Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Joseph E. Stiglitz: Trump döneminde ayakta kalmak

2001 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi ABD’li Joseph E. Stiglitz’in 20 Şubat 2017’de www.project-syndicate.org’ta çıkan yazısını Türkçe’ye İlker Kocael çevirdi.

Başkanlık koltuğuna oturalı henüz bir ay olmuşken ABD Başkanı Donald Trump, baş döndürücü bir hızla ülkeyi kaos ve belirsizliğe –ve herhangi bir teröristin koltuklarını kabartacak derecede korkuya- sürüklemeyi başardı. Doğal olarak vatandaşlar ve iş dünyasının, sivil toplumun ve siyasetin önde gelenleri uygun ve etki yaratabilecek bir karşılık verme peşindeler.
Harekete geçmek için öne sürülen her görüş zorunlu olarak geçici bir karakter taşıyor; çünkü henüz Trump neleri değiştirmeyi planladığını detaylı bir biçimde ortaya koymuş değil; ayrıca Kongre ve mahkemeler, başkanlık emirleri salvolarına tam olarak karşılık vermedi. Ancak belirsizliğin kabulü, toptan bir yadsıma tavrını meşrulaştıramaz.
Tam tersine, artık Trump’ın söylediklerini ve tweet’lerini ciddiye alma zorunluluğumuz çok açık. Kasım seçimlerinin ertesinde, neredeyse herkes onun kampanyasına damga vuran aşırılığı terk edeceğini umuyordu. “Kuşkusuz”, diye düşünüyorlardı, “bu aldatma üstadı çoğu zaman dünyanın en güçlü makamı olduğu söylenen bu müthiş görevi devraldığında bambaşka bir kişiliğe bürünecektir.”
Benzer bir durum tüm ABD başkanları için geçerli: ona oy verelim ya da vermeyelim, seçilen yeni başkanda olmasını istediğimiz özellikleri kendisine atfederiz. Ancak seçilenler genellikle herkese mavi boncuk dağıtırken, Trump söylediklerini yapacağıyla ilgili şüpheye yer bırakmadı: Müslümanlara göç yasağı, Meksika sınırına duvar, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın yeniden müzakeresi, 2010 Dodd-Frank finansal düzenlemelerinin geri çekilmesi ve destekçilerinin bile onaylamadığı daha birçok şey.
Ben de zaman zaman İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan -BM’ye, NATO’ya, AB’ye ve diğer kurum ve ilişkiler ağına dayalı- ekonomi ve güvenlik düzeninin belirli yönlerini ve uygulamalarını eleştirdim. Ancak bu kurumların ve ilişkilerin dünyaya daha iyi hizmet vermesi için reforme edilmesini önermekle bunları toptan yok etmeyi amaçlayan bir plan izlemek arasında dağlar kadar fark var.
Trump dünyayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görüyor. Gerçekte, küreselleşme, iyi yönetildiği takdirde, sıfır toplamlı olmak zorunda değil: Amerika, dostları ve müttefikleri -mesela Avustralya, ABD ya da Meksika- güçlüyse kazanır. Ancak Trump’ın yaklaşımı oyunu sıfır toplamlı yapıyor: eğer diğerleri güçlenirse Amerika kaybeder.
Bu yaklaşım, görevi devralırken yaptığı konuşmada açık bir şekilde ortadaydı; o konuşmada alttan alta faşist imalarla sık sık “önce Amerika” dedi, en çirkin planlarına bağlılığını ifade etti. Daha önceki yönetimler ABD’nin çıkarlarını önde tutma sorumluluklarını her zaman ciddiye almışlardı. Ancak onların izlediği politika ulusal çıkarların rafine bir tanımını yansıtıyordu. Daha müreffeh küresel bir ekonominin; demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne bağlı ülkeler arasında oluşturulan ittifak ağlarının Amerikalıların çıkarına olduğunu düşünüyorlardı.
Trump bulutunun arasından sızan bir ışık varsa, o da Trump ve kadrosunda cisimleşen doğrudan ya da dolaylı bağnazlık ve kadın düşmanlığına karşı, hoşgörü ve eşitlik değerleri etrafında oluşan yeni dayanışma duygusudur. Trump ve müttefiklerine karşı demokratik ülkelerin tamamında düzenlenen eylemler dolayısıyla da bu dayanışma küresel bir nitelik kazandı.
ABD’de Amerikan İnsan Hakları Birliği (ACLU), Trump’ın kişisel hakları çiğneyeceği öngörüsü ile; kanuni yargılanma hakkı, eşit korunma ve devletin her dine eşit mesafede olması gibi temel anayasal değerleri canla başla savunacağını gösterdi. Ayrıca geçtiğimiz ayda, Amerikalılar ACLU’ya milyonlarca dolar bağışta bulundular.
Benzer bir biçimde, ülke çapında şirketlerin çalışanları ve müşterileri Trump destekçisi CEO’lar ve yönetim kurulu üyeleri ile ilgili kaygılarını bildirdiler. Gerçekten de büyük şirketlerin yöneticileri ve yatırımcıları grup olarak Trump’ın işini kolaylaştırdılar. Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Buluşması’nda bu yıl onun vergi kesintisi ve deregülasyon konusundaki sözlerini hararetle desteklerken bağnazlığını ve korumacı politika ile ilgili söylediklerini -katıldığım hiçbir toplantıda bu konularla ilgili tek kelime bile etmeyerek- görmezden geldiler.
Daha da endişe verici olan cesaret eksikliğiydi: Trump’tan endişe duyanların çoğu belli ki sesini yükseltmekten korktu; kendilerinin ve şirketlerinin bir tweet ile hedef haline gelmesinden çekindi. Yaygın korku otoriter rejimlerin alameti farikalarındandır ve yetişkinliğe girdiğimden beri ABD’de bunu ilk defa görüyorum.
Sonuç olarak, bir dönem çoğu Amerikalıya soyut bir kavram gibi gelen hukukun üstünlüğü prensibinin ne kadar önemli olduğu somut bir biçimde ortaya çıktı. Hukukun üstünlüğü prensibinin hakim olduğu yerlerde eğer hükûmet şirketlerin üretimi ülke dışına taşımasını ya da belirli üretim aşamalarını dışarıya kaydırmasını engellemek istiyorsa, yasaları değiştirmek için süreci başlatır ve istenmeyen davranışları cezalandırmanın yanında istenen girişimler için yeni olanaklar sağlar. Belirli şirketlere kabadayılık edip onları tehdit etmez ya da zaten travmatize olmuş göçmenleri güvenlik tehdidiymiş gibi göstermeye çalışmaz.
New York Times ve Washington Post gibi Amerika’nın önde gelen medya kuruluşları şimdiye kadar Trump’ın Amerikan değerlerini inkar etmesini normalleştirmedi. Yargı bağımsızlığını reddeden, ulusal güvenlik politikalarının kalbinde yer alan en kıdemli ordu ve istihbarat yöneticilerini aşırı sağ medyanın bağnazlığını üzerinde taşıyan kişilerle değiştiren, ve Kuzey Kore’nin en son balistik füze denemesiyle karşı karşıya kalmasına rağmen kızının ekonomik çıkarlarıyla uğraşan birinin ABD başkanı olması normal olamaz.
Ancak kabul edilemez olaylar ve kararlar ardı ardına gelince, yaşanan daha büyük ihlallerdense daha önce yaşanan güç suiistimallerinde takılı kalma ve uyuşma tehlikesi var. Bu yeni dönemde bizim için en büyük sınav uyanık kalmak ve gerektiği zaman da direnmek olacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.