Ekrem İmamoğlu’nun “ahmak davası”ndan aldığı ceza istinaf mahkemesince onaylandı. Ruşen Çakır, 1998’de Recep Tayyip Erdoğan’a uygulanan yöntemin şimdi Ekrem İmamoğlu’nda denenmekte olduğunu belirtti.
Ekrem İmamoğlu’nun “ahmak davası” nedeniyle aldığı ceza istinaf mahkemesince onaylandı. Bu karar İmamoğlu’nun siyasi yasağını gündeme getirdi. Ruşen Çakır, durumu 1998’de Erdoğan’nın yaşadıklarıyla karşılaştırdı.
Çakır, İmamoğlu’nun durumunu değerlendirirken “Ekrem İmamoğlu muhtar bile olamayacak mı? Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olamayacak mı?” sorularını yöneltti.
1998’deki paralelliklere dikkat çekti
Çakır, Erdoğan’ın 1998’de aldığı cezayı hatırlatarak o dönemki medya manşetlerini aktardı, “Hemen bir Google’a giriyorsunuz, muhtar bile olamayacak diye yazıyorsunuz ve karşınıza önce bir Hürriyet gazetesi çıkıyor” dedi.
24 Eylül 1998 tarihli Hürriyet gazetesinin manşetinde “siyasi hayatı bitti” ifadesinin yer aldığını belirten Çakır, “Hürriyet çok mutlu olmuş Erdoğan’ın siyasi yasağı ve altta ‘muhtar bile seçilemez’ diyor” dedi.
Çoklu dava stratejisi uygulanıyor
İmamoğlu’na karşı birden fazla davanın açıldığına işaret eden Çakır, “Oradan ceza da şimdi kesinleşti. Ama ayrıca bol miktarda yeni dava açıldı” dedi. Henüz iddianamesi yazılmamış iki davanın bulunduğunu aktardı.
Çakır, bu davaların birinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk soruşturması, diğerinin ise “kent uzlaşısı” olduğunu belirtti, “Arada bilirkişi davası, diploma davası gibi başka ceza davaları da var” dedi
Erdoğan’ın amacını ne?
Çakır, Erdoğan’ın İmamoğlu’na yönelik tutumunu şöyle değerlendirdi: “Bütün tuşlara basıyor Erdoğan. Ekrem İmamoğlu’nu karşısında rakip olarak görmek istemiyor, siyasi hayattan silmek istiyor.”
Başarı şansını sorguladı
Erdoğan’ın bu stratejisinin başarı şansını değerlendiren Çakır, “Peki başarıya ulaşabilir mi? Dün devleti yönetenler ne kadar başarılı olduysa, bugün de devleti yöneten Erdoğan bence o kadar başarılı olabilir” dedi.
İmamoğlu’nun performansı belirleyici olacak
Çakır, sonucun İmamoğlu’nun göstereceği performansa bağlı olduğunu vurguladı, “Bu tür olaylarda devletler, siyasi iktidarlar, ülkeyi yönetenler istedi diye bir şey olmuyor. Onların hedef aldığı kişilerin gösterdiği performans önemli” değerlendirmesinde bulundu.
1998’de Erdoğan’ın gösterdiği performansı hatırlatan Çakır, “Dün Erdoğan bu performansı gösterdi ve etrafında çok iyi bir ekip vardı, yenilikçi hareket vardı” dedi. İmamoğlu için de benzer bir durumun mümkün olduğunu belirtti.
Çakır, “Bugün de Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel’in genel başkanlığındaki CHP’nin desteğiyle dün Erdoğan’ın yaptığını yarın yapabilir” diye konuştu
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Çakır, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: “Muhtar bile olamaz denen Erdoğan başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu. Ekrem İmamoğlu ne olacak göreceğiz ama Erdoğan istemiyor diye Ekrem İmamoğlu’nun siyasi hayatı bitmez. Ekrem İmamoğlu çalışırsa siyasi hayatı sürer.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Normalde bugün size siyasetle çok fazla doğrudan ilişkisi olmayan, daha yumuşak bir konu, aslında yumuşak değil, casusluk üzerine bir şeyler anlatacaktım. Yarına saklıyorum. Umarım yarına yine bir siyasi olay patlak vermez. Çünkü dün yine mesai saati tam biterken istinafın haberi geldi. Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasağı onaylandı, daha doğrusu aldığı ceza onaylandı. Bu siyasi yasağı gündeme getiriyor ama olayın bir Yargıtay aşaması var, bunu biliyoruz ve ben dolayısıyla kafamdaki o daha farklı konuyu ertelemek zorunda kaldım. Umarım yine bir yargı hamlesiyle karşılaşmayız ve konuyu yine değiştirmek zorunda kalmam çünkü çok konuşmak istediğim bir konu. Pazar gününe onu bir kenara koyalım ve Ekrem İmamoğlu’nu konuşmaya başlayalım ama önce bir düzeltme ve özür. Artık yaşlandım, birçok şeyi karıştırıyorum. Dünkü yayında yeni Diyanet İşleri Başkanı’nın adını söylemekte zorlanacağımızı söylemiştim çünkü Arpaguş soyadı var ama adı da zor, Safi. Ben ama Safi’yi Sait yaptım. Kendisinden özür diliyorum. Şu anda görüyorsunuz, Ali Erbaş’la çok samimi bir şekilde devir teslim yaptılar. O da bir profesör. Bakalım adını bir sonraki yayında Safi Arpaguş olarak söyleyebilecek miyim?
