Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Medyascope deprem bölgesinde | Ayşegül Karagöz Adıyaman’dan bildiriyor: Yurttaşlar soğuk nedeniyle geceleri soba yakmak için uyanıyor

Adıyaman’da depremin yarattığı yıkım devam ediyor. İnsanlar gelecekleri konusunda kaygılı ve öfkeli. Karapınar mahallesinde bulunan bir çadır kentteyim. Burada 800’den fazla çadır bir o kadar da insan var. Evleri ağır hasar alan, yıkılan, deprem korkusu yüzünden girmeye korkan vatandaşlar bu çadır kentte kalıyor. Burada gıda ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Diğer çadır kentlerde olduğu gibi burada da sorunlar var.

Yurttaşlar özellikle suya ulaşımda sorun yaşıyorlar. Suya ulaşım kısıtlı, içme suyu sıkıntısı var. Getirilen içme sularını kullanıyorlar. Bu nedenle tuvalet sıkıntısı da yaşanıyor. Bölgede tuvalet var ancak vatandaşlar su olmadığı için tuvaletlerin hijyenik olmadığını söylüyor. Karapınar mahallesine yakın bir camiye giderek veya daha az hasar almış binaları kullanarak tuvalet ihtiyaçlarını karşılıyorlar.

“Saatlerce sırada bekliyoruz”

Su olmadığı ve çamaşırlarını yıkayamadığı için vatandaşların bir başka büyük sorunu ise çamaşır. Kurumların kurduğu konteyner ve çadırlarda günde 3 öğün yemek dağıtılıyor. Vatandaşlar, ellerinde tencere ve kapları ile sıraya girerek yemeklerini alabiliyorlar. Ancak yoğunluk nedeniyle uzun kuyruklar oluşuyor. Yemek kuyruğu sırasına girerek yurttaşlarla röportaj yaptığımda bir kişi bana, “Yemek alıp yiyene kadar yine acıkıyoruz, saatlerce sırada bekliyoruz” dedi. Evinde erzak ve tüpü olan vatandaşlar sıraya girmeyerek kendi yemeklerini yapabiliyor ancak su kısıtlı olduğu için bulaşık yıkamakta zorlanıyorlar.

Çadırların karşısında bulunan yeşillik alanda yemek yiyen bir vatandaşın yanına gidiyorum. Nelere ihtiyacı olduğunu soruyorum, “Tuvaletler daha çok olsa iyi olur. Çamaşır makinası eksik. Erkek ve kadın çamaşırları eksik. Suya ulaşımda sıkıntı yaşıyoruz. Belediye henüz su vermedi” diyor.

Deprem bölgesinde çalışanlar sürekli tetikte çünkü her an deprem olabilir kaygısı ile yaşıyorlar. Yaşlı bir yurttaş, “Özellikle enkaz başında bekleyen ailelerini görünce bu tedirginlik iyice yükseliyor. Ancak biz bu durumu depremi yaşayan vatandaşlar kadar hissedemiyoruz. Bir kedi girdi mi hemen korkuyoruz. Bir şey geçince deprem oldu sanıyoruz” diyor.

“Acıyaman”

Hepsinin ötesinde, sahaya çıktığım ilk günden beri insanların ağzından sanki hep aynı cümleleri duyuyor gibi hissediyorum ancak bu bir yanılsama değil, Adıyaman’da yaşayan vatandaşların gerçeği: Adıyaman sessizliğe terk edildi.

Bu düşüncesini dile getiren Hüseyin Dağdeviren, Adıyaman için “Acıyaman” diyor:

“Adıyaman artık ‘Acıyaman’ oldu. Adıyaman sessizliğe terk edildi. Adıyaman perişan oldu. Merkez, belediye, bina kalmadı. Kalan binalar da yıkılmak üzere. İnsanlar gidecek yer, çadır bulamıyorlar. İnsanlar bir ekmekle karnını doyurmaya çalışıyor. Su sıkıntısı var. Elektrik yok çadırlarda. Akşamları kömür kokusundan burada duramazsınız. Hepsi sessizliğe terk edildi. Ne yapacaklarını nereye gideceklerini bilmiyorlar.”

Yürüyorum ve her insanla konuşmaya, onları dinlemeye çalışıyorum. Bazıları konuşmayı reddediyor, bazıları çay ikram ediyor, bazıları ise sessizce bana bakıyor. Ara çadırlardan çıkıp kenarlara doğru yürüyorum. Birkaç kişi ile konuştuktan sonra sohbet eden üç erkek gözüme çarpıyor. Yanlarına gidiyorum, selam veriyorum. Oturmamı istiyorlar, onlara gazeteci olduğumu söylüyorum. “Çadırda ne gibi sorunlarınız var?” diye soruyorum.

