Bir mozaik olarak Türkiye (40) – Türkiye’de Kazan Tatarları | Roza Kurban ve Ruşen Çakır yorumladı

Bir mozaik olarak Türkiye‘nin 40. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Roza Kurban ile Türkiye’de Kazan Tatarlarını konuştu. Kurban, Kazan Tatarlarının tarihini videoda anlattı.

Kazan Tatarları kimler? Türkiye’de nerede yaşıyorlar? Tarih boyunca neler yaşadılar? Kırım Tatarları ile arasında farklar neler? Ortak yönleri neler? En büyük sorunları neler? Geçmişleri nelere dayanıyor? Gelenekleri günümüze nasıl geldi?

Videoda, Tatarlar hakkında bilinen genel yanlış algılar ve bu kültürün çeşitliliği ele alındı. Daha önceki Bir mozaik olarak Türkiye’nin Kırım Tatarları videosu da hatırlatılarak, Tatarların yalnızca Kırım’la sınırlı olmadığı, Kazan gibi farklı bölgelerde de köklü bir geçmişe sahip oldukları vurgulandı.

Roza Kurban, videoda ayrıca kendi deneyimlerini paylaşarak kimliklerini nasıl koruduğunu ve geleneklerini nesilden nesile nasıl aktardıklarını anlattı. Kurban, “Bizim aramızda birlik diye bir şey yok. Yeni kuşak, dili anlıyor ama konuşamıyor. Yemekleri ve kültürü biliyorlar” Roza Kurban, bu durumun, kültürel mirasın devamlılığını tehdit ettiğini söyledi.

Videoda, Kurban kültürün bugüne kadar nasıl taşındığı, geleneklerin modern dünyada nasıl korunduğu ve kültürel asimilasyonun getirdiği zorluklar detaylı bir şekilde anlattı.

Videoyu buradan izleyebilirsiniz:

Bir mozaik olarak Türkiye (40) – Türkiye'de Kazan Tatarları | Roza Kurban ve Ruşen Çakır yorumladı

https://open.spotify.com/episode/6JDuGhtJAL0MQyUtMoe2BE?si=Abaney_JT_uq-9OqArdg6Q

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 40. bölümüne geldik. Evet, 40 oldu. Ve bize Kazan Tatarlarını Roza Kurban anlatacak. Roza Hanım, merhaba.

Roza Kurban: Merhaba Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun, yayınımıza katıldığınız için. Şimdi ben de birçok şeyi bu vesileyle öğreniyorum. Biz Tatar diye bir şey bilirdik. Herkesi aynı şeye koyardık ama dediler ki, ‘‘Olay öyle değil.’’ Mesela Kırım Türkleri ya da Kırım Tatarlarını Hakan Kırımlı Bey’le konuştuk. Ama bana bu konuda yardımcı olanlar dediler ki, ‘‘Ya, Tatarlar sadece Kırım’da yok, Kazan’da da var.’’ ‘‘Ne farkları var?’’ dedim, onu da uzmanına soralım olduk. Evet, uzman sizsiniz. Kırım Tatarı ile Kazan Tatarı arasında ne fark var?

Roza Kurban: Şimdi Tatar deyince, biliyorsunuz Kırım Tatarı var, Kazan Tatarı var, Nogay Tatarı var, Sibirya Tatarı var, yani birçok şeye bölünmüş durumdayız. Aslında ortak paydamız Türk olmamızdır. Hepimiz Türküz. Yani Kazan Tatarı olsak da, Kırım Tatarı olsak da, sadece coğrafi olarak ayrı bölgelerde yaşıyoruz. Türk’ün olmadığı yer yoktur dünyada. Onun için her yerde varız. Kazan Tatarları’nda hatta bir atasözü de var: ‘‘Tatarın toprağı yok, Tatarsız toprak yok’’ derler.

Ruşen Çakır: Peki, mesela şimdi bir Kırım Tatarı ile Kazan Tatarı’nı ayıran nedir?

