CHP’nin 4-5 Kasım tarihli 38. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025’teki 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan davanın beşinci duruşması yapıldı. Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ekim’e erteledi. Murat Aksoy CHP’nin durumunu “CHP’nin en büyük sorunu fikir üretmemesi, aday tercihlerinde hatalar partiyi zorluyor” sözleriyle değerlendirdi.
CHP’nin kurultay davası 24 Ekim’e ertelendi. Ruşen Çakır’ın “Kurultaydan bugüne CHP tabanının yönetimin yanında konsolide olduğunu düşünüyor musun?” sorusuna Murat Aksoy şu yanıtı verdi:
“Teorik olarak bu doğru değil. Nitekim 6 Nisan’da kayyum tehdidine karşı olağanüstü bir kurultay kararı alınmıştı. O kurultayda bütün delegeler, 1219 oyla Özgür Özel’e destek vermişti. Yani 2023’te ikiye bölünmüş bir yapı vardı. Ancak sonrasında hepsi mevcut yönetime destek verdi. Bu açıdan bakıldığında, iktidarın medya baskısı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresinin suskun tavrı CHP içinde ciddi bir konsolidasyona yol açıyor. Ama mesele sadece oy değil; siyasetin niteliği de önem taşıyor. Parti meclisindeki isimlerin açıklamalarına bakıldığında Özgür Özel’i gerçekten destekleyip desteklemedikleri hâlâ tartışmalı.”
2 Eylül’ün ardından CHP
Çakır’ın, “2 Eylül sonrası Kılıçdaroğlu cephesinden ciddi bir kampanya görmedik, yanlış mı gözlüyorum?” sorusu üzerine Aksoy, “Doğru söylüyorsunuz” dedi ve şöyle devam etti:
“30 Haziran öncesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun atanma ihtimali daha ciddiydi; fakat bu gerçekleşmedi. 2 Eylül’deki karardan sonra iktidara yakın medyada ‘Özgür Özel dönemi bitiyor’ yazıları çıktı. Ancak 11 Eylül’deki mahkeme kararıyla bu durumun erteleneceği görüldü. Önümüzde 21 Eylül’de olağanüstü kurultay, 24 Eylül’de ise İstanbul kongresi var. Bu toplantılar yapıldığında davanın hukuki zemini ortadan kalkacak. Normal bir hukuk düzeninde böyle olurdu; ama Türkiye’de normal bir hukuk düzeninde olmadığımız açıkça görülüyor.”
Kürt meselesine dair gelişmeleri de yargı süreciyle ilişkilendiren Aksoy, “5–6 yıl aradan sonra avukatların Öcalan’la görüşmeye başlaması tesadüf değil. CHP’ye yönelik baskıları bu süreçten bağımsız değerlendiremeyiz” diye konuştu.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Gazeteci arkadaşımız Murat Aksoy konuğumuz. Murat, CHP’nin içini en iyi bilenlerdendir. Öncelikle hoş geldin. Senin için özel olarak bir soru hazırladım, Murat. Sen yargı konusu olan bu 38. Kurultayı izlemiş miydin? Sen de oradaydın, galiba değil mi?
Aksoy: Evet.
O Kurultayda, ilk turda Özgür Özel 682, Kılıçdaroğlu da 664 oy aldı. Yani 18 oy fark var.
Aksoy: Doğru.
Kılıçdaroğlu çekilmedi. Daha sonra 812’ye 536 oldu ve Kılıçdaroğlu kaybetti. Şimdi bu Kurultay tartışılıyor. Ama ben başka bir şey sormak istiyorum. 4 Kasım 2023’te yapılan kurultaydaki o seçimde kıran kırana bir yarış olmuş. Yani ilk turda oyların en azından yarısını birisi, yarısını da diğeri almış. Ama şimdi aradan geçen süre içerisinde, benim gözlemim, CHP’nin ezici bir çoğunluğu, yönetimin, yani Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun yanında yer alıyor. Ve Kılıçdaroğlu’nun yarı yarıya olup, ikinci turda %39’a düşmüş olan desteğinin yerinde de yeller esiyor. Yanılıyor muyum?
