Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“Cumhuriyet Kadınları Sahneye Çıkıyor” sergisi | Müge Cengizkan: “Cumhuriyet kadınları bütün ülkelerde sahnedeler ve inmeye de niyetleri yok”

Cumhuriyetin erken dönemlerinde bilim, sanat, siyaset alanlarında öne çıkmış, Türkiye ve Almanya’dan üçer kadını bir araya getiren bir “Cumhuriyet Kadınları Sahneye Çıkıyor” adlı sergi ziyarete açılıyor. Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasının 89. yıldönümünde açılan serginin küratörleri Müge Cengizkan ve Ali Cengizkan Medyascope’a konuştu. Müge Cengizkan, serginin çıkarımının kadınlar ve çocuklar için bir devrim olan cumhuriyet rejimini koruyup, onu gelecek kuşaklara iyileştirerek taşımak gerekliliği olduğunu söyledi ve “Cumhuriyet kadınları bütün ülkelerde sahnedeler ve sahneden inmeye de niyetleri yok” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı ve Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarının 89. yıldönümünde “Cumhuriyet Kadınları Sahneye Çıkıyor” isimli araştırma sergisi bugün (5 Aralık) ziyarete açılacak. Cumhuriyetin erken dönemlerinde bilim, sanat, siyaset alanlarında öne çıkmış altı kadının yaşamı ve çalışmaların tanıtılacak. Almanya Federal Cumhuriyeti Büyükelçiliği tarafından düzenlenen sergi, 24 Şubat 2024’e kadar Goethe-Institut Ankara’da ziyaret edilebilecek.

Serginin küratörlüğünü yapan mimar, editör Müge Cengizkan ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ali Cengizkan, serginin temasını, seçilen eserleri ve günümüz Türkiye’sinin kadın hakları ve toplumsal cinsiyet ilişkisini Medyascope‘a anlattı. Sergi kapsamında, bugün saat:18.30’da düzenlenecek panelde ise Prof. Dr. Feride Acar ve Prof. Dr. Senem Timuroğlu, Türkiye’de kadın haklarının güncel durumu ve Osmanlı’dan günümüze kadın hakları mücadelesinin gelişimi hakkında konuşacak.

Bugün 89. yılı kutlanan kadınların seçme ve seçilme hakkını almasıyla ilgili ilk adım 5 Kasım 1930’da atıldı. Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verildi, 1933’te ise kadınlara muhtar olma ve köy heyetini seçme hakkı tanındı. 5 Aralık 1934’te Anayasa’da yapılan değişiklikle Türkiye’de kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip oldu.

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumu özellikle kul ve tebaa kültüründen koparan bir oluşumu gündeme getirdi”

Cumhuriyetin 100. yılı onuruna düzenlenen bu sergide “Cumhuriyet Kadınları Sahneye Çıkıyor” temasını nasıl seçtiniz?

Müge Cengizkan: “Temayı biz seçmedik aslında tema bizi seçti diyebiliriz. ‘Anlatılan senin hikayendir’ vurgusunu özellikle yaptık. Bu sergiyle aktarmaya çalıştıklarımızın tümü de bizim geçmişte veya bugün yaşadıklarımız ve gelecekte yaşayacaklarımızdan oluşmakta. Anlatılanlar, bizim hikayelerimiz.”

Ali Cengizkan: “2023 yılında Türkiye, Cumhuriyetin 100. yılını taçlandırıyor. Bu yıl aslında ‘Ankara’nın Başkent oluşunun da 100.yılı’. Osmanlı mirasından doğan yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti, toplumu özellikle kul ve tebaa kültüründen koparan bir oluşumu da gündeme getirdi. Cumhuriyetin yarattığı yeni yurttaş bireyler, toplumdaki yerini bilen, haklarını ve taleplerini dile getiren, birlikte yaşama bilincini taşıyan kadınlar, erkekler ve genç-yaşlı yurttaşları oluşturdular. Bu çerçevede üç yıl gibi çok kısa bir süre içinde hazırlanan Medeni Kanun, toplumda kadın-erkek eşitliğinin hamurunu oluşturdu. Savaş sonrası çocuk hakları ve çocuğun genç bir yurttaş olarak korunması, sakınılması zaten gündeme getirilmişti. 1934 gibi erken bir tarihte, Cumhuriyetin ilanından 11 yıl sonra, kadınlara seçme-seçilme hakları yasayla verildi.” 

“Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılı, Avrupa açısından iki savaş arası bir dönemde yer alıyor”

“Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılı, Avrupa açısından iki savaş arası bir dönemde yer alıyor. Birinci Dünya Savaşı sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü değil, Prusya İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun da çöküşünü getirdi ve üç Cumhuriyet ortaya çıktı. Almanya’daki Weimar Cumhuriyeti de kadınlara özgürlüklerini verdi, Avusturya, ‘Kızıl Viyana’ dönemini yaşadı ve sanat başta olmak üzere kültür ve siyaset alanları hızla özgürleşti. Cumhuriyetimizin 100. yılında, bu üç ülke açısından da ilginç, çakışan ve bazen de iç içe olan gelişmelerin yaşanması, bu dönemin kadınlarının varlığı, katkıları ve özgürleşmeleriyle, yaratıcılıklarıyla, kendi bireylerini ve ‘bedenlerini kurmalarıyla’ anlatılabileceği düşüncesini doğurdu.”

“Birbirleriyle etkileşim altında olan Almanca ve Türkçe konuşan kadınlar üzerinden özgürleşme olgusunu paylaşmak istedik”

Sergide yer alan altı isme nasıl karar verdiniz? Araştırma sergisi için seçilen altı kadına dair nasıl eserler nasıl sergilenmekte?

Ali Cengizkan: “Biz bir özgürleşme olgusunu paylaşmak istedik. Bunu Almanca ve Türkçe konuşan kadınlar üzerinden yaparken, karşılıklı olarak her iki grubun da birbirleriyle etkileşimde olmalarına dikkat ettik. Üç Türk, iki Alman ve bir Avusturyalı kadın, hemen hepsi de 20. yüzyıl başında doğmuş, hepsinin de Türkiye’ye büyük katkıları var. Türk kadınları Almanya ya da Avusturya’da eğitim görmüşler, kültürlenmiş görgü kazanmışlar. Almanca konuşan ülkelerden gelen kadınlar, sığınmacı olmuşlar ya da savaş koşullarının getirdiği ve özellikle de Atatürk dönemi Cumhuriyet yönetiminin insani yaklaşımları nedeniyle Türkiye’de uzun süre bulunmuşlar, barınabilmişler. Genç Türkiye Cumhuriyeti koşulları altında ücretli ya da gönüllü olarak çalışmışlar. Bu süreç sonucunda, Cumhuriyetin getirdiği bireysel özgürleşme altı kadının yaşamlarına ve katkılarına bir değer olarak yansımış. Cumhuriyet, bu altı kadına değerler kazandırırken onlar da Cumhuriyete, Cumhuriyetlere ve dünya kültürüne büyük katkılarda bulunmuşlar.”

Müge Cengizkan

Kadınlar ve hikayeleri

Müge Cengizkan: “Sergide konu olan Mualla Eyüboğlu Anhegger, oldukça aristokrat bir aileden geliyor, ağabeyleri kültür insanı Sabahattin Eyüboğlu ve ünlü ressam-şair Bedri Rahmi Eyüboğlu. Erken dönem kadın mimarlardan biri olarak yetişip Hollanda Goethe-Institut kurucusu Robert Anhegger ile evlendi. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde mimari proje ofisini yürüttü, Topkapı Sarayı Harem Dairesi’ni ve pek çok tarihi yapıyı koruma uzmanı olarak restore etti. Margarete Schütte Lihotzky da 1938’de İstanbul’a geldiklerinde eşi Wilhelm Schütte Güzel Sanatlar Akademisi ve Bayındırlık Bakanlığı’nda çalıştı ama kendisi Taut’un Tatbikat Bürosu’nda Türkiye’nin köy ve kasabaları için okul tasarladı. İstanbul’da katıldığı Avusturya Komünist Partisi üyeliği nedeniyle 1940’da Viyana’ya döndüğünde tutuklandı. Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde hayatta kaldı. Tüm dünya onu ‘Frankfurt Mutfağı’ adı altında tasarladığı modern mutfak düzeniyle tanıyor.”

