Taliban’ın “en büyük projesi” Intercontinental Oteli: Afganistan’da eski ve yeni, birlikte yaşamaya çalışıyor

Taliban 2021’de Kabil’e girdiğinden beri, Afganistan için eski günlerine geri dönüş başlamış oldu. Cumhuriyet, Rus işgali, ABD işgali. Tüm bunlara tanıklık eden bir yer var. Başkent Kabil’deki Intercontinental Oteli. Otel artık Taliban’ın kontrolünde ama otel onlar için bir proje alanı. Kendilerinden olanların ve olmayanların beraber yaşayabileceği bir Afganistan oluşturmak isteyen Taliban, bunun ufak bir örneğini otelde test ediyor. Ancak böyle bir şeyin mümkün olup olmadığını, zaman gösterecek. Andreas Babst’ın Guardian için yazdığı ve Intercontinentali’i incelediği yazısını, sizler için çevirdik:

İlk bariyerde bir Talib gülümsüyor. Gülümsemek için emir almış. İkinci bariyerde bir tabela var: Silah Teslim Noktası. Kalaşnikoflarını buraya bırakanlar bir dolap numarası alacak ve otelden ayrılırken silahlarını geri alacaklar. Yol, dairesel kesilmiş çitlerin arasından bir tepeye doğru kıvrılıyor. Üçüncü bariyerde üst araması var. Sonra, metal bir kapının ardında, nihayet otele giden araç yolu beliriyor. Otelin girişinin önündeki mermer döşemelerde, arabanın lastikleri gıcırdıyor.

Intercontinental Hotel, Afgan başkentinin üzerinde adeta bir kale gibi yükseliyor. Kabil, savaşın harap ettiği bir şehir. Araba kornalarının sesi artık buradan duyulmuyor.

Afganistan’ın ilk lüks oteli olan Intercontinental Hotel, 1969’da açıldı. Ancak bina, 1969’dan çok daha uzak bir zamanda inşa edilmiş gibi duruyor. Afganistan’da 40 yıldan fazla bir süredir savaş var. Hükümdarlar gelip geçti ve her biri burada, Intercontinental’e geldi. Eski şatafatından eser yok ama Intercontinental bir sembol olarak duruyor: Kabil’e hükmedenler Afganistan’a, Kabil’e hükmedenler de Intercontinental’e hükmediyor.

Bugün otel, Taliban tarafından işletiliyor. Taliban 15 Ağustos 2021’de Kabil’e girdi. İki yıldır iktidarda olmalarına rağmen gizemlerini korumaya devam ettiler. Sadece korkunç hikayeler duyuluyor gibi duruyor. İki yıldır kadınların ve kız çocuklarının ortaokullara ve üniversitelere gitmesi yasak. Kadınların kamuya açık parklara girmesine artık izin verilmiyor. Kadınlar ve erkekler zina yaptıkları için kırbaçlanıyor.

Ancak Taliban’ın en büyük deneyi, dünyanın geri kalanı tarafından hemen hemen hiç fark edilmedi. Bu deney ülkenin dört bir yanındaki masalarda gerçekleşiyor. Yeni hükümet Taliban’ı ve Taliban’dan olmayanları birlikte çalışmaya zorluyor. Hem yönetimde hem hükümetle ilgili işlerde. Genç adamlar bir zamanlar korktukları genç savaşçılarla aynı ofisi paylaşıyor, genç savaşçılar da bir zamanlar hor gördükleri genç adamların yanında oturuyor. Pek çok şey bu deneye bağlı. Barışın sürüp sürmeyeceğini, uzlaşma olup olmayacağını ya da en azından mümkün olduğunca bir arada normal bir yaşam olup olmayacağını belirlenecek.

Bu büyük deney Intercontinental’in içinde küçük ölçekte gözlemlenebiliyor. Afganistan’ın geleceğine göz atmak için, geçmişle bugünün buluştuğu Intercontinental’den daha iyi bir yer olamaz.

Samiullah Faqiri. Intercontinental’in pazarlama müdürü.

Resepsiyon

Otomatik sürgülü kapılar açılırken, eskilikten gıcırdıyor. Intercontinental misafirlerini, devasa mermer bir bankoda karşılıyor. Arkasında ahşap panelli bir duvar ve dört saat var: Kabil, New York, Londra, Dubai: kapalı bir ülkede kozmopolitizm. Intercontinental kredi kartı kabul etmiyor, çünkü Afganistan’ın uluslararası bankacılıkla bağlantısı büyük ölçüde kesildi. Bir konuk, nakit para dolu plastik bir çantayla geliyor.

