Kemal Can yanıtladı: CHP mi püskürttü, iktidar mı geri adım attı?

CHP kurultayı davası 24 Ekim’e ertelendi. CHP mi püskürttü, iktidar mı geri adım attı? CHP kurultayına ilişkin dava sürecini değerlendiren gazeteci Kemal Can, alınan erteleme kararının kesin bir geri adım ya da nihai bir püskürtme olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.

CHP’nin 4-5 Kasım 2023’te yapılan 38. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın beşinci celsesi bugün görüldü. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MYK’yı Genel Merkez’de topladı. Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ekim’e erteledi. Kemal Can CHP’nin Kurultay davasının ertelenmesini yorumladı. Can, “Çünkü şunu bilmiyoruz henüz: Bu yapılan hamle, bir tür geri çekilme mi, iddia edilebileceği gibi bir püskürtülme ya da durdurulma mı? Yoksa bu taraftaki saldırıdan alınacak sonuçla ilgili tereddütler doğduğu için saldırının başka bir alana taşınması ya da yeni hamlenin başka bir biçimde yeniden tanzim edilmeyeceğini bilmiyoruz” dedi.

Kemal Can, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tavrını da değerlendirdi: “Özgür Özel pek çok konuda bizi şaşırttı. Çok pozitif bir rol üstlendi ve bunu büyük bir başarıyla yürüttü” dedi.

Kemal Can yanıtladı: CHP mi püskürttü, iktidar mı geri adım attı?
Kemal Can yanıtladı: CHP mi püskürttü, iktidar mı geri adım attı?

Can, sürecin ne hukukun ne de siyasetin bilinen kurallarıyla açıklanabileceğini ifade etti:
“Bu hamlelerin hiçbiri hukukun hatta siyasetin bildiğimiz kitabi kurallarıyla işlemiyor. Çünkü pek çok süreç başka bir alanda, başka biçimde, başka aktörlerin de dahil ederek oluşan bir karar sürecinin içerisinden çıkıyor. Belki de hakikaten söylendiği gibi ‘tek bir adamın o sırada öyle hissettiği’ ya da ‘öyle yapmayı istediği’ için oluyor” diye konuştu

CHP ne yapmalı?

Can, CHP’nin iktidarın yeni hamleleri öncesinde pozisyon alması gerektiğini vurguladı:
“CHP’nin ne yapacağını hep birlikte göreceğiz. Ama en azından hamlenin buradan işleyecek kısmı şu an itibariyle ikinci plana düşmüş görünüyor. Eğer CHP bu fırsatı değerlendirebilir ve iktidar yeni bir hamleyle boşluğu doldurmadan pozisyon alabilirse, asıl meselesine dönerek bu itirazı ve direnme gücünü değişim gücüne çevirecek adımlara enerjisini aktarması gerekiyor” dedi.


Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

CHP’nin Kasım 2023’te yapılan Olağan Kurultayı ve Nisan 2025’te yapılan Olağanüstü Kurultayı’nın duruşması bugün görüldü. Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ekim’e erteledi. Konuyu Kemal Can’la değerlendireceğiz. Kemal merhaba.  

Kemal Can: Merhaba Ruşen.  

Cuma günü Haftaya Bakış’ta da konuştuk seninle ve “Ben bu konuda tahmin yapmak istemiyorum” demiştim. Çünkü ortada birbirinden fazla seçenek vardı. Bugünkü duruşmada en hafifi uygulandı ve dava 40 gün sonraya atıldı.  Hiçbir yaptırım, tedbir de yok. Bu hafta sonu CHP bir Olağanüstü Kurultay daha yapacak. İllerde ve İstanbul’un ilçelerinde mitingler yapacak ve tekrar 40 günü bekleyecek. Bugün yaptığımız yayında bu soruyu Edgar Şar’a da sordum, sana da sorayım: Bu karar hukuki bir karar mı, siyasi bir karar mı?  

