Gazze Günlükleri: “Kendimi özlüyorum…”

35 yaşındaki Ziad, Gazze’de yaşadıklarını gün gün yazıyor. Bir savaşın ortasında bile, her hayat değerli. Ziad da bunu, kedileriyle tecrübe etmek zorunda kalıyor.

8 Kasım Çarşamba

02.00 – Kız kardeşimin ateşi var. Başını kaldıramıyor ve halüsinasyon görüyor. Ateşi düşer umuduyla başına ıslak havlu koyuyoruz. Kimseyi arayamıyoruz ya da yardım için bir yere gidemiyoruz.

Durum tehlikeli olmadığı için minnettarım. Dün gece Ahmet bize tansiyon sorunu nedeniyle hastaneye gitmesi gereken bir akrabasından bahsetti. Onunla birlikte gitti ve durumun ne kadar korkunç olduğunu görünce şok oldu. Hastaneye kaçan aileler sadece dışarıda değil, içeride ve koridordalardı. Yataklarını yere serip uyuyorlardı. Saatlerce bekledikten sonra doktor, akrabasının durumunun stabil olduğundan emin olmak için birkaç saat gözetim altında tutulması gerektiğini söyledi. Oturabileceği bir yer olmadığı için hastanenin dışında bekledi.

Kaldığımız yerdeki kutusunda olan Jack hariç, kedilerimizin her biri kanepelerden birinde yatıyor. İçinden çıkmaya çalışmaya başladı, bu harika bir şey ama daha dikkatli olmalıydım. Göremediğinden eminiz. Günler boyunca sokaklardaki yavru kedilerin ve hasta görünen kedilerin yanından geçiyorum ama onları yanıma alamıyorum, zaten dört kedimiz var ve ikisi kötü durumda. Her birini kurtaramayacağımızı kendime hatırlatıyorum. Umarım hayatta kalırlar.

Hastanelerdeki doktorları merak ediyorum, normal şartlar altında bile başa çıkamayacakları sayıda vaka alıyorlar. Eminim hangisini kurtaracaklarına ya da hangi kişiye bakım sağlayacaklarına karar vermek zorunda kalıyorlar. Şu anda yaşadıkları korkunç durumu ve tüm bunlar sona erdiğinde yaşayacakları dehşeti hayal bile edemiyorum.

05.30 – Kız kardeşim iyileşmeye başladı. Yirmi dört saattir bir dakika bile uyumadım. Uyandı ve biraz hareket etmeye çalıştı, ben de gözlerimi kapatmaya karar verdim. On beş dakika sonra “Kedi burada değil” diye bağırdığını duydum. Hemen gözlerimi açtım. Manara ve Jack odadalar, genç kedi de öyle. Eyvah, kayıp olan büyük kedi.

“Emin misin?” diye soruyorum.

“Evet, birkaç kez kontrol ettim, çok yüksek bir ses duyduğumuzda balkondaydı, diğer kediler korkup içeri girdiler. Atlamış olabilir.”

Dışarısı neredeyse tamamen karanlık, diğer kedileri kutularına koyuyorum ve ikimiz de onu aramaya iniyoruz. Kız kardeşim deli gibi koşuyor, hüngür hüngür ağlıyor. Kedisini kaybettiğimize eminim. Cep telefonumun fenerini kullanarak her yeri aradım. Onu bulmamız için dua ettim, zaten çok fazla korku yaşadı ve şimdi de bu, yalnız kalmak. Çok korkmuş olmalı.

Bir komşumuz pencereden eğilip kız kardeşime çevremizdeki boş arsalardan birine doğru ilerleyen “beyaz bir şey” gördüğünü söyledi. Komşunun yedi ve dokuz yaşlarındaki çocukları dışarı çıkıp bizimle birlikte bakmaya başladılar.

Hepimiz nereye gittiğimizi bilmeden sağa sola koşturuyorduk. Sonunda büyük çocuk bağırdı: “Onu buldum, onu buldum!”

Ateşi olan hasta kız kardeşim çok hızlı koşuyordu. Ben ondan daha yakındım ama daha geç vardım.

