26 Eylül Cuma günü gerçekleşen bir kadın cinayeti haberi üzerine yazacağım. Yücel’in Fatma’yı, eziyet ederek öldürmesi, devletin kadınları koruma görevini yerine getirmediği için kadın cinayetlerinin arttığını ispatlıyor. Cinsiyet temelli şiddetle mücadele alanında çalışan kadınlar ve feminist örgütler sıklıkla önlenebilir cinayetlerle kadınların öldürüldüğünü söyler. Yasalar uygulansa, kadınları koruma görevini devlet yerine getirse cinayetlerin önlenebileceği, kadınların hayatta kalabileceği ifade edilir.
Evet biz feministler biliriz çok yerinde tespitler olduğunu. Ancak ilgililere ve toplum geneline anlatmakta gerçekten zorlanırız. 26 Eylül Cuma günü yaşanan cinayetin anatomisi, inkar edilemez ihmal ve isteksizlik zincirini ortaya koyacak nitelikte. Cinayet bağıra, bağıra “Geliyorum” demiş. Ancak emniyet, savcılık, mahkemeler ilgili yasaları uygulamamış. Çünkü cinsiyet temelli şiddetle mücadele yönünde siyasi irade neredeyse yok edildi. Toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesi yasaklandı resmi metinlerde.
Devlet, kadınları koruma görevini yok saymaya başladı
Cinsiyete dayalı şiddeti, insan hakları ihlali olarak tanımlayan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca tek kişinin imzasıyla çekildi bu devlet. Ve kadınları koruma görevini yok saymaya başladı. Yargı ve kolluk gerçekte bu cinayeti önleyecek daha pek çok yasamız olduğu halde mevcut maddeleri uygulamamış. Hukukun guguk sayıldığı ülkede siyasetten Diyanet’e, eğitimden tarikat ve cemaatlere kadar söylenecek pek çok şey; verilecek pek çok örnek var ama konuyu uzatmadan Yücel Günegül’ün Fatma Günegül’ü öldürdüğü olayın arka planına bakalım.
Olay Samsun’un Canik ilçesinde yaşandı. TELE1’in DHA’dan aldığı habere göre Yücel Güneğül, evli olduğu Fatma Günegül’ü evinde öldürüp kaçmıştı. Burada muhabir arkadaşlara sitem ve uyarı olarak cinayete gerekçe aramaktan vazgeçmelerini hatırlatayım. Failin savunma amaçlı bahanelerini haberlerinizde cinayet gerekçesi gibi sunmaktan vazgeçin. Ajanslardan alınan haberler de editoryal süzgeçten geçirilmeli. Failin bahanesine haberde yer vermek, cinsiyet temelli şiddetle mücadeleye zarar veriyor. Geçimsizlikmiş, kavga çıkmış bunların hepsi failin bahanesi, faili savunmak da habercinin işi değil.
Kadın cinayetlerinin anatomisi sayılacak olaya dönersek failin kaçarken tesadüfen yakalandığını öğreniyoruz. Trafikle ilgili cezai işleme itiraz ettiği sırada üzerindeki kan lekeleri görülünce gözaltına alınmış. Gözaltına alınma nedeni kadın cinayeti faili olması değil yani. Ama polisin dikkati çok isabetli olmuş orası ayrı. Ve fail evli olduğu kadını öldürdüğünü itiraf edince bulunmuş. Fatma Günegül’ün cansız bedeni evinde bulunmuş. 41 yaşında eziyet edilerek vahşice öldürülmüş bir kadın Fatma. Cinayetten sonra fail Yücel Günegül’ün geçmişine ilişkin kapsamlı bir soruşturma başlatılmış. Bu bilginin ilginç ve çok acı verici tarafı ise soruşturmanın emniyet ve savcılık kayıtlarında zaten var olan bilgilerle yapılması. Uzman olması da gerekmeyen herhangi bir feminist o kayıtları görse cinayetin gelmekte olduğunu anlardı. Ama polisi, savcısı, hakimi anlamamış, kadını koruma refleksi görevleri olduğu halde yerine getirilmemiş.