Lobideki iki avizeden sadece biri yanıyor. Samiullah Faqiri, “Elektrik tasarrufu yapıyoruz” diyor. Faqiri, Intercontinental’de pazarlamadan sorumlu. Yabancı bir gazetecinin birkaç günlüğüne otelin perde arkasında yaşananları takip etmesi, onu heyecanlandırmış.

Faqiri 28 yaşında. Sakalları, yuvarlak yanaklarının üzerinde düzgünce kesilmiş. Taliban’ın iktidara gelmesinden bu yana, iki yıldır otelde çalışıyor. Akıcı İngilizcesiyle “Deli gibi pazarlama yapıyorum” diyor ve otelin yeni sloganını kendisinin bulduğunu anlatıyor: “Herkes için Intercontinental.” Bu sözleri Kabil’deki reklam panolarına yazdırmış. Faqiri elbette şu anda çok az Afgan’ın lüks bir otelde yemek yemeye ya da bir gece geçirmeye gücünün yeteceğinin farkında. Birleşmiş Milletler’e göre her 10 aileden 9’u karnını doyuracak parayı bile bulamıyor. En ucuz odada bir gece 80 sterline mal oluyor ki bu da pek çok kişi için bir aylık maaş demek.

Ancak Faqiri’nin ne kadar kâr etmesi gerektiği konusunda ulaşması gereken bir hedefi var. Otel devlete ait. Tüm kâr devlete gidiyor. Devlet de maaşlar, bakım ve yenileme için para ayırıyor. Faqiri, Taliban için çalışıyor olsa da onlardan biri değil. Faqiri, Taliban’dan bahsederken “Onlar” diyor. “Hedefe ulaşamazsam beni öldürmezler” diyor gülerek. Faqiri güldüğünde burnu oynamaya başlıyor, sonra omuzları, karnı. Çok fiziksel, çok bulaşıcı bir kahkahası var. Genellikle, kulağa kasvetli gelebilecek cümlelerden sonra kahkahasını patlatıyor.

Fakiri yoksulluk görmemiş bir aileden geliyor. Babası bir üniversite profesörü. Tüm aile otele çok yakın bir evde birlikte yaşıyor. Fakiri, Hindistan’da işletme eğitimi almış. Taliban iktidarı ele geçirmeden önce basketbol yeleği giyiyordu ama bugün herkes gibi o da geleneksel bir Afgan giysisi olan şalvarı giyiyor.

Faqiri’nin hedefine ulaşabilmesi için otelde daha fazla odanın dolması lazım. Intercontinental’in toplam 198 odası var. Faqiri, bunların yaklaşık beşte birinin kullanımda olduğunu söylüyor. Dünyada hiçbir ülke Taliban’ı tanımadığı sürece, otobüsler dolusu turist gelmeyecek. Ancak Faqiri pes etmiyor. Kanada hükümeti tehlike altındaki Afganları tahliye ettiğinde, uçuşları düzenleyen acenteyle bir anlaşma yaptı: Intercontinental, Afganistan’dan tahliye edilenlerin buluşma noktası oldu. Faqiri 120 oda kiraladı ve Taliban’dan kaçanların ayrılmadan önce otele yerleşmelerini sağladı.

Faqiri öğleden sonraya kadar çalışıyor. Genç bir Talib resepsiyonda duruyor, siyah mermere yaslanmış. Adı Muhammed Elyas Niazai. Fakiri onu Gece vardiyası” olarak tanıtıyor. Faqiri ve Niazai, Intercontinental’deki bu büyük deneyin bir parçasıdır; normal bir Afgan ve bir Talib. Büyük plan çerçevesinde, birlikte çalışması gereken iki genç adam.

Dördüncü Kat

Niazai altın asansörle yukarı çıkıyor, küçük kabinin duvarlarında çarpık yansıması görünüyor. Niazai 23 yaşında, sakalları düzensiz ve biraz yamalı. Gözleri uyanık ama bakışları kararsız, bu da onu aynı anda hem avcı hem av gibi gösteriyor.

Niazai üçüncü kattaki 311 numaralı odada kalıyor. Standart mobilyalara sahip: ağır yosun yeşili perdeler, lekelerin görünmemesi için karmaşık desenli kalın bir halı, kül tablası. Faqiri’nin aksine Niazai otelde yaşıyor. İnsan kaynakları müdürü olduğunu söylüyor. O da işletme eğitimi almış: “Otel işi iyi bir iş, neredeyse hiç risk yok.” Odada tek bir kişisel eşya yok. İkinci ve gizli bir odası daha olduğunu söylüyor. Silahlarını burada saklıyor: Fransız askerlerinden ele geçirdiği bir M4 saldırı tüfeği ve bir Glock 22.