Kedimizi bulduk, bir çalının altında saklanıyordu, kılını bile kıpırdatmıyordu. Çok korkmuştu. Ablam ona sarıldı, ağladı, onunla ilgilenemediği için özür diledi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Odaya geri döndük. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kedimiz geri döndüğü için minnettar olsam da, adrenalinden sonra en az 24 saat daha bir dakika bile uyuyamayacağımdan eminim.

12.00 – Arkadaşım bizi kontrol etmek için beni aradı. Sinirli görünüyordu: “İlkel zamanlara geri döndük. Artık gazımız yok, bu yüzden tüm ailem dışarı çıktı ve yemek pişirmek için odun yakmaya başladık. Düşünebiliyor musunuz? Öğle yemeğimizi odun yakarak yedik. Başka nelere katlanabileceğimizden emin değilim. Durum çok daha kötüye gidiyor.”

15.00 – Ölmekte olan insanların sayısına daldık. Bazılarını tanıyoruz, bazıları arkadaşlarımıza yakın, bazıları da bize yakın. Çaresizlik hissi beni bunaltıyor ve ağlayamıyorum. Üzüntümle hareket edemiyorum, sadece “normal” davranıyorum, bu da beni çok endişelendiriyor.

Bir aşk şarkısı dinlemeye karar veriyorum. Bu dönem aşk şarkıları için en uygun dönem değilse, hangisi? Şarkı bir film müziği: “Adem Hanan’a sarıldığında… tüm dünya onun ellerindeydi …. İnsan oldu.

Günler önce sokakta karşılaştığım genç bir çifti düşünmeden edemedim. Altı hafta önce evlenmişlerdi.

“Büyük bir hikayeleri” yoktu, basitçe, bir adam bir kızla tanıştı, aşık oldular, her şey yolunda gitti, aileleri ilişkilerini destekledi ve işte, evlendiler. Hikayelerinin ilk bölümü olan balayının, hayatlarını kurtarmak için kaçmayı ve bu zor zamanlarda aşklarını test etmeyi içereceğini bilmiyorlardı. Birlikte güzel vakit geçirmek ve güller almak yerine, ellerinde kalanları yıkayamadıkları için kıyafet almaya çalışıyorlardı.

Tanıdığım ve birkaç aydır evli olan bir başka çift ise yurtdışında, her ikisi de yüksek lisanslarını tamamlamak için burslu olarak bulundukları sırada tanışmışlardı. Herkes onların aşk hikayesinden bahsediyordu. Koca birkaç gün önce öldürüldü, arkasında karısını ve umut verici bir gelecek bırakarak. Yirmili yaşlarında bir kadının dul kalma deneyimini nasıl yaşayacağını hayal bile edemiyorum.

17.00 – Uluslararası bir numaradan arandım. Arayan arkadaşımın kız kardeşiydi ve kimse aramalarına ya da mesajlarına cevap vermediği için kardeşini ve ailesini kontrol etmemi istiyordu. Bağlantı olmasına rağmen son derece kötü. SMS mesajları gönderiyoruz ama bazen hiç ulaşmıyor; birini aramak için neredeyse bir saat uğraşıyorsunuz, eğer şanslıysanız; ve internet bağlantısı neredeyse kullanılamıyor, mesajları gönderildikten beş altı saat sonra alıyorum; ve bazen ertesi gün. İşin komik yanı, uluslararası bir arama yapmak yerel bir arama yapmaktan daha kolay. Üç saat sonra ailesini kontrol edebildim. Güvendeler.

19.00 – Manara oturduğum kanepenin üstünde oturuyor. Çok hasta olduğu için kutusunu Jack’e vermek zorunda kaldığım için ondan özür diledim. Şu anda bizim evimizde olsaydı hayatının nasıl olacağını anlatmaya başladım, ona keyif alacağı birçok alana sahip olacağını söyledim. Oir zamanlar sahip olduğumuz kedi oyuncaklarından ve yataklarından bahsettim.

Ev hakkında konuşurken kullandığım ses tonunu fark ettim. Sanki uzun yıllardır orada değilmişim gibi, sanki neredeyse bir ay önce bulunduğum gerçek bir yerden değil de bir rüyadan bahsediyormuşum gibi.

Evimi gerçekten özlüyorum. Hayatımı özlüyorum. Kendimi özlüyorum.

Kaynak: Guardian