Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Suriyeli erkeklerin savaş ve göç sonrası Türkiye’deki dönüşümü ve iktidar kaybı

Savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve Türkiye’de sığınmacı durumuna düşen Suriyelilerin yaşadıkları zorluklar aile içindeki rolleri de dönüştürdü. “Erkekliğe Karşı Üçlü İttifak” kitabının yazarı Saeid Mozafari, Suriyeli erkeklerin “erkeklik”, “kocalık”, “babalık” statülerinin gurbette maruz kaldığı değişimi Medyascope’a anlattı.

Mersin Akdeniz’de (Uluslararası Göç Örgütü) IOM Türkiye tarafından bağışlanan gıda ve hijyen kitlerini alan mülteci mevsimlik işçiler. Fotoğraf: IOM

Nobel Yayınevi’nin yayınladığı “Erkekliğe Karşı Üçlü İttifak: Savaş, Göç ve Yoksulluk Kıskacındaki Erkeklikler Ankara’daki Suriyeliler Örneği” kitabı, göç sorununu katmanlarına ayırarak incelemeyi hedefleyen araştırmadan yola çıkarak hazırlandı.

Araştırma, savaş, zorunlu göç ve yoksulluk olgularının toplumsal cinsiyet ilişkileri ve özellikle erkeklik dinamikleri bağlamında yarattığı tahrip edici etkileri göz önünde bulundurdu ve Ankara’daki Suriyeli erkeklerin “erkeklik halleri”ni irdeledi.

Profesyonel olarak 12 senedir mülteciler ile çalışan Saeid Mozafari, 2013 yılında, İran’dan Türkiye’ye eğitim için geldi. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Kadın ve Aile Çalışmaları Bölümü’nde doktora eğitimi devam eden Mozafari, aynı zamanda Uluslararası Göç Örgütü’nde (İOM) çalışıyor.

Saeid Mozafari

“Tahayyülümdeki Suriyeli erkek ile örtüşmüyordu”

Araştırma fikrinin 2016- 2017 yıllarında Ankara Gaziosmanpaşa’da ışıklarda gördüğü Suriyeli bir aileyi uzun süre gözlemledikten sonra doğduğunu söyleyen Mozafari, şunları söyledi:

“Bu gözlemlerim geleneksel toplumsal cinsiyet ilişkilerinden farklılaşma olduğunu erkeğin geleneksel olarak kendisinden beklenmeyen bazı şeyleri yaptığını, yapmak zorunda kaldığını fark ettim. Bu davranışların geleneksel Suriyeli erkeklik biçimine ters düştüğünü biliyordum, tahayyülümdeki Suriyeli erkek ile örtüşmüyordu. Bu davranışları babanın en az anne kadar çocuklar ile ilgilenmesi, tahminen dört, beş yaşlarında, yürüyebilen çocuklarından birini kucağında dolaştırması ve bu şekilde kırmızı ışıkta duran arabalardan para istemesi, çocuğun altını değiştirmesi, onlara yemek yedirmesi şeklinde özetleyebilirim.”

“Türkiye’ye gelenler Esad’ın vahşetinden kaçmışlar”

Göç sonrasında toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüşüme uğradığını ve geleneksel Suriyeli erkeklik biçiminin kırıldığını gördüğünü belirten Mozafari, İranlı olması nedeniyle araştırma sırasında beklemediği engellerle karşılaştığını aktardı:

Suriyeliler ile çalışacağımdan dolayı güvenlik mesele oldu. Çünkü bilindiği üzere İran rejimi Esat’ın en iyi müttefikidir ve Türkiye’ye gelenler ise Esat rejiminin vahşetinden kaçmışlar.

Türkiye’deki Suriyelileri daha fazla tanımak ve farklı hassasiyetlerini anlamak adına bir çalışma başlattım ve farklı fikir sahibi Suriyeli insanlar ile istişare ettim, onlar beni uyardı. Etik kurul izni almadığımdan, araştırma ile beraber kendi güvenliğimi de tehlikeye atamayacağımdan dolayı araştırmanın sahasını yapamadım.”