Failin geçmişinde evden uzaklaştırma tedbiri var
Failin geçmişinde kadına şiddet kaydı ve 6284 kapsamında evden uzaklaştırma tedbiri var. Fatma, bir dönem kadın sığınağına da alınmış. 22 Mart’ta eşini tehdit etmesi nedeniyle hakkında tedbir kararı verilip evden uzaklaştırılmış. Fatma sığınak hakkından yararlanmış. Ancak habere göre Fatma kendi isteğiyle şikayetini geri çekip evine dönmüş. Oysa failin tehdit etme özellikle 4 çocuk annesi Fatma’yı çocuklarıyla tehdit etmiş olması ihtimali çok yüksek. Nitekim 9 Nisan’da başka bir ilçede oturan 24 yaşındaki kızı Serpil’i bıçakla yaralamış. Muhtemelen Fatma kızının yaralanması üzerine şikâyetinden ve sığınak hakkından vazgeçmiştir, diye düşünüyorum. Yücel tutuklanmış ama 9 Temmuz’da tahliye edilmiş. Yasalar uygulanmadığı için şiddet failleri, adeta siyaset, kolluk, yargı eliyle kadın cinayetine teşvik ediliyor gibi bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bu olayda uygulandığı takdirde cinayeti önleyecek yasa maddeleri şunlar:
1- 6284 sayılı şiddetle mücadele yasası uyarınca kadının şikayetini geri çekmesi, koruma ve uzaklaştırma tedbir kararlarını ortadan kaldırmaz. Çünkü kadının tehdit altında olma ihtimali dikkate alınır ve tedbir kararı sürdürülür. Nitekim fail Yücel hakkında tehdit nedeniyle bu karar verilmiş ama kadın şikayetinden vazgeçti bahanesiyle tedbirin aldırıldığı anlaşılıyor. Yasaya uyulmamış.
2-TCK m. 96 eziyet suçu bağlamında cezalandırılması gerekirdi. Ev içi şiddet, cinsiyet temelli şiddet (kadına şiddet) fiillerinin cinayete dönüşmesini önlemek açısından eziyet maddesi çok uygun ve gereklidir. Cinsiyet temelli şiddet, tam anlamıyla eziyet suçunun kapsamına girer. Bu nedenle okur sabrını zorlamak pahasına maddeyi aynen buraya alıyorum:
(1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/5 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı iki yıl altı aydan az olamaz
(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe veya boşandığı eşe karşı,
İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Dikkat edilirse maddenin ilk fıkrasındaki eziyet tanımı ev içi şiddet, kadına şiddet veya cinsiyet temelli şiddet diyelim fark etmez, eril şiddetin maruz bırakılan kişi üzerinde yaptığı etkiyi aynıyla tanımlamaktadır. Dolayısıyla bu madde (TCK 96) eril şiddeti önlemek amacıyla kullanılmalıdır hem Fatma’nın yaşamında karşılaştığı şiddet için hem de babası tarafından bıçakla yaralanan Serpil bakımından uygulanmalıydı. Eğer uygulansaydı Serpil’e yönelik gerçekleşen yaralama, suçun nitelikli hali kapsamında olduğu için, maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca en az iki buçuk yıl ceza alacaktı. Yani bu yıl nisanda yaralayıp, temmuzda çıkamayacak ve eylülde Fatma’yı öldüremeyecekti.
TCK m.86 da bu olayda uygulanabilirdi ve bu madde de suçun nitelikli halinde cezayı yarı oranında artırmayı öngörüyor. Fakat bu değişiklik Haziran 2025 tarihli. Ancak bir sorun var: m.96 kapsamındaki fiiller ile m.86 kapsamındaki fiiller birbirine çok yakın olduğu halde bu yıl yapılan değişiklik cezanın nitelikli halinde iki yıllık bir indirime yol açıyor. M. 96 suçun nitelikli haline en fazla 8 yıl ceza öngörüyordu. Bu yıl yapılan m. 86 değişikliği, çok benzer suçun nitelikli haline en fazla 6 yıl öngörmekte.
Yapılan her reformla daha fazla hukuk deformasyonu yaşanıyor
Yapılan her reformla bu ülkede iktidar her seferinde bir parça daha fazla hukuk deformasyonu gerçekleştiriyor. Ve ekim ayında reform adı altında yapılan değişiklik paketlerinin 11’incisini bekliyoruz. Bakalım yargıda reform gibi sunulan deformasyon girişimleriyle hangi alanlarda hukukun ters yüz edilişine tanık olacağız. Bilinen en önemli konuyu, “aile hukuku sil baştan” anonsuyla duyurmuştu Adalet Bakanı.
Aile yılında, aileyi korumak adına, kadın ve çocukları öldürerek aileyi yıkan eril şiddeti önleme görevini askıya alan iktidar, aile hukukunda ne tür değişikliklerle karşımıza çıkacak? Ve bizler toplum olarak nasıl mücadele sınavı vereceğiz? Ve yasalar uygulanmadığı için önlenebilir cinayetlerde yaşamını yitiren kadınların, çocukların, transların hesabını kim verecek?