Filistinli siyâsetbilimci Yezid Sayigh: “Eğer Trump planı gerçekten uygulanırsa, Gazze 1967’den beri ilk kez İsrail denetiminden çıkabilir”

Filistinli siyâsetbilimci Yezid Sayigh, Le Monde gazetesine verdiği bir söyleşide, İbrânî devletinin ve Hamas’ın onayladıkları ve Gazze’de yeni bir ateşkese gidilmesini sağlayan Amerikan yol haritasının kozlarını ve eksikliklerini anlatıyor.

Benjamin Barthe

Yezid Sayigh
Donald Trump’ın İbrânî devleti ve Hamas tarafından bir ateşkesin ilk aşaması üzerinde anlaştıklarını açıklamasından sonra, 9 Ekim 2025’te Gazze Şeridi sınırının İsrail tarafında bir askerî araç. AMMAR AWAD / REUTERS

Beyrut’taki Carnegie Vakfı’nın Ortadoğu Bürosu’nda araştırmalar yürüten Filistinli akademisyen Yezid Sayigh, Trump’ın planındaki potansiyellere ışık tutuyor. Filistin ulusal hareketinin, 7 Ekim 2023’teki terörist saldırıyla doruk noktasına ulaşan krizine de değiniyor.

“Gazze uluslararası koruma altında bir bölge hâline gelebilir”

  • Gazze’deki savaş Filistinliler için tûfan sonrasını andırır bir bilançoyla bitiyor. Uluslararası câmianın onlara önerdiği tek çıkış kapısı Trump planı. O metin hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu plan Gazze Şeridi’nde uluslararası bir güvenlik kuvveti konuşlandırmayı, o bölgeyi uluslararası bir yönetişim organının vesâyeti altına yerleştirmeyi ve dünyanın artakalanına açarak ekonomisini yeniden işler hâle getirmeyi içeriyor. Kimi gözlemciler burada bir teslimiyet senedi, Britanya mandası dönemine bir dönüş görüyorlar. Bu projeye Tony Blair ya da Trump’ın damâdı Jared Kushner gibi isimlerin karışması elbette endîşe kaynağı oluyor. Ama ben dikkatimizi o plandaki potansiyeller üzerinde yoğunlaştırmamız gerektiğini düşünüyorum. Tam olarak hayâta geçirilirse, o zaman Gazze uluslararası koruma altında bir bölge hâline gelebilir. 1967’den beri ilk kez İsrail’in denetiminden çıkan bir alan olur; Filistin Devleti’ni tanıyan ülkelerin etkileşime girebileceği ve Filistin Devleti’nin ilk toprak zeminini fiilen oluşturacak bir alan.

Kuşkusuz, iyimser değilim. Tam da Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının böyle bir senaryoyu istemediklerini, bu planın hayâta geçirilmesini engellemeye uğraşacaklarını düşündüğüm için iyimser değilim.

  • Planın ikinci aşamasının müzâkereleri hayâtî önemde olacak…

Şeytan ayrıntılarda bulunacak. Arap veya değil, uluslararası güvenlik kuvvetine katılmaya hazır hükûmetler hangileri? Ve o kuvvetin vekâleti ne kadarlık olacak? İsrail ordusunun çekilmiş olduğu mıntıkalara tekrar girmesine karşı çıkabilecek mi? Uluslararası güvenlik kuvveti, konuşlandığı mıntıkaların üzerindeki hava sâhasını İsrail’in kullanmasını engelleyebilecek mi? Denize serbest erişim olacak mı? Mısır sınırının denetimini eline alabilecek mi? Ki bu da yardımın serbest dolaşımını teminat altına alır; ama aynı zamanda, planda açıkça tasarlandığı gibi, ticârî malların ve insanların serbest dolaşımını da teminat altına alır. Belki bu ilk hafta olmaz, ama ya bir ay, iki ay, altı ay içinde?

Eğer bu uluslararası güvenlik kuvvetinin görevi Hamas’ın silâhsızlandırılmasını gözetime almak ise, İsrail’in insânî yardımı çalmak ve Hamas’ın iktidârına karşı kullanmak için yararlandığı aşîretleri de silâhsızlandıracak mı? Bu sorulara verilecek cevaplar o kuvvetin tam niteliğini belirleyecek: Filistinliler’in koruyucusu mu olacak, yoksa İsrail politikalarının ve onun arkasındaki Amerikan politikalarının uzantısı mı olacak?