Can: Bu soruyu ciddiyetle sormuyorsun herhalde.  

Sormuyorum tabii.  ‘’Ankara’da hâkimler var mı?” diyorsun.  

Can: Tabii retorik bir soru olduğunun farkındayım. Cuma günü konuştuk, sen tahmin yapmadın. Ben de her zaman ikinci ihtimalin de mümkün olduğunu söyleyip, büyük ihtimalle erteleme çıkabilir, bunu bir bilgiyle söylemiyorum.  Ama ‘’artık kıyamet kopsun’’ gibi bir nokta için, iktidarın ya da Erdoğan’ın kurduğu oyunun elverişli bir duruma gelmediğini, dolayısıyla ‘’her şey kopsun ve CHP ile ilgili meselemizi artık nihai bir sonuca vardıralım’’ tercihini kullanmayacağını düşünmüştüm. Tabii iki ihtimalli sonucun olduğu bir durumda ‘’ben bildim’’ demenin pek bir anlamı yok. Ya öyle çıkar ya da öbür türlü çıkar, tıpkı seçimlerde olduğu gibi, ya kazanılır ya kaybedilir. ‘’Kazanır’’ diyenlerin ‘’ben bildim’’ demesi gibi, kaybetmeyi bilenlerin de büyük bir keramet sahibi olduğunu düşünmek için bir nedenimiz yok.  Çünkü bu olaylar, senin retorik sorunda olduğu gibi, kuralları çok belirli, birtakım parametreleri çok gözümüzün önünde. Dolayısıyla hukukçu olarak ‘’şu şöyle olduğu için bu böyle olacak,’’ hatta siyasi olarak bile ‘’şu şöyle olduğu için zorunlu olarak böyle bir sonuç çıkar’’ gibi çıkarımlar yapmaya uygun değil. Çünkü bu kararların arkasında, çoğunu doğrudan bilmediğimiz pek çok parametre rol oynuyor. Bunların çoğunu önceki deneyimlerden, şimdiye kadar yapılanlardan, öncesinde kurulan birtakım hamlelerden, adımlardan çıkarmaya çalışıyor, olasılıkları görmeye çalışıyoruz. Bir de söz konusu aktörlerin siyasi reflekslerine bakarak ‘’bu büyük ihtimalle böyle düşünür ve şöyle yapabilir’’ diye sonuç çıkartmaya çalışıyoruz. Ama sonuçta, aynı anda çok sayıda hamleyi içeren, çok komplike, karmaşık, çok ince bir mühendisliği kastetmiyorum, ama tabir yerindeyse, bir sürü tilkiyi kuyruklarını değdirmeden döndürmeye çalışan ve aslında kendi meselesini halletmeye çalışan bir iradenin çeşitli hamlelerini seyrediyoruz. Bu hamlelerin hiçbiri, hukukun, hatta siyasetin bildiğimiz kitabî kurallarıyla işlemiyor. Çünkü pek çok süreç başka bir alanda, başka biçimde, başka aktörlerin de dahliyle oluşan bir karar sürecinin içerisinden çıkıyor. Bazen de hakikaten söylendiği gibi, tek bir adam, o sırada öyle hissettiği ya da öyle yapmayı istediği için oluyor belki de. 

