Dört senelik aranın ardından Avrupa’nın en büyük arenasına geri dönen Galatasaray, Şampiyonlar Ligi macerasına bu sezon 2. ön eleme turundan başladı. Sırasıyla önce Litvanya takımı Zalgris’i, sonrasında Slovenya takımı Ljubljana’yı en sonda ise play-off turunda Molde’yi yenen sarı-kırmızılılar Devler Ligi arenasında gruplara kalmaya hak kazandı. Çekilen kura sonrası Bayern Münih, Manchester United ve Kopenhag ile aynı gruba düşen temsilcimizin rakiplerini ve gruptan çıkma şansımızı Uğurcan Kanca değerlendirdi…
“Kura şansı” diye bir şey var mıdır?
Eğer kura şansı diye bir şey varsa kesinlikle bu olmasa gerek. Öyle ki Galatasaray 31 Ağustos gecesi saat 19:00’da çekilen Şampiyonlar Ligi kurasında görece en zor üç gruptan birini çekerek işini zora soktu. İlk torbadan Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi ve özellikle grup maçlarını süpürmesiyle bilinen Bayern Münih’i, ikinci torbadan İngiltere’nin en köklü takımlardan biri olup Erik Ten Hag ile yükseliş sürecine giren Manchester United’i ve yine düzenli olarak buraları oynamayı bilen Kopenhag’ı çekmek çok büyük şanssızlık olsa gerek. Ama futbol bir topun peşinden 22 kişinin koştuğu ve gol atanın kazandığı bir oyunsa, her takım her takımı yenebilir diyerek sırayla temsilcimizin bütün rakiplerini inceleyelim…
Bayern Münih
Birinci torbadan hangi takımı istemezsiniz diye sorsalar Bayern Münih çoğumuzun ilk sıralardaki cevaplarından birisi olurdu herhalde. Gerek kültürleri, gerekse bu kupayı üç kere kazanmış olmaları onlardan çekinmek için yeterli sebepler olabilir. Üstelik bu duruma takımın başına Nagelsmann sonrası dünyanın aktif en iyi üç dört hocasından birisi olarak gösterilen Tuchel’in gelmesi ve kadrolarına bu yaz yine aktif dünyanın en iyi santraforlarından biri olarak gösterilen Harry Kane’i eklemeleri, bu kupayı tekrardan ne kadar çok kazanmak istediklerini gösterir nitelikte. Bundesliga’da 10 senedir üst üste şampiyon olmalarına rağmen geçtiğimiz sezon en ufak bir sallantıda uğruna bonservis ödeyip yatırım yaptıkları hocasını göndermiş, yerine ise dünyanın aktif en iyi hocalarından birini getirmiş, kulüp kültüründe yalnızca kazanmak olan çok büyük bir camia. Herhangi bir başarısızlığa kesinlikle tahammülleri yok. Her maçı ve her kupanın doğal favorisi olmamaları söz konusu bile değil.
Bu sezona nasıl girdiler?
Sezona Almanya Süper Kupası’nda aldıkları 3–0’lık şok Leipzig mağlubiyetiyle başlayıp kupayı rakibine kaptıran Bavyera ekibi, Bundesliga’ya ise fırtına gibi bir başlangıç yaptı. Önce deplasmanda Werder Bremen’i 4–0, sonraki hafta ise içeride Augsburg’u 3–1 mağlup ettiler. Bu flaş galibiyetlerin ikisinde de Tuchel 4-2-3-1 sistemini tercih etti. Bu üç maçta Neuer’in sakatlığının devam etmesi nedeniyle kale Ulreich’e emanet edildi. Son olarak Yan Sommer’in Inter’e gidişi, Neuer’in de sakatlığının uzaması ihtimaline karşı Macabi Tel Aviv’in yükselişteki kalecisi Daniel Peretz’i de renklerine başlayan Bayern Münih kaleci bölgesindeki sayısal eksiğini böylelikle kapatmış oldu.