Şimdi gelelim Ekrem İmamoğlu’na. Başlık nedir? Bir izleyicim beni aradı, yani hem izleyicim hem tanıdığım bir arkadaş. Dün Ekrem İmamoğlu’nun haberi gelince aradı, dedi ki: ‘‘Erdoğan’a da muhtar bile olamayacak demişlerdi. Bu sefer de öyle mi olacak Ruşen Bey?’’ diye sordu. Ben de bana hediye ettiği başlık için kendisine teşekkür etmek istiyorum. Hemen bir Google’a giriyorsunuz, ‘‘muhtar bile olamayacak’’ diye yazıyorsunuz ve karşınıza önce bir Hürriyet gazetesi çıkıyor. Hürriyet gazetesinin manşetinde ‘‘siyasi hayatı bitti’’ diyor Erdoğan için, ‘‘duyunca şok geçirdi’’ diyor ve Hürriyet çok mutlu olmuş, ‘‘Erdoğan’ın siyasi yasağı’’ ve altta küçük ‘‘muhtar bile seçilemez’’ diyor. Bu olay 23 Eylül 1998, neredeyse aynı tarihler. 23 Eylül’de alınan bir karar var 1998’de, 2025’te de 19 Eylül’de alınan bir karar var. Bir de Radikal’e bakalım. Radikal kocaman atmış, ‘‘Muhtar bile olamayacak.’’ Mutlu olduklarını biliyoruz.
O tarihlerde ben de merkez medyada bulunan birisiydim. Kimi zaman bir yerde çalışıyordum, kimi zaman işsiz kalıyordum ama oradaki bu gazeteleri çıkaranları biliyordum. Ne kadar istediklerini de biliyordum. Yani böyle canı gönülden istiyorlardı. Zaten Erdoğan’ın 1994’te belediye başkanı seçilmesine şok olmuşlardı. Sonra Siirt’te okuduğu bir şiir nedeniyle ceza almasına mutlu oldular. Ardından siyasi yasak gelmesine iyice havalara uçtular ve bunu ‘‘muhtar bile olamayacak’’ diye coşkuyla kutladılar. Şimdiki yandaş medya ne yapıyor? Çok da umurumda değil ama Erdoğan yıllar önce, 27 yıl önce kendisine o dönemin devletinin ya da derin devletinin, artık her neyse, kurduğu o tuzağa ya da kumpasa karşı şok olmuş mudur bilmiyorum ama bunu aştı. Bunu aşmasında Deniz Baykal’ın çok önemli bir rolü oldu, CHP genel başkanı olarak. Hâlâ bunu bazı CHP’liler sindiremezler. Bence geç kalmış bir düzeltmeydi. Yasak zaten yanlıştı. O tarihte de bu yapılanların doğru olmadığını söyleyebilen çok fazla kişi yoktu, hele merkez medyada. Ama göz göre göre bir yanlış yaptılar. Yanlıştan dört yıl sonra dönüldü ve Erdoğan’a belki de bu kararla 20 küsur yıllık bir iktidar hediye ettiler.
Şimdi Erdoğan benzerini Ekrem İmamoğlu’na yapmak istiyor. Başarabilecek mi sizce? Ekrem İmamoğlu muhtar bile olamayacak mı? Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olamayacak mı? Zaten diplomasını iptal ettiler, cumhurbaşkanı adayı olamasın diye. Üstüne bir istinafta bekleyen davası vardı, oradan ceza da şimdi kesinleşti ama ayrıca bol miktarda yeni dava açıldı. Henüz iddianamesi yazılmamış iki tane dava var. Birisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk soruşturması, bir diğeri de kent uzlaşı soruşturması. Arada bilirkişi davası, diploma davası gibi başka ceza davaları da var. Diyorlar ya ‘‘tüm tuşlara bastı’’ Erdoğan. Ekrem İmamoğlu’nu karşısında rakip olarak görmek istemiyor, siyasi hayattan silmek istiyor.