“Hamas intihar etti”

  • Hamas’ın Gazze’de hâlâ bir geleceği var mı?

7 Ekim 2023’te Hamas intihar etti. Haklı göstermek için ileri sürdüğü sebepler ya da hesapları ne olursa olsun, o gün yaptıklarının korkunç sonuçları oldu. Var kalmak için tek şansı, silâhlı mücâdeleden vazgeçmesi ve ilk intifadadan önceki hâline dönmesinde; yani çok sayıda Arap ve Müslüman ülkede olduğu gibi, toplumsal olarak muhâfazakâr bir siyâsî hareket olmasında. Elbette bir risk de, rehîneleri geri aldıktan sonra İsrail’in Hamas’a karşı yeniden saldırıya geçmesi. Ama Hamas’ın yöneticileri Gazze’yi yeni imhâlardan ve yeni katliamlardan esirgemek istiyorlarsa almak gereken bir risk bu.

Belki bu hareketin adını değiştirmesi de gerekecek; belki bâzı mensupları siyâsî yaşama artık katılamayacaklar. Bununla birlikte, fikir olarak, bâzı muhâfazakâr toplumsal değerleri temsil eden bir örgüt olarak Hamas hiçbir zaman bütünüyle yok olmaz.

“Mahmud Abbas o mıntıkaya sırt çevirdi”

  • Trump planı orta vâdede Başkan Mahmud Abbas’ın partisi El Fetih’in denetimindeki Batı Şeria’da yerleşik rejimin, yani Filistin Otoritesi’nin Gazze’ye dönmesini de öngörüyor. Ya o Hamas’tan daha iyi durumda mı?

El Fetih de öldü. Yürüyen bir ceset o — hem de uzun zamandır bu böyle. 1990’lı yıllarda, hâlâ Yaser Arafat’ın yönetimi altında olduğu dönemde, İsrail’in kolonlarla/yerleşimcilerle uyguladığı politikaya barışçıl biçimde karşı çıkabilecek bir halk tabanı inşâ etmek için Oslo Anlaşmaları’nın [1993’te] yarattığı dinamizmden yararlanmayı beceremedi. İsrail’deki Yahudi toplumuyla köprüler oluşturup, Temmuz 2000’de Camp David’deki [ABD] barış müzâkerelerinin bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanmasını temin etmek için ortak bir platform kurmayı da beceremedi.

El Fetih’in en son inisiyatifi olan, Ekim 2000’de İkinci İntifada’ya girişmesi bir stratejik hatâydı. Bundan sonra El Fetih 2007’de Gazze’yi Hamas’a karşı kaybetti; o andan îtibâren ise, Mahmud Abbas o mıntıkaya sırt çevirdi. Filistinliler arası bölünmeye karşı bir çâre bulamadı. Bir yandan kendi istihbârat servislerine, diğer yandan da rejiminin vergi gelirlerini denetiminde tutan İsrail’e son derece bağımlı bir hâle geldi. 7 Ekim saldırısı Filistin ulusal hareketinin tabutuna çakılan son çivi oldu.

  • 7 Ekim saldırısının akabinde Gazze’nin mâruz kaldığı yıkım, silâhlı mücâdelenin sonunu mu gösteriyor?

Silâhlı mücâdele Filistinliler için yaşanabilir bir seçenek olmaktan yıllar önce çıktı. Hattâ, 1970’teki Ürdün İç Savaşı sırasında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) bozguna uğramasıyla, 1960’lı yıllarda yaşandığı şekliyle silâhlı mücâdelelerin son bulduğu bile ileri sürülebilir. Ondan sonra El Fetih, kendisine İsrail devletinin yanında ayrı bir Filistin devleti inşâ etme imkânı verecek müzâkereli bir çözüm arayışına yöneldi. 1993’teki Oslo Anlaşması, bu geçişin son bulduğunu ve Filistinliler’in silâhlı mücâdeleyi nihâî olarak bıraktıklarını mühürlemeliydi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Filistinli fraksiyonların silâhlı mücâdeleye başvurmaya devam etme nedenlerinden biri elbette İsrail işgalinin sürmesi ve işgal altındaki topraklarda kolonilerin durmaksızın yayılmasıdır. Bütünüyle boğucu olan ve uluslararası câmianın tepki göstermeden seyrettiği bu gerçeklik, İkinci İntifada’yla gördüğümüz gibi kaçınılmaz biçimde şiddet hareketlerini kışkırttı.

