Üst üste yedi gece boyunca Saraçhane’de toplanan ve sayıları 150 bin ile 1,5 milyon arasında değişen rengârenk kitle, yani Türkiye’nin en gerçekçi yurttaş örneklemi, “marjinal” kimmiş ifşa ve teşhir etti: Tek adamın ne denli marjinalleştiği, anayasadan ve hukuktan uzaklaştıkça toplumdan ne denli yabancılaştığı, marjinalleşen İslâmcı yönetim kliğinin tam anlamıyla bir “azınlık diktası” olduğu, meydanda “biziz la halk!” diye haykıran çoğul çoğunluk tarafından ortaya konuldu.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı bir yana, Türkiye’nin Erdoğan’dan sonraki cumhurbaşkanının kim olacağı sorusuna yanıt, kuşkuya zerre yer bırakmayacak biçimde hem peş peşe yedi gece boyunca Saraçhane’de toplanan milyonlarca, hem pazar günü kurulan sandıklarda oy kullanan 15 milyonu aşan sayıda seçmen tarafından duyuruldu: Ekrem İmamoğlu!
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon haberlerimizin tamamını okuyun.
- İmamoğlu’na düzenlenen operasyon videolarımızın tamamını izleyin.
Saraçhane dersleri: Özel’in boykot yönlendirmesi
Beş günde 30 milyar ABD doları tutarında döviz rezervi arka kapılardan yakıldı. Saraçhane kitlesinin aynı zamanda ülkenin üretim ve tüketiminin ana gövdesini oluşturduğu, bundan böyle siyasal gücünü bu niteliğine dayanarak da kullanacağı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in boykot yönlendirmesiyle gösterildi.
Bunun mütemmim cüzü gibi belki, eşzamanlı olarak, tarihin bahar gelince buzların çözülmesiyle patlayıp çağlayan derelerin ırmaklara dönüşmesi gibi hızlanan akışı, Özgür Özel’i de öne itti. O da bu öne çıkışın hakkını gösterdiği liderlikle layığıyla verdi. Ankara’nın asık suratlı imgesinin karşısına İstanbul’un güleç sivil çehresini koyabildi. Üstelik bunu Ankara’yla özdeşleşmiş CHP’yi dönüştürerek; tabana açıp, tabanını genişleterek becermesi önemli başarı.
Saraçhane dersleri: “Diplomasız Erdoğan” sloganı
Saraçhane yollarında, yürüyüşlerde, mitinglerde, meydanda en sık çınlayan slogan “Diplomasız Erdoğan!” oldu. Tapusuna, mal varlığına el uzatılınca isyan etmesi haliyle beklenecek halk, İmamoğlu’nun diplomasının iptalinden çocuklarının, gençlerinin geleceğine el uzatıldığı, eğitimin artık “toplumsal asansör” işlevini hepten yitirdiği sonucunu çıkardı. Adaletten yana duyarlılığına kuşkuyla yaklaşılan ve belki mağdura bakınca çoğu zaman “ezik” görebilen çoğunluk, apaçık haksızlığa hiç tahammülü olmadığını gösterdi.
“Erdoğan’ın popülaritesi Atatürk’ün çok gerisinde kaldı”
Hep söylenen yine yaşandı: Neredeyse çeyrek yüzyıldır ülkeyi yöneten, yaşayan Erdoğan’ın popülaritesinin, ne yaparsa yapsın, ölümünün üzerinden 87 yıl geçmiş “Mustafa Kemal ATATÜRK” markasının çok gerisinde kaldığı görüldü. Erdoğan “anti-Atatürk” olarak başladığı siyasal serencamını 15 Temmuz sonrasında kendince “II. Atatürk” olarak sürdürebileceğini varsayarken boşa düştü. Cumhuriyetin ve milletin kurucu, birleştirici, nitelik verici hamurunda ATATÜRK imgesi olanca azametiyle yine kendiliğinden en öne çıktı.
Yurttaşlar adaleti cumhuriyetle, cumhuriyeti de ATATÜRK imgesiyle özdeşleştirdiklerini ayaklarıyla yedi gece Saraçhane’ye giderek; pazar günü ülke genelindeki sandıklarda İmamoğlu’na destek oylarını kullanarak; alanlarda, yollarda, toplu taşıma araçlarında “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” diye haykırarak ama hazırolda sessizce durmayıp, İzmir Marşı’yla coşup oynayarak gösterdi.
Saraçhane dersleri: “Gezi’de küçüktük, büyüdük geldik” sloganları
Çeyrek yüzyıla varan yani bir nesil yetişmesine olanak tanıyan Erdoğan döneminin yarattığı o yeni nesil, o yeni toplum, baba amca dede dayı ağabey şef patron önder reis vb. istemediğini, emir-komutaya, istibdata ve saltanata kökten karşı olduğunu gösterdi. 12 yıl sonra “Gezi’de küçüktük, büyüdük geldik” dedi. Erdoğan’ın kendi kalesine attığı en büyük gol da bu oldu.