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bu hadisede, benim, büyük ihtimalle CHP’ye kayyum atayıp, CHP’nin sahibini belirleme ve CHP’nin yerini tayin etme anlamında nihai bir hamle yapılmayacağını düşünmeme neden olan birkaç faktör vardı. Birincisi, iktidarın devam hamleleri ve kendisi için kurduğu çözüm formülünü henüz netleştiremediğiyle ilgili bir öngörüm var. İkincisi, cuma günü de konuştuk, İstanbul Operasyonu’nun, yani İstanbul İl Başkanlığı ile ilgili İstanbul’daki mahkemeden yapılan tedbir kararı ve devamındaki hadiselerin, bir tür ön yoklama diye kabul edilecekse, o ön yoklamadan gelen sonuçların bu mahkemede bir karar vermeyi, karar çıkartmayı mümkün kılacak şeyler içermediğini düşündüğüm için de böyle davrandım. Gürsel Tekin’in mayınlı araziye girip kendini patlatması, başka bir mayınlı arazi hamlesi için cesaret verici olmadı. Bu, pek çok kişinin içini rahatlatmak için söyleyeceği, tıpkı 19 Mart’ta olduğu gibi ‘’hamle püskürtüldü’’ rehaveti üretmesin. Çünkü bu yapılan hamle, bir tür geri çekilme, iddia edilebileceği gibi bir püskürtülme ya da durdurulma mı, yoksa bu taraftaki saldırıdan alınacak sonuçla ilgili tereddütler doğduğu için saldırının başka bir alana taşınması ya da yeni hamlenin başka bir biçimde yeniden tanzim edilip edilmeyeceğini bilmiyoruz. O yüzden çok erken bir kararla, bunun bir geri adım veya taktik bir hamle olduğu ya da bir başarısızlık olarak veya aynı şekilde bir püskürtülme başarısı olarak hemen kodlanıp kodlanmayacağıyla ilgili biraz şüpheyle bakmak lazım. Çünkü hatırlarsın, neredeyse son hafta iyice yoğunlaştı ama birkaç haftadır, tahmin yürütmek gibi değil, bayağı açık bilgi, ‘’biliyorum, duydum, gördüm, söylediler, kesinleşti, buradan kesinlikle karar çıkıyor, karar oluştu’’ söylemlerini, hatta sonrasında gün gün kimin ne yapacağına kadar kulisler dinledik. Şimdi onlar muhtemelen yeni kulisler anlatacaklar.

Bu söylediğin önemli. Birçok kişi analiz yaparken, bazı kişiler de mesela mahkeme kararının kulisini yapıyorlar. Mahkeme kararının kulisi nasıl olur?  Ya saraydan doğrudan alırsın bilgiyi… Ama şurası da muhakkak ki birçok kişi çok hayâl kırıklığına uğradı. Duruşma ertelense bile, tedbir kararı alınıp, CHP’ye, kendi tabirleriyle ‘’çağrı heyeti,’’ ya da bizim tabirimizle ‘’kayyum’’ atanmasını bekleyen çok kişi vardı. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun avukatının açıklamasını görmüşsündür.

Can: Evet. Ama zaten Kılıçdaroğlu karara göre açıklama yapacak gibi söylemler vardı. Gerçi halen Kılıçdaroğlu hâlâ bir açıklama yapmış değil. Ama bu kararın böyle verilmesinin kimin inisiyatifiyle olduğunu da bilmiyoruz. Eğer Erdoğan nihai olarak CHP’nin başına kendi istediği birini getirmek, kendi kayyumunu yerleştirmek ve CHP’nin şu andaki bulunduğu pozisyondan başka bir role itilmesini fiilen, yani siyaseten değil, bayağı yargı müdahalesiyle yapmak niyetinde idiyse, tabii bunu yapmak için birtakım aktörlere de ihtiyacı var. Burada işaret edilen isim Kılıçdaroğlu’ydu. Kılıçdaroğlu’nun suskunluğu da bunun delili sayılıyordu haklı olarak. Çünkü kendisine bu kadar çok açık biçimde, kimi zaman iyi niyetli çağrı, kimi zaman çok sert eleştiri şeklinde gelen iddialara cevap vermemek ya da avukatının açıkladığı gibi “Biz bu davanın hiçbir yerinde yokuz” lafını ve hiçbir aşamada da olmayacağı tercihini bizzat ağzından ortaya koyması beklenirken bunu yapmaması, bu kulisleri mümkün kılan bir atmosfer yarattı. Buna onun da çok ciddi katkısı olduğu açık. Ama bu varsayımların bir kısmı, dediğim gibi bu şüphelerden kaynaklanabilir, iktidarın niyetini öngörmekle ilgili olabilir, sadece hissiyat, tahmin, çıkarım, öngörü olabilir. Ama demin bahsettiğim şey ‘’şöyle olacak, şu karar alınacak, şu karardan sonra şu olacak, üç gün oraya gelmeyecek, sonra bir şey olacak, o da böyle açıklama yapacak’’ gibi, neredeyse gerekçeli kararı yazan haberler vardı. 

Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem, bu spekülasyonları manipülatif olarak yaptıkları iddiasında değilim, ama bu kulisleri en azından aktaran birtakım bilgi kaynakları olduğunu biliyoruz. O zaman bu bilgi kaynakları ile ilgili bir şüphe duymamız gerekiyor. Meslektaşlarımızın da bundan sonra bu şüpheye göre hareket etmesi gerekiyor. Ama büyük ihtimalle böyle olmayacak. Çünkü senelerdir biliyoruz ki, muhalefet medyasında, iktidar kanadından bilgi alabiliyor görüntüsü, çok prim yapan bir şeydir. Çünkü siyasi kararların çoğu çok kapalı bir alanda alınıyor, neyin ne yapılacağını çoğu zaman iktidar partisinin kendisi, AK Parti milletvekilleri bile bilmiyor. Son derece kapalı ve mahrem bilgilere ulaşabiliyor olma görüntüsü büyük bir prestij. O yüzden de böyle oradan gelen kırıntılara büyük anlamlar atfetmek, bazen bu tür heveslerden, bazen manipülasyona açıklıktan oluyor. 

Siyasi süreçleri, dar aralıklardaki küçük açıklamalar ve hamlelerin ilk anda düşündürdükleri üzerinden okumaya çalışınca, yanılma riski büyük. İktidar neyi hangi adımlarla nasıl yapmaya çalışıyor, buradan nasıl bir sonuç almaya çalışıyor, bu sonuçla varmak istediği yer neresi, bunun karşısında yer alanlar bu hamlelere karşı nasıl pozisyon alıyorlar ve bu hamlelere karşı alınan pozisyonlar iktidarın kararlarını nasıl etkiliyor? Bütün bunları daha geniş pencereden görmeye çalışmak, anlık her tweetten büyük bir analiz, büyük bir çıkarım üretmemek lazım, bir kere bunu bir teslim edelim. Bu çıkan karardan da henüz çok büyük sonuçlar üretmemeliyiz bence. Dediğim gibi, bunun, en azından bu hattan yürümesi konusunda bir strateji değişikliği olma ihtimali var. Ama aynı hattı çalıştıracak ya da uzatacak bir hamle olarak da işlemek olduğunu düşünebiliriz. Çünkü hatırlarsan bu Kurultay meselesi birkaç kez gündeme geldi ve sonra bu iş rafa kalktı, Kongre oldu, “Bu iş bitti” dendi, sonra tekrar gündeme geldi.  Bu biraz al-ver’li, neredeyse bir senedir üzerinde çalışılan, zaman zaman öne çıkartılan ve kullanılan bir şey. 