Biri Niazai’yi cep telefonundan tekrar tekrar arıyor. Arayan Taliban’ın gizli polisi GDI. Ona neden bir gazetecinin otelde dolaştığını soruyorlar. Fark edilmeden bir yerlerde saklanıyorlar, izliyorlar. Koridorlarda kameralar var ama odalarda olmadığı söyleniyor.

Niazai 16 yaşındayken Taliban’a katıldı. Özel birlikler amcasını ve kuzenini öldürmüş. Yabancı askerlerin de olaya karıştığı iddia ediliyor. Niazai’nin cihadı, intikam duygusundan doğdu. Kabil’de bir üniversitede okudu. O zamanlar çok iyi İngilizce konuştuğunu iddia ediyor ama şimdi çoğunu unutmuş. Niazai akıllı telefonunda bize o zamanlardan fotoğraflar gösteriyor: Modaya uygun saçları ve çene sakalıyla genç bir adam. Niazai, Taliban adına öğrenci arkadaşlarına karşı casusluk yapmış. Dersleri izin verdiğinde Kabil dışında NATO birliklerine ve Afgan ordusuna karşı savaşmış. Plastik bir şişe ve 2 dolarla bomba yapabileceğini iddia ediyor.

Eskiden geç kaldığında ve profesörü ona nedenini sorduğunda, Niazai İngilizce cevap veriyordu: “Efsaneler her zaman geç kalır.” Bu cümleyle gurur duyuyor, hala ezbere biliyor.

Tüm bunlar Kabil’in düşmesinden yıllar önceydi. Başkentin, ABD ve müttefiklerinin 20 yıl boyunca milyarlarca dolarlık kalkınma projeleriyle inşa ettikleri yeni Afganistan’ın kalbi olması gerekiyordu. Ancak bu şehirdeki bağlılıklar hiçbir zaman bazılarının inanmak istediği kadar net olmadı.

15 Ağustos 2021’de Kabil, Taliban’ın eline geçti. Çok az direniş vardı. Gece geç saatlerde Taliban kamyonetleriyle Intercontinental’e geldi. Önceki saatlerde otelin güvenlik görevlileri görev yerlerini terk etmişti. Bazıları lobiyi basmış ve bilgisayarları çalmıştı. Taliban savaşçılarını otele yerleştirdi ve personeli evlerine gönderdi. İki gün sonra otel personelini arayıp geri gelmelerini ve Intercontinental’in tekrar açık olduğunu söylediler. “İlk başta çalışanlar bizden korktu” diyor Niazai: “Ancak biz, onlara iyi davranmak için emir almıştık.

Beşinci kat

Altın asansör, beşinci katta duruyor. Burası Intercontinental’in tüm tarihinin bir araya geldiği yer. Solda, asansörün yanında, Pamir Supper Club’ın girişi yer almakta. 1969’dan beri burada gösterişli partiler düzenleniyordu. Uzun saçlı ve gitarlı ilk Afgan pop müzisyenleri Pamir Supper Club’da sahne aldı. O zamanlar Afganistan’ın hala bir kralı vardı, Muhammed Zahir Şah. Kuzeni Prens Muhammed Davud 1973’te bir darbeyle onu devirdi. Davud beş yıl sonra komünistler tarafından öldürüldü. Partiler devam etti. Cinayetten aylar sonra Intercontinental, konuklarını kulüpte Lufthansa’nın sponsorluğunda bir içki büfesi ve “Schnapps on the house” da dahil olmak üzere bir Bavyera festivaline davet etti. 1979’da Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etti. Pamir Supper Club’daki ABD’li yetkililer yerlerini Rus yetkililere bıraktı.

Ülke iç savaşa sürüklenirken Intercontinental ayrı bir dünya olarak kaldı. Ruslar 1989’da ülkeyi terk ettiğinde, Afganistan Devlet Başkanı Muhammed Necibullah siyah Mercedes’iyle Intercontinental’in önünde durdu. 1992’de Mücahitler, komünistlerle savaşmak için ABD tarafından donatılan ve eğitilen cihatçılar, Kabil’e yürüdü. Mücahitler Intercontinental’de ücretsiz yemek yediler ve kısa süre sonra başkentte birbirleriyle savaşmaya başladılar. Otele roketler düşüyordu. Kötü şöhretli gerilla komutanı Ahmet Şah Mesud ve adamları oteli ele geçirdi.