Bu bağlamda bugünkü ATATÜRK göstereniyle, örnek olarak 28 Şubat döneminin Cumhuriyet Mitingleri’ndekinin, aynı şekilde (sözgelimi) Erdoğan seçimi ilk kazandığında işyerinin duvarına, evinin balkonuna ATATÜRK resmi asanın o gün anlatmaya, göstermeye çalıştığıyla; bugün (o gün bugün yerinde tuttuğu) aynı imgeyle gösterip anlatmaya çalıştığı “şeyin” farklı olduğu da belli. “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganının hiç olmadığı denli güçlü yankı bulmasının da öyle.
Yine aynı bağlamda, İmamoğlu’nun kendini “önce Allah’a, sonra millete emanet” etmesinden, “önce vatan” vurgusundan “sağcılık” çıkarıp, o sağa da dudak bükenler; meydanlardaki sokaklardaki gençleri “milliyetçi” bulup beğenmeyenler; yüzyıllık cumhuriyeti paranteze almaya kalkışarak İslâmcılarla aynı kayığa binenler de herhalde ayıldı. İmamoğlu Türkiye’yi bedeninde cisimleştirdi. Temsil ve icraatın başkanda toplandığı, başkanlık sistemi de özünde bu demek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kendi kendiyle kavgalı olan, ortak tarihten adeta utanan, kimliklere düşkün ama ulusal kimliğe takık olanlar da kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olan bir laik Türkiye Cumhuriyeti’nin var ve geleceğini onu yaşatmakta gören (yeni?) cumhuriyetçilerin de bu ülkenin ruhunu canlı tutan organik atardamarı olduğunu herhalde gördü, doğrulup ayağa kalkan “Goya’nın deviyle” tanıştı. (“Goya’nın Devi” için bkz. 30 Kasım 2024 tarihli yazım.)
İmamoğlu’nun kendi yoktu ama tılsımı Saraçhane’deydi
Saraçhane kitlesine seslenen de (Özel), ses veren kitlenin kendi de Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ, Selahattin Demirtaş’a birlikte sahip çıktı. Uçlar merkeze doğru büküldü. Siyaseten birbirlerine benzemeyen isimlerin ortak noktasının “güzergâh temizliği” için içeri tıkılmak olduğunu halk görüyor. İmamoğlu’na yapılan haksızlığın, bu cumhuriyette bir daha seçim yapılmasını zora düşürdüğünü anlıyor. Dolayısıyla bozkurt selâmı yapanlarla kızıl bayrak taşıyanlar, Ramazan ayında aralarında hiçbir gerginlik olmadan yan yana geldi, iç içe durdu: İmamoğlu’nun kendi yoktu ama tılsımı Saraçhane’deydi.
19 Mart darbesi böylece durduruldu. Siyaseti müsabaka değil süreç olarak görenler, tek adamla tanımlanamayan bir barış müzakeresine girdikleri varsayımıyla oradan da demokrasiye varılacağını sananlar, bu efsuna ikna olamasa da inanan hatta inatla inanmak isteyenler umarım tam karşılarında duran yalın gerçekle yüzleşti.
“15 Temmuz’dan sonra 19 Mart darbesi”
“Gezi’den sonra Saraçhane” karşılaştırması yerine “15 Temmuz’dan sonra 19 Mart darbesi” belki daha yerinde. Şimdi mesele buradan nereye gidileceği ve erken seçim sandığı gelinceye dek bu toplumsal itirazın nasıl daha yükseltilip, kitlesel baskının nasıl sürdürüleceği. Siyasetin okulu hayatın kendi, alanlar, sokaklar. Ön seçim dayanışma sandığı hamlesi, erken seçimin sandığını yakına çekti. Teğmenlerle madencilerin, öğrencilerle emeklilerin, özcesi geniş toplum kesimlerinin itirazlarını birleştirdi, tescilledi.
“Cumhurbaşkanı olacak”
İmamoğlu’nun nezarethanede rastlayıp yanlarına giderek yüreklendirdiği öğrencilere yönelttiği (müstehzi/danışıklı) “Sizin ne işiniz var burada” sorusuna aldığı “Sen çağırdın geldik başkan” yanıtı;
CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın mahkemede kucakladığı “Her şey çok güzel olacak” sloganının çocuk mucidi bugünün delikanlısı Berkay Gezgin’in “Beni burada unutturmayın” mesajı;
önünden “zıpla, zıpla…” sloganıyla geçen gençlere beklediği otobüs durağında bastonuna abanarak zıplamaya çalışarak eşlik eden isimsiz dede;
“siyasete girmesine karşıydım artık oğlumun cumhurbaşkanı olmasını istiyorum” diyen Sayın İmamoğlu’nun mübarek validelerinin dirayetli tutumu
ve sıralamakla bitmeyecek daha niceleri Erdoğan’ın baltayı bu defa nasıl sert bir kayaya vurduğunun göstergeleri.
Sonuç olarak: Ne diploma iptali, ne tutuklama, ne adli kontrol, ne karalama kampanyaları İmamoğlu’nun Çankaya’ya yürüyüşünü durdurabilecek. Cumartesi günü yapılacak Maltepe mitingi son perdeyi açacak ve çeyrek yüzyıla varan bir dönemi fiilen kapatacak. Ekrem İmamoğlu milletin önüne en kısa sürede konulması artık kaçınılmaz olan sandıktan cumhurbaşkanı çıkacak.