Stoper ikilisi ise geride kalan maçlarda yeni transfer Kim Min Jae ve Upamaceno ikilisinden oluştu. Özellikle Tuchel’in futbolunda beklerde Alphonso Davies’in oyunu genişleten oyuncu olarak kullanıldığı ve Mazroui’nin ise half space koridorunda içeriye sokularak kullanıldığı bir yapının olduğunu varsayarsak, iki tane bu denli hızlı stoperin varlığı da arkadaki açıkları kapatmak için elzem gibi. Alman teknik adamın Bayern Münih’i şu ana kadar çıktığı maçlarda ortalama %65 ile topla oynadı. Bu hakimiyetin en büyük gücünü ise orta ikilide Kimmich ve Goretzka ile kurdukları hem dinamik hem de teknik kalite bakımından üst düzey orta ikililerinden aldılar. Takımın toplu oyundaki beceresini çok yukarılara çeken bu ikili aynı zamanda ön hattı taşımak konusunda da oldukça başarılı işler çıkardı. Önlerinde ise sakatlık yaşayana kadar Musiala sonrasında ise Gnabry tercih edildi. Oyun daha çok merkezden kurulduğu için ikisi de birbirinden farklı tipte oyuncular olsalar da, şu ana kadar benzer katkıyı yapmayı başardılar. Özellikle bu 10 numara rolü kanatların daha efektif kullanılması açısından büyük önem taşıyor. Geçtiğimiz maçlarda Bayern Münih kanatlarında Leroy Sane ve Kingsley Coman’ı izledik. Bu ikili takımın tempo yükünü bir hayli üste çıkarıyorlar. Muhtemelen şu anki Bayern kadrosunun mevcut en büyük eksiği bu tempo sorunu. Bu yüzden iki tane sprinter kanat oyuncusunun varlığı bu takımın ilacı niteliğinde.
İleri hatta ise sezona muazzam formda bir giriş yaparak çıktığı 3 maçta 2 gol-1 asistlik katkı yapan süper star Harry Kane’in performansı göze çarpıyor. Kane’in etrafındaki oyuncuları da oyuna sokma özelliği sebebiyle bu düzende Bayern’in geri kalan oyuncularının da onun kadar skora katkı yapması çok muhtemel. Özellikle trend olan toplu oyun ve pres düzenlerine sadık kalan sistemin takır takır işlediği muazzam bir hoca takımı bekliyor Galatasaray’ı. Şu ana kadar hazırlık maçları da dahil olmak üzere oynadığı bütün maçlarda topun hakimiyetini almaya başarmış toplu oyunu kusursuzlaştırmaya çalışan bu sistemik yapının tek karşıt taktiği orta bölgede kazanılıp ileriye hızlı bir biçimde çıkılmaya çalışılan bir kontrapress planı olabilir. Objektif olmak gerekirse Galatasaray’ın Zaha’nın ve Tete’nin aktif kullanıldığı bir pres üzeri hızlı çıkma düzeni hariç Tuchel’in Bayern Münihi’nden puan alabileceği senaryoyu pek görmüyorum. Bırakalım onlar grubu süpürsünler ve istediklerini alsınlar. Biz kendimize hedef maçlar olarak Manchester United ve Kopenhag mücadelelerini seçmeliyiz.
Kopenhag
Kopenhag’ın her ne kadar düzenli olarak Şampiyonlar Ligi oynama alışkanlığı olup bu turnuvaya düzenli şekilde katılsa da Galatasaray açısından bu gruptaki en hedeflenebilir takım olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hele bir de en önemli iki oyuncuları Haradsson’u 15 milyon euroya Lille’e, Kaufmann’ı ise 3 milyon euroya Union Berlin’e sattıklarını düşünürsek bu ihtimal daha da artıyor. Kuzey Avrupa ekibi kadrolarındaki ciddi kan kayıplarına karşılık bu transfer döneminde içeriye ekledikleri Elyounoussi, Jordan Larsson, Achouri ve Meling gibi oyuncularla grupta başarı kovalayacak.
Bu sezona nasıl girdiler?