Beşinci katta, sağda, uzun koridorun sonunda, Intercontinental’in çatı katı olan Khyber Süiti yer alıyor. Süitin etrafını saran balkon, konuklara tüm Kabil’in manzarasını sunuyor. Ben ziyaret ettiğimde BM, bir kursa ev sahipliği yapıyordu: Kişiler arası çatışmalar nasıl çözülür?

Mesud’un saldırılarını burada planladığı ve hedeflerini dürbünle incelediği söyleniyor. Ancak 1996’da güneyden yeni ve daha da radikal İslamcılar geldi ve Kabil’i ilk kez ele geçirdiler. Onlar Taliban’dı. Mercedesli eski başkan Necibullah’ı hadım edip idam ettiler, cesedini şehirde sürüklediler ve halkın önünde astılar. Taliban otelin barındaki sandalyeleri kaldırdı ve halıların üzerine oturdu.

Beşinci kattaki bu uzun koridorda hiç pencere yok. Duvarlardaki neon ışıklar, karanlığa karşı yetmeye çalışıyor. Halı, toz ve başka bir şey gibi kokuyor. Ekşi bir şey. Otel çalışanları beşinci katta bulunmaktan hoşlanmıyor. Perili olduğunu söylüyorlar.

11 Eylül saldırılarından iki gün sonra Taliba, Intercontinental’de bir basın toplantısı düzenledi. Taliban Dışişleri Bakanı, Usame bin Ladin’in nerede olduğunu bilmediklerini söyledi. “Afganistan’da olmadığını biliyorum” dese de bu bir yalandı. Bin Ladin, Taliban’ın misafiriydi. ABD birkaç ay sonra Afganistan’ı işgal etti.

İşgalden sonra Intercontinental bir kez daha yabancı diplomatların, iş insanlarının ve zengin elitlerin buluşma yeri haline geldi. Yeni hükümet burayı müteahhitlerin yardımıyla yeniledi ama eskisi gibi olmadı. Bir şirket, konukların kahvelerini yudumlarken dağlardan gelen esintiyi hissedebilecekleri yemek salonundaki balkonu kapattı. Başka bir şirket başka bir yemek odası ekledi; tavana boyanmış bulutlar var ve bir yolcu gemisi gibi görünüyor. Bir diğeri ise bahçedeki mermer levhaları sattı. Otel personeli, rüşvetçi yetkililerin Afganistan’daki pek çok şeye yaptıkları gibi Intercontinental’den de istediklerini aldıklarını söylüyor. “O lanetli insanlar her şeyi yok etti. Geriye sadece ismi kaldı” diyor uzun süredir garsonluk yapan biri. “Bunun dışında eski günlerden geriye hiçbir şey kalmadı.”

Taliban yıllarca yeraltında savaştı. Ülkedeki binlerce NATO askerinin varlığına rağmen güç kazandılar. 2011 yılında otele saldırdılar. 9 intihar bombacısı, 12 kişiyi ve kendilerini öldürdü. Son saldırgan bombasını beşinci kattaki 523 numaralı odada patlattı. Oda o zamandan beri yenilendi. Banyo artık pembe fayanslarla dekore edilmiş halde. Ardından, 2018’de başka bir saldırı gerçekleşti. Dört ya da beş suikastçı 12 saat boyunca oteli işgal etti. 40 kişiyi öldürdüler. Konuklar odalarına barikat kurdu, küvetlere saklandı. Saldırıda 519 numaralı odada kalan bir din adamı öldürüldü. Şimdi beşinci katta temizlik yapan bir adam, bazen onun duş sesini duyduğuna yemin ediyor.

Sadece üç yıl sonra, 2021’de Taliban Kabil’i ikinci kez ele geçirdi. Otelin dışındaki muhafızlardan biri, intihar bombacılarından bazılarını tanıyordu. “İnanılmaz derecede cesurlardı” diyor. Saldırıları düzenleyen Sirajuddin Haqqani şu anda İçişleri Bakanı. Intercontinental’in balo salonunda bir konuşma yaparak suikastçıların ailelerine teşekkür etti. Otel odalarının kapıları saldırıları hatırlatıyor: kurşun geçirmez çelik üzerine kahverengi boya.

Mutfak

Mutfakta pazarlama müdürü Faqiri, içinde kuzu kaynayan büyük bir tencereyi işaret ediyor. “Bunu 230 dolara sattım. Yaz bunu” diyor. İki aile bir konferans salonu kiralamış ve erkekler çocuklarının düğünü öncesinde başlık parası pazarlığı yapıyor. Faqiri onları akşam yemeğine de kalmaya ikna etti.

