Protokol koreografidir. Öyle değil midir? Örnekse, on büyükşehir belediye başkanını önden sahneye yalnızca selâmlama için davet edip, esas oyuncular olan Altılı Masa liderlerini arkalarından konuşmalarını yapmak üzere davet etmek koreografi. Teşrifatçılığı onbirinci başkan İmamoğlu’na yaptırmak da öyle. O büyükşehir başkanlarından her birinin aldığı oy, Akşener ve Kılıçdaroğlu dışında, diğer dört liderin aldıkları ya da kamuoyu yoklamalarında ölçülen alacakları potansiyel oydan ve belki dördünün toplamından fazla olsa da. Öyleyse, koreografi siyasi midir, yoksa siyaset üstü mü?
Mahkeme kararının açıklanacağı gün İmamoğlu’nun halkı Saraçhane’ye daveti de anında reaksiyon gösteren Akşener’in Ankara’dan yola çıkması da bu defa siyasi olduğu yadsınamayacak bir koreografinin parçalarıydı. Sentetik değil, organik bir koreografinin. Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da bulunuşuysa, anlaşıldığı kadarıyla Jeremy Rifkin’in yoğun programında uygun gün bulmak kaygısıyla mahkeme gününe denk getirilmiş, talihsiz bir koreografiydi. Almanya’dan özel uçakla apar topar dönmesi de. İlk gün Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da bulunması, ikinci gün koreografisini zorunlu kıldı.
Üzerine ölü toprağı serpilmiş ve hayal gücü, yaratıcılığı, tepkiselliği kısıtlı izlenimi veren muhalefetin ilk gün böyle güçlü bir toplumsal itirazı aynı gün içinde örgütleyebilmesi ve bunun tek başına İmamoğlu’nun çağrısıyla gerçekleşebilmesi ikinci gün koreografisini zorunlu kıldı. İlk günün aksine, aşağıdan yukarı değil yukarıdan aşağı doğru düzenlenmiş koreografiydi bu. Yahut ilk günün koreografisiz muhalefet eylemi, ikinci gün her eylemin bir koreograf eliyle sahibi bulunduğunu gösterme gereksinimini dışa vurdu, o gereksinimden doğdu.
II. Saraçhane, ilkine göre daha düzenli, daha örgütlü ve daha evcildi. Koreografi halkın coşkusunu dizginlemeye yönelikti, öfkeyi kanalize etmeye değil. İstim salarak, kazanın patlamasını önlemek, buharlı lokomotifin de böylece çektiği treni gelecek istasyona salimen ulaştırmasıydı öncelik. Öfkenin taşıyıcılığına, sancaktarlığına aday olacak kimse de yoktu sahnede. II. Ekrem de ilk geceki Ekrem’in rengi solmuş bir kopyası gibiydi. Çünkü ona yazılmış bir senaryodaki rolünü isteksizce canlandırdığı hal ve tavrından anlaşılıyordu.
Teşbihte hata olmaz, siyaset de seyislikten geliyor hem. Hani Gazi Koşusu’nda gözünüz önde birkaç boy fark açan attadır ama asıl yarış son viraj dönüldüğünde arkadaki kalabalığın içindeki çekişmededir. Favori olsun olmasın, kazanacak at orada ve o kırılma anında kendini belli eder. Cokey kamçı kullanmadan ya da kamçıyı atın sağrısına şöyle bir usulen değdirmekle yetinip, iyice öne eğilerek atın kulağına bir şeyler söyler. At, o iri güzel gözlerinde sanki “Anladım, kazanacağım” der gibi ifadeyle burun deliklerini iyice açar. Kazanılan yarışın sonrasında cokey atın başını öper, boynunu okşar. Atın “Ne yaptığımı bilmiyorum ama her şey çok güzel oldu galiba” der gibi vakur bir hava vardır yürüyüşünde. İşte bir koşunun koreografisi belki böyle de aktarılabilir.
Seçmen atsa, cokey de aday mıdır? At sahibine göre mi kişner, cokeyine göre mi koşar? Acaba bugün, yani İmamoğlu’na verilen siyasetten men kararının ve iki Saraçhane mitinginin ardından Altılı Masa’nın anayasa değişiklik önerilerini anımsayan var mıdır? Ya CHP’nin ekonomik vizyon belgesini konuşan kalmış mıdır? Kılıçdaroğlu da hitabını mümkün olduğunca kısa tutarak, onbir maddeye indirgemişti: Gözümüzü yumup odaklansak, o onbir maddeden akla gelen, duvara yazılacak oluyor mu? Üç sorunun üçüne de yanıt büyük harflerle “EVET” ise bunlar mı daha önemli, İmamoğlu’na verilen siyasetten men kararı mı?
Koreografi için “bir bale yapıtını oluşturan adımların, figürlerin ve anlatımların tümü” tanımını buldum. Mizansen içinse “yönetmenin, bir oyunu anlamlı ve uyumlu bir biçimde sahneye koyma çalışmalarının tümü” denilmiş. Hiyerarşide koreograf, yönetmenin ekibinde yer alıyor olmalı. Herhalde siyasete de hem koreografi hem mizansen gerek. Örnekse “Yeraltından Notlar” romanını tiyatroya taşımaktan kitabın büyük bölümünü ilginç bir dekor önünde okumak anlaşılırsa, sonuç mizansen eksikliğinden ötürü ortaya tiyatro çıkamaması oluyor. Başka deyişle, “eser baba ama oyun yaya” durumu. Tiyatroya gideceğine, insan evinde oturup romanı okusa daha iyi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Şu Ramazan ayı geçse de ağız tadıyla laik siyaset yapsak. Şu tezkere oylamasını atlatsak da ağız tadıyla siyaset yapsak. “Anayasaya aykırı ama evet” demezsek, referandum yapılır, referandum Türkiye’yi ikiye böler. Başörtüsü yasak değil ama anayasaya da konmasına Meclis’te “hayır” demek alıngan dindarları ürkütür, “ha yasa ha anayasa” deyip, bir an önce ağız tadıyla siyasete dönmeli. Dış politika, terörle mücadele gibi ulusal güvenlik konuları siyaset üstü, belediye hizmetleri de siyaset altı, bizler de içine girmek için siyaset öncesinde bekleşiyoruz. İstinaftı temyizdi, şu mahkeme bir bitse de efendi gibi siyasetimizi yapsak. Asla oyuna gelmeyeceğiz, tıpış tıpış gidip oylarımızı vereceğiz. Memnun olanlar Erdoğan’la devam etsin, ben şahsen karşısına sürahi de konulsa, ceket de asılsa ona basacağım mührü.
Neden böyle? Çünkü siyaset seçimden sonra başlayacak, bunlar henüz peşrev. Anladım. Seçime kadar birkaç soru sormaya izin varsa, onları ekleyerek bitireyim o zaman: Konuyu siyaset zemininden hukuk zeminine, muhalefet zemininden adalet zeminine, Türkiye genelinden İstanbul özeline ve belediye hizmetinin devamına, alanlardan salonlara, meydanlardan ekranlara indirgemek, çekmek: Bu doğru yaklaşım mı? İmamoğlu’nunki can da Demirtaş, Kavala, Altınay ve diğerlerininki patlıcan mı? Sürekli sandığı işaret etmek ama aday çıkarmamak, sahnelenecek oyunda halkı aktörlüğe mi seyirciliğe mi davet etmek? Sükunet ile atalet eş anlamlı mı? Bir santrfor kaç gol pozisyonunu heba ederse, bir kaleci kaç hatalı gol yerse ilk onbirden kesilir?
(Kapak fotoğrafı: Onur Günay)