Roza Kurban: Dediğim gibi, bu coğrafya tarih ayırıyor. Tarihte de Kazan Tatarlarına gelecek olursak, baştan başlayacak olursak, Kazan Tatarları köklü bir geçmişi, zengin bir kültürü olan bir millettir. Yani en geçmişi, tarihçilerin fikrine göre Atilla’ya dayanmaktadır. Atilla’nın etimolojisi bile İdil’den gelmiş, yani İdil boyunda doğmuş anlamına gelmektedir. Daha sonra Büyük Bulgar Devleti, Kubrat Han’ın kurduğu, Hazar Kağanlığı, İdil Bulgar Devleti, Altın Ordu. Altın Ordu çöktükten sonra biliyorsunuz ufak hanlıklar ortaya çıkmıştır. Bunların birisi de Kazan Hanlığı, diğeri de Kırım Hanlığı’dır. Yani bizi tarih bölmüş mü desem, artık nasıl izah etsem bunu da bilemedim. Ama ortak paydamız Türk olmaktır, hepimiz Türküz. Ortak geleneklerimiz de vardır; yemeklerimiz, kıyafetlerimiz, her şeyde bir ortaklık bulabiliyoruz.

Ruşen Çakır: Peki, Roza Hanım, Anadolu’da şu anda Türkiye içerisinde Kazan Tatarlarının var olduğunu biliyoruz ama yaklaşık sayıları nedir, neredeler ve tabii ne zaman geldiler?

Roza Kurban: Şimdi Kazan Tatarları ile ilgili sayıya gelirsek, dünyada toplam 7 milyon Kazan Tatarı var deniliyor. Bu rakam, 18. yüzyıldan gelen bir rakam, yani 18. yüzyıldan beri değişen bir şey yok, yeni saymamışlar. 18. yüzyılda sayılan sayıyla 7 milyon olarak gidiyoruz, ne eksiliyoruz ne çoğalıyoruz. Şimdi Türkiye’ye gelince, Türkiye’ye dört büyük göç olmuştur. Birincisi, 19. yüzyıl sonunda Çarlık Rusyası’nda bir seçim olmuş. Biliyorsunuz, 1552’de Kazan Hanlığı Ruslar tarafından işgal edildikten sonra, Kazan Tatarları Rus esareti altında yaşamak zorunda kalmıştır ve bu süreç içerisinde de zorla Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma siyaseti yürütülmüş. Zaten Rusların iki tane siyaseti vardır: Birisi işgal, diğeri de asimilasyon. Yani, işgal ettikleri topraklarda milletleri asimile ediyorlar, Rus yapıyorlar. Yani Rus yapmak için de, Çarlık döneminde Hristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma yoluna gitmişler. 19. yüzyıl sonunda tekrar seçim olmuş ve tekrar ‘‘Zorla Hristiyanlaştırma olacak’’ diye sözler yayılmış ve büyük isyanlar meydana gelmiş. Tatarlar da “Biz dilimiz, dinimiz aynı olan Osmanlı topraklarına gitmek isteriz” diye müracaat etmişler ve belli insanlara izin verilmiş. 19. yüzyıl sonunda göç edenlerin büyük çoğunluğu Eskişehir’e, ondan sonra Kütahya’ya gelip yerleşmişler. Buraya gelişinde, hatta romanı da var, Mahmut Galev diye bir Tatar yazarımız “Muhacirler” diye bir roman yazmış Türkiye göçü ile ilgili, 19. yüzyıl sonunun göçü ile ilgili. Şimdi bu göç sırasında, büyük çoğunluğu yolda ölmüş. Geldikten sonra da Eskişehir’den Eskişehir’e yakın bir yerde Osmaniye Kuruhöyük diye bir yer vermişler. Kütahya’da da Efendiköprü diye bir köyde yerleşmişler Kazan Tatarları. Aynı zamanda Manisa, Samsun, İzmir, yani her yerde… Diyorum ya, Tatarın toprağı yok, Tatarsız toprak yok. Bu sözü hep kabul etmemiz gerekiyor. İkinci büyük göç, 1917 Şubat-Ekim Devrimlerinden sonra olmuş. Yani Sovyetler ile, Sovyetler değil de o dönemde Bolşevikler diyelim, Bolşevikler ile fikirleri uyuşmayan… Yani Bolşeviklerin önce vaatleri büyük olmuş, yani ‘‘İstediğiniz gibi bağımsız olabilirsiniz’’ demişler; ancak kısa bir zaman geçtikten sonra anlaşılmış ki bu öyle değil. Yurt dışına göç etmek zorunda kalmışlar 1917 yılının Ekim-Şubat devriminden sonra. Üçüncü büyük göç de Uzak Doğu’ya, bu 1917-1918 yıllarında göç yeten insanlar Uzak Doğu’ya gitmişler, Mançurya, Hailar, Harbin gibi yerlerden 1950 yılında burada, Ankara’ya büyük göç olmuş diye düşünüyorum. İstanbul, Ankara zaten Kazan Tatarlarının yaşadığı yer. Dördüncü büyük göç de bu Sovyetler Birliği çöktükten sonra, 1991 yılından sonra Demir Perde kalktı ve büyük çoğunluk da öğrencilerden ibaret, bu öğrenciler eğitim için geldiler Türkiye’ye. Ve normal gelişler de oldu. Türklerle evlenip gelenler de oldu. Onlardan birisi de benim mesela. Şimdi böyle 4 tane büyük göç var. Sayıya gelince, 25.000 diyen de var, 60.000 diyen de var. Ancak bunun da sayısı belli değil, kimse bunun sayısını da yapmıyor, ilgilenmiyor da diyeyim. Nerede ne kadar Kazan Tatarı yaşıyor bilinmiyor. Derneklerimiz var mesela; İstanbul’da İdil-Ural Derneği, İdil-Ural Türkler Derneği. Ankara’da dernek var, Kütahya’da vardı, ancak o kapatılmış. Eskişehir’de dernek var. Şu anda Ankara’da tekrar yeni bir oluşum, bir dernek oluştu bu yılın Ağustos ayında.