Aksoy: Teorik olarak bu doğru. Nitekim, 6 Nisan’da bu kayyum tehdidine karşı bir Olağanüstü Kurultay kararı alınmıştı ve o Kurultayda da bütün delegelerin oyları, galiba 1219 oyun tamamı Özgür Özel’e verilmişti. Yani dediğinizi onaylayan, teorik olarak onaylayan bir pratik durum da var. 6 Nisan 2025’te da yapılan Olağanüstü Kurultayda 1219 delegenin hepsi, yani 2023’te ikiye bölünmüş olan, sonra farkın değiştiği o seçimde Özgür Özel’i, yani mevcut yönetimi desteklediler. Bu açıdan bakıldığı zaman da, bugün zaten gerek iktidarın bu medya baskısı, gerek parti içindeki bütün bu tartışmalar, Kemal Bey ve çevresinin CHP’ye yönelik suskun bir tavır vermesi, CHP içinde ciddi bir konsolidasyona yol açıyor. Bu doğru, fakat burada bütün mesele şu: Meseleyi sadece oya bağladığımız zaman doğru bir şey söylüyoruz, ama siyasete bağladığımız zaman, “Doğru bir şey mi?” diye soru işaretleri var. Bunu neye bağlı söylüyorum? Mesela son günlerde, şu anda CHP’nin parti meclisinde olan, CHP’nin üyesi olan, hâlâ kurultay delegesi olan insanların siyasi pozisyonlarına ya da bunların medyadaki paylaşımlarına, televizyondaki konuşmalarına baktığınız zaman, “Özgür Özel’i gerçekten destekliyorlar mı?” sorusu, hepimizin cevap vermesi gereken, hepimizin cevap araması gereken bir durum olarak karşımızda duruyor.
Neyi kastettiğini anlıyorum. Ancak, bu son süreçte, 2 Eylül İstanbul olayında Gürsel Tekin, “30 bin kişi” dedi, fakat hiç kimseyi yanında toplayamadı. Yani bilerek mi yapmadı? İsteseydi yapar mıydı, o ayrı bir tartışma konusu, ama parti binasına girmesine izin verilen 31 kişi, artı onun yanındaki iki kayyum dışında kimseyi görmedik. Ya da 15 Eylül’de beklenti içine girildiği zaman da, mesela sosyal medyada, şurada burada, Kılıçdaroğlu’na ya da kararın mutlak butlan şeklinde çıkmasına yönelik çok büyük bir kampanya da görmedik. Bir önceki süreçte sanki daha fazlaydı. Ben yanlış gözlemliyor olabilir miyim, emin değilim.
Aksoy: Doğru söylüyorsunuz. Aslında 30 Haziran öncesinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutlak butlan olarak atanma ihtimali biraz daha ciddiydi. Hatta biz yaptığımız yayınlarda da 30’unda çıkmadıktan sonra, bu tarihten sonra çıkma olasılığının neredeyse ortadan kalktığını söylemiştik. Ta ki 2 Eylül kararına kadar. Mesela 2 Eylül’den sonra, hemen ertesi gün, iktidara yakın isimlerin yazdıkları yazılar, paylaşımları, ‘’Özgür Özel döneminin sonu’’ şeklindeydi, değil mi? Fakat ayın 11’inde Ankara 3. Asliye Mahkemesi’nin verdiği kararla birlikte, artık 2 Eylül’de ortaya çıkan durumun olmadığını ve bu davanın da muhtemelen erteleneceğini varsaydık, yazdık. Nitekim, bu sabahki duruşmada da öyle bir görüntü oldu. Şimdi, 24 Ekim’e kadar olan süreçte iki önemli gelişme var. Bir tanesi 21 Eylül’deki Olağanüstü Kurultay, 24 Eylül’de de İstanbul İl Kongresi’nin olağanüstü toplantısı. Bu iki toplantı da yapıldığı andan itibaren, bugün görülmekte olan davaya neden olan bütün hukuki argümanlar çökmüş olacak. Muhtemelen, belki 24’ünde, hukuki açıdan baktığımız zaman artık bu davanın teorik olarak ortadan kalkmış olması gerekiyor. Ama tabii ki bu normal hukuk düzeninde olabilecek bir şey. Fakat bugün normal bir hukuk düzeninde olduğumuzu söyleyemeyiz.
