Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

ÖZEL HABER: Çevre Bakanlığı, İliç’teki siyanürlü toprağı atık depolama alanına taşımayı planlıyor

Erzincan İliç’te altın madeninde siyanürlü toprağın kayması ardından yığın, mermer ocağı, ana ocak ve güneybatı bölgesindeki geçici depolama yerine taşınıyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan bir yetkilinin Medyascope’a verdiği bilgiye göre, facia öncesinde işletme planlarında atık depolama alanı olarak belirlenen yere kalıcı depolama yapılması planlanıyor. Kimyasal madde içeren toprağın zeminine serilmesi gereken geçirimsiz malzeme olan membranın inşası uzun süreceği için yığın, şimdilik geçirimsiz özelliği olduğu belirtilen ocaklara götürüldü. Buradaki yerin tabanının ve yan yüzeylerin sızdırmazlığının sağlanması için çalışmalar devam ediyor.

Erzincan-İliç’te 13 Şubat’ta Çöpler Altın Madeni’nde siyanürlü toprağın kayması ardından göçük altında dokuz kişi kaldı. Heyelan riski nedeniyle arama faaliyetleri durma noktasına kadar geldi.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 18 Şubat’taki konuşmasında, maden ocağının 940 hektarlık bir alan olduğunu söyledi. Yerlikaya, “liç alanı” denilen yerde yaklaşık 35 milyon metreküp toprak olduğunu dile getirdi. Yerlikaya olay gününe yönelik, ” ‘Sabırlı Dere Alanı’ dediğimiz yere yaklaşık beş milyon metreküplük bir toprak kaymasıyla, yeni bir kütle vadiye doğru geldi. Hemen arkasındaki manganez ocağı dediğimiz yer var ki, orada da 1,2 milyon metreküplük bir toprak kaymasıyla yer değiştirmiş vaziyette” açıklamasında bulundu.

Bakanlık: Kalıcı yer için proje başlatıldı

Kayan siyanürlü toprağın geçici yere taşınma işlemleri sürerken Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan bir yetkili, konuya dair Medyascope‘a bilgi verdi. Alınan bilgiye göre, kayan malzemenin işletme sahası içerisinde geçici bir süre bekletileceği depolama alanlarının belirlenmesi için bilim insanlarından destek alındı. Belirlenen geçici depolama alanının doğal yapı olarak sağlam zemin üzerinde yer aldığını, acilen taşınma işleminin yapıldığını belirten yetkili, tabanın ve yan yüzeylerin sızdırmazlığının sağlanması için çalışmalarının devam ettiğini söyledi.

Kayan yığının kalıcı olarak taşınacağı yer için proje başlatıldığını ifade eden yetkili şu bilgileri verdi:

“Söz konusu olayın ardından bu malzemenin geçici ve kalıcı olarak depolanacağı alanların yer seçim süreci akademik personelden oluşan bir ekiple birlikte yürütüldü. Bu aşamada bölgenin jeolojik ve hidrojeolojik yapısı dikkate alındı ve alternatif alanların tamamı yerinde incelendi.

Çalışmalar neticesinde işletme sahası içerisinde mevcut mermer ocağı, ana ocak ve güneybatı mevkiindeki alanlar geçici depolama alanı olarak belirlendi. Akan malzemenin, toprak kaymasından önce işletme planlarında atık depolama alanı olarak belirlenen alanda kalıcı olarak depolanması planlandı ve bu alana ilişkin proje çalışmaları devam ediyor.”

Su izleme noktası dokuzdan 11’e çıktı

Olay ardından kimyasal malzemenin yeraltı ve yerüstü sularını kirletmesini engellemek için dere yatağı üzerine sedde (Vadiyi kapatarak mansap denilen akış yönüne göre barajın akarsu kaynağına uzak olan tarafına su geçmesini tamamen veya yeterli derecede önleyerek suni bir göl oluşmasını sağlayan yapı) inşasına başlandığını anlatan yetkili, su izleme noktalarının sayısının dokuzdan 11’e çıkarıldığını söyledi.

