“Sırrı Süreyya: Çok film adamdır gerçekten” başlıklı bu haftaki makalesinde Aydın Selcen, önceki gün kalp rahatsızlığıyla hastaneye kaldırılan ve durumu ciddiyetini koruyan Sırrı Süreyya Önder’e dair yazdı.
Ülkemizin yetiştirdiği, sayıları da öyle çok olmayan, “bir ikincisi bulunmayan” insanlardandır Sırrı Süreyya Önder. “Yeri doldurulamayacak” demektense böyle söylemek daha uygun bence. Seçkin doğmamış, yaşadıkça ve amacı bu olmasa da, kendini yine kendi yaptıklarıyla seçkin kılmayı başarmış bir insandır. Ki, bu kadarı bile yeter.
Kimsenin, hiç birimizin “ikincisi” yok, doğru. Yaradana da şirk koşacak değiliz elbette, inananlar için her insan Allah’ın suretidir. Yedeğimiz yok, hepimiz birileri için değerliyiz mutlaka. Hatta kimsemiz olmasa bile geniş insanlık ailesinin fertleri olarak her birimiz değerliyiz.
Bir ikincisi bulunmayan insanlardandır
Ama kimileri vardır onlara bigâne kalınamaz; renklidirler, kafalar ister istemez onlara doğru döner. Sırrı Süreyya rengârenktir. Herkes kendi heykelini yontar da bazıları kendi kendilerinin karikatürüne dönüşür yaşadıkça. O bana göre bunun tam aksidir: Yüzleri güldürür ve her daim mütebessimdir ama gülünesi hiç değildir, olmamıştır.
Sanki bitmeyen bir hazırlık aşamasındaymış gibi gelir bana. Telaş etmeden, sindire sindire, düşüne taşına bir sonraki işinin hazırlığını yapıyormuş gibi yaşar gözükür; hiç boş durmaz. Sürekli bir şeyler anlatır. Anlattığını da hepimizin anlayacağı biçimde aktarır. Tıpkı “Beynelmilel” filminde olduğu gibi. Ne denli yetkin bir dil ustası olduğunu, nasıl lezzetli bir Türkçe kullandığını son dönemde T24’te çıkan yazıları bile göstermeye yeter.
Ona hayattaki tek ahlâk ölçütümün “kızımın gözlerine bakabilmek” olduğunu söylediğimde sanırım ortak bir gönül telimize vurmuştum. İki kız babası olarak karşılıklı konuşurken, kızını ne kadar sevdiği açıktı. Daha sonra bir başka vesileyle kendi kızıma ilişkin olarak “bıraksın karışmasın, nasıl isterse öyle yapsın” diye öğüt yollamıştı. Kulağıma küpe oldu, öğüdünü tuttum.
Sırrı Süreyya çok film adamdır, güzel insandır, hayatı filmdir
Güzel insandır. Çok film adamdır. Hayatı filmdir: Hem serüven hem meslek anlamında. Onu rahat ettirmeyi geçtim, en azından rahat bırakacak bir ülkede doğsa yahut yaşasa çok daha farklı yerlerde olabilirdi senarist ve yönetmen olarak.
Bunu tercih etmedi. Tercih etmeye yeltenecek olsa bile bırakmadı bu ülke onu. Sorumluluk duygusu olan insandır çünkü Sırrı Süreyya. “Benim ne üzerime vazife” veya “benden bu kadar, bundan sonrası sizde” hiç demedi, demez de. Zira yalnızca kendinin yapabileceğini bildiği işlere girişir ve girişti zannımca. Yahut o “işler” onun omuzlarına yığıldı hep.
Kalkıştığı işleri hem mizaç hem birikim hem deneyim olarak ancak o yapabilirdi. Rahatlıkla Kürt de sanılabilecek bir Türk olarak. Hem mahpus devrimci hem kamyon şoförü hem film yönetmeni olarak. Hem taşralı hem kentli olarak. Oynarbaşlıklı hiç olmadan kentte köylü, kırsalda kentli olarak.