“İran’da öğrendiğim erkekliği sorgulamaya başladım”

Mozafari, 2019’da yüksek lisansa başlar başlamaz, lisans döneminde Aile Sosyolojisi dersini aldığı ve kendisine Prof. Dr. Serpil Sancar’ın “Erkeklik İmkânsız İktidar” kitabından “Erkeklik” sunumu yaptıran Halime Ünal Reşitoğlu’na araştırma fikrinden bahsettiğini anlatıyor.

Araştırmayı yüksek lisans tezi olarak yaptığını aktaran Mozafari, bu çalışmanın kendisini nasıl etkilediğini ise şu sözlerle dile getiriyor:

“Aslında benim toplumsal cinsiyet ve erkeklik meselelerine ilgim tam olarak bu derste şekillendi. Çünkü, İran’da kültürel olarak bana öğretilen erkeklik değerlerinin bir eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkileri içerisinde şekillendiğini bu ders ile beraber idrak ettim ve bunun üzerine öğrendiğim erkekliği sorgulamaya başladım.”

Araştırma sırasında yaşadığı güçlükleri de anlatan Mozafari, dil sorununu Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde eğitim gören iki Suriyelinin çevirmen olarak görev almasıyla, konuşmaktan kaçınan görüşmecilerin güven sorununu da Önder Mahallesi’nde yaşayan bir başka çevirmenin referansı sayesinde çözdüğünü anlatıyor.

“Babamız artık sözde babaydı”

Suriyeliler başta olmak üzere zorunlu olarak göç eden sığınmacıların diğer göçmenlere göre daha sert bir dönüşüm yaşadıklarını anlatan Mozafari, Suriyeliler örneğinde sözü edilen dönüşümün savaş ile başladığını, zorunlu göç sırasında daha da kırılganlaştığını, Türkiye’de karşılaştıkları geçici koruma statüsü, yoksulluk, sömürü düzeni, işsizlik ve toplumsal dışlama ile pekiştiğini tespit ettiklerini anlattı.

Mozafari‘nin araştırması sırasında ortaya çıkan en çarpıcı gerçek ise geleneksel aile içindeki cinsiyetçi rollerin yeniden biçimlenmesi oldu:

Görüştüğüm Suriyeli erkeklerin hepsi ya doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’deki mültecilik yaşamlarında kendilerinden beklenen cinsiyet rollerini, -çocuklarının ve bazen de eşlerinin çalışmak zorunda kaldıkları- için layıkıyla yerine getiremediklerini söylediler.

Katılımcılar için eşlerinin çalışması bir tabuydu, fakat istemedikleri halde ekonomik koşullardan dolayı rıza göstermek zorunda kalmışlar bazıları. Aynı süreci aileleri ile deneyimleyen ve babalarının işsiz kalması dolayısıyla çalışmak zorunda kalan genç Suriyeli katılımcılarımız göç ettikten sonraki süreci “babamız artık sözde babaydı” gibi örneklerle çatışmalar üzerinden anlattılar.

“Baba ailede iktidar kaybı yaşıyor”

“Baba” kimliğinin yeniden biçimlenen yaşamla birlikte iktidar kaybı ile karşılaştığını ve bu kaybın aile içi ilişkilerde çatışma zemini oluşturduğunu anlatan Mozafari, en temel dönüşüm noktasının Suriyeli erkekleri erkek yapan rollerin işlevsiz hale gelmesi ve bu rolün diğer aile fertleri ile paylaşılmak zorunda kalınması olduğunu söylüyor.

İki farklı erkeklik temsili

Mozafari’nin görüştüğü Suriyeli erkekler, anlatılan dönüşümlere ek olarak toplumsal saygınlık, hakkını alabilen erkek, güçlü erkek profili ve benzeri olgular üzerinden de kayıplar deneyimlemiş.

