Öcalan niçin İsrail’in karşısında, Ankara’nın yanında? | Ruşen Çakır yorumladı

İsrail-İran savaşı çözüm sürecini nasıl etkiliyor? Öcalan kimin karşısında, kimin yanında? Öcalan niçin İsrail’in karşısında, Ankara’nın yanında? Ruşen Çakır, son videosunda çözüm süreci ve bölgesel gelişmelerin birbirine bağlandığını vurguladı.

Çakır, videoda “İlk çözüm süreci gündeme geldiğinde bunun bölgedeki konjonktürle alakası
olmadığını sadece esas amacın ya da sadece amacın Erdoğan’ı yeniden seçtirmek olduğunu
savunanlar vardı. Ben bölgesel olayların daha önemli olduğunu savunanlardandım.
Yaşananların bunu doğruladığı kanısındayım.” dedi.

Çakır, Öcalan’ın 21 Nisan 2025’te İmralı Heyetiyle yaptığı görüşmenin notlarına bakıldığı zaman bu durumun açık bir şekilde görüldüğünü söyledi.

“Olayın göbeğinde İsrail var”

Ruşen Çakır sözlerine şöyle devam etti: “Olayın göbeğinde İsrail var. Öcalan bir şekilde İsrail’in bölgede hegemon güç olmasını engellemek için Türkiye ile Kürtlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini söylüyor.” dedi.

Çakır, “İsrail’in İran’a saldırısıyla birlikte özellikle yurt dışında, yurt içinde de var ama çok sayıda farklı farklı Kürt siyasetiyle ilgili insanlar, genellikle Kürt milletçisi olarak tanımlayabileceğimiz insanların ve bazı kurumların İsrail yanlısı pozisyon aldığını görüyoruz.” dedi.

Çakır, şöyle devam etti: “Çünkü, İran’da çok güçlü bir Kürt nüfusu ve Kürt hareketi var. İran’da bir Kürt yapısının ortaya çıkmasını destekliyorlar ve bu anlamda İran’a destek veriyorlar.”

Öcalan’ın yaklaşımına da değinen Çakır, şu değerlendirmeyi yaptı: “Öcalan’ın söylediklerinden baktığımız zaman, özellikle Suriye’deki Kürtlerin de İsrail ile ilişkilerinin iyi olduğunu görüyoruz ki bu daha önceden de bildiğimiz bir şeydi.”

Videonun sonunda Çakır, yayını Sırrı Süreyya Önder’e ithaf etti: “Maalesef onu çok erken kaybettik. Sırrı Süreyya’nın cenazesi, gerçekten çarpıcı bir şekilde, tüm Türkiye’yi birleştiren bir törendi. Bunu özellikle vurgulamak lazım. Eğer Türkiye’nin bölgede bir cazibe merkezi olma iddiası varsa, önce kendi içinde birliği sağlaması gerekiyor. Ve bu birliğin, bazı istisnalar olsa da, pekâlâ mümkün olduğunu bize Sırrı Süreyya Önder gösterdi.” dedi.

Çakır, “Sırrı, benim arkadaşımdı, yoldaşımdı. Çok eskilere dayanan bir dostluktan söz ediyorum; anlayan anlar. Kendisine tekrar rahmet diliyorum. Geride bıraktıklarına, özellikle kızına ve torununa sabır diliyorum. Onu çok özlüyoruz, özlemeye de devam edeceğiz.”

İsrail-İran savaşı çözüm sürecini nasıl etkiliyor? Öcalan kimin karşısında, kimin yanında?
İsrail-İran savaşı çözüm sürecini nasıl etkiliyor? Öcalan kimin karşısında, kimin yanında?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün Diyarbakır’da olacağım inşallah. Geçen sefer geç kaldım diye bir bahaneyle beni uçağa almadılar, hikayesini anlatmıştım, o program bu sefer bugüne ertelendi. İnşallah bir aksilik olmayacak. Diyarbakır’da çok kişiyi de gitmişken — bir toplantı için gidiyorum — görmeye çalışacağım. Tabii ki gündemimiz ne olacak? Çözüm süreci ve tabii ki İsrail’in İran’a saldırıları ve başlayan savaş. Yine tabii ki, bütün bunların, yaşanan savaşın bizdeki çözüm süreciyle alakası. Bu konu giderek netleşiyor. İlk bu çözüm süreci gündeme geldiğinde bunun bölgedeki konjonktürle alakası olmadığını, sadece esas amacın ya da sadece amacın Erdoğan’ı yeniden seçtirmek olduğunu savunanlar vardı. Ben bölgesel olayların daha önemli olduğunu savunanlardandım.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Yaşananların bunu doğruladığı kanısındayım ve Öcalan’ın Nisan ayında, 21 Nisan 2025’te İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmenin notlarına baktığımız zaman bunu açık bir şekilde görüyoruz ve olayın göbeğinde İsrail var. Öcalan bir şekilde İsrail’in bölgede hegemon güç olmasını engellemek için Türkiye ile Kürtlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini söylüyor. Burada ilginç bir not düşmek istiyorum. Washington Post‘un çok önem verdiğim bir editörü var, Hint asıllı Ishaan Tharoor. Bu editör her gün Washington Post‘un o günkü ele aldığı konuları abonelerine aktaran, yorumlayarak aktaran, olaylara çok derinlikli bakan bir analist aynı zamanda. Onun dünkü yorumunun başlığı şuydu: “Trump’ı yanına alan İsrail Ortadoğu’nun açık hegemon gücü oldu.” Dün, Washington Post‘ta olayın adı böyle konulmuş. Birçok kişi evet böyle diyor ama belli ki bu sürecin ilk başlarında ve muhtemelen Hamas saldırısıyla, İsrail’e Hamas saldırısıyla başlayan dönemden itibaren Abdullah Öcalan bu tespiti yapmış ve tercihini Türkiye’den yana yapmış. Bunun nasıl bir anlamı var?

Önceki akşam Cengiz Çandar’la konuştuk, uzun bir yayın yaptık. İsrail-İran savaşı’nın Türkiye’ye etkilerini konuştuk. Orada Cengiz abiye bunu sordum ve şöyle cevap verdi: ‘‘Türkiye için en büyük şans, Abdullah Öcalan’ın İsrail karşıtı olması. Türkiye için en büyük şans… Niye derseniz, bu adına, sen ‘süreç’ demeyi seviyorsun, yayınlardan biliyorum, bu içinde bulunduğumuz süreci harekete geçiren en önemli nedenlerden biri Türkiye’deki karar vericinin, yani Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisi, özellikle Bahçeli diyelim, bir