Mehmet Tatlı yazdı: Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Selahattin Demirtaş, Türkiye siyasetinin uzun süredir en çok konuşulan tutsağı. Dokuz yıldır hapis koşullarında tutulan eski HDP lideri etrafında türlü spekülasyonlar kamuoyuna servis ediliyor. Geçen ay ailesiyle birlikte yurtdışına sürgün edileceği iddiaları, bu ay ise Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına mâni olduğu propagandaları. Bu söylentileri eleştirenler olduğu gibi, gerçekçi bulanlar da var.

Aslında Demirtaş hakkında Türkiye’deki farklı seçmen kesimleri arasında birbirinden uzak tanımlamalar mevcut. Bu nedenle kendisi hem iktidar-muhalefet hem de muhalefet-muhalefet ilişkilerinde merkezi bir gündem maddesi haline gelmiş durumda. Kimi DEM Parti’nin kendisini yeterince sahiplenmediğini iddia ediyor, kimi de ideolojik uyumunu göz ardı ederek “keşke Demirtaş bizim partimizde olsa” diyor.

8 Ekim 2025’te serbest kalması umulan Selahattin Demirtaş hakkındaki eleştirileri ya da övgüleri anlamak için, kendisinin Kürt siyaseti içindeki mevcut pozisyonunu bir kez daha hatırlamak gerekiyor.

Demirtaş ne değildir?

Selahattin Demirtaş ulusal bir lider değildir. Son Kürt isyanını da kendisi başlatmamıştır. Süregelen bir mücadelenin içinde kendini bulmuştur. Kendisinin de defalarca söylediği gibi, PKK’ye silah bıraktırabilecek kişi hiçbir zaman Demirtaş olmamıştır.

İdeolojik olarak bir “rehber” ya da “kuramcı” değildir; böyle bir iddiası da yoktur. Kürt halkı nezdinde böyle olmasına gerek de yoktur. “Yoldaş” olması yetmiştir.

Kürt hareketinin ideolojik, siyasi, operasyonel veya diplomatik merkezi hiçbir zaman o olmamıştır. Hâlâ binlerce tutsağı bulunan meşhur KCK davalarında, savcılıkların hazırladığı örgütsel hiyerarşi şemalarına bile “girebilmiş” değildir Demirtaş.

Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Kürt sorunu gibi uluslararasılaşan bir sorunda diplomatik meziyetleri de sınırlıdır; örneğin, Irak Kürtleri, Suriye ve Rojava üzerindeki etkisi çoğu zaman “sohbet” veya “görüş alışverişi” düzeyinde kalır.

Dolayısıyla Demirtaş’ın siyasal kapasitesinin, Kürt meselesinin yapısal, tarihsel, ideolojik, askeri, örgütsel ve diplomatik karmaşıklığına yeterli olamayacağı rahatlıkla söylenebilir. Türkiye’nin en politik kesimi olan DEM Parti tabanı da bu durumun farkında.

Peki Demirtaş nedir?

Demirtaş, son Kürt isyanının Türkiye’deki toplumsal ve siyasal ayağında çok önemli bir etki ve pozisyon elde edebilmiş —hem de son derece dürüst ve yetenekli— yurtsever bir Kürt siyasetçidir. Hareketin Abdullah Öcalan ve PKK öncülüğünde geçirdiği dönüşüm süreci içinde, Demirtaş kendi özgün siyasi çizgisini geliştirmiş ve bu çizgi, Türkiye koşullarında geniş bir halk desteği bulmuştur. Nitekim bu destek, kendisini önce parti liderliğine, sonra da Cumhurbaşkanlığı adaylığına taşımıştır.

En milliyetçi Türkler bile kendi partilerinde görmek isterken, Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu konsensüsüyle hapse konulmuş bir Kürt’tür.

Demirtaş, Kürt halkının varlık mücadelesinin Türkiye demokrasisine armağan ettiği en anlamlı hediyedir. Toplumun farklı kesimleri arasında köprü kurabilmiş, etnik kimlikleri aşan bir adalet ve eşitlik dili geliştirmiştir. Haksızlıklara karşı en net tepkileri o vermiş, zulmü en çarpıcı şekilde teşhir edebilmiştir.

Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Barış Anneleri’nden Cumartesi Anneleri’ne, Gezi Aileleri’nden 10 Ekim Aileleri’ne… Hepsinin canının bir parçası olabilmiştir.

Onun değerini belirleyen şey, tam da budur: Kürt hareketinin “riskli” ve karmaşık zemininde, kendi yolunu bulabilmiş, halk nezdinde güven uyandırmış bir siyasetçi olabilmiştir.

Buna rağmen içinden çıktığı HDP/DEM Parti ile arasında gerilimler olduğu söylenir durur. Peki bu doğru mu?

Gelin, Demirtaş’ın dokuz yılı bulan tutsaklığında neler yaşandığını tekrar hatırlayalım.

Demirtaş-HDP ilişkisi: İlk tartışmalar ne zaman ortaya çıktı?