Ruşen Çakır: Peki, bütün bunların üstünde bir çatı kuruluşu, bir federasyon gibi bir şey var mı? Bu topluluklar genellikle böyle oluyor, küçük küçük dernekler; ama sonunda da diyelim ki Boşnak Dernekleri Federasyonu ya da ne bileyim, işte Kırım Türkleri Dernekleri Federasyonu gibi. Kazan Tatarları için de böyle ana, büyük bir şey var mı?

Roza Kurban: Kazan Tatarlarında böyle bir şey yok, zaten bölük pörçük olduğumuz için bu durumdayız bugün. Yani Kırım Tatarları birleşebiliyorlar, ancak Kazan Tatarlarında böyle bir birleşme yok diyeyim size. Zaten büyük çoğunluğunun da Kazan Tatarları ile pek alakası yok desek de olur. Mesela Ankara’da Kazan Tatar Derneği’nin ünlü bir işadamı Kazan Tatarı Ahmet Veli Menger kurucusu olmuş. Onlarda da yani ne diyorum, yiyip içiyorlar, şarkı söylüyorlar, dans ediyorlar, yani kültürümüzü yaşatıyoruz gibilerinden. Ancak ne tarihten haberleri var ne aydınlarımızdan haberleri var, hiçbir şeyden haberleri yok.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sorabilir miyim? Şimdi Sovyetler Birliği dağıldı ve bildiğim kadarıyla Tataristan’ın Rusya Federasyonu içerisinde bir statüsü var, değil mi? Nedir, özerk mi? Nasıl tanımlanıyor şu anda?