Mutfaktaki tencerelerde 900 kişilik yemek bulunmakta. Öğlen ve akşamları açık büfe var. Bugün mutfak personeli, Savunma Bakanlığı için de yemek pişiriyor. 700 kişi. Yemekler silahlı bir eskort eşliğinde kamyonla bakanlığa ulaştırılacak. Intercontinental aynı zamanda Taliban’ın da yemek tedarikçisi.

Baş aşçı Sayed Mazaffar Sadat. Taliban iktidarı ele geçirmeden önce Intercontinental’e gelmiş. Sadat, Taliban yönetimi ele geçirdikten sonra bile ülkeyi terk etmeyi hiç düşünmediğini söylüyor. Yakında Fransa’daki bir yemek yarışmasında Afganistan’ı temsil edecek ve arkadaşları ona orada kalması gerektiğini söylüyor. O, başka bir yerde daha iyi bir yaşam bulma umuduyla Afganistan’ı yasal ya da yasadışı yollardan terk eden sayısız genç adamdan sadece biri olacak. Taliban’ın iktidara gelmesinden bu yana tahminen 1,6 milyon Afgan kaçtı ve bunların çoğu komşu İran ve Pakistan’da güvencesiz koşullarda yaşıyor. Sadat şöyle diyor: “Benim felsefem şu: ölüm nasıl olsa gelecek. Ülkenizi terk etseniz bile gelecek.

Mutfağın sıcağında, Sedat’ın aşçılarından biri boş boş duran bir Talib’e emir veriyor: “Sana burada ihtiyacımız yok. Ofisine git.”

Taliban 1990’larda ilk kez iktidara geldiğinde, otelin başına sadece kendi adamlarından birini yerleştirmişti. Bu kez savaşçılarını her ofise yerleştirdiler ve hiyerarşinin çeşitli kademelerine entegre ettiler: Taliban ve Taliban olmayanlar birlikte çalışmaya zorlanıyor. Otelin tüm kadın çalışanları evlerinde. Maaşlarını almaya devam etmeleri gerekiyor ama işe gelmelerine izin verilmiyor. Binadaki tek kadın alt katta, güvenlik kapılarından birinin girişinde çalışıyor ve kadın misafirleri tarıyor. Vücudunu ve saçlarını örtüyor ama yüzünü örtmeyi reddediyor. “Bunun için çok yaşlı olduğunu” söylüyor.

Mutfağı Faqiri yönetiyor. Sürekli telefonda, bir sorunu çözmeye çalışıyor. Niazai meşgul görünmeye çalışıyor. Bazen mutfaktaki ekmek sepetlerinden birini kaldırıp tekrar yere koyuyor, elinde tek bir kivi çeviriyor ya da bir kutu kolanın üzerindeki son kullanma tarihine bakıyor. Kalite kontrolden de sorumlu olduğunu söylüyor.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Taliban’ın öğrenmeye istekli olduğu düşünülüyor. Yönetim bazılarının eğitimi için para ödedi ve eski gerillalar şimdi bilgisayar kursları alıyor. Yeni yöneticiler barış ve uzlaşma kararı aldı. Yine de birçokları için garip bir durum var: 20 yıldır herkesin korktuğu isyancılar birdenbire ofislerinde oturmaya başladı. Intercontinental’in eski bir çalışanı şöyle diyor: “Savaşçılardan biri benim astımdı. Ama ona ne emir vermem gerekiyordu ki? Elinde silah vardı.

Bahçe

Niazai otelin harap tenis kortuna bakıyor. File kayıp. Bir hakem sandalyesi köşede paslanmakta. Tenis koçu İspanya’ya kaçmış ya da Niazai öyle duymuş. Buraya ilk kez geliyor: “Kim tenis oynamayı biliyor?” Niazai son iki yılda otelde pek çok görevde bulunmuş ve şimdi de insan kaynakları müdürü olmuş. Ayda 450 sterlin maaş alıyor ve düğünü için para biriktiriyor. Gösterişli bir kutlama olması gerekiyor ama geliniyle henüz tanışmamış.

Niazai, “Yarın bana odaları temizlememi emrederlerse, hiç soru sormam” diyor. Emirlere uyuyor. Taliban’ın anlaşılması zor bir emir komuta zinciri var. Kandahar’daki Emir ve sırdaşlarının en tepede oturduğu, onları Kabil’deki bakanlar ve yardımcılarının izlediği açık. Ancak Kabil’de ve dışarıda güçlü yerel komutanlar da var. Taliban bazen dışarıdan göründüğünden daha az homojen bir hareket. Komutanı bir keresinde Niazai’ye çok sevdiği uzun saçlarını kesmesini emretmiş. O da hemen kesmiş.