Biraz önceki yayında Murat Sabuncu çok önemli bir tartışma açtı. Bunu belki önümüzdeki günlerde konuşacağız, ama bu konudan bağımsız olarak bir şey daha söyleyeyim. Yine bunu Göksel Göksu’nun yazdığı yazıya da bağlayarak söyleyeyim. Bugün sabah hazırladığım notlara bakarken çok ilginç şey gördüm. Bir tarafta şunu biliyoruz, değil mi? Geçen haftaya kadar çözüm sürecinde bazı sıkıntıların olduğunu, Öcalan’ın, “SDG benim kırmızı çizgimdir” dediğini, hafta sonu, Suriye’deki Kürt aşiretlerine SDG’ye desteğimizin önemli olduğunu söylediğini… Yani süreçte Kuzey Suriye bağlantılı bir duraksama söz konusuydu. Fakat ilginç bir biçimde, bu sabah baktık ki, beş altı yıl aradan sonra avukatlar birdenbire Öcalan’a gitmeye başlamışlar. CHP’ye yönelik bu baskıların, bu davaların, bu süreçten bağımsız olduğunu söyleme imkânımız yok. Laf lafı, konu konuyu açıyor ama, ben şunu gözlemliyorum mesela. Bugünlerde, bu Rezan Epözdemir olayıyla başlayan ve sonrasındaki tartışmalara, AKP içindeki elitlerin verdiği tepkilere baktığımız zaman, gerçekten de Bahçeli’ye yakın isimlerle, AKP’nin içindeki siyasi elitler arasında da bir gerilim olduğunu görüyoruz. Ve bu gerilimin de en somut yansıması, bence çözüm sürecinde ortaya çıkıyor. Çünkü AKP’nin elitleri şunun farkındalar: Bu çözüm sürecini henüz Anadolu’da anlatabiliyor değiller. Bunu kamuoyuna anlatan sadece MHP. MHP, çeşitli illerde toplantılar düzenliyor. Fakat bu, en tepede, Erdoğan ve Bahçeli arasında bir gerilim yaşatmıyor olsa da, bence altta, ki bugün biliyorsunuz bir eski savcının da atanması ya da tenzili rütbe olması da bu tartışmanın içinde. Burada özetle şunu söyleyeyim. Bugünkü CHP’ye baskı, bütün bu iktidar için mücadeleden bağımsız değil. Aynı şekilde, cuma günü Ekrem Bey’in duruşmasında hiç beklemediğimiz iyimser bir hava var gibi. Ya da biraz önce Göksel Göksu’nun anlattığı gibi, bugünkü duruşmada da böyle daha ‘‘iyimser’’ bir hava var gibi. Yani yargı içindeki aktörler de biraz siyasetteki gelişmelere bakarak pozisyon alıyorlar gibi geliyor bana.