Roza Kurban: Şu anda Tataristan Özerk Cumhuriyeti olarak tanınıyor. Bu şeye de kısaca değinmek istiyorum. 89’da başladı aslında değişim, 80’li yılların sonlarında. 89 yılında Berlin Duvarı çöktü ilk önce. Bu büyük bir değişimdi, demokrasi rüzgarları esmeye başladı. 91 yılında Sovyetler Birliği çöktü. Sovyetler Birliği çöktükten sonra, o kenarda Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan gibi cumhuriyetler ayrı bir cumhuriyet oldular. Tataristan, Rusya’nın içinde olduğu için referandum yapıldı. ‘‘Tataristan bağımsız bir devlet olsun mu?’’ diye, Mart ayında referandum yapıldı. Referandumda %61.2 ‘‘Evet, bağımsız olsun’’ dediler. Ancak bunu Rusya kabul etmedi. Anayasası yapıldı Tataristan Cumhuriyeti’nin. Şimdi o günden bugüne devam eden bir şey var. Mesela Tataristan anayasasında, Rus dili ve Tatar dili resmi dil, ‘‘Eşit dil olsun’’ diye kanun vardı yani anayasada. Ancak Tatar dili hiçbir zaman devlet dili olamadı, Rus dili ona üstün çıktı. Şimdi de mesela Cumhurbaşkanımız vardı, Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimer Şeymiyev, şimdi Rüstem Minnihanov var. Ancak şimdi Rusya Federasyonu’nda tek cumhurbaşkanı olur gibilerinden, şimdi bizim de reisimiz var.

Ruşen Çakır: Peki, şeyi sormak istiyorum. Artık gidiş gelişler mümkün olabiliyor anladığım kadarıyla. Yani Tataristan’a burada yerleşmiş olanlar, mesela sizler herhalde gidebiliyorsunuz, oradan da akrabalarınız, yakınlarınız vesaire gelebiliyorlar. Genellikle böyle şeyler, özellikle eski Sovyetlerin dağılmasından sonra bu tür gidiş gelişlerin çok olduğunu duyuyorum. Mesela Çerkesler için de benzer bir şey söz konusu. Malum Çerkeslerin daha çok sayıda olan insan diasporada yaşıyor. Mesela gidip yerleşenler de duyuyorum. Sizde de Kazan Tatarlarında da böyle bir olay var mı? Yani Türkiye’den dönüp tekrar Tataristan’a yerleşenler oluyor mu ya da nasıl bir trafik söz konusu?

Roza Kurban: Şimdi, 90’lı yıllardan sonra biliyorsunuz Demir Perde kalktı. Demir Perde’nin kalkışıyla birlikte burada bulunan Tatarlar, burada göç eden Tatarlar, mesela Eskişehir’e, İzmir’e, İstanbul’a göç eden Tatarlar kendi akrabalarını buldular gerçek anlamda. Oraya gittiler ve buldular. Yani geliş gidişler var şu anda. Ancak son zamanlarda biliyorsunuz, Rusya o helikopter kazası mı diyeyim, helikopter düşürüldükten sonra Rusya’ya vize almak gerekiyor. Bu da zorlaştı. Ancak Türkiye’ye girebiliyorlar. Türkiye vizeyi kaldırmadı, devam ediyor öyle girişte.

Ruşen Çakır: Peki siz gittiniz mi mesela Tataristan’a?

Roza Kurban: Ben en son 2006 senesinde gittim, ondan sonra da gitmedim. Ama bağlantılarım var. Yani devamlı bağlantı içerisindeyiz oralarla. Neler olup bittiğini takip ediyoruz.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Herhalde sürekli olarak, artık teknoloji de gelişti, çok kolay bir şekilde insanlar birbirleriyle konuşuyorlardır. Demin Rusça, Tatarca dediniz. Tatarca diye bir dil mi var, yoksa Türkçenin bir kolu mu, nedir?