Onu cepheye, herhangi bir cepheye geri gönderecek bir emir bekliyor. Emir gelirse ertesi gün değil, hemen gideceğini söylüyor. “Bu otel benim için bir hapishane gibi” diyor. Dağları, ormanları ve soğuk nehirleri özlüyor. Niazai bahçedeki çimlerin üzerinde yürürken ayakkabılarını çıkarıyor ve yalınayak yürüyor. Çimenleri ayak tabanlarında hissetmek istiyor. O zaman tüm olumsuz düşüncelerin yok olduğunu söylüyor.

İkinci kat

Hakimi ailesi Intercontinental’in ikinci katında, 238 ve 239 numaralı odalarda kalıyor. Otelde çok fazla misafir yok. Üçüncü katta kalan ve her sabah beyaz bir SUV ile alınan bir grup Rus var. Hindistan’dan da bir yazılımcı. Himalaya tuzundan yapılmış lambalar satan Pakistanlı bir iş insanı. Bir de Hakimiler.

67 yaşındaki Hayatullah Hakimi ve 64 yaşındaki eşi Aziza, 1988 yılında Afganistan’dan kaçmışlar. Hayatullah’ın eskiden bir kuyumcu dükkanı vardı. Sonra gizli servisin dikkatini çekti.

Hakimiler Intercontinental’in güzel günlerini yaşadılar. Hayatullah eskiden Cuma öğleden sonra dükkanını kapatır ve eşiyle birlikte Intercontinental’e gelirmiş. Hayatullah, “O zamanlar Beatles’ı seviyorduk. Pop müzik Afganistan’a yeni yeni geliyordu” diyor. Gruplar havuz başında konser veriyordu. Kadın turistler mayolarıyla yüzüyordu. Otelin etrafı çam ağaçlarıyla çevriliydi ve bahçedeki hoparlörlerden Afganistan’ın Elvis’i Ahmad Zahir’in müziği duyuluyordu. Hakimiler de o zamanlardan kalma fotoğraflar var: Adam kalın bıyıklı, uzun saçlı ve parlak kemer tokalı, kadın ise İspanyol paça pantolon giymiş.

Hayatullah şöyle diyor: “Bir keresinde bir müşteri bana ABD vizesi teklif etti. Ama ben gitmek istemedim. Kabil dünyanın en güzel yeriydi.”

Azize şöyle diyor: “Kimse ülkeyi terk etmek istemedi, kimse Avrupa’ya ya da Amerika’ya gitmek istemedi. İnsanlar bize geldi.”

Hakimiler şimdi Kanada’da yaşıyor. Yetişkin kızlarına bir zamanlar terk ettikleri şehri göstermek için Kabil’e gelmişler. Tanımadıkları sokaklarda arabayla dolaşarak zaman geçiriyorlar.

Azize şöyle diyor: “Bu oteldeki herkes çok güzel takım elbiseler giyiyordu. Erkekler eskiden sadece evlerinde geleneksel kıyafetlerini giyerlerdi. Tüm bu değişiklikleri görmek çok acı verici.”

Hayatullah şöyle diyor: “Her gece ağlıyorum. Umarım otel açık kalır. Bu bizim kimliğimizin bir parçası.”

Lobi

İyi bağlantılarınız olmazsa, Intercontinental’e giremezsiniz. Faqiri’nin babası, Taliban’ın ilk döneminde otel müdürlerinden biriydi. Kabil düştükten sonra onu tekrar aramışlar ve geri dönmek isteyip istemediğini sormuşlar. O da onun yerine, oğlunu gönderdi. Taliban yönetiminin ilk döneminde, Taliban’ın kurucusu ve lideri Molla Ömer bir keresinde oteli ziyaret etti. Otelde hiç misafir yoktu ve Faqiri’nin babasına sordu: “Neden burada kimse yok?” Faqiri’nin babası Taliban liderine şöyle dedi: “İnsanlar sizden korktukları için gelmiyorlar.” Bunun üzerine Molla Ömer radyodan Kabil’de güvende olmak isteyen tüm yabancıların Intercontinental’e yerleşmeleri gerektiğini duyurdu. Ertesi gün otel doluydu. Hikaye de böyle devam ediyor.

Faqiri’nin oteli nasıl dolduracağına dair fikirleri var: Balo salonunu büyütmek. Bir helikopter pisti inşa etmek. Üniversite fakültelerinden birini ya da bir hastaneyi devasa otel arazisine taşımak. Ancak tüm bunlar için, şu anda kimsenin sahip olmadığı paralar gerekiyor.