Demirtaş’a yönelik parti içi eleştirilerin genellikle 2019’daki Öcalan mektubu ile şekillendiği, kamuoyundaki yaygın kanıdır. Fakat bilinenin aksine bu tartışmalar daha eskiye dayanıyor.

4 Kasım 2016’da tutuklanmadan önce, Selahattin Demirtaş’ın parti kurullarıyla ters düştüğü en az iki vaka biliniyor: 2014 belediye başkanlığı seçimlerindeki aday belirleme tartışmaları ve “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı.

2014’teki adaylıklar sorunu, Demirtaş’ın telefonlarını kapatıp bir süre ortadan kaybolmasıyla ufak bir krize dönüşse de kısa sürede çözüldü. Fakat bu krizin, Kürt hareketi-Demirtaş ilişkisindeki “güven”i zedeleyen bir tortu bıraktığı söylenebilir.

“Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı ise, zamanla kendisine yönelik parti içi tepkilerin odağına yerleşti. Bu eleştiriler, 2023’teki seçim hezimeti ve 2024’te başlayan çözüm süreciyle zirveye ulaştı.

Hafıza tazelemek gerekirse, “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı, grup toplantısına katılan tüm partililer tarafından ayakta alkışlandı ve o dönemler kimse tarafından bir problem olarak görülmedi. Aksine HDP’nin 7 Haziran’da yüzde 13,7 oy almasıyla, partililer tarafından yıllarca “gururla” sahiplenilen bir slogana dönüştü.

Bugün DEM Parti üst yönetiminde olup Demirtaş’ı bu çıkış üzerinden eleştirenlerin önemli bir kısmı, o süreçte bu “lanetli” cümleyi tweet atıp mitinglerinde coşkuyla kullandı. Aktörlerin geçmiş tutumları için YouTube ve Twitter’da hızlı bir arama yapmak yeterli.

2015-2017: Demirtaş HDP’sine ilk tepkiler doğuyor

2013-2015 çözüm sürecinin sona erip şehir savaşlarının başlaması, Kürt halkının demokratik siyasete güvenini şiddetli şekilde sarstı. Binlerce yurttaşın hayatını kaybettiği operasyonlarda, başta Cizre, Nusaybin, Sur ve Yüksekova olmak üzere birçok Kürt kentinde aylar süren sokağa çıkma yasakları uygulandı. HDP il ve ilçe örgütlülüğü büyük tahribata uğradı.

Kürt şehirlerindeki askeri çatışmanın baskısı bir yana, HDP Genel Merkezi’ne dahi silahlı saldırılar ve yakma girişimleri düzenlendi. Süreçte HDP’li 96 belediyeye kayyum atandı. Demirtaş ve diğer HDP’li vekillerin 4 Kasım 2016’da tutuklanması, halkın demokratik siyasetle ilişkisindeki çözülmeyi daha da körükledi.

HDP Genel Merkezi

Nitekim, on yıllarca sokakları kasıp kavuran HDP tabanının, 2016-2018 yıllarında kamusal alandaki görünürlüğü hızla azaldı.

Yıllar süren Pençe-Kilit Operasyonları ile PKK askeri anlamda geri çekilmeye zorlandı. Afrin başta olmak üzere, Rojava’daki bazı Kürt şehirlerine Türkiye ordusu girdi.

Bir bütün olarak Kürt hareketine yönelik ülke içinde ve dışında tam bir tasfiye girişimi başlamıştı.

Kamuoyunda “hendek savaşları” olarak bilinen süreçte, dönemin henüz tutuklanmamış HDP il ve ilçe yöneticileri birer birer istifa etmeye ya da siyasetten çekilmeye başladı. Bu süreçte, Demirtaş’a yakın olduğu iddia edilen bazı milletvekillerinin ve Parti Meclisi üyelerinin pasif bir tutum sergilemeleri ya da yurtdışına çıkmaları, eleştirileri Demirtaş ve onun etrafına kümelendiği iddia edilen “Kürt orta sınıfı” aleyhine alevlendirdi.

Oysa ki Demirtaş, bir toplantı için gittiği Brüksel’den tutuklanacağını bile bile Diyarbakır’a dönmüştü. Dönerken de cezaevinde kullanmak üzere bir çift spor ayakkabı satın almıştı. Nitekim, döndükten iki gün sonra bir şafak vakti kapısı zorlanıp gözaltına alındı ve helikopterle Edirne’ye götürüldü.

Demirtaş liderliğindeki HDP kurgusunun fazla liberal olduğu, halkçı geleneklerinin aksine HDP’nin lider odaklı siyaset tuzağına düştüğü, burjuva refleksleri verdiği, direnemediği, çatışma süreçlerinde yetersiz kaldığı ve çözülebileceği yönünde eleştirilere maruz kaldı.

Bu doğrultuda HDP Genel Merkezi, Demirtaş’ın siyasal mimarisinden son derece farklı bir savunma hattı inşasına karar verdi. Partiye yönelik ilk tahkim, 2017’de düzenlenen olağanüstü kongre ile geldi.