Yetkili, analizlerin mobil su, atıksu ile çevre laboratuvarlarında incelendiğini ve şu ana kadar siyanür kaynaklı kirlilik görülmediğini vurguladı. Bölgede bulunan bir memba (Akış yönüne göre barajın akarsu kaynağına yakın olan tarafı), iki mansabın (Akış yönüne göre barajın akarsu kaynağına uzak olan tarafı) yeraltı suyu gözlem kuyusundan alınan numunelerin olay öncesi verilerle karşılaştırıldığını ve kuyularda ağır metallere yönelik olumsuzluk tespit edilmediğini ifade etti.

Çevre Bakanlığı su ve toprak için bir firmaya yetki verdi

İzleme çalışmalarının toprağın taşınması ardından uzun dönemli olarak yürütüleceğini dile getiren yetkili, “Toprak kirliliğinin giderilmesine yönelik Bakanlığımızca yetkilendirilen bir firma tarafından da su ve toprak kalitesi izleme çalışmaları sürdürülecek. Bu izleme sonuçları çevre mevzuatı kapsamında ilgili kamu kurumları ve bilim insanlarından oluşan bir komisyon tarafından değerlendirilerek ilave bir temizleme çalışması yapılmasına gerek görülmesi halinde bu çalışmalar da Bakanlığımız gözetiminde yapılacak” dedi.

Hava kalitesi altı istasyondan takip ediliyor

Bakanlık personeli, bölgedeki hava kalitesinin de, ikisi tesis yakınında, dördü İliç’te olmak üzere altı hava kalitesi izleme istasyonunda sürekli olarak izlendiğini, şimdiye dek olumsuz bir sonuç görülmediğini aktardı.

Kayan toprak için 10 hektar alana ihtiyaç var”

Bakanlık yetkilileri bölge ile ilgili yapılan çalışmalar konusunda bilgi verirken Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Uygulamalı Jeoloji Uzmanı Prof. Dr. Kamil Kayabalı ise, madende kayan toprağın kesin miktarının harita mühendisleri tarafından yapılacak inceleme sonucu ortaya çıkacağını söyledi. Son açıklanan rakamlarla kayan beş milyon metreküp civarında toprağın 10 metreküp hacmindeki nakliye kamyonlarla taşınması halinde 500 bin kamyona ihtiyaç olduğunu hatırlattı: “Bu kadar büyük bir hacmi önce geçici bir depolama alanına ve daha sonra kalıcı bir depolama alanına taşımak yıllar sürer. En az beş yıl diyebilirim. Bunun için en az 10 hektar gibi bir alana ihtiyacınız var.”

“Her kilden yalıtım katmanı olmaz”

Pasa olarak adlandırılan kaymış kütlenin siyanür yanında yeraltı suyunu kirletme riski taşıyan birçok ağır metal de içerdiğini anlatan Prof. Dr. Kayabalı, bu malzemenin depolandığı yerin önce tabanından iyice yalıtmak gerektiğini söyledi. Kimyasal maddeleri içeren toprağa yönelik Prof. Dr. Kayabalı şöyle konuştu:

“Yalıtım için dünya standartlarına göre bir metre kalınlığında özel kil maddesi ile membran adı verilen ikinci bir katman gerekir. Her kilden yalıtım katmanı olmaz. Uygun yalıtım kilini belki onlarca kilometre uzaktan getireceksiniz. Öyle az da değil, onbinlerce metreküp. Membran dediğimiz madde 3-4 milimetre kalınlığında yumuşak plastik malzemeden oluşur. Muşambanın kalın olanı gibi. Tek başına kil katmanı sızdırmazlık için yeterli olmaz. Bir süre sonra yeraltı suyu için tehdit oluşturan kimyasalları doğal olarak filtreleyemez hale gelir. Onun için tam geçirimsiz olan membran şart.”

“Güvenli depolama ucuz ve basit değil”

Bu işlemin üstten yalıtım kısmının da olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kayabalı, onun için de, taşıma ve depolama işlemi tamamlandıktan sonra üstten de membranla izole edilmesi, üzerine organik zirai toprak serilmesi gerektiğini dile getirdi. Güvenli depolama işinin basit ve ucuz olmadığının altını çizen Prof. Dr. Kayabalı, kayan kütlenin şu an bulunduğu yerde önlem alınmadığı takdirde toprağın üzerine yağacak yağmur ve kar suyunun kirlenmiş toprak gövdesi içindeki kimyasalları aşağı doğru süzeceğini dile getirdi. Oradan alttaki doğal toprak ve kaya katmanları içine taşıması ve yeraltı suyunu kirletmesinin beklenilen sonuç olduğunu hatırlattı.