Mozafari, araştırma katılımcılarının ortaya çıkan bu dönüşümlere karşı farklı tepkiler verdiklerini anlatıyor. Araştırmaya göre bu farklılaşma sonucu dini aidiyet ve jenerasyon farkının biçimlendirdiği iki tür erkeklik şekillendi:

“Birinci erkeklik temsilinde yer alan katılımcıların temel ortak karakteristikleri orta yaş üstü ve güçlü dini aidiyet, pratik ve söyleme sahip olmaları, kadınlara karşı dini referanslar ile oldukça küçümseyici ve cinsiyetçi bir tanımlama yapmaları şeklinde özetlenebilir.

Bunlarla beraber bu erkeklik temsilini farklılaştıran temel ortak özellik geleneksel Suriyeli erkek prototipinden uzaklaştıkları ve bu anlamda ailelerinin ihtiyaçlarını tam karşılayamadıklarının ikrah ile beyanlarının hemen arkasından dini ve kültürel bir referans ile oluşan erkeklik kırılmasını meşrulaştırmaya çalışmalarıdır”

Birinci tip: Kadınları küçük gören erkeklik

 Mozafari birinci tip erkekliğe şu örneği veriyor:

“Çalıştığı halde ailesinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadığını ve üzüntü duyduğunu söyleyen bir katılımcı, hemen arkasından ‘Bizim dinimizde var, kadın yetinmesini bilmelidir, yetmiyorsa sorun kadındadır, çünkü onun gözü dışarıdadır’ gibi bir açıklama getirdi.

Bu açıklama ile beraber oluşan erkeklik krizinin aslında meşrulaştırmasını yapıyorlar. Burada görüşmeciler kırılganlıklarına karşı bir koruma ve yeniden üretim mekanizması olarak dini ve geleneksel cinsiyet ilişkilerinin kutsallığını vurguluyorlar.”

İkinci tip: Kadınları kendilerine eşit gören erkeklik

Mozafari ikinci erkekliği ise şöyle açıklıyor:

“İkinci erkeklik temsilinde değerlendirilen katılımcılar orta yaş ve altı dini aidiyetleri ve pratikleri daha zayıf ve erkekliklerinde oluşan kırılmalar ile daha barışık bir tavır sergilemişlerdi.

Aslında birinci erkeklik temsilinde olan katılımcıların karşı noktası diyebiliriz. Çünkü, bu erkeklik temsilinde yer alan katılımcılar, kadınları küçümseyen yaklaşım yerine, ‘kadınlar da bizim gibi toplumun yarısıdır ve hakları vardır’ minvalinde bir açıklamaya yer verdi.

Öte yandan, içinde bulundukları zor koşulları dini söylemler ile meşrulaştırmak ve yeniden inşa etmek ve iktidar alanlarını korumak yerine aile içi dayanışma ve yardımlaşma vurgusu yaptılar.”

“Bu dönüşüm ataerkil yapının çözüldüğü anlamını taşımamalıdır”

Mozafari burada önemli bir ekleme yapıyor son olarak:

“Bu çalışmanın bulguları savaş, zorunlu göç ve mülteciliği deneyimleyen Suriyeli evli erkeklerin ve Suriyeli gençlerin yorumları ve deneyimleri üzerinde şekillendi. Bu anlamda, eril tahakkümün öznesi olan kadınların yorumu burada eksik. Çünkü, tespit edilen erkeklik krizinin şiddet gibi bir tezahürü kesinlikle vardır, fakat benim erkek olmam dolayısıyla Suriyeli kadınlar ile görüşmem mümkün değildi ve erkeklik krizinin yol açtığı şiddeti de tespit edebilmem mümkün olmadı.

İkinci olarak, sözünü ettiğimiz dönüşüm, yeni erkeklik ve erkeklik krizi olguları ataerkil yapının çözüldüğü anlamını taşımamalıdır. Yani, zorunlu göç sonrası ataerkil düzen yok oluyor gibi bir iddia söz konusu değil.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.