Başlıca uğraşı insanca yaşamak olan bir insandır Sırrı Süreyya
Zeki Demirkubuz’un onu Yeraltı’ndan çıkarmasının ardından filmin başrol oyuncusu Engin Günaydın’la kaydedip paylaştıkları kısa diyalogun videosu nasıl muzip biri olduğunu ne güzel anlatır. Pek çoklarının da söylediği üzere yüzüne bakınca velfecri okur gözleri.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Geçmişlerimiz hiç örtüşmediği gibi siyasal görüşlerimizin örtüştüğünü de söyleyemem. Ama demokratlığımız örtüşür. İnsanların insanca yaşaması gerektiğine inancımız örtüşür. Varsa sorunlarımızı kırmadan, yıkmadan, döğüşmeden karşılıklı konuşarak çözebilmek gerektiğine inancımız örtüşür.
Başlıca uğraşı insanca yaşamak olan bir insandır Sırrı Süreyya. Değerli Bekir Ağırdır’ın (mealen) “birey olmakta kıskanç, yurttaş olmakta isteksiz” olduğunu belirttiği toplumumuzda, cumhuriyet yurttaşlığını ciddiye alan ender bireylerdendir. Ayrıcalık değil sorumluluk ucunu tutmuştur yurttaşlık kavramının.
“Tuzukurular” yakıştırmasını sanki benim yüzüme söylemiş gibi içten içe ben de kırılmıştım. Onun aksine çarçabuk parlayan bir doğam olduğundan “başkası olsa yerin dibine batırırdım ama neyse şimdi” yollu iddialı palavralar sallamış dahi olabilirim tavana sıkarak.
Ama bu işe girişen, bu sözleri söyleyen Sırrı Süreyya olduğu için tutmuşumdur kendimi, buradaki bazı yazılarıma üzeri kapalı ifadeler yerleştirmekle yetinmişimdir. Tam da buydu işte işlevi belki: Söylenmesinin kendiliğinden önüne geçiyordu bazı şeylerin, öyle olması da gerekiyordu. Yaptığı işe kendini siper ediyordu.
O olmazsa bir renk daha eksilir
Hastalıklarla boğuştuğunu hepimiz biliyorduk. Hapishaneye son girişinde de hastaydı, çıktıktan sonra da tam toparlayamamıştı. Kendi istediği işlere de yönelemedi, -deyim yerindeyse- koluna girildi, paçasından çekildi, yine zorla siyasete itildi, meclise sokuldu.
Dolayısıyla alacağımız yok, borcumuz çok Sırrı Süreyya’ya. “Senin de bize yaşamak borcun var, dayan sevgili Sırrı” demekten utanırım. Bırakmadık ki senaryo yazsın, film yapsın, kendini kendi dilediğince tamamlasın, mutlu olsun, istediği gibi yaşasın.
Kıskandık herhalde, onunkinin yanında silik, sıradan kalan hayatlarımıza bakınca. Güzel insandır Sırrı Süreyya: O olmazsa bir renk daha eksilir, onun bırakacağı boşluk bir ölçüde çirkinleştirecektir bu ülkeyi.
“Duaya inanır, dualarınızı eksik etmeyin” diyor kızı Ceren. Benim nefesim pek kuvvetlidir denemez ama içtenlikle: Allah acil şifalar versin, dayanma gücü versin, başta kızı ve torunu sevdiklerine bağışlasın, ne çok seveni olduğunu ona bildirsin.
Sırrı Süreyya da gözlerini açıp, o hemen tanınan teatral şivesi ve ses tonuyla “yaw amma abartmışsınız; ne oluyor ne bu haliniz, mangalda kül bırakmamışsınız” diye dalgasını geçsin bizlerle gözlerinin içi gülerek. Bu yazıya da gözü ilişirse “amma da naftalinli ha” desin.
“Fare dağa küsmüş dağın haberi olmamış” hesabı, dışa vurmasam da ona içten içe kırıldığım için ne büyük hıyarlık etmişim, şimdi anlıyorum. Gülümsemesi müstehzidir ama küçümseyici asla değildir. Sırrı Süreyya demek, muhabbet demektir. Ben de onu muhabbetle kucaklıyorum.