Siyanürlü pasa malzemesinin yüksek eğim açılarında yığıldığını belirten Prof. Dr. Kayabalı, işletme maliyetinden imtina eden bir şirket anlayışının, ortaya çıkan toprağı önce geçici bir sahaya sonra kalıcı bir depolama alanına götürüp yığmasının gerçekçi olamayacağını ifade etti.

“Projeyi yetkililere açıklayabiliriz”

Yığını taşıma maliyetinin birkaç milyar lira tutacağını savunan Prof. Dr. Kayabalı, bunun pratik açıdan yapılabilir olmadığını anlattı. “İliç’te kaymış kütlenin önce geçici bir alana nakledilmesi sonra da kalıcı depolama alanına taşınması teknik açıdan düşündürücü” diyen Prof. Dr. Kayabalı, bu girişimin kamuoyunun dikkatini bir süreliğine dağıtma amaçlı olabileceğine değindi.

Teknik açıdan yapılabilir başka yollara bakmak gerektiğini vurgulayarak sözlerini şöyle tamamlandı:

“Bu kadar büyük hacimli bir kütleyi başka bir yere taşımak bedelini müteşebbis firma bile ödese de, ülke açısından ekonomik bir kayıp. Kayan kütleyi olduğu yerde ıslah etmenin yollarını aramak lazım. Mesela, kayan toprak yığınının baraja en yakın uç kısmına yeraltında bir bariyer inşa ederek kirlenmiş suların baraja karışması engellenebilir. Kirlenmiş yeraltı suyu barajı etkilemeden belli bir alan içinde hapsedilebilir. Eğer istenirse Ankara Üniversitesi olarak bu konuda ıslah projemizi kamu yetkililerine açıklayabiliriz.”

Sahada asıl sorunun siyanürden çok ağır metaller”

Hitit Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dursun Ali Köse, maden sahasına giden bilim insanlarından. Kimyasal maddeleri içeren yığının kayması ardından bölgede inceleme yapan Prof. Dr. Köse, siyanürün ne kadar ölçüldüğü, insanları zehirleyici etkisinin olup olmayacağı, topraktan suya ne kadar zamanda geçebileceği, Basra Körfezi’ne etkisi konusunda çalışma yaptıklarını söyledi.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın maden sahalarında izin verdiği siyanür miktarının 1.546 ppm’ye kadar çıkabildiğini anlatan Prof. Dr. Köse, bölgedeki siyanürün 9 ppm olduğunu ve ciddi bir tehlike taşımadığını belirtti. Gıdalardan acıbadem örneğini vererek onun da aynı oranda siyanür içerdiğini savundu. Yer değiştiren yığının geçirimli bir toprağın üzerine kaydığını vurgulayarak, kar ve yağmur sularıyla kimyasalların yeraltına karışabileceğini dile getirdi.

Sahada asıl sorunun siyanürden çok ağır metaller olduğunun altını çizen Prof. Dr. Köse, Bakanlığın bu konuda analiz yaptığını söyledi: “Çünkü ağır metal buharlaşmaz, uçmaz, orada kalır ve uzun süre sıkıntı oluşturabilir. Ama siyanür kapalı alanda son derece zehirli ve öldürücüdür. Orası ise açık alan.” Madende bulunan büyük siyanür havuzunun yaşanacak toprak kayması sonrası yıkılması durumunda tehlike yaratacağını anlatan Köse, kayan toprak nedeniyle insanların zehirleneceği, Basra Körfezi’nin ve Fırat Nehri’nin kirleneceği gibi bir durumun olmadığını söyledi.

Mühendislik hatasının bulunduğunu savunan Prof. Dr. Köse sözlerine şöyle devam etti:

“Orada ağır kimyasallardan arsenik…Altın saflaştırırken bazı ağır metaller de saflaştırılıyor. Siyanürden ziyade asıl bunlara bakılması gerekir. Bunu söyledik. Bakanlık günde iki defa numune alıp analizlerini yapıyor.”

