35 yaşındaki Ziad, Gazze’de yaşadıklarını gün gün yazıyor. Birilerini kaybetmenin hissettirdiklerini anlatıyor.
7 Kasım Salı
Arkadaşımın bir adı yok. Onunla hayatımın zor bir döneminde tanıştım.
Yeni bir işe başlamıştım ve işe dönmeye hazır olup olmadığımdan emin değildim. Onun varlığı ihtiyacım olan tek şeydi.
Arkadaşım, iki kız çocuğu sahibi harika bir babaydı. İçinde yaşadığımız muhafazakar toplumda erkek çocuk sahibi olmadığı için baskı görüyordu. Ancak o kızlarıyla son derece mutlu ve gururluydu. Bana birkaç kez onların kendisine fazlasıyla yettiğini, şimdiye kadar aldığı en büyük hediye olduklarını söyledi. Onların güçlü ve bağımsız olmalarını istiyordu.
Ofisteki insanlar bize “Kankalar” derdi. Molalarımızı birlikte geçirir, konuşur ve gülerdik, önemli ve saçma konuları tartışırdık. Eşsiz bir kahkahası vardı. Bir keresinde ona kendime bir fincan alacağımı söyledim. Ertesi gün ofisimde onun hediye ettiği güzel bir fincan belirdi. Başka bir işe girdikten sonra bile bana aldığı fincanı yanımda götürdüm ve zaman zaman ona mesajlar göndererek tekrar birlikte mola vermeyi diledim.
Arkadaşım başkalarına yardım etmeyi çok severdi. Her ay maaşından tavuk, sebze ve diğer gıda maddelerini alır ve yoksul ailelere verirdi. İş yerinde meslektaşlarına yardım etmekten asla çekinmezdi. Herkes ondan sevgiyle bahsederdi.
Ayda bir kez, birlikte bir ya da iki saat yürüyüşe çıkardık. Egzersiz için değil, eskiden paylaştığımız harika tartışmalardan birini yapma fırsatı için.
İki hafta önce bana bir mesaj göndererek taşınacak bir yer aradığını söyledi: “Okullardaki ya da hastanelerdeki yer değiştirmelerle başa çıkamıyoruz. Ailemi götürebileceğim düzgün bir yere ihtiyacım var. Aksi takdirde Gazze Şehri’nden ayrılamayacağım.”
Hiç yer kalmamıştı. Ondan gelen son mesaj birkaç gün önceydi. Bana ne kadar yorgun olduğunu ve her gün hayatta kalmaya çalışmanın ve başarmanın bir mucize olduğunu söyledi.
Kız kardeşim haberi çevresinden alıyor. Hemen ortak bir arkadaşımızı arıyorum, o da beni sakinleştiriyor ve o olmadığını söylüyor: “O olamaz, yakın zamanda onunla konuştum” diyor.
Arkadaşımın cep telefonunu aramaya çalışıyorum ama ulaşamıyorum.
On beş dakika sonra, ondan ağlayan bir telefon alıyorum: “Bu sanırım o.”
Bir saat sonra doğrulayabildik. Arkadaşım, karısı ve iki kızı artık hayatta değildi.
Ağlamıyorum. Bir damla gözyaşı bile yok. Ortak arkadaşımızı tekrar arıyorum ve ona onun gibi büyük insanların anılarımızda yaşayacağını söylüyorum. Her zaman onun ne kadar harika bir insan ve baba olduğunu konuşacağız.
Görüşmeyi bitirdikten sonra balkona çıkıyorum ve onu tekrar aramaya çalışıyorum. Belki bir söylentiydi, umarım kötü bir şakaydı. Lütfen, hayatta ol. Lütfen, hayatta ol.
Nasıl hissettiğimi bilmiyorum.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Dün, çamaşırlarımızı elde yıkadık. Çatıya çıktım, çamaşırları aşağı indirdim. Kurumamış bile ama umurumda değil. Çamaşırları katlıyorum.
Ayağa kalkıyorum, odaya bakıyorum. Değiştirilmesi ve taşınması gereken bir sürü şey var. Kız kardeşim hiçbir şey söylemiyor. Bütün odayı yeniden düzenliyorum.
Nefes almam lazım. Yalnız kalmaya ihtiyacım var. Bu korkunç zamanlarda yalnız kalamazsınız. Duygularınıza odaklanacak alanınız yok, ölü bir insanın yasını bile tutamıyorsunuz.
Tuvalete gidiyorum, kapıyı kapatıyorum ve yere oturuyorum. Ağlayamıyorum ve nefes de alamıyorum. Kendimi sakinleştiriyorum ve dışarı çıkıyorum.
Çocukları odamızda buldum. Evcilik oynuyorlar. Onları dinliyorum ve arkadaşımın kızlarını düşünmeden edemiyorum. Kızları gibi iyi yetişmiş insanların geleceğin olumlu tohumları olduğuna emindim ve ona hep söyledim. Onlar gibi çocuklar bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirecek olanlardır. Ne yazık ki onların hiç şansı olmadı.
Tanımadığınız insanların öldüğünü duymak da kötü ancak size yakın birini kaybetmek… Sırlarınızı paylaştığınız birini, enerjisi parlayan birini… Bu yaşayabileceğiniz en korkunç şeylerden biri.
Bu kabustan kurtulmadan önce daha kaç kişiyi kaybedeceğiz? Kaç hayal ölecek? Daha kaç büyük insan sevdiklerinden çalınacak?
Arkadaşım Gazze’de öldü. Cenazesinde orada olamayacağım. Düzgün bir cenaze töreni olacak mı? Yoksa onun ve ailesinin cesetleri tüm bu durum sona erene kadar öylece bırakılacak mı? Sevdiklerine sarılamayacağım ve onlara ne kadar üzgün olduğumu söyleyemeyeceğim.
Arkadaşımın adı yok çünkü benim arkadaşım herkesin arkadaşı. O, iş yerindeki nazik iş arkadaşı, parkta gördüğünüz harika baba ve herhangi bir topluluktaki yardımsever kişi.
Arkadaşımın ne kadar korktuğunu merak ediyorum. Öldüğünde kızlarına sarılıyor muydu?
Kaynak: Guardian