Peki başarıya ulaşabilir mi? Dün devleti yönetenler ne kadar başarılı olduysa bugün de devleti yöneten Erdoğan bence o kadar başarılı olabilir. Erdoğan’ın dün bir karşılığı vardı. Bir toplumsal desteği vardı, siyasette etkili olabilme potansiyeli vardı, becerisi vardı. Bütün engellere rağmen belki bir şeyler gecikti ama bu gecikmeler sonunda onun lehine başka gelişmelerin önünü açtı. Belki bu sefer de Ekrem İmamoğlu’nun siyasi hayatında bir şeyler gecikecek ama o da tıpkı 1998’de Erdoğan’ın yaptığını yapar, bir direnç gösterirse, bu girdiği yoldan sapmazsa, bu saldırıları kendisinin önünü kesen değil açan saldırılar olarak görürse pekâlâ önü açık. Yani burada “aynı suda iki kere yüzülmez” diye bir laf var. Burada bir şey denenmiş, olmamış. Erdoğan bizzat kendisinin mağduru olduğu bir şeyi, yöntemi, şimdi deniyor ve orada tek bir davayla yapılan şeyi şimdi birden fazla davayla yapmaya çalışıyor. Bence başarılı olamayacak ama başarılı olamamasında da Ekrem İmamoğlu belirleyici olacak. Bu tür olaylarda devletler, siyasi iktidarlar, ülkeyi yönetenler istedi diye bir şey olmuyor. Onların hedef aldığı kişilerin gösterdiği performans önemli. Dün Erdoğan bu performansı gösterdi ve etrafında çok iyi bir ekip vardı, yenilikçi hareket vardı. Bugün de Ekrem İmamoğlu Özgür Özel’in genel başkanlığındaki CHP’nin desteğiyle dün Erdoğan’ın yaptığını yarın yapabilir. “Muhtar bile olamaz” denen Erdoğan başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu, hatta başkan oldu, cumhurbaşkanının ötesinde bir şey oldu. Ekrem İmamoğlu ne olacak, göreceğiz ama Erdoğan istemiyor diye Ekrem İmamoğlu’nun siyasi hayatı bitmez. Ekrem İmamoğlu ister, çalışırsa siyasi hayatı sürer. Noktayı koyalım, çok da uzatmayalım.
Bugünün ithafı bir sinema oyuncusuna. Çok sinema oyuncusu ithafı oluyor, olsun, fazla mal göz çıkarmaz. Benim en favori isimlerimden birisi, Fransız sinemasının, aslında Avrupa ve dünya sinemasının, Jean-Paul Belmondo. Evet, gençliğinde çok yakışıklıymış ama sonra biraz dağıttı diyelim Jean-Paul amcamız ama gerçekten çok parlak bir oyuncu. İlk yıllarında ‘‘Yeni Dalga’’ akımı var Fransa’da, 1960’lı yıllarda onun öne çıkan ismi ve benim çok sevdiğim, ileride bir yayını muhakkak ithaf edeceğim Jean-Luc Godard’ın “Serseri Aşıklar” diye bizde oynamış “À Bout de Souffle” filmiyle çok ciddi bir çıkış yaptı. Yine onun bir başka filmi olan ‘‘Çılgın Pierrot’’da oynadı. ‘‘Kadın Kadındır’’ filmi var. O kadar popüler olmadı o film ama onda da oynadı. Daha sonra iyi yönetmenlerle filmler çevirdi ama bir de en büyük özelliği hafif komedi ve maceranın birlikte olduğu, eski tabirle avantür filmlerde oynayan, görünce insanın gülesi gelen, özellikle son yıllardaki filmlerinde öyle bir isimdi. Ama “Serseri Aşıklar”daki Jean Seberg’le oynadığı o filmdeki Jean-Paul Belmondo bambaşka bir isimdi. 88 yaşında ölmüş. 2021’de, dört yıl önce ama ölümünden önce bir felç geçirip uzun bir süre hayatının son yıllarında film çekemedi. Toplam 81 filmi varmış. Bana sanki Jean-Paul Belmondo’nun 800 filmi varmış gibi geliyor ama 81 film. Biz, yine tekrar olacak, çok söylüyorum ama Galatasaray Lisesi’nde okuyan, Fransızca öğrenmiş olan insanlar olarak tabii ki Fransız sinemasına daha fazla ilgi gösteriyorduk ve herhâlde Belmondo’nun Türkiye’de oynayan tüm filmlerini bir şekilde seyretmişizdir. Kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum.
Bitirirken Medyascope’a lütfen destek olun, destek oluyorsanız desteklerinizi sürdürün. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.