Evet. Şu anda, 40 gün sonraya ertelenmiş bir dava var. Sen, cuma ve pazartesi günü yaşananları bir tür iyimserlik olarak tanımladın. Ama biliyoruz ki Erdoğan’ın hâlâ, CHP’yi dar bir alana sıkıştırmak, teslim almak gibi birtakım talepleri var ve bunun için elinde de imkânlar var. Sen CHP’ye yönelik yeni birtakım hamleler bekliyor musun, yoksa bir müddet daha böyle sakin bir şekilde gider miyiz?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Aksoy: Açıkçası yargı her an yeni hamleler yapabilir. Hiç beklemediğimiz biçimde, geçtiğimiz hafta Bayrampaşa Belediyesi’ne bir hamle yaptı. Bunlar aslında hep Bahçeli’nin açıklama yaptığı günlere denk geldi. Yani Beyoğlu Belediyesi’ne yapılan operasyonla aynı gün ya da onun bir gün öncesinde yine Bahçeli’nin bir açıklaması olmuş ve hemen ertesinde Beyoğlu operasyonu olmuştu. Geçtiğimiz hafta yine Bahçeli, “Ahmet Özer tahliye edilsin. Ahmet Türk görevine iade edilsin” dedi. Ertesi gün Bayrampaşa Belediyesi’ne operasyon oldu. Ben, önümüzdeki günlerde de, iddianamelerin çıkmaları yaklaşıyor olsa bile bu hukuki kıskacın hâlâ devam edeceğini düşünüyorum. Nitekim, cuma günü ne oldu? Kent uzlaşısından tahliye olmasını beklediğimiz ve muhtemelen de önümüzdeki günlerde iddianamesi çıkacak olan Şişli’nin seçilmiş Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, bir anda bu büyük davaya dâhil edilerek, etkin pişmanlıktan yararlananların oradaki ifadeleriyle hakkında tutuklama kararı verildi. Zaten ifadeler de ‘’öyle zannediyorum’’ ‘’öyle duymuştum’’ yönündeydi.
Şimdi burada senin dediğin gibi gerçekten böyle bir iyimser havadan o kadar emin olmak çok mümkün olmasa da, ben iktidarın hâlâ bir taraftan CHP’yi sıkıştırmaya devam edeceğini düşünüyorum. Mesela dün Tandoğan’daki mitingi yerinde izledim. Orada katılan çoğulculuğa baktığımız zaman, CHP bugün siyasi taşıyıcı, ama bu taşıyıcılık artık CHP’nin liderliğinde değil, Özgür Özel’in ‘’siyasi temsilciliğinde’’ bütün siyasal ve toplumsal muhalefetin bir araya geldiği bir konsolidasyona dönüşmüş durumda. Bence bu çok, çok önemli. Ama ben CHP ile ilgili bir temel meseleyi bir kere daha ifade ediyorum. Biliyorum, izin vermiyorum konuşmana, soru sormana, ama CHP’nin bütün bu dıştan gelen baskılara rağmen biraz da kendisine dönmesi ve kendisine şu soruyu sorması gerekiyor: Gürsel Tekin’in, geçici kurul başkanlığını ya da bunu kabul etmesinin altında ne yatıyor?
Tam onu soracaktım, Murat, ağzımdan aldın. Seni bulmuşken Gürsel Tekin’i sormamak olmaz. Bir de şunu soracağım tabii. Mesela bugünkü karar herhalde Gürsel Tekin’in son umutlarını da yok etmiştir, öyle değil mi? Yani mutlak butlan kararı çıksaydı, “Daha güçlü bir şekilde çağrı heyeti olarak görevimizin başındayız” diyecekti. Diyelim ki atandı, ‘’yeni genel başkanımız’’ mı, daha doğrusu, ‘’eski genel başkanımız’’ mı derdi, artık nasıl diyeceğini bilemiyorum, “Kemal Kılıçdaroğlu ile beraber partimizi adliye koridorlarından çıkartmak için kolları sıvadık” diyecekti. Bir de gördüm, çakarlı araç da tahsis etmişler kendisine. Sen de gördün mü bilmiyorum. Şimdi ne yapacak onlar?