“Cesaretin var mı?”

Sözü Zeynal Çevik devralıyor. Hangi kanalda çalıştığımı bile sormadan, “Cesaretin var mı?” diyor. “Neye” diye soruyorum. “Söyleyeceklerimi yazmaya cesaretin var mı?” diye tekrar ediyor. Kafamı sallıyorum. Hâlâ hangi kanalda çalıştığımı sormuyor, ben de söylemeye yeltenmiyorum. Kamerayı çıkarmadan muhabbet etmeye başlıyorum. Deprem, Zeynal Çevik’in hayatından çok fazla insan almış. Şimdi bir çadır kentte yaşıyor. Daha önce röportaj yapmaya gelen kanallara da aynı şeyi sormuş. “Cesaretimiz var” diyenlerin hiçbiri konuşmasını yayınlamamış. 6 Şubat’tan beri Adıyaman’da yaşananları haber yaptığımı söylüyorum. İkna olmuyor. Yaptığım haberleri göstermek istiyorum, bununla ilgilenmediğini söylüyor. Bu esnada hâlâ hangi kurumda çalıştığımı sormuyor, ben de söylemiyorum. “Cesaretin varsa aç kamerayı” diyor:

“Belediye başkanımı 12 gün sonra altyazı ile gördüm”

“Adıyaman’da beş tane milletvekili var. Ben bir tanesini bile ara sokaklarda görmedim. Ben kendi belediye başkanımı on iki gün sonra bir altyazı ile gördüm. Bugüne kadar hiçbir yetkilimizi görmedim. Şimdi gelmişlerse de onu geç. İlk gün İsias Otel’in devrilmesinden 8 saat sonra Kıbrıs’ın bakanları, milletvekilleri oradaki milletvekillerine sahip çıkmak için Adıyaman’a geldi. Otelde benim yeğenim de vardı. Öbür tarafta Zümrüt Apartmanında 9 tane tanıdığım vardı. 3 gün sonra kepçe gitti. Biz o kadar mı sahipsiziz? Kıbrıs enkaz başında öğrencilerine sahip çıkarken benim Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bakanım, milletvekillerim neredeydi?”

“Gelip de siyasi reklam yapmasınlar”

Deprem bölgesine gelen siyasilerin reklam yapmasından rahatsız olan Çevik, “Biz diyoruz ya ‘Batı bizi kıskanıyor’ diye. Evet, Batı gerçekten bizi kıskanıyor. Şu anda bize Batı yardım ediyor. Milletvekili gelip de bu depremi yapmadı ama ben o vekilleri yanımda görmek isterdim. Yanımıza sadece acımızı anlayabilecek olanlar gelsin, dilenci yardımı yapmasınlar. Gelip de siyasi reklam yapmasınlar. Görünmek için gelmesinler” diyor.

Zeynal Çevik ile yaklaşık bir saat muhabbet ediyoruz. Gitmeme yakın “Nerede çalıştığımı sormayacak mısınız?” diyorum.

Doğru haber yaptıktan sonra ne önemi var” diyor.

İlerliyorum, gittiğim her çadırda mutlaka bana bir bardak çay içirmek istiyorlar.  Teklifi reddettiğim zaman gülerek “Çay içmezsen sana bir şey anlatmayız” diyorlar. Nihayetinde verilen çayları içiyorum ve bana anlatıyorlar.

Ben gezerken ve haber ararken insanların yaşantılarını görüyorum. Ancak sadece “Çadırda yaşam çok zor” diyebiliyorum. Ben bir süre sonra buradan ayrılacağım buradaki insanlar ise burada yaşamaya devam edecekler. Bu paragrafı ben yazıyorum ama ifadeler bana ait değil. Yanlarına oturduğum bir aileye ait.

“Sen habere ‘Çadırda yaşam zor’ yazıp gideceksin. Bu insanların gelecekte ne olacağı belli değil. Biz burada yaşamaya devam edeceğiz” diyor bir aile ferdi.

Geceleri hava soğuk ve aileler çocuklarının sürekli hasta olduğunu söylüyor. Çocukları üşüyüp hasta olmasın diye aileler geceleri nöbet tutarak uyuyor. Sobayı sürekli yanar halde tutmak için odun atıyorlar. Soruları sorması gereken kişi benim ama artık onlar bana soruyor: “Nereye kadar böyle devam edecek?”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.