Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

John Wall, The Players’ Tribune’e yazdı: “İntiharın eşiğinden döndüm”

Harika geçen Washington Wizards sezonlarının ardından yaşadığı sakatlıklarla tartışmalı bir isim haline gelen 32 yaşındaki ABD’li basketbolcu John Wall, The Players’ Tribune’e içini döktü. Medyascope Spor Servisi olarak John Wall’un yazısını sizin için çevirdik.

John Wall: “Kendi canıma kıymaya çok yaklaşmıştım”

Bunu dünyaya anlatmak çok zor. Ancak benim hakkımda bir şey söylemek istersen, her zaman gerçek olduğumdur. Gerçek şu ki iki yıl önce karanlık bir yerdeydim ve çıkış yolu göremiyordum. Bunun bazı insanlara ne kadar çılgınca geldiğini ve benim hakkımda ne gibi yorumlar yapacaklarını biliyorum.

”Bu kadar paraya sahipken nasıl depresyona girebiliyorsun? Sen John Wall’sun.”

Ben kim olduğumu gayet iyi biliyorum. Ben bir köpeğim. Raleigh’in 8. blokunda büyüyen sıska bir çocuktan NBA draftında 1. sıraya kadar tüm iniş ve çıkışlar. Kim olduğumu çok iyi biliyorum ve size o kadar karanlık bir yerde bulunduğumu söylemekten korkmuyorum. İntihar tek seçenekmiş gibi geldi.

Benim için her şey çok hızlı şekilde yokuş aşağıya gitti. Üç yılda dünyanın zirvesinden, hayatımda değer verdiğim her şeyi kaybetme noktasına kadar. 2017’de Boston Celtics’e karşı seriyi yedinci maça taşıdıktan sonra DC’de şehrin kralıydım. Takımdan maksimum kontrat uzatması alıyordum. Bir yıl sonra aşil tendonum koptu ve tek sığınağım olan basketbolu kaybettim. Ameliyatlardan o kadar kötü bir enfeksiyon kaptım ki neredeyse ayağımı kesmek zorunda kalıyorlardı. Bir yıl sonra ise dünyadaki en iyi arkadaşımı “annemi” meme kanserinden kaybettim. En iyi arkadaşımı kaybettim dediğimde abartmıyorum. Küçükken iki lakabım vardı. “Crazy J” çünkü çok çılgın gibi hareket ediyordum. Arkadaşlarım beni cesaretlendirdiği her şeyi yapardım. Sonra diğer lakabım “Ana kuzusu” oldu nedenini zaten biliyorsunuz. Babam 1 yaşımdan beri hapisteydi ve 9 yaşına geldiğimde karaciğer kanserinden vefat etti. Veda edebilmemiz adına onu serbest bırakmışlardı. Onu hala 84 Randy Moss Vikings formasıyla görebiliyorum, onunla geçirdiğim son gün plaja gitmiştik. Artık plaja gitmeyi sevmiyorum çünkü bizim ailece yaptığımız ilk ve son yolculuktu. Annem benim bütün dünyamdı. Bize bakmak için üç ayrı işte çalışırdı. 

Ben lüksler içinde büyümüş bir çocuk değildim. Sahip olduğumuz her şey bit pazarındandı. Öfke problemi olan çocuktum, sürekli rol yapan. Annem, beni 45 dakika ilkokula götürür ve otoparkta beklerdi. Çünkü yüzde 50 ihtimalle dersten kovulma ihtimalimin olduğunu bildiği için. Kötü bir faul der gibi ellerim havada arabaya doğru yürürdüm. “Ne yaptığımı bilmiyorum. Bu öğretmenler deli gibi davranıyor” derdim. Orada oturup kafasını sallardı. “Gördün mü? Bu yüzden eve gitmiyorum.”

Yaptığım herşey annem içindi ve tek bir görevim vardı onun iyi olmasını sağlamak. Hayal ettiğimiz her şeyi başardım ancak zamanımızın bu kadar kısa olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hastalanmadan birkaç yıl önce Beyaz Saray muhabirlerinin yemeğine davet edildim. Obama döneminin sonuncusuydu. Partnerim olarak annemi yanımda götürdüm. Biri John Wall ile fotoğraf çekmeliyiz dediğinde annem, “Ben John Wall’ın annesiyim benimle fotoğraf çektireceksin.” O gece rolleri değiştirdik ben sadece fotoğrafçıydım. Herkesin en iyi anneye sahip olduğunu düşündüğünü biliyorum, o gece düşündüm ki gerçekten herkesin isteyebileceği en iyi anneye sahibim. 