Bununla birlikte, o şiddet hareketlerinin verimsiz olduğunu düşünüyorum. İsrail sağının eline koz verdi o eylemler. Filistin halkını seferber etmeyi de başaramadı. Ortaya silâhlar çıkınca, Birinci İntifada’daki kitle hareketlerine ve sivil itaatsizlik eylemlerine katılmış olan Filistin halkının büyük çoğunluğu kendini kıyıya itilmiş durumda buldu.

Şiddete başvurmak bununla birlikte başka bir amaca hizmet etti — içerideki îtirazlara. Hamas, kendini ulusun lideri olarak kabul ettirme aracı olarak silâhlı mücâdeleyi kullanmaktan ibâret olan, El Fetih’in eski stratejisini benimsedi. Ama bu aynı zamanda Hamas’ın da tıpkı El Fetih gibi İsrail’in tanınmasına ve iki devletli bir çözümün kabûlüne yöneldiği anlamına geliyordu. 2017’de, kuruluş bildirgesindekinden daha az radikal yeni bir siyâsî program benimseyerek bu dönüşümü neredeyse tamamlamıştı. Tabiî ki sorun, Hamas’ın çok fazla gecikmeyle hareket etmiş olması ve böyle bir değişimin daha çok işe yarayabileceği 1990’lı yıllardaki siyâsî fırsatı kaçırmış olmasında.

  • Filistin ulusal hareketi nasıl tekrar bir sıçramaya geçebilir?

Şu son aylarda Filistinliler arasında FKÖ’ye daha çok temsil kapasitesi sağlamak için çok sayıda girişim oldu. Ama o çabalar temel olarak FKÖ’yü zâten oluşturan fraksiyonlar arasında yeni bir koltuk ve nüfuz paylaşımı önermekle ve bu fraksiyonlara Hamas ile İslâmî Cihad’ı eklemekle sınırlı kaldı. Bütün bunların pek anlamı olmadığını düşünüyorum; zîra o fraksiyonların sâhada anlamlı bir varlıkları kalmadı artık.

Buna karşılık, Trump planı gerçekten Gazze’yi uluslararası vesâyet altına sokmakla sonuçlanırsa, Filistin’in siyâsî yaşamında bir yenilenmeye ve seçimlere yol açabilir bu. Uluslararası câmianın Batı Şerîa ve Doğu Kudüs’ü de kapsamasını kollaması gereken bir seçim bu.

“Gazze Şeridi kendi haline bırakılırsa, gelecek bugünkünden daha karanlık olur”

  • Gazze’deki yıkım Filistin’le yeni bir uluslararası dayanışma hareketini su yüzüne çıkardı. Filistinliler bu yeni veriden nasıl yararlanabilirler?

Dayanışma hareketi ve Filistin’i tanıyan devletler, Trump planının yol açabileceği bütün açılımlardan en iyi şekilde yararlanmakla sorumludurlar. Gaddarca dümdüz edilmiş, harap haldeki Gazze Şeridi şuradan buradan biraz para göndererek kendi hâline bırakılırsa, gelecek bugünkünden karanlık olur.

Filistin’in destekçileri, son iki yıl içinde İsrail ordusu ve kolonlar/yerleşimciler tarafından bin Filistinli’nin öldürüldüğü Batı Şeria’ya da göz kulak olmak zorundalar. Orada da Gazze’deki gibi, İsrail Filistinliler’i yerlerinden etmeye, onları ufacık gettolara yığmaya ya da sonunda o toprakları ilhak etmek için kovmaya uğraşıyor. Bu nedenle İsrail üzerindeki uluslararası baskı azalmamalı. Dayanışma hareketi seferberlik hâlinde. Asıl mesele, eylül başında Paris ve Riyad’ın girişimiyle bir Filistin devletinin kurulmasından yana “New York Bildirgesi”ni onaylayan 140 küsur hükûmetin bu hedeflerden geri adım atmayacağı.