Geçmişte büyük düğün partileri Intercontinental’in balo salonunda yapılırdı. Yüzlerce davetlinin katıldığı Afgan düğünlerinde geleneksel olarak bir erkekler ve bir de kadınlar bölümü bulunur. Taliban döneminde düğünlerde müzik çalmak yasak, ancak bazılarında kadınlar bölümünde hala müzik duyulabilir. Afgan kadınları her zaman bir yolunu bulur ve Taliban kadınlar bölümünü kontrol etmeye cesaret edemez. Ancak Taliban’ın sahibi olduğu Intercontinental otelinde müzik kesinlikle yasak.

Faqiri de kaçabilirdi. Kabil’in düştüğü gün olan 15 Ağustos 2021’de bir arkadaşı havaalanındaydı. Tahliye uçuşlarından birinde onun için bir yer ayarlayabilirdi. Ancak Faqiri kaldı. Tek başına ayrılmak istemiyordu. Önce nişanlısıyla evlenmek istiyordu. Düğün daha sonra Intercontinental’in büyük balo salonunda gerçekleşti. Eşi düğünden kısa bir süre sonra bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Henüz yurtdışına gitmekten tamamen vazgeçmiş değil. Doktora yapmak istiyor. Ama şimdilik burada kalacak. Eski Afganistan’ı özlüyor mu? “Tabii ki özlüyorum.”

Altın asansör birinci katta duruyor. Usame bin Ladin kısa bir süre burada, 196 ve 197 numaralı odalarda kalmış. Asansörün hemen yanında, kalın kablolar bir kapının altından geçiyor ve döşenmiş halının altında, 114 numaralı odada kayboluyor. Burada gizli polis video monitörlerinin önünde oturuyor. Ajanlardan biri pişmanlık dolu bir ses tonuyla, gelecekte kabloları daha iyi gizleyeceklerini söylüyor. Koridorun sonunda, 122 numaralı oda, otel başkanının ofisi. Hafız Zia-ul-Haq Jawad koltuğuna oturmuş. “Taliban’ın imajı, bizim bir şeyleri yıkmak için burada olduğumuz yönünde. Ama biz inşa etmek için buradayız” diyor.

Oteldeki odaların kötüleştiğini görmek Jawad’a acı veriyor.Artık beş yıldız derecesine layık olmadığını söylüyor. Bize burayı yenilemek, yeniden inşa etmek ve herkes için erişilebilir kılmak istediğini söylüyor. Taliban yönetimi ele geçirdiğinden beri, Taliban’dan olsun olmasın, Kabil halkı bazen manzaranın fotoğrafını çekmek için otele geliyor. Eskiden olsa ilk güvenlik bariyerinden geri çevrilirlerdi.

Jawad, çalışanları söz konusu olduğunda Taliban ve Taliban olmayanlar arasında ayrım yapmadığını söylüyor. Tek önemsediği şeyin; herkesin çok çalışması, dürüst olması ve ulusa hizmet etmesi olduğunu söylüyor: “Bazen mutfağa iniyorum.Herkese şunu gösteriyorum: Ben de sizden biriyim. Kimsenin Taliban’ın sadece kısa bir süreliğine burada olduğunu düşünmesini istemiyoruz.

Ofisinin duvarında otelin en güzel günlerinden kalma, havuzda yüzen insanları gösteren bir fotoğraf var. Birisi şezlonglardaki kadınların üzerini beyaz boyayla boyamış.

1960’ların sonunda Intercontinental

Havuz

Akşamları yarasalar Intercontinental’in havuzunun üzerinde kanat çırparak durgun suyun üzerine üşüşen sivrisinekleri kovalıyor. Havuzun en derin yerinde yeşilimsi bir tortu var. Havuz sözde, eninde sonunda tatlı suyla doldurulacak. Bir sivrisinek Niazai’nin patates kızartmasının üzerine konuyor. Her akşam yaptığı gibi tabağını büfeden doldurmuş. Faqiri masada onun yanında oturuyor. Üstlerinde bir dizi ışık asılı.

Gün ışığında çok belirgin olan çürüme, çatlaklar şimdi renkli ışıklarla yumuşatılmış. Rüzgar, çam ağaçlarının arasından hışırdıyor. Faqiri elini Niazai’nin sandalyesine koymuş. Arkadaş olduklarını söylüyor. Bir an için gerçekten de öyleymişler gibi görünüyor, iki genç adam, ikisi de gülümsüyor. Faqiri ince sigaralar içiyor. Niazai sigara içmiyor.