2017 HDP 3. Olağanüstü Kongresi: Demirtaş’sız HDP “güvenlik duvarları” örüyor

Saldırıların sarstığı HDP Genel Merkezi bu kongre ile daha savunmacı ve geleneksel bir örgüt kurgusuna geçişi hedefledi. Bu doğrultuda 20 Mayıs 2017’de olağanüstü bir kongre gerçekleştirdi.

Bu kongre, HDP’nin “savaş şartlarında” nasıl ayakta kalacağına dair kritik önemdeydi ve Demirtaş’ı şahsen hedef almıyordu. Zaten cezaevinde bulunan Demirtaş’ın HDP için cezaevinden yeni bir savunma inşa etmesi imkansızdı. Parti yönetimi, özellikle küçük merkezlerde dağılma emareleri gösteren örgüt yapısı için “içerden” bir inisiyatif geliştirmek zorundaydı.

Olağanüstü kongrede “Demirtaş’çı” kadrolara ve parti organlarına örtülü eleştiriler yapılsa da bunlar kamuoyuna yansımadı ve parti içinde kaldı.

Bu kongrede Demirtaş Eş Genel Başkan olarak kalmaya devam etti ama parti meclisindeki ağırlığını büyük oranda kaybetti. Bir önceki kongrede parti organlarında yer alan 89 isme, yeni yönetimde yer verilmedi. HDP Parti Meclisi ve MYK’sı, bedel ödemeyi göze alan “güvenilir” kadrolarla yenilendi.

2017 HDP 3. Olağanüstü Kongresi:
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Olağanüstü kongreden kısa süre sonra, HDP il ve ilçe örgütleri de kabuk değiştirdi. Saldırı altındaki yerel örgütlülüğü toparlamaya ve ayakta tutmaya çalıştı. Savaşla sarsılan il ve ilçe örgütleri, büyük ölçüde “bilinen” kadrolarla yenilendi.

Parti yönetimi, HDP’nin en büyük iddiası olan taban genişletmeci siyasi çizgisini sözlü olmasa da fiilen bıraktı. Parti, kurumsal olarak ayakta kalma stratejisine hazırlandı.

HDP siyasetinin ana damarı, geniş halk yığınları değil, “ideolojik bağlılığından şüphe edilmeyen” parti kadrolarına dönüştü.

Bugünden bakıldığında, bu örgütsel savunma stratejisinin büyük oranda başarılı olduğu görülüyor. HDP’nin ardılı olan DEM Parti, kurumsal olarak hâlâ ayakta. Ciddi güç kaybetse de, Türkiye siyasetinde önemli bir pozisyonda.

Fakat nasıl bir algoritmayla çalıştığı bilinmeyen “mutlak bağlılık” süzgeci, parti içinde demokratik katılım kanallarının zayıflamasına, bir süre sonra ise işlevsizleşmesine ve hatta istismar edilmesine yol açtı. Yaşanan her türlü kriz ya da başarısızlık, aktörlerin “bağlılığı” gerekçesiyle örtülmeye başlandı. Partinin en güçlü toplumsal silahı olan “özeleştiri kültürü” büyük oranda tahrip edildi.

Milyonları peşinden sürükleyen HDP, dışarıdan bakan tabanı nezdinde zamanla, nasıl ve kimler tarafından yönetildiği anlaşılamayan kapalı bir kutuya dönüştü.

Bu da HDP/DEM Parti’nin geniş anlamdaki tabanıyla arasındaki siyasi mesafenin zamanla açılması sonucunu doğurdu.

HDP’nin 2017 kongresiyle inşa ettiği bu yeni “güvenlik duvarı”, tabanla ilişkileri ve Demirtaş’ın tutsaklığı meselesini doğal olarak ikinci plana düşürdü.

Bu durum, tabandan yeni yönetime zamanla “Demirtaş’ı sahiplenmiyorsunuz” eleştirilerinin başlamasına neden oldu. Ancak HDP Genel Merkezi’nin -niyetinden bağımsız şekilde- bu durumu yönetecek enerjisi ve zamanı kısıtlıydı. Nitekim, parti yönetimi tabandan Demirtaş konusunda gelen eleştirilerin ciddiyetini ve risklerini anlayana kadar, Türk medyası sazı eline almıştı.

Selahattin Demirtaş

Hendek savaşlarında Kürtlere yönelik gerçekleşen binlerce hak ihlalini görmeyen Türk medyası, Demirtaş konusunda HDP’ye yapılan eleştirilere her fırsatta yer verdi. Bu propaganda, ekseriyetle Türk medyası takip eden batıdaki Kürt seçmende “HDP Demirtaş’ı sattı” algısını yerleştirdi.