Roza Kurban: Yani Türk dilleri arasındaki Kıpçak boyu yani Tatarca diye bir dil var, ortak şeyimiz. Geçenlerde 12.40 açılışında Namık Kemal Zeybek konuştu, eski kültür bakanlarımızdan. O dedi ki, ‘‘Bir saat otursan dinlesen her dili çözersin.’’ Yani anlayabiliyoruz birbirimizi gibilerinden. Anlayabiliriz ama biraz uğraşmak lazım bunun için.

Ruşen Çakır: Ama alfabe olarak herhalde Kiril alfabesi mi kullanılıyor Tataristan’da?

Roza Kurban: Evet, 1992 yılında Tataristan’da ‘‘Latine geçiş’’ diye bir kanun çıktı. Ancak bunu şimdi 10 sene süre içerisinde yaydılar. 2002 yılına kadar süremiz vardı. Putin 2000 yılında iktidara geldikten sonra, ‘‘Rusya Federasyonu’nda yaşayan herkes ancak Kiril alfabesini kullanacak, başka bir alfabe kullanılamaz’’ diye bir kanun çıkardı. Onun için yani Latine geçiş engellendi bu kanunla. Şimdi, diyorum ya, Çarlık Rusyası döneminde Hristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma vardı. Sovyetler döneminde de aynı şekilde Ruslaştırma devam etti, tek tip insan, yani Rus dili büyük medeniyet dili gibilerinden. Şimdi ise Putin döneminde kanun yoluyla Ruslaştırma devam ediyor. Kanun çıkartıyor. Mesela, ne bileyim, ‘‘Latin alfabesine geçemezsin, anadilde eğitim sadece 2 saat olmalı’’ gibilerinden yeni kanun çıkartarak devam ediyor buna.

Ruşen Çakır: Peki, Roza Hanım, Kazan Tatarlarının kültürü deyince, demin Kırım Tatarlarından bahsederken ‘‘Kültürel olarak çok benzerliğimiz var’’ vesaire dediniz ama, sizin alamet-i farikalarınız nelerdir? Yani Kazan Tatarı deyince akla ne geliyor? Müzik mi geliyor, mutfak mı geliyor? Nedir?

Roza Kurban: Şimdi, Kazan Tatarlarının milli bayramı vardır. Bu, Kırım Tatarlarında ‘‘Tepreş’’ olarak adlandırılıyor. Kazan Tatarlarında ‘‘Sabantuy.’’ Türkiye’de de mesela, 90’lı yıllarda öğrenciler geldiler, dedim ya demin, öğrenciler geldikten sonra, Tatarlar da biraz heyecanlandı. Oraya gidip, Tataristan’a gidip gelmeler, öğrencilerin de etkisiyle birlikte bu Sabantuy etkinlikleri yapılmaya başlandı, İstanbul’da, Eskişehir’de. Yani, mesela bu sene de Eskişehir’de oldu, yapıldı. Milli bayramımızdır. Bu, ekin işleri bittikten sonra yapılıyor. Türkiye’de tiyatral olarak, yani orijinal değil de… Şimdi orijinal olsa farklı oluyor Sabantuy. Köylerde, yani her evde askere gidecek olan çocuklar evleri dolanarak, şarkı söyleyerek, böyle dans ederek hediyeler topluyorlar Sabantuy için, onun yeri belirleniyor vesaire, sonra yarışlar oluyor. Dediklerine göre mesela Yunanlılar Olimpiyat Oyunları’nı Türklerden almışlar, bu yarışlarla birlikte. Bizde çok eskiden varmış, Yunan Olimpiyatlarından önce.

Ruşen Çakır: Peki, şeyi sorabilir miyim? Türkiye’ye değişik göçlerle gelen Kazan Tatarları, anladığım kadarıyla Türkiye’de çok fazla bir zorluk çekmemişler. Yanılıyor muyum? Tabii ki hayatın zorlukları herkes için vardır da, devlet nezdinde ya da toplumun diğer kesimleri nezdinde bir ayrımcılığa maruz kalmışlar mı ya da sıkıntı yaşamışlar mı? Geldikleri için, yani göç etmiş oldukları için bir uyum, entegrasyon sorunları yaşanmış mı?