Danimarka’nın en köklü takımlarından biri olan Kopenhag geçtiğimiz sene normal sezonu ikinci tamamlamasına rağmen Danimarka Süper Ligi play-offlarında puan olarak Nordsjaelland’ı geride bırakarak şampiyon olmuştu. Bu sezon Şampiyonlar ligine tıpkı Galatasaray’da olduğu gibi ikinci ön eleme turundan başlayan Kuzey Avrupa ekibi sırasıyla önce Breidablik’i sonrasında Sparta Prag’ı son olarak da Rakow’u eleyerek gruplara kalmaya hak kazanmıştı. Bu süreçte incelemek için Kopenhag’ın birkaç maçını ciddi bir şekilde seyrettim.
Genelde 4-3-3 formasyonunda oynuyorlar ve belirli bir oyun stilleri yok. Zaman zaman topu alıp oyun da kurabilen, belirli zamanlarda ise orta bölgede yoğun pres uygulayarak hızlı çıkmak üzerine bir oyun sistemi uygulayan bir takım bizi bekliyor. Özellikle Larsson, Elyounoussi ve Gonçalves hücum hattı, arkalarında ise Claesson ve Lerager gibi oldukça tempolu ve teknik iki oyuncuyu tek 6 numara olarak Rasmus Falk’ı kullanarak dengeleme arayışındalar. En önemli kozları tempo. Tempo yaptıkları ölçüde iyi bir takımlar. Temsicilmizin fizik gücü olarak ise karşısında Molde’nin daha dirisini ve daha tekniğini bulması muhtemel. Yani takım fizik olarak Molde play-off serisinden ileriye gitmezse Kopenhag öyle kolaylıkla sürklase edilecek bir takım değil. Özellikle fizik gücü mücadelesine dönmesini beklediğim iki Kopenhag maçına Okan Hoca’nın takımı çok iyi hazırlaması şart. Çünkü karşımızda hem Molde’den daha fizikli, daha tempolu, hem de daha teknik bir takım var.
Strateji olarak deplasmanda topu onlara bırakıp geçtiğimiz sezon Galatasaray’ın en büyük kozu olan orta bölgede yoğun kontrapressi uygulayabiliriz. Tabii ki arkada ciddi açıklar vermeden. Çünkü Molde forvetlerinin değerlendiremediği birçok pozisyonu Gonçalves, Elyounoussi gibi oyuncular değerlendirebilir. Karşımızda basit ve hafife almaya gelecek bir takım kesinlikle yok. Şu ana kadar ligde oynadıkları 6 karşılaşmadan 1 tanesi hariç hepsi üst bitmiş. Yani bu da demek oluyor ki karşımızda risk almaktan kaçınmayan atıp yemeyi seven bir takım var. Şampiyonlar Ligi temposuna uygun olarak bizim de en az Kopenhag kadar tempo yapmamız lazım ki onlara diş geçirebilelim. Bu iki maçın da anahtarı defalarca belirttiğim üzere tempo. Daha yüksek yoğunlukta oynayan takımın maçları üstün geçmesi daha muhtemel senaryo.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Manchester United
Bu denklemde Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde devam edip etmeyeceğine doğrudan belirleyecek olan takım Manchester United gibi gözüküyor. Galatasaray gruptan çıkmak istiyorsa zaten Kopenhag’ı iki maçta da yenmek zorunda. Bunun gerçekleştiği durumda Bayern’in de grubu süpürüceğini düşünürsek, Galatasaray ikincilik için muhtemelen Manchester United ile çekişecek. Temsilcimizin evinde United’a diş geçirip deplasmanda ise 1 puan aldığı senaryoda bir anda gruptan çıkma şansı doğabilir.
Peki bu sezona nasıl girdiler?