12 Ocak 2018: HDP içinde Demirtaş’a doğrudan ilk eleştiriler

Parti içinden Selahattin Demirtaş’ı doğrudan hedef alan ilk eleştiriler ise Ocak 2018’de, o dönem hâlâ HDP Eş Genel Başkanı olan Demirtaş’ın 16 ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıkmasıyla başladı. Demirtaş, yüzlerce sayfalık savunmalarında Abdullah Öcalan’ı da itham eden birkaç cümle kullanmıştı. Bu ifadeler, Genel Merkez’de yeni bir tartışmayı alevlendirdi. Tartışmalar, ilk kez MYK toplantılarına ve isim verilerek yansıdı. Eleştiriler artınca, kendisinin partiye davet ettiği bazı üst düzey siyasetçiler de Demirtaş’la aralarına ideolojik bir mesafe koydu.

Demirtaş’ın Kürt hareketine “bağlılığı” tartışma konusu edildi. Cezaevinde çözüleceği, dayanamayacağı, dışarı çıkmak için “her şeyi” yapabileceği ithamları, parti kulislerinde ve koridorlarında uzun süre yankılandı.

Selahattin Demirtaş
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Demirtaş’ın mahkeme süreçleri ve duruşma trafiği, HDP içinde belirli bir kesim tarafından yakından ve neredeyse politik bir mercek altında izlendi. Bu kesim, onun mahkemelerde Abdullah Öcalan’a yönelik açık eleştirilerde bulunmasını bekliyordu. Mahkeme salonlarında Demirtaş’a destek yarışına giren bazı isimler, HDP Genel Merkezi’ne döndüklerinde Demirtaş’ın savunmalarını Kürt hareketine şikâyet etmekle meşgul oldular.

Demirtaş’ın yokluğuyla partide doğacak devasa “güç boşluğu”nun iştah kabartıcı olduğu bir sır değil.

Bu isimlerden bazıları, 2018’de ve 2023’te kendi seçim kampanyalarını sürdürürken Demirtaş’tan tweet desteği isteyecekti.

Demirtaş ise 2024 Mayıs’ında Murat Sabuncu’ya verdiği röportajında, DEM Parti’de aktif siyasete devam eden bu isimleri “siyaset tüccarları ve keneleri” olarak niteleyecekti. Bu itham, partinin bazı yöneticilerinin “acil” koduyla soluğu Edirne Cezaevi’nde almasına sebep olacaktı.

11 Şubat 2018 HDP 3. Olağan Kongresi: Demirtaş aday değil

Dokuz milletvekili tutuklu, yedisinin vekilliği düşürülmüş, onlarca siyasetçisi yurtdışına çıkıp dönmemiş HDP, kritik bir kavşaktaydı.

Hem cezaevinde hem de parti içinde zor günler geçiren Demirtaş ise, 11 Şubat 2018’de düzenlenen HDP’nin olağan kongresinde eş genel başkan adayı olmayacağını açıkladı.

Gerekçe olarak sert OHAL şartlarını, mücadelenin odağının kendisine kaymaması gerektiğini, kendisinin yakın gelecekte hukuki engellerle karşılaşabileceğini ve partinin fiziksel olarak özgür biri tarafından yönetilmesinin daha doğru olacağını söyledi.

HDP Genel Merkezi, Demirtaş ile de görüşerek yeni liderlik için bir dizi ismi belirledi.

Ayhan Bilgen bunlardan biriydi fakat Demirtaş’ın sert vetosuna takıldı. Eski bir “yetmez ama evet”çi olan Sezai Temelli ise hem Demirtaş’ın geçmişteki yakın çalışma arkadaşlarındandı hem de artık Abdullah Öcalan’ın Kürt siyaset sözlüğüne soktuğu “radikal demokrasi” çizgisinin partideki temsilcisi olduğu iddiasındaydı. Sol bileşenlerin ciddi muhalefetine rağmen taraflar -sonraları “HDP liberalizmi”nin önemli muhaliflerinden birine dönüşecek- Temelli adında uzlaştı.

HDP 4. Kongre

Demirtaş kongrede aday olmayacağını açıklamasına rağmen, delege ve tabandaki Demirtaş ısrarı dinmedi. 11 Şubat 2018 HDP 3. Olağan Kongresinin açılışında bile delegeleri ikna etmek için kürsüden Demirtaş’ın “aday değilim” mesajı okunmak zorunda kaldı. Demirtaş mektubunda, “Aday olduğumu iddia edenler olabilir. Her arkadaşımız her görevi hakkıyla yerine getirecek kapasitededir. Partimizin adayları bellidir. Bana oy vermeyin.” diyordu. Buna rağmen tepkiler tamamen dinmedi ve sandıklardan Demirtaş’a oy çıkmaya devam etti.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Demirtaş’ın kongre sabahı aslında iki mektup gönderdiği iddia edilir. Diğeri ise Ayhan Bilgen’in son anda adaylaştırılması durumunda kendi adaylığını açıklayacağı ikinci mektuptur. Bu aslında taraflar arasında o günlerde yaşanan bir “güven krizi” olarak yorumlanabilir.

Şubat 2018’deki kongre süreci tamamlanıp herkes evine döndüğünde, hapisteki Demirtaş artık eş genel başkan değildi. Delegede ve tabanda “Demirtaş’ı sahiplenin” çağrısında bulunanlar ile HDP Genel Merkezi arasına bir perde daha inmiş oldu.