“Kil doğal yalıtım malzemesi”

Toprağın üzerinin kireç tabakasıyla kapatılması, üzerine yağmur geçirmez bir membran yapılması önerisini dile getiren Prof. Dr. Köse, etrafında birikecek su için Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapılabilecek su yolları gibi çözümlere değindi. Prof. Dr. Köse, yığının bakir toprağa aktığını belirterek, jeomembranın kısa zamanda kadar büyük bir alan için geliştirilememiş olabileceğini anlattı. Prof. Dr. Köse şöyle konuştu:

“Membran dediğimiz geçirgenliği sıfıra indirilmiş, yalıtımı sağlamak amacıyla yapılmış özel bir malzeme. Kil doğal bir yalıtım malzemesi, arasındaki fark bu. Yani kil içerisinde çok kalın tabaka yaparsanız geçirmez ama yaptığınız tabakanın kalınlığına bağlı. Şu anki toprağın altında hiçbir şey yoktu.”

Membranın zaman alacağı için apar topar kille iyileştirme yoluna gidilmiş olabileceğini belirten Prof. Dr. Köse, kilin kimyasalı bir miktar geçiren özelliği olduğunu hatırlattı. Acil durumda başvurulabilecek en mantıklı çözümün kil olduğunu söyledi.

Maden şirketinin böyle bir olaya yönelik risk analizinin, acil durum planının eksik olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köse, gelinen süreçte devletin imkanlar dahilinde elinden geleni yaptığını savundu.

Doğada bazı kayalar kirli suyu sızdırmayabilir

Öte yandan uzmanlara göre, doğadaki bazı kayalar kirlenmiş suyu kolay geçirirken bazıları zor geçiriyor. Bakanlık yetkilisinin belirttiği gibi ocak tabanında geçirimsiz bir zemin olması durumunda kimyasalların yeraltı sularına karışması daha zor olabiliyor.

“Bilirkişi raporu ortada yok”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Genel Sekreteri ve Çevre Mühendisi Dersim Gül, maden faciasının göz göre göre geldiğini söyleyerek, resmi kurumların ve şirketin uyarıları dikkate almadığını dile getirdi. 2022’de kayan liç sahasında siyanürlü solüsyon taşıyan borunun patladığını hatırlatan Gül, para cezası ve geçici kapatma ardından şirketin faaliyetlerine yeniden izin verildiğini anlattı. 13 Şubat’ta yaşanan olay ardından bölgede inceleme yapılmasına izin verilmediğini, bilgilere ulaşılamadığını dile getiren Gül şöyle konuştu:

“İşletmeye tanının sınırsız izinlerden iki işleme önceki yıllarda açmış olduğumuz davalar sürüyor. 2. Kapasite artışı için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın vermiş olduğu Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı davasında hala bilirkişi raporu ortada yok. Açık ocak işletme genişletmesi için Bakanlık ve Valilik tarafından verilen “ÇED Gerekli Değildir” kararına karşı açtığımız davanın bilirkişi raporu da ortada yok.”

“Geçici kavramı belirsiz”

Kayan siyanürlü ve ağır metallerle yüklü malzemenin çevreyi, yeraltı sularını tehdit ettiğini vurgulayan Gül, geçici depo sahası ile ilgili yapılan işlemler ve süreç konusunda da şüphe duyduklarını belirtti. Geçici depo sahası olarak belirlenen yerin eski bir mermer ocağı olduğunu yönündeki bilgiye değinen Gül sözlerine şöyle devam etti:

“Bölgenin jeolojik yapısı Munzur kireçtaşı formasyonunun bir parçası. Yani zemin kireç taşı, geçirimli bir zemin. “Geçici” kavramı da bu noktada belirsiz. Geçici depo sahasının geçirimsizlik işlemlerinin yapılıp yapılmadığını, geçirimsizliği desteklemek için uygun kil katmanları ve üzerine membran kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. İliç’te yaşanan facia geliyorum demişti ve sonunda gerçekleşti.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.