybettiği anlaşılıyor. Milliyetçi Hareket Partisi eteğinde biriken taşları atmaya başladı, kırılma noktasına yaklaştığı anlaşılıyor. Fakat bundan ittifakın bozulacağı ve Türkiye’nin seçime gideceği sonucunu hemen çıkartmamak lazım. Çünkü böyle durumlarda karşısında güç gördüğü ve gücün, itirazın ciddiyetini kavradığı zaman, Erdoğan mutlaka geri adım atıyor.  

Burada bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum ve sana da sormak istiyorum. Sen “Ahmet Özer ve Ahmet Türk’ü, kayyum meselesini gündeme getirdi” dedin ya, tam o sırada ne oldu?  Kent uzlaşısından dolayı, tutuklu yargılanan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’a alelacele bir soruşturma açılıp, oradan bir tutukluluk kararı çıkarıldı. O demektir ki herhalde kayyumları iptal edecekler. Onun yerine belki Şişli Kaymakamı kayyumluğu devredecek, ama yerine Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Meclisi’nden yeni bir üye atanacak. Şunu sormak istiyorum: Devlet Bahçeli ilk çağrı yaptığı zaman, Ankara ve İmralı’yı bir yana, Edirne ve Kandil’i bir yana koymuştu hatırlıyorsan. Ama sonra sanki işin rengi değişmiş gibi geliyor. Kandil zaten Öcalan’ı uyduğu için artık bir güç olarak gözükmüyor. Ama anladığım kadarıyla, Devlet Bahçeli ve Milliyetçi Hareket Partisi Selahattin Demirtaş’ın da çıkmasını istiyor ve Erdoğan da bu konuda ayak diretiyor. Ne dersin? 

Türköne: Bu çok doğru bir tespit. Aslında çözüm sürecinin nasıl ilerlediğini, nasıl bir denge haline kavuştuğunu da gösteriyor. Kürt siyasetinin bir tarafında Selahattin Demirtaş var, öbür tarafında Abdullah Öcalan var. Bir tarafı yok sayarak ancak kumpas entrika çevirirsiniz ve inandırıcı olmaz, Kürt siyasetini ikna edemezsiniz. Sanıyorum Selahattin Demirtaş ile Abdullah Öcalan arasındaki ilişkide de, Kürt siyaseti içindeki konumunda da bu anlamda bazı gelişmeler oldu. Milliyetçi Hareket Partisi de şüphesiz bunları çok yakından, çok sıkı bir şekilde takip ediyor. Şu anda Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan ile ilgili tavrı neyse, Selahattin Demirtaş’la ilgili de aynı. Selahattin Demirtaş’ın bir an önce bırakılmasını, Kürt siyasetindeki saygın yerinde yer almasını, ki gerçekten saygın bir yeri var Selahattin Demirtaş’ın- bu sürece katkıda bulunacak şekilde almasını, rollerinin üstlenmesini bekliyor. Fakat Resul Emrah Şahan meselesinin sembolik olarak çok önemli, çok anlamlı sonuçları var. Bir tanesi doğrudan doğruya belediye soruşturmalarıyla ilgili. Belediye soruşturmalarında herhangi bir gevşemeye gitmeyeceklerini, oradaki sertliği, tutuklu yargılanma ısrarını devam ettireceklerini göstermiş oluyorlar. Resul Emrah Şahan’ın bileklerine yeni bir kelepçe takarak bunu açıkça ifade etmiş oluyorlar. Öbür taraftan da mutlaka çözüm sürecine katkıda bulunacak şekilde kayyum meselesini çözecek bazı adımları atacaklarını gösteriyorlar.

Mümtaz’er, son olarak şunu sormak istiyorum: Mahkeme bugünkü celseyi 40 gün sonraya attı. Sen hukuktan da çok anlayan bir siyaset bilimcisin.  Zaten bugün Prof. Adem Sözüer de mütalaa vermiş ve davanın nasıl dayanaksız olduğunu söylemiş. Bu arada, İstanbul’da kongre yapılıyor, Ankara’da da bir Olağanüstü Kurultay olacak, tabii bunlar da etkili olacak. Kırk gün sonra biz yine mutlak butlan tartışacak mıyız sence? 

Türköne: Saray’ın bazen herkesin sabrını zorlayan bir ısrarı oluyor. Bu, mahkemede görülen bir dava değil. Ülkenin kaderini ilgilendiren siyasi davaların tek bir hâkimin kararıyla belirleneceğini düşünmek için çok saf olmak lazım. Bunlar bütün detaylarıyla, bütün incelikleriyle, kulislerde, bu tür operasyonların yürütüldüğü merkezlerde geniş katılımlı toplantılarla kararlaştırılan, tek tek, adım adım taktileri, stratejik öncelikleri belirlenen konulardır. Bu bir bıkkınlık verdi.  Geçmişteki örnekleriyle mukayese edildiği takdirde, bu tür davaları siyasi vasıta olarak kullananların elini zayıflatıyor. Artık sulandı, gevşedi, ilgi de biraz kanıksandı davayla ilgili. Davanın hukuki hiçbir tarafı yok. Mahkeme bu davayı hemen reddetmeliydi. Mantık olarak Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tek hâkimi, Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkisinde olan bir konuyu uhdesine alıp, bu konuda kader belirleyen bir kararı veremez; normal şartlarda vermesi mümkün değil. Karar bu haliyle de, 40 gün sonra verilecek haliyle de doğrudan doğruya yargıyı sopa olarak kullananların kararı. Sopanın nasıl vurulacağına karar veriliyor, yoksa mahkemede olup biten bir şey yok. Dosya da Adem Sözer Hoca’nın dediği gibi hukukla yakından uzaktan alakası olmayan bir dosya. Bu, siyasi bir dava ve siyasi dava bu tür mahkemelerde değil halkın önünde görülür. Nitekim halkın önünde görülüyor.  

Şunu da hatırlatayım: Önceki duruşma öncesinde Kılıçdaroğlu çok hevesli görünüyordu, ortalıkta dolaşıyordu. Sanki önceki duruşmada Kılıçdaroğlu’na parti verilecek gibi bir manzara oluşmuştu. Orada da kararın son anda geri çekildiğini, son anda bir manevraya konu olduğu anlaşıldı. Şimdiki durum da benzer bir şekilde her şey hazırlanmış, bütün ayrıntılar hazırlanmış, dikkatle yerli yerine yerleştirilmiş, ama nihai kararda tereddüt yaşanmış, endişe edilmiş, korkulmuş, geri çark edilmiş. Kırk gün sonrasında da artık bundan sonra herhangi bir anlamının kalmayacağı kanaatindeyim.

Teşekkürler Mümtaz’er yayınımıza katıldığın için. İzleyicilerimize de teşekkür ediyoruz, iyi günler.