Roza Kurban: Sıkıntı yaşadıklarını düşünmüyorum. Dediğim gibi 19. yüzyıl sonunda dilimiz, dinimiz aynı diye Türkiye’ye göç etmek istemişler. Dünyanın her yerinde var Tatarlar ama en büyük göç Türkiye’ye olmuş, dilimiz aynı, Türküz, dinimiz aynı, Müslümanız.

Ruşen Çakır: Yani sonuçta onların burayı tercih ettiğini anlıyorum da, buradaki var olan yapıların, diğer toplulukların onları aynı heyecanla kucakladıklarını söyleyebiliyor musunuz, yoksa birtakım sorunlar olmuş mu?

Roza Kurban: Öyle büyük sorunlar yaşadığını tahmin etmiyorum çünkü mesela Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında da Atatürk’ün yanında birçok Kazan Tatarı olmuş. Sadri Maksudi Arsal, Ural bölgesinden gelen Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan, Dil ve Tarih Kurumu’nun kuruluş yıllarında yanında olmuşlar. Yani bunlardan hep istifade edilmiş, yararlanılmış. Diğer şeyler de kendi işlerinde güçlerinde, yani entegrasyonda zorluk çektiklerini tahmin etmiyorum ben. 

Ruşen Çakır: Anlıyorum. Peki, şu anda şunu merak ediyorum, herkese bunu soruyorum: Yeni kuşaklar, gençler bu kimliği benimsiyorlar mı, yoksa çok da fazla umurlarında değil mi? Yani sizin, daha eski kuşakların Kazan Tatarlığı, Kazan kültürü vesaire gibi olayı… Bir de global bir çağda yaşıyoruz malum, dünya iyice küçüldü. Nasıl oluyor, bu süreklilik sağlanabiliyor mu? Yeni kuşaklar da heyecan duyuyor mu bu Kazan Tatarı kimliğine?

Roza Kurban: Şu anda mesela o 19. yüzyıl sonunda gelenlerin 5. kuşağı, gençler, genç nesiller 5.-6. kuşakta var artık. Şöyle diyeyim; eskiler, daha eskiden gelenler Tatarca biliyorlar, orta nesil yarı Tatarca yarı Türkçe, yani Türkiye Türkçesi diyeyim Türkçe dediğim. Yeni nesil de Tatarca anlıyor ancak büyük çoğunluk konuşamıyor artık. Yani kültürlerini biliyorlar, mesela evdeki yemekleri. Bizim Kazan Tatarlarının ‘‘Öçpoçmak, Peremeç’’ gibi yemeklerimiz var. Kırım Tatarlarının ‘‘Çibörek’’ gibi, bizim ‘‘Peremeç’’ yemeğimiz var, ‘‘Açık Ağız’’ diyorlar, yuvarlak oluyor; ama aynı hamur ve et ile yapılan bir şey. Ondan sonra ‘‘Çekçek’’ diye bir tatlımız var, o da Kırım Tatarlarının tatlısına benziyormuş, onu da geçenlerde yedim ben. Yani bunları biliyorlar, şarkılarını biliyorlar. Ancak konuşma konusuna gelince, şimdi bunun da eğitimi var, dil eğitimi ayrı bir konu. Sadece evde konuşmakla yapılabilecek bir şey değil. Aynı problem Tataristan’da da yaşanıyor. Çünkü şimdi Tataristan’da da ana dilde eğitim haftada ancak 2 saat, bu da dil ve edebiyat için ayrılmış 2 saat. Yani bunu yakında Tataristan’da da yaşayacağız, sadece Türkiye’de değil, sadece Türkiye için geçerli değil bu durum. Türkiye’de zaten okullarımız da olmadığı için dil eğitimi yok. Orada bazen derneklerde bir şeyler oluyordu; ama bizim Kazan Tatarları da Kırım Tatarları kadar aktif değil. Ne bileyim, ilgi alanı mı artık, nasıl desem, nasıl izah etsem bilemedim. Anlamakta zorluk da çekiyorum açık söylemek gerekirse.