Aksoy: Cumhuriyet Halk Partisi, galiba geçtiğimiz cuma günü, 11 Eylül’de Ankara 3. Asliye Mahkemesi’nin aldığı karardan sonra, o karardaki tedbirin kaldırılması için 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurdu. Şimdi oradan bir karar çıkar mı, çıkmaz mı bilmiyoruz. Ama o karar çıkmadığı sürece bence, Gürsel Tekin o tavrını korumaya devam edecek. Gürsel Tekin meselesi böyle. Demin kaldığım yerden devam edeyim: Mesela Beykoz’daki vekil. Bu vekiller 31 Mart’ta İYİ Parti’ye ya da diyelim TİP’e karşı mücadele etmediler. AKP’nin adayına karşı mücadele ettiler. Yani aralarında, siyasi farkın dışında ciddi bir ideolojik fark da var. Ne kadar kolay bir biçimde CHP’den istifa edip AK Parti’ye geçebiliyorlar? Bence CHP’nin biraz üzerine düşünmesi, kendisine eleştirel bakması gereken nokta bu. Nasıl oluyor? Bu insanları biz seçebildik. Bunu Ekrem Bey seçmiş olsun ya da Genel Merkez belirlemiş olsun, burada bir sorun var. Yani şunu söylemek istiyorum: Liyakat önemli, ama tek başına bir şey değil. Liyakatin yanında mutlaka parti aidiyetini de iyi kötü eklememiz gerekiyor. Ama en önemlisi de şu: Ortada somut olarak fikir olmadığı için siyaset tartışamıyoruz. Aslında bütün bu dağınıklığın nedeni CHP’nin bir davası… Her ne kadar sen ‘‘Erdoğan CHP’ye bir dava hediye etti’’ diyorsun, ki doğru, ama o davayı sadece eylemlilik üzerinden değil, fikir üzerinden inşa edebilmek önemli. Kusura bakma, bak gene Ankara’dayım, yine dolmuş olduğumu söyleyebilirsin, ama demek ki Ankara böyle yapıyor insanı.
Seni dinlerken aklıma Lütfü Savaş geldi. Onun adaylığı bayağı zorla oldu biliyorsun. O dönemde, Kemal’le, Kadri’yle yaptığımız yayınlarda ya da benim tek yaptığım yayınlarda, bunun olmaması gerektiğini söyledik. Hatay’ı az buçuk bilen, ama orada yaşananları bilenler olarak, onu her şeye rağmen aday gösterdiler. Onun adaylık süreci bayağı uzadı biliyorsun. Aday gösterdiler ve sonra galiba CHP’nin kaybettiği tek Büyükşehir oldu.
Aksoy: Evet.
Üstüne bir de, Lütfü Savaş bu davayı açtı.
Aksoy: Evet, doğru.
Lütfi Savaş’ın CHP ile alâkası yoktu; siyaseten her partide yer almış birisiydi. Diyelim ki tamamen bir teknokrat seçiyorsun. Ama sonra depremde yaşanan facia, onun sorumlulukları ve tepkiler ortadayken, sosyal demokrat iddialı bir partinin başka bir aday bulması gerekirdi. Ve adım gibi eminim, kendi hâlinde, eli yüzü düzgün bir parti yöneticisi, herhangi bir isim, Hatay’ı kolaylıkla alırdı. Yani Kastamonu’yu, Adıyaman’ı, Kütahya’yı, Afyon’u alabilmiş bir CHP’nin, Hatay’ı alamaması diye bir şey olamazdı. Hatay’ı verdi ve üstüne bu kişi de kalktı CHP’nin başına büyük bir çorap ördü.
Aksoy: Üstelik, bugünkü davada avukatının söyledikleri gerçekten kabul edilebilir bir şey değil.
Ama hiç de şaşırtıcı değil.
Aksoy: Haklısın, şaşırtıcı değil. O yüzden, biraz önce söylediğim mesele önemli. Özgür Özel ve parti yöneticileri başta olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi elitlerinin, bu yaptıkları tercihlerin üzerinde de düşünmeleri gerekiyor bence. Sonuçta, Lütfü Savaş’ın aday olması yönünde de Özgür Özel ısrarcı oldu biliyorsun. Parti tabanında ve parti içinde başka bir adayın olması talebi vardı, ama olmadı.
Evet. Çok teşekkürler Murat yayınımıza katıldığın için.
Aksoy: Ben teşekkür ediyorum, iyi günler.