Bu benim annem. Bunu nasıl sevemezsin. Milyoner bir oğlu vardı ancak alışkanlıklarından ötürü hala T.J Maxx’ten alışveriş yapıyordu ve AAU turnuvalarında kapıda çalışıyordu. Sabahın dördünde uyanıyordu. 

Sonra hastalandı.

Beni en çok inciten şeylerden birisi de kemoterapi tedavilerine başladığı zamandı. Hastaları tedavi ederken ne kadar uzun süreler onları o koltuklarda oturtuyorlar biliyor musunuz? İşte o zaman öfke problemlerim ortaya çıkmaya başladı. Hemşirelere sinirlenmeye başlamıştım çünkü annemi böyle görmeye dayanamıyordum. Savaşmaya devam ediyordu ve bir süre iyiye de gitti. 29. yaş günüme bile gelebilmişti. Ama bu son vedamız gibiydi. Birkaç hafta sonra felç geçirdi. Konuşmaya çalışıyordu ama konuşamıyordu. Ağlayarak odadan çıktım. Odaya tekrar geri dönüp elma püresiyle onu besledim. Dünyanın en güçlü kadınını bebek gibi beslemek çok üzdü. 

Bir gün yalnızdık bana şöyle dedi, “İyi bir hayatım var, keyif aldım. Ancak savaşmaktan yoruldum. Sadece huzur içinde olmak istiyorum.”

Birkaç hafta sonra Charlotte ile oynuyorduk. Hâlâ rehabilitasyon sürecindeydim ve sahaya dönmeye çalışıyordum. Bir telefon geldi. “Annen öldü ancak doktorlar onu geri getirebildiler, şu anda ventilatöre bağlı, hemen buraya gelmelisin.” Otele geri döndük ve odadaki her şeyi parçaladım. O zaman Bradley Beal ile çok yakındım. Söyleyecek bir şey olmadığını biliyordu ve odama geldi benimle oturdu. Hayatımın en zor anında yanımdaydı. 

O gece arkadaşım beni Charlotte’dan Raleigh’deki hastaneye götürdü. Arka koltukta oturdum “I Wish” adlı şarkıyı dinledim. Annemle bir kez daha konuşabilmek adına dua ettim. Hastaneye vardığımızda onu ventilatöre bağlı gördüm ve bayıldım. Uyandığımda bütün ailem yatağın etrafında kalabalıklaştı. Komadaydı ve gözleri kapalıydı. İnsanlar evlerine gitmeye başladığında ben ve kızkardeşlerim kaldık. Birden gözlerini açtı. Konuşamıyordu ama gözlerinde yaş vardı. Biz de ona, “Annemiz olduğun için teşekkür ederim.” dedik. Sonrasında gözlerini kapattı ve bir daha açmadı. Üç gün boyunca elini tutarak yanındaki bir yatakta kaldım. Dördüncü gün en iyi arkadaşım hayata veda etti. 

Beni en çok inciten şey onu aramak için telefonumu elime aldığımda hattın diğer ucunda kimsenin olmadığını fark etmekti. Her gün 5-6 kez onunla telefonda konuşurdum. O zaman karanlık yere doğru gitmeye başladım. “En iyi arkadaşım gitti, sevdiğim oyunu oynayamıyorum. Şimdi beni tutacak kim var? Burada olmamın amacı ne?”

Ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Aç olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Hayatınızda huzur yoksa para ve şöhret hiçbir anlama gelmiyor. Tüm bunların ortasında 10 yıldır formasını giydiğim franchise’ın beni takas edeceği söylentileri başladı. Yıkılmıştım, yalan söylemeyeceğim. O zaman düşünmeye başladım, neredeyse her gece devam etmek isteyip istemediğimi…

Dışardan bir şeylerin yanlış olduğunu asla düşünmezsiniz. Çevreme hiçbir şey anlatmıyordum. En yakın arkadaşıma bile. Çok parti yapıyordum ve acıyı maskelemeye çalışıyordum. Etrafımda çok fazla insan vardı. Ama gecenin sonunda herkes evine gittiğinde, yastığa kafanı koyduğunda artık maske yoktu. Bir gece bütün arkadaşlarım gidip yapayalnız kaldığımda, bu dünyadan ayrılmaya yaklaşabileceğim kadar yaklaştım. Sadece tanrının lütfu ve oğullarımın sevgisiyle hala hikayemi anlatmak için buradayım. En karanlık zamanlarda her zaman tutunduğum tek şey, çocuklarımdı. Sadece okulun ilk günü ya da tatillerinde etrafta olmak istemek gibi küçük şeyler. Babalarını bir NBA karşılaşmasında sahada görmelerini istemek. Bu düşünceler beni çok zor gecelerde tuttu. Ama dürüst olmak gerekirse, baba olma düşüncesi bile hayata tutunmak için yeterli yardımı sağlamıyordu. Depresyon sana yalan söylüyor. “Belki sen burada olmasan onlar için daha iyi.”

Ertesi sabah uyanmam için bana güç vermesi adına tanrıya dua ediyordum. Sonra bir gece rüyamda annem yanıma geldi. Gözlerimin içine baktı “Çocukların için devam etmelisin. Bu dünyada yapman gereken daha çok şey var.” Tanrıdan bana bir işaret gibi geldi. Biraz zaman aldı ve sonunda çevremden birisine ulaştım ve söyleyebileceğim en önemli kelimeleri söyledim. “Hey, yardıma ihtiyacım var.” O kelimeler hayatımı değiştirdi. 

O zaman bir terapistle konuşmaya başladım ve yavaş yavaş işleri tersine çevirdim. Başkalarının nasıl hissettiğini bilmiyorum. Kimseye vaaz vermek istemiyorum. Ama benim hayatım boyunca hayatta kalma modundaymış gibi hissettim. Geldiğim yer ve gördüğüm şeyler nedeniyle çok hızlı büyümem gerekti. Dokuz yaşındayken evin erkeği olmak zorundaydım. Bu yüzden tüm zihniyetim her zaman, “Kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Bir yolunu bulurum.” oldu. 

Çevrenizin bir ürünü olmak kötü bir şey değildir. Ama bence bu bir lütuf aynı zamanda da lanet. Köpek olmak, kırılmaz olmak, her zaman omzunda yük taşımak. Anlıyorum, ben o adamdım. Ama tek başına yapamayacağın o gün gelecek. Ve o gün yardım isteyecek kadar güçlü olmalısın. 

Hepiniz beni tanıyorsunuz. Kendimi nereden nereye getirdiğimi ve neyi savunduğumu biliyorsunuz. Gururumu kırıp iyi olmadığımı itiraf edebilirsem, kimse bana bir şey söyleyemez. Bugüne kadar hala terapistimle konuşuyorum ve hala o yaşadığım delice şeylerin çoğunu açıyorum. Bunu yapmayı asla bırakmayacağım. Çünkü karanlığın ne zaman geri geleceğini gerçekten bilmiyorum. Yıllardır hissettiğimden daha iyi hissediyorum. Temiz hava soluyormuş gibi. Sabah uyanıp basketbol oynamak gibi sevdiğim işi yapmaya devam edeceğim. Oğullarıma iyi bir baba olacağım ve Francis Ann Pulley’in mirasını ve ışığını devam ettireceğim. 

En küçük oğluma bakıp, alt dudağını dışarı çıkarıp sırıttığında annemi görüyorum. Küçük bir parçası hala burada. Büyük oğlum odaya koşarak gelip üzerime atladığında, “BABAM John WALLLLL!”

Çok uzun olmayan bir zaman önce PG ile pick&roll oynarken söylediğimi duyduğunuzu biliyorum. GERİ DÖNDÜM.

Ve bu doğru. Geri döndüm. Ama aynı zamanda basketboldan çok daha büyük bir şey için. Hayat bu değil mi? Hayal edebileceğin en karanlık zamanları yaşadım ve adamım, “Hâlâ buradayım!”

Yazan: John Wall

Çeviren Yahya Kemal Doğan

Editör: Doğa Üründül

Kaynak: The Players’ Tribune

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.