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla siz Kazan Tatarları biraz Kırım Tatarlarının gölgesinde kalmışsınız, yayın boyunca hep bunu söylediniz. Ama onların Tatar adını yürütmesinden siz de istifade ediyorsunuzdur. Böyle de bir şey var sanki, öyle değil mi?

Roza Kurban: Kırım Tatarları, Kazan Tatarlarına nazaran birlikte hareket ediyorlar, federasyonları var, dernekler birlikte genel merkez çatısı altında toplanmış. Bir de zenginleri var, zenginleri de yardım ediyorlar. Yani bu işler için de para lazım, biliyorsunuz. Kazan Tatarlarında böyle bir şey yok. Mesela Ahmet Veli Menger, Ankara’daki derneğin binasını almış vermiş. Ancak şimdi gidip de derneğe “Ben üye olayım” dersen, üyelik almıyorlar, o binaya ortak olursun diye. Yani kendileri de ne iş yapıyorlar ne derneğe üye oluyorlar, böyle diyeyim ben size. Bu da ayrı bir trajikomik bir olay bizim Kazan Tatarları açısından. Birlik diye bir şey yok. Yani bu, Rusların işine yarıyor daha çok. Bölünmüşüz, daha da bölünüyoruz buraya gelince.

Ruşen Çakır: Geleceği soruyorum herkese, size de soracağım ama gördüğüm kadarıyla biraz şeysiniz, nasıl söyleyeyim, tedirginsiniz.

Roza Kurban: Karamsarım.

Ruşen Çakır: Evet, karamsarsınız, cümle bu. Tabii ki Kazan Tatarlarının Tataristan’daki geleceği apayrı bir mevzu ama bizim konumuz Türkiye. Türkiye’deki Kazan Tatarlarının geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Roza Kurban: Türkiye’de Kazan Tatarları olarak, bu 1990’lı yıllardan sonra gelen öğrenciler, burada bulunan Tatarlar, aydınlarımız da var, üniversitede çalışan hocalar da var, yani bir nevi Tatarları tanıtmaya çalışıyoruz. Ben mesela kendim de kitaplar çıkardım, her ay yazılar yazıyorum İdil-Ural Aydınları ile ilgili. Ancak bu belli bir çevre, kısıtlı bir çevre içinde kalıyor, ne bileyim, üniversite çevresi içerisinde. Yani geniş kitlelere tanıtamıyoruz bunları. Bunun için de ayrı şeyler yapmak lazım. Mesela geçen hafta sonunda Süyümbike Yaya Üst Geçidi’nin açılışını yaptık. Bunun için de 2020 yılında imza toplamıştık. Yani çeşitli etkinliklerle Kazan Tatarlarını tanıtmaya, var olduklarını, kültürlerini, köklü geçmişleri olduğunu anlatmaya çalışıyoruz, çabalıyoruz yani.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun Roza Hanım, çok teşekkürler. Sayenizde bilmediğimiz ya da çok az bildiğimiz Kazan Tatarları hakkında bayağı bir şey öğrendik. Evet, biraz sitayişle bahsediyorsunuz bulunduğunuz topluluktan ve biraz da diğerlerine, özellikle Kırım Tatarlarına imrenerek bakıyorsunuz. Ama realite bu anladığım kadarıyla. Dolayısıyla diyecek bir şey yok. Çok teşekkürler yayınımıza katıldığınız için.

Roza Kurban: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Sağ olun. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’nin 40. bölümünde Roza Kurban ile Kazan Tatarlarını konuştuk, kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.