Faqiri’nin arkadaşlarının çoğu Afganistan’ı terk etmiş. Kalanlar hep Taliban’dı ama o bilmiyordu. Hindistan’daki üniversitede bir keresinde komik bir video kaydettiklerini anlatıyor, kendisi ve Afgan öğrenci arkadaşları üniversitenin önünde dans ediyorlarmış. Kabil’in düşmesinden sonra öğrenci arkadaşlarından biri onu arayıp videoyu silip silemeyeceğini sormuş, çünkü o bir Talibanmış.

Niazai için casus olmak, gizlice savaş yürütmek bir oyundu. “Artık oyun bitti” diyor. Ruslar havuz kenarında karanlık bir köşede oturuyorlar. Savunma Bakanlığı tarafından davet edilmişler ve eski Rus helikopterlerini yeniden uçuşa elverişli hale getirmekle görevlendirilmişler.

Daha sonra Faqiri’ye, Niazai’nin nesini sevdiğini soruyorum. “O iyi bir adam. İş yaptırmak söz konusu olduğunda asla hayır demez” diye yanıtlıyor. Faqiri, Taliban’ın ona ve oteldeki diğer Taliban olmayanlara ihtiyacı olduğunu söylüyor. Niazai ve diğer Talibanlar böyle bir oteli nasıl işleteceklerini çok yavaş öğreniyorlar. Faqiri, Taliban ile diğer çalışanlar arasında olduğu kadar Taliban ile müşteriler arasında da bir tür köprü oluşturuyor. Yeni yöneticiler için bu hiç de kolay değil: “Onları anlamam gerekiyor. Ama onlar asla kendilerini açıklamıyorlar.”

Niazai’ye de aynı soruyu soruyorum: Faqiri’nin nesini seviyor? “Saf bir kalbi var ve asla kıskanç değildir.” Genel olarak, Intercontinental’de birinden hoşlanmıyorsa, o kişinin oteldeki günlerinin zaten sayılı olduğunu söylüyor. Resmi olarak Faqiri ile eşit olduklarını ama kendisinin Talib olduğu için daha kıdemli olduğunu anlatıyor.

Niazai motosiklete binmeyi seviyor. Taliban yıllarca eski Hondalarla savaşa gitmiş, geceleri uyumak için selenin üzerine bir battaniye koymuşlar ve hep hızlı gitmişler. Faqiri hiç motosiklete binmemiş. Intercontinental’de çalışmanın hayalindeki iş olduğunu söylüyor. Bu yıl 2-3 milyon sterlin kâr elde etmek istiyor, hedefi bu. “Bunu yapabilirim” diyor.

Akşamın bir vakti Faqiri kalkıyor ve eve gidiyor. Karısı ve oğlu onu bekliyor.

Bodrum

Oteldeki avizeler söndürüldü. Saat gece 11’i geçti. Bodrum kattaki çamaşırhane kapalı, sauna ve güzellik salonu barikatlarla çevrili. Sadece spor salonunun beyaz fayansları neon ışığıyla parıldıyor. Niazai kondisyon bisikletinde pedal çeviriyor. Her gece arkadaşlarıyla birlikte burada egzersiz yaptıklarını, arkadaşlarının otelin etrafındaki Taliban muhafızları olduğunu söylüyor. Ama bugün yalnız. Geleneksel kıyafetlerini çıkarmış ve bir zamanlar Afganistan’daki Amerikan askerleri arasında popüler olan bir spor markası olan Under Armour eşofmanı giyiyor. Çöp kutuları boş Red Bull kutularıyla dolu.

Niazai bir keresinde bana şöyle demişti: “Barış, Afganistan için iyi. Ama bizim için sıkıcı.” Bu hayata alışmaktan korkuyor. Savaşmaktan hiç korkmadı ama şimdi bir gün tekrar savaşa gitmekten korkacağından endişe ediyor.

Spor salonundaki aletlerin çoğu bozuk. Kürek çekme makinesinin kolu kayıp; Niazai’nin bir arkadaşı sert bir çekişle koparmış. Kum torbası da tahrip edilmiş. Sessiz ve sadece Niazai’nin pedallarının uğultusu sessizliği bozuyor. Pek uyumadığını söylüyor; hiçbir arkadaşı uyumuyor. Bazen lobide kulaklıklarını takıp tek başına oturuyor ve WhatsApp gruplarında paylaşılan Afganistan’daki Taliban operasyonlarının videolarını izliyor. Niazai, haberleri takip etmek zorunda olmadığını söylüyor. Ülkede neler olup bittiğini gazetecilerden daha iyi biliyor. Yağlı saçları gidona yaslanırken yüzüne düşüyor. Eşofmanının içinde neredeyse savaşın tükürdüğü sıradan bir genç adam gibi görünüyor.

Kaynak: Guardian