“Örneğin Halet Çambel, Almanya’da aldığı arkeoloji eğitimi ve sporcu kimliğiyle Türkiye’de Nazım’ın hapishane arkadaşı Nail V. Çakırhan’la evlendi. Hitit dilinin çözülmesinde büyük katkıları oldu. Özellikle Karatepe kazılarını sergilemesiyle Çukurova’da öngördüğü çalışma ve katkılarla arkeoloji dalında ‘alan yönetimi’ kavramını somutlaştırdı. Ailecek Margarete Schütte Lihotzky’nin yakın dostları. Marianne Laqueur ise bir erken dönem bilgisayar uzmanıyken, Nazi Almanya’sından soykırıma uğramamak için kaçan çocuk ve kadınların sevkiyatıyla ilgileniyordu. Semiha Berksoy, Almanya’da aldığı şan ve opera eğitiminden sonra ilk Türk operası Özsoy’da oynayan, Devlet Tiyatroları’nın parlak primadonnasıydı. Nazım Hikmet’le arkadaşlığı nedeniyle hayatı gölgelere itelenen ama ressam olarak kendini ifade eden bir kadındı. Erna Eckstein ve eşi çocuk doktoruydu. Eşi Türkiye’de çocuk hastalıkları bölümünü kurarken, onun gölgesinde kendi uzmanlığını geliştirerek ‘Anadolu’da kadınlar bebeklerini uzun süre emziriyor, bu yöntem daha sağlıklı’ diyecek araştırmaları yapan bir doktordu.”

“Altı kadının hepsi de gözünü budaktan sakınmayan kadınlar”

Sergide sizin için kişisel olarak hangi eser öne çıkıyor? Sergideki eserleri seçerken nelere dikkat ettiniz?

Ali Cengizkan

Ali Cengizkan: “Serginin alt başlığı ‘Cevval, Akılcı, Dirençli, Sabırlı, İnançlı’. Bu altı kadının hepsi de, hani ‘gözünü budaktan sakınmayan’ derler ya, öyle bireyler. Cevval çünkü hızlı ve kararlı davranıyorlar ama akılcı oldukları için cevval olabiliyorlar. Hareket alanlarını ve hangi ‘yeni dünyaları’ yaratabileceklerini biliyorlar. Dirençli olabilmeleri de bu ilk iki özellikle bağlantılı. Atatürk sonrası Türkiye’sinin farklı politik, kültürel durum ve koşullarına karşın direnebiliyorlar. Sabırlı ve inançlı olmaları, birer dünya görüşüne sahip olmalarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla sergide, her bir kişinin değerli birer toplumsal birey olarak Türkiye’ye ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, yapılanmasına katkıları kuşkusuz ön planda oldu ama Türkiye Cumhuriyeti’nin de, yerli olsun yabancı olsun, onlara katkıları çok büyük.”

“Belki de serginin çıkarımı kadın ve çocuklar için bir devrim olan cumhuriyet rejimini korumamız gerektiği”

Müge Cengizkan: “Doğrusu, herhangi birini diğerinden ayırt edemeyiz ama sergimizi hazırlarken yaptığımız araştırmalarla sergide mimarlık, siyaset bilimi, siyaset tarihi, arkeoloji bilimi, tiyatro/opera tarihi, eğitim tarihi, fotoğrafçılık alanlarında katkı sayılabilecek yeni bilgiler var. Mesela Schütte Lihotzky’nin köy okulları proje tasarım ve çizimleri ilk kez ortaya çıkıyor. Laqueur’ün varlığı ve sığınma kültürüne olan katkıları inanılmaz. Berksoy’un tiyatro ve opera alanındaki katkılarını birinci elden paylaşmak kuşkusuz bizim için önemli. Erna Eckstein’ın fotoğrafçı kimliği, hiç de çocuk doktoru uzmanlığından geride değil, kocası Albert’ten bile daha seçici. Eyüboğlu üzerine yeni kitaplar yazılıyor, daha fazla ve renkli bulgular araştırmacılarını bekliyor. Çambel’in akılcı ve serinkanlı ısrarına, tüm bilim insanlarının sahip olması gerekiyor ancak bütün serginin çıkarımı belki de bu değerlerin ortaya çıkmasını sağlayan ve özellikle kadın ile çocuklar için bir devrim olan cumhuriyet rejimini koruyup kollamamız ve onu gelecek kuşaklara iyileştirerek taşımamız gerekliliği.” 

“Türkiye, cinsiyet eşitliği açısından yeni politikalara gereksinim duyuyor”

Cumhuriyetin 100. yılı ile kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşmasının 89. yılında, Türkiye’de kadının temsiliyeti ve günümüz Türkiye’sinde kadınların hakları ile toplumsal cinsiyet ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müge Cengizkan: “Cumhuriyet kadınları bütün ülkelerde sahnedeler. Sahneden inmeye de niyetleri yok. Türkiye, cinsiyet eşitliği açısından yeni politikalara gereksinim duyuyor.”

Ali Cengizkan: “Pederşahi, babaerkil, ataerkil, kutsiyetçi kalıplarla ülkeyi yönetmeye çalışan yönetici anlayışından hızla kurtulmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti kadınlarının buna güçleri yeter.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.