Manchester United Geçtiğimiz sezon Erik Ten Hag’ın gelişi sonrası doğrudan bir yükseliş ivmesi göstermişti. Hollandalı teknik adamın takımın başına geçmesinin ardından oyununu toparlayan, şampiyon Manchester City’i derbide yenen ve hakim oyunun günden güne iyiye gittiği Manchester ekibi, bu gelişimle Şampiyonlar Ligi potasına girmeye hak kazanmıştı. Bu sezona da sansasyonel üç ekleme yaparak girdiler. Mason Mount, Hojlund ve Onana’ya toplam 190 milyon euro para ödeyen “Kırmızı Şeytanlar” hedefi Premier Lig’de şampiyonluk olarak belirledi. Köklü İngiliz ekibinin ana hedefi Premier Lig olsa da Şampiyonlar Ligi’nde de adlarından söz ettirmek isteyeceklerdir. Yükseliş trendinde olan hakim oyunun yeni ve en büyük temsilcilerinden olan Ten Hag için de Şampiyonlar Ligi kendini tekrardan kanıtlaması için devasa bir fırsat.
2019 yılında ülkesinin takımlarından Ajax’ı çalıştırırken takımını yarı finale taşıyan Hollandalı bu başarısını tekrar etmek isteyecektir. Biraz oyunlarından bahsetmek gerekirse United’ın oyununun Tuchel’in Bayern Münihi’nin oyunuyla oldukça fazla benzerlik gösterdiğini söyleyebilirim. Merkezde half spacelerin kapatıldığı teknik ama mücadele gücü yüksek iki orta saha, bir bekin oyunu genişlettiği diğer bekin de daha içeride konumlandığı hakim oyunun bir benzeri. Bayern’in oyununundan tek fark olarak Hollandalının sisteminde geçiş savunması gücü sağ bek aracılığıyla alınıyor. Wan Bissaka’nın ne kadar inanılmaz bir geçiş savunmacısı olduğunu onu izleyen herkes fark edebilir. Muazzam bir atlet olmasının yanı sıra rakip kanat oyuncularıyla birebir kaldığında genelde geçilmiyor hatta çalım bile yemiyor. Bu bir takımın savunma gücü için inanılmaz bir artı değer. Kırmızı Şeytanlar’ın sisteminde özellikle hızlı ve teknik kanat oyuncularını savunmada bunun yanında da Antony’nin açıklarını kapatmada büyük rol oynuyor. Takımın kilit oyuncularından bir diğeri de Casemiro. Real Madrid’de kazandığı üst üste başarılardan sonra yeni bir challenge arayışına giren Brezilyalı Premier Lig’in köklü takımlarından Manchester United’a imza atmıştı. Takıma katıldığı günden beri gerek savunmayı yukarı çekmesi, gerekse orta sahanın direncini arttırması sebebiyle gelir gelmez takımın en önemli oyuncularından biri haline geldi. Geçtiğimiz sezon Lisandro Martinez’in gelişi sonrası geriden oyun kurma konusunda da önemli aşama kaydeden Manchester United komple bir takım haline geldi. Galatasaray’ın bu toplam kalitesi yüksek takıma diş geçirmesi zor gibi gözükse de yine iyi bir kontrapress oyunuyla puan almasını çok da imkansız görmüyorum. Her oyunun defoları vardır Manchester ekibinin zayıf karnı da hız olarak yavaş kalan stoperleri. Galatasaray’ın iki maçta da bu defoları sonuna kadar kullanması şart.
Son olarak gruba dair bir tahmin yapmam gerekirse Galatasaray’ın üçüncülüğünü ben cepte görüyorum. Kopenhag her ne kadar iyi bir takım olsa da Galatasaray’ın toplam kalitesi Kopenhag’ın çok çok üzerinde. Bayern’in grubu sürklase ederek lider çıkacağını da düşünürsek temsilcimiz ve Manchester ekibi arasında kıyasıya bir ikincilik yarışı olacaktır. Bu denklemde iki takımın form durumunu ve Kopenhag’ın diğer takımlardan puan koparıp koparamayacağını bilemediğimiz için tahmin etmek güç ama Galatasaray’ın kolay bir kura çekmediği de bir gerçek. Yine de ben evimizde oynayacağımız maçlarda bir şekilde varlık gösterebileceğimiz inancındayım. Neden olmasın defalarca yaptık yine yapabiliriz.
Yazan: Uğurcan Kanca
Editör: Doğa Üründül