Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Medyascope deprem bölgesinde | Ayşegül Karagöz Adıyaman’dan bildiriyor: Kentin simgesi Saat Kulesi’ndeki saatler 04:17’de durdu

Bir saate bakıp zamanın durmuş gibi göründüğünü düşündünüz mü? Ya da kafanızı çevirip etrafınızda olan bitenlere baktığınızda saatin durmuş olması sizin için bir anlam ifade etti mi? Savaş alanına dönen bir kentte insanlar yakınlarını enkaz altından çıkarmak için yardım çığlıkları atarken, neler olup bittiğini anlamaya çalışan insanların yüzlerini takip ettiğiniz sırada saatin 04:17’de durmuş olmasının bir anlamı vardı.

Kahramanmaraş’ın Elbistan ve Pazarcık ilçelerinde meydana gelen 7,7 ile 7,6 şiddetindeki depremin vurduğu 11 il arasında yer alan Adıyaman’da, Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan, kentin simgesi olarak görülen Saat Kulesi’ndeki saatler depremin hissedildiği 04:17’de durdu. 6 Şubat’ta ilk defa Adıyaman’a gittiğimizde Saat Kulesi’ni fark etmemiz çok zor olmadı. Ancak kulenin haberini yapmak yardıma ihtiyacı olan yurttaşlar varken mantıklı değildi. Depremden sonra konuştuğum pek çok yurttaş, “Adıyaman’da o gece hayat durdu” derken aslında tam olarak bundan bahsediyordu.

Adıyaman’da saatler 6 Şubat’ta 04:17’de durmuştu. Artık zaman, yurttaşlar enkaz altındaki yakınlarını çıkarmak için uğraşırken, soğuk ve açlıkla mücadele ederken başka şehirlerden farklı akıyordu. Saatler durmuş olsa bile insanlar saniyelerle mücadele ediyordu.

6 Şubat’ta Adıyaman’a gittiğimde saat kulesinin önünden defalarca geçtim, her seferinde durup bir saniye baktım. Daha uzun bakma şansım olmadı hiç. Şehirde büyük bir yıkım vardı ve insanlar canlarının derdine düşmüştü. Adıyaman’a ikinci kez gittiğimde önünde durup Saat Kulesi’ni inceledim, fotoğraflarını çektim. Adıyaman’da durum artık depremin ilk haftasındaki kadar kaotik değildi, şehirdeki sessizlik saatlerin 04:17’de durmasından kaynaklanıyordu.

Depremden sonra Adıyaman’ın Kâhta ilçesine ve depremden daha az etkilenen ilçelerine bir göç başladı. Maddi durumu nispeten daha iyi olanlar ülkenin batısına doğru yola çıktı. Kalanlar çadırlarda yaşıyorlar. Çadırda yaşamanın da beraberinde getirdiği sorunlarla yaşam mücadelesi veriyorlar. Yaşam mücadelesi benim cümlem değil. Vatandaşlar çadırda yaşamayı bu şekilde tanımlıyor: “Yaşam mücadelesi veriyoruz.”

Adıyaman’da işim bitti sayılır, artık geri dönüyorum. Son kez şehirde dolaşıp, yurttaşlarla konuşuyorum. Arabayla ilerlerken yıkılmış bir binanın biraz gerisinde oturan ve buldukları eşyaları inceleyen iki kişi görüyorum. Arabadan inip yanlarına gidiyorum. Bir yurttaş, böyle bir dönemde seçim konuşulmasından duydukları rahatsızlığı dile getiriyor:

“Parti gözetmeksizin söylüyorum, hâlâ seçim propagandası yapıyorlar. Şimdi seçim propagandası zamanı mı? Biz burada canımızla uğraşırken, ‘Seçim öne alınsın, arkaya alınsın’ diyorlar. Buraya geldiler on beş dakika şov yaptılar, gittiler. Yine biz kendi kendimize kaldık.”

Konuşmamız uzun. Kaybettiği yakınlarını anlatıyor üzülüyor, yardımın geç geldiğini söylüyor, öfkeleniyor:

“Ölen mi kârlı yaşayan mı kârlı? Bence ölen kârlı. Ölen kurtuldu, biz rezil olduk. Koskoca bir ülke depremin üçüncü günü gelir mi ya? Ayağımdaki ayakkabı ölen yeğenimin ayakkabısı. Önceden biri ölünce kıyafetlerini dağıtıyorduk artık dağıtacak halde değiliz. kendimiz giyiyoruz. Eskiden bir kişi ölüyordu bin kişi ağlıyordu, şimdi bin kişi ölüyor bir kişi ağlamıyor.

40 yıllık birikiminin gittiğini söylüyor, yine de ‘Buna da şükür’ diyor: “İnsanlar patates için birbirini dövüyor. Ne yapacağım ben patatesi. Aldım diyelim ki; tüpüm, ocağım, tencerem yok. Ben patatesi ne yapayım? 40 yıllık birikimimiz gitti. Soruyorum insanlara sizden kaç kişi vefat etti? On yedi kişi diyorlar. Ben bizden dört kişi öldü demeye utanıyorum. Yine de buna şükrediyoruz.”

Yanındaki vatandaş sözü alıyor ve deprem gecesi yaşadıklarından bahsediyor:

“Biz gece arabada bir radyo programı dinliyorduk. Programda ‘Evet şu anda Adana’da canlı bağlantıdayız. Adana’da şu anda AFAD çok ciddi bir şekilde çalışıyor’ deniliyor. Biz de dedik ki Adana ile Diyarbakır bitmiş. İlk zamanlarda ne Kahramanmaraş ne Hatay ne de Adıyaman’ı söylediler. Hava aydınlanınca Kahramanmaraş ve Hatay’ı söylemeye başladılar. Üçüncü gün dediler ki Adıyaman da varmış.”

Organizasyon eksikliğinden bahseden vatandaş, sonradan yapılan koordinasyonun kendisi için bir anlamı olmadığını söylüyor:

“Şimdi hiç organizasyon olmadı dersem yalan söylemiş oluruz. Sonraki günlerde organizasyon oldu. Ama bize ilk üç gün organizasyon lazımdı. Şimdi lazım değil.”

“Yeğenim enkaz altındaydı. ‘Amca beni kurtaracak mısınız?’ dedi. ‘Kurtaracağız kızım’ dedim. Söz verdim, ‘Seni kurtaracağım kızım’ dedim. İkinci depremde gitti” diyor ve ekliyor:

“Ben AK Partiliyim ama sınıfta kaldı. Sana diyorum, dördüncü beşinci gününe kadar buraya zor yardım getirdiler. İlk gün yardım gelmiş olsaydı çoğu insan kurtulurdu. Şimdi seçim zamanı mı ya ben açım, çadırda kalıyorum. Ben kendi canımın derdindeyim şu anda. Seçim derdine düşeceklerine kaybolan çocukları bulma derdine düşsünler. Bana seçimle gelmesinler, kayıp 240 çocuğu nasıl bulabiliriz diye gelsinler.”

Depremin ardından şehir yerle bir oldu. Yurttaşlar çadırda yaşıyor. Tuvalet sorunu hâlâ devam ediyor, duş alamıyorlar. Vatandaşların yaşadığı Adıyaman’dan geriye yıkımı anlatan fotoğraflar kaldı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.