Bu kararın hemen sonrasında, iki gün önce, Erdoğan’ın, ‘’bu CHP’nin iç meselesi’’ tezini muhalefet kamuoyunda da besleyen yaklaşımlar, bu karar sonrasında çok zayıflamamış, tam tersi, yeni bir heveslenmeyle atağa kalkmış görünüyor. Bunu böyle bir iç mesele halinde devam ettirme niyetinin olduğunu görüyorum. Yine ‘’Mahkemeden de karar çıktı, hadi bakalım şimdi temizleyelim, ihraç edelim’’ tartışmaları başladı. Karşı taraf da bu taraf da bir temizlikten bahsediyor. İktidar da ‘’bu bunların iç meselesi, herkes birbirini kirlilikle suçluyor, bunlar içlerinde böyle tepişiyorlar’’ fikrinin devamcısı nüve bir türlü bitmiyor. ‘’Bu dava şimdi şöyle bir aşamaya geldi.  Kongre sürecinin de ertesine kaldığı için artık bunu gündemimizden çıkartalım, biz asıl meselemize bakalım. Asıl meselemiz ne? Belediyelerimize el konuyor, kayyumlar atanıyor, milli irade gasp ediliyor, ‘çok acil bir seçim gündemiyle iktidarı sıkıştırma’ diye bir meselemiz var.’’ Ayrıca, CHP açısından söylüyorum, ‘’bize yönelen saldırıyı durdurmak ve onun karşısındaki itirazı güçlü biçimde, artık bir savunma perspektifinden, iktidarı iyice sıkıştıran ve onu değiştirme enerjisine dönüştüren bir şeye yürümek gerekiyor.’’ Bu meseleyi, şu dava sonucundan sonra bile hâlâ bir iç mesele olarak konuşmaya hevesli insanlar görüyorum. Mesela 19 Mart’tan sonra Özgür Özel pek çok konuda bizi şaşırttı. Çok pozitif bir rol üstlendi ve bunu büyük bir başarıyla yürüttü. Ama zaman zaman eleştirdiğim tarafları olmakla birlikte, en çok takdir ettiğim tarafı, bu topa gelmemesi, bu ‘gel gel’e prim vermemesi. Özgür Özel, iktidarın, CHP operasyonunun bir iç mesele gibi CHP’nin içine nüfuz etmesini, önce Özel ile İmamoğlu arasında problem çıkartmak, sonra öbürüyle bilmem ne arasına nifak sokmak şeklinde bir iç mesele olmasından, sürekli bu meseleyi konuşmaktan başka bir şey yapmayan parti görüntüsünün artabileceği hamlelerden kaçındı. Bence bu çok önemli ve çok zor bir şeydi. Çünkü hâlâ devam eden güçlü bir tazyik ve zorlama var. Zorlama sadece iktidar kanadından gelmiyor mu? Kayyum atıyor, oradan mahkeme kararı aldırıyor, buradan açıklama yapıyor, oradan nifak sokuyor, buradan adam kullanıyor, oradan kulis yayıyor filan. Ama bunun bu tarafta da bir karşılığı var. Bu zor bir şeydi ve Özgür Özel bunu şimdiye kadar başarıyla götürdü. 

Bu arada Özgür Özel sürekli “15 Eylül’den bir sonuç beklemiyorum’’ diyordu ama bu tutum bazılarını da kızdırıyordu. “Niye böyle diyor? Bir rehavet mi var? Direnci niye böyle rehavete itiyor” diye eleştiriliyordu. Medyascope’un hafta sonu yazımda da bunu yazdım. Özgür Özel, “15 Eylül’de bir şey olmayacak” diyerek, tam da, iktidarın CHP’nin içine enjekte etmeye çalıştığı gerilimi dışarıda tutmaya çalıştı. Bunu şimdiye kadar da başardı açıkçası. Şu anda da bu kararın bunun için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. İktidar bunun devamında ne yapacak? Dediğim gibi, kestirmek zor. İktidarın vazgeçtiğini düşünmüyorum. Bütün bunları yaparken muradı neydiyse ondan vazgeçtiğini, ‘’artık olmuyor kardeşim’’ diye geri adım atacağını düşünmüyorum. Ne yapacağını birlikte göreceğiz.  Ama en azından, hamlenin buradan işleyecek kısmı, şu an itibariyle ikinci plana düşmüş görünüyor. Bence CHP bu fırsatı kullanabilirse, iktidar hemen başka bir hamleyle bu boşluğu doldurmadan pozisyon alma şansı olursa, asıl meselesine dönüp, yani enerjisini, bu itirazı ve direnme gücünü değiştirme gücüne çevirecek hamlelere aktarması gerekiyor.

Çok teşekkürler Kemal, yayınımıza katıldığın ve değerlendirmelerin için. Bizi izleyenlere de teşekkürler, iyi günler.