24 Haziran 2018 Seçimi: Demirtaş’ın kampanya ekibi tasfiye ediliyor

Kürt hareketinin bir bütün olarak kuşatma altında olduğu Haziran 2018 seçimlerine gelindiğinde, Kürtler HDP’nin tasfiyesine müdahale etti. HDP, o seçimde özellikle batı metropollerinden aldığı tarihi oylarla yüzde 11,3’e ulaştı. Bu oran, Demirtaş’lı son seçim olan 1 Kasım 2015’te alınan yüzde 10,7’lik oyun bile üzerindeydi.

HDP, Demirtaş’sız mobilize olamıyor; fakat seçmen bir şekilde HDP’nin dağılmasına izin vermiyor ve “partisine sahip çıkıyordu”. Seçimden çıkan sonuç, tüm iç ve dış baskılara rağmen HDP’nin tasfiyesinin öyle kolay olmayacağı ve Kürt halkının fiziksel olarak kolay hedef olmaktan kaçınarak uzun bir “zihinsel direnişe” hazırlandığıydı.

Haziran 2018’de alınan “başarılı” sonuçlar, HDP Genel Merkezi’ndeki örgüt içi tartışmaları önemli ölçüde sonlandırdı. 2017 Kongresi’yle örülen savunma işe yaramıştı.

Bu duygu, HDP Genel Merkezi’nde o kadar hâkim oldu ki, 2015’ten beri aşınan parti–taban ilişkilerini onarma ve yüzde 11’i aşan halk desteğini özneleştirme fırsatı gözden kaçırıldı. Özellikle batıdaki devasa kitlenin yönetimi ve toplumsal genişleme imkânları, partinin tüm bileşenlerinin büyük bir uyumla enerjilerini tükettikleri gündelik tartışmalar arasında unutuldu gitti.

Selahattin Demirtaş
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Aynı seçimde, cezaevinden kısıtlı imkânlarla Cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş ise yüzde 8,4 oy alarak parti oylarının gerisinde kalmıştı. Selahattin Demirtaş konusunda HDP Genel Merkezi, seçim sonucunun verdiği “özgüvenle” bir hamle daha yaptı.

Bu kez doğrudan Demirtaş’ın çalışma arkadaşları hedef alındı. Temmuz 2018’de, kendisine yakın çalışma arkadaşlarının parti içindeki görevlerine farklı gerekçelerle son verildi. Yıllarca beraber çalıştıkları kimse de bu duruma tepki göstermedi. Aksine, tasfiyeyi sevinçle karşılayanlar, ideolojik üstünlük yarışına girenler ve doğan güç boşluklarına talip olanlar ortaya çıktı. Zaten tepki gösterenin de tasfiye edilebileceği bir hava hâkimdi.

Demirtaş’ın çalışma arkadaşları ise bizzat Demirtaş’ın ricasıyla duruma sessiz kaldı. Demirtaş’a göre konu parti içi bir meseleydi.

2019 Yerel Seçimleri: “Bağrınıza taş basıp CHP’ye oy verin”

HDP, 2018 sonuçları ve halkın siyasete inancının arttığı varsayımıyla 2019 belediye seçimlerine daha rahat bir atmosferde hazırlandı. Amaç, belediyeleri kayyumlardan geri almaktı.

Seçimde yeni ve iddialı olan tek şey, Demirtaş’ın güçlü ve bir o kadar duygusal çağrısıyla batıdaki Kürtleri AKP’yi durdurmaya davet etmesiydi. HDP ve Demirtaş, ikinci İstanbul seçimlerinde —daha sonradan İmralı’dan gelecek “tarafsızlık” eleştirilerine rağmen— tabanını CHP’ye yönlendirip AKP’ye kaybettirdi.

Selahattin Demirtaş

Öte yandan HDP, Kürt illerinde son 15 yılın en ağır sonucunu aldı. 2014’te kazandığı 104 belediye 58’e düştü. Parti, Şırnak ve Dersim başta olmak üzere çok önemli “direniş” kalelerini belirgin oy farklarıyla kaybetti.

Batıda Demirtaş’ın güçlü çağrıları ve yeni bir strateji ile mobilize edebilen HDP, Kürt şehirlerinde ise siyaseten daha geleneksel yöntemlere yönelmişti. Bu olumsuz sonuçta, parti üzerindeki baskılar, OHAL şartları ve seçim hileleri de önemli rol oynadı.

HDP içindeki Demirtaş tartışması, iptal edilen İstanbul seçimleriyle birlikte ilk kez kamuoyunca görünür hale geldi. Öcalan’dan dört yıllık ağır tecritten sonra 18 Haziran 2019’da gelen “tarafsızlık” uyarısı dikkat çekti. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın aynı uyarıyı birkaç gün önce yaptığı avukat görüşmelerinde de dile getirdiği fakat bunun kamuoyu ile paylaşılmadığı iddia edildi. HDP Genel Merkezi ve Öcalan’la görüşme gerçekleştiren avukatlar bu iddiayı yalanladı.

Öcalan’ın uyarısı ile başlayan süreç, parti içinde süren Demirtaş eleştirilerine daha güçlü bir “meşruiyet” zemini yaratması ve “görünürlük” kazandırması ile sonuçlandı. “Demirtaş’ın Öcalan’a rağmen CHP’ye oy istediği” propagandası Türk medyasında hızla yayıldı.

Oysa ki dönemin HDP liderleri Sezai Temelli ve Pervin Buldan da, seçim süresince her fırsatta “Kürdistan’da kazanıp, batıda AKP’ye kaybettireceğiz” demişti. İkinci İstanbul seçimini CHP kazandıktan sonra bile bu politikanın başarısına her fırsatta vurgu yapıldı; bugün bile yapılıyor.

Selahattin Demirtaş

Daha sonra Erdoğan’ın “Edirne’deki İmralı’ya hesap verecek” söylemine dönüşen “Öcalan’ı dinlememe” ihalesi, cezaevinde bulunan Demirtaş’a kalmış oldu.

2020’deki olağan kongrede, -yine Demirtaş’ın davetiyle ilk çözüm sürecinde HDP’ye katılan- Mithat Sancar ve 2007’den beri parlamenterlik yapan Pervin Buldan eş genel başkan olarak seçildi. Güvenlik duvarı bir basamak daha yükseltildi ve yeni Parti Meclisi tamamen Genel Merkezin “hiyerarşik kontrolüne” geçti. Bu tespit, Parti Meclisi toplantılarında bizzat Parti Meclisi üyelerince dile getiriliyordu.

2019–2023: Sessiz gerilim, denge arayışı

2019 yılından 2023’e kadar Selahattin Demirtaş adı mahkemeden mahkemeye duyulur oldu. Bu üç yılda HDP Genel Merkezi, Demirtaş’ın ailesi ve avukatlarıyla iletişimi hep sıcak tuttu. Demirtaş ile HDP arasında örgütsel ve siyasal hukuk büyük oranda korundu.

Bu süreçte mahkeme savunmaları sebebiyle kendisini eleştirenlere kamuoyu önünde yanıt vermeyen Demirtaş’ın ziyaretçi sayısının da azaldığı söylenebilir.

Selahattin Demirtaş kitap
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Bu yıllar, Demirtaş’ın sanat faaliyetlerine yoğunlaştığı; roman ve öyküler yazdığı, resimler çizdiği bir dönem olarak hatırlanıyor.

2023 Seçimleri: Kılıçdaroğlu kaybedince Demirtaş da kaybetti

2023 seçimlerine gelindiğinde, Demirtaş ne cumhurbaşkanı adayıydı ne de resmi bir sıfatı vardı. Örgüt içi etkisi sıfırlanmıştı; ancak yazdığı kitaplar ve nadiren de olsa attığı tweetlerle siyasetle ve tabanıyla ilişkisini sıcak tutmayı sürdürüyordu.

Adaylık stratejileri tartışılırken HDP Genel Merkezi derin bir belirsizlik içindeydi. Kürt hareketi derin bir kriminalizasyona maruz kalıyor, Abdullah Öcalan ise sekiz yıldır ağır bir tecrit altında bulunuyordu. Parti yönetimindeki kafa karışıklığı, tüm Türkiye kamuoyunca da açıkça görülüyordu.

HDP Genel Merkezi henüz iç ve dış siyasi müzakere ve istişarelerini tamamlamadan, Demirtaş’tan çarpıcı bir çıkış geldi. Demirtaş, 2019’da batıdaki Kürtleri etkileyen “AKP’ye kaybettirme” taktiğini bu kez Türkiye’deki tüm Kürtlere önerdi: Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemek.

Selahattin Demirtaş Kılıçdaroğlu

Aslında parti yönetiminin de Kılıçdaroğlu’nu desteklemek dışında ciddi bir alternatifi yoktu. Seçim kaybedildikten sonra aksi iddia edilse de parti, kendi adayıyla seçime girip düşük bir oy alma fikrinden bir hayli çekinmişti. Bunun yerine Kılıçdaroğlu’nu müzakere masasına oturtup kamuoyu önünde kendisinden bazı taahhütler almayı umuyordu. Aslında Öcalan’ın 2019 mektubunda bahsettiği “üçüncü yol” vurgusu tam da buydu: “Pazarlık edin!”

HDP Kılıçdaroğlu

Demirtaş’ın parti kurullarıyla tartışmadan, bir tweetle açıkladığı bu erken ve pazarlıksız destek, HDP Genel Merkezi’ni zor durumda bıraktı. Demirtaş desteği, Kılıçdaroğlu’nun elini ikinci turda Ümit Özdağ’la oturabilecek kadar çok rahatlattı. Kılıçdaroğlu kaybedince, parti içindeki tüm oklar Demirtaş’a döndü. Demirtaş bu kez “müstakil” hareket etmekle itham ediliyordu.

Seçim sonuçlarından sonra, İrfan Aktan’a verdiği röportajda aktif siyasetten çekildiğini açıkladı.

2023 seçimlerinin Demirtaş için bir diğer olumsuz sonucu ise, kendisine yakın bir ismi milletvekili aday listesine sokabilmiş olmasıydı. Demirtaş bu şekilde parti ile ilişkilerini yeniden organize etmek, kampanya ve basın ekibine kaynak yaratabilmek istiyordu. DEM Parti yönetimi, Demirtaş’ın bu isteğini yerine getirdi. Fakat bu aday, HDP’nin ittifak ortağı TİP’in kendi listeleriyle seçime girmesi sonucu bölünen oyların kurbanı oldu ve seçilemedi.

Bu türbülansta alınan seçim sonuçları başka bir gerçeği de ortaya koydu: DEM Parti yüzde 8,8’e düşerek kan kaybederken, Demirtaş’ın koşulsuz çağrısıyla Kürtler, tüm Türkiye’de oransal olarak Kılıçdaroğlu’na en çok destek veren seçmen grubu oldu. Kılıçdaroğlu, HDP’nin kalesi Diyarbakır’da yüzde 73 oy aldı.

2024 seçimleri: Başak Demirtaş’ın İBB aday adaylığı

Muhalefetin 2023 hezimetinden sonra, CHP sancılı fakat kararlı bir değişim sürecine girdi ve 2024 seçimlerinde 47 yıl aradan sonra birinci parti olmayı başardı.

2024 seçimlerine Kürtler açısından damgasını vuran olay ise, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Başak Demirtaş’ın aday adaylığını açıklamasıydı. Başak Demirtaş, HDP’nin 2023’teki seçim kampanyasında Türkiye’yi karış karış gezmiş, onlarca mitingde konuşmalar yapmış ve önemli bir siyasi tecrübe edinmişti. Çıktığı her mitingde kitlelere “Selahattin’in selamı”nı iletiyordu. Parti tabanı ile ilişkileri samimiydi.

Başak Demirtaş
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Başak Demirtaş’ın bu beklenmedik hamlesi, sadece parti tabanını değil, DEM Parti kurullarını da hareketlendirdi.

O dönem, Selahattin Demirtaş için göz yaşlarına boğulan(!) CHP’li “kanaat önderleri”, Başak Demirtaş’ın adaylığını, DEM Parti ve AKP’nin İmamoğlu’na kaybettirme planının “somut kanıtı” olarak servis etti. O kadar pervasızlaşıldı ki, Selahattin Demirtaş’ın İBB karşılığında AKP ile özgürlük pazarlığı yaptığı iddia edildi.

Parti içinde yapılan bir dizi görüşmeden sonra Başak Demirtaş adaylıktan çekildiğini açıkladı. Selahattin Demirtaş, Başak Demirtaş’ın adaylıktan çekilmesi üzerine yaptığı değerlendirmede, “DEM Parti ile AKP arasında bir görüşme var mı bilmiyorum” dedi.

Özel–İmamoğlu ekibinin DEM Parti ile açıktan kurduğu “kent uzlaşısı” ittifakı, Kürtleri CHP’yi desteklemeye yönlendirdi. DEM Parti içinde de dengeler bu kez doğrudan yenilenen CHP lehineydi.

Kimisine göre, “iktidarın hışmına uğramamak” ya da “CHP’nin milliyetçi seçmen nezdinde elini rahatlatmak” için bir aday gösterildi: Meral Danış Beştaş.

Beştaş, ciddi iç problemlerle uğraşan ve eski kalabalık günlerinden uzaktaki DEM Parti İstanbul İl Örgütü ve HDK ile, kendisine gelen birkaç “frene bas” telefonuna rağmen ciddi bir kampanya yürüttü. Fakat Demirtaş’tan destek tweeti alamadı.

Bu durum, Demirtaş’ın DEM Parti’nin aday çıkarmasına rağmen takipçilerini CHP’ye yönlendirmek istemesi olarak yorumlandı. Nitekim Beştaş, İstanbul’da yüzde 2,12 oy alarak yarışı, Zafer Partisi adayının gerisinde ve beşinci sırada tamamlayabildi.

Yeni çözüm süreci ve Demirtaş

Edirne Cezaevi, 1 Ekim 2024’te kamuoyu görünürlüğü kazanan yeni çözüm sürecinde önemli bir durak oldu. İlk olarak DEM Partili Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk 11 Ocak 2025’te Demirtaş’ı ziyaret etti ve süreç için açık destek ve katkı istedi.

13 Şubat 2025 ve 12 Mayıs 2025’te gerçekleşen diğer görüşmelerde Demirtaş’ın ziyaretçisi bu kez yalnızca Pervin Buldan’dı. Sırrı Süreyya Önder’in vefatının ardından mayıs ayında İmralı heyetine dahil olan -ve Demirtaş’ın geçmişte ‘hoca’ diye hitap ettiği- Mithat Sancar ise Demirtaş’ı bu süreçte hiç ziyaret etmedi.

Selahattin Demirtaş çözüm süreci
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

HDP Eş Genel Başkanları Bakırhan ve Hatimoğulları ise 20 Mayıs 2025 ve 17 Temmuz 2025’te iki kez Edirne Cezaevi’ne gitti. Bunların dışında bazı DEM Parti milletvekilleri bireysel olarak Demirtaş ziyaretlerini sürdürdü.

Selahattin Demirtaş 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve 11 Temmuz’da PKK’nin silah imha töreni sonrasında attığı tweetlerle sürece desteğini açık şekilde ifade etti.

Öte yandan Demirtaş’ın direktifiyle Diyarbakır ve Berlin’de iki araştırma merkezi kurdu. QAD ve DAD adındaki bu merkezler bugün çalışmalarını aktif şekilde sürdürüyor.

8 Ekim 2025: Demirtaş serbest kalırsa ne olacak?

HDP’nin eski lideri için kritik tarih yaklaşıyor. Bu aynı zamanda çözüm süreci ve Kürt siyaseti için de tarihi bir dönüm noktası.

Serbest kalması durumunda sevinenler çoğunlukta olacak, buna hiç şüphe yok. Edirne’den Diyarbakır’a kara yolu ile giderse bu seyahat günler alabilir. Geçeceği her şehirde onu karşılayacak uzun konvoylar ülkede daha önce eşine rastlanmamış bir trafiğe sebep olabilir. İlk mitingi, muhtemelen ülke tarihinin en kalabalık buluşması olacak.

Selahattin Demirtaş
Selahattin Demirtaş DEM Parti’nin neresinde?

Kürt halkı nezdinde Demirtaş’ın yurtseverliği tartışılmaz. Öcalan konusunda bile bugüne kadar hiçbir HDP/DEM Partili siyasetçinin gösteremediği cesareti sergileyerek, “İmralı’da bir beton çukurda direnen Kürt halk önderi Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” diyebilen tek kişi o olmuştur.

Demirtaş: “Ben HDP’liyim ve öyle de kalmaya devam edeceğim”

Selahattin Demirtaş, tutsak olduğu dokuz yıl boyunca HDP/DEM Parti siyasetine önemli katkılar sunmaya devam etti. Öte yandan, özellikle “parti kurullarıyla görüşmeden” yaptığı bireysel açıklamaların, parti siyasetini başta “çift başlılık” olmak üzere birçok açıdan etkilediği bir gerçek. Bu tutum, partinin yeni yöneticilerinin tabanda meşruiyet elde etmesini de zorlaştırdı.

Diğer taraftan, DEM Parti, 2017-18’de Demirtaş HDP’sine isnat edilen birçok ithamın gerisinde kalmış durumda.

Kürt toplumu içindeki kamuoyu yoklamaları ve güncel tartışmalar, bugünün DEM Parti’sinin Demirtaş HDP’sinden daha “liberal”, daha çok “burjuva refleksleri” veren; bazı kalelerde il ve ilçe yöneticisi bulmakta zorlanan; gençlik dinamiğini yitirmiş; Kürt yoksulları ile bağını gevşetmiş; barış sürecinde toplumu harekete geçirmede yetersiz kalmış; Kürt hareketinin siyasal gelişimini ve Kürt halkının toplumsal dönüşümünü okumakta zorlandığı eleştirilerini ortaya koyuyor.

Parti zaten en sert eleştirileri Abdullah Öcalan’dan alıyor. İlkbaharda düzenlenmesi planlanan ve isim değişikliğine gidilecek yeni kongre sürecinde, tüm bu sorunların bir ameliyat titizliğinde masaya yatırılması bekleniyor.

Selahattin Demirtaş

Eğer serbest kalırsa -siyaset yasağı olsun ya da olmasın- Demirtaş’ın, Abdullah Öcalan’ın barış paradigmasını tüm Türkiye’de toplumsallaştıracağı ve bu doğrultuda partideki ve tabandaki etkisini hızla arttıracağına şüphe yok.

Şu an hiçbir resmi sıfatı olmayın Demirtaş’ın partiyle ilişkilerinde nasıl bir yol izleyebileceğine dair en somut mesajını ise 2024 yılının mayıs ayında Murat Sabuncu’ya verdiği röportajda şu şekilde verdi:

“…Aktif siyaseti bırakmamın bir nedeni de bahsettiğim siyaset keneleri ve ne yazık ki bu kenelere halen bazı durumlarda değer verilmesidir. Ancak biz halkımızın öz evlatları ve bu hareketin yetiştirdiği siyasetçiler olarak partiyi de mücadeleyi de bu zihniyete teslim etmeyeceğiz. Genel Merkezimiz daha hassas ve dikkatli olursa kimse mücadelemize, birliğimize zarar veremez.…”

Anlaşıldığı kadarıyla Demirtaş DEM Parti yönetimini, mücadele birliği içinde olduğunu söylediği Genel Merkez ve partiyi teslim etmeyeceklerini söylediği “siyaset tüccarları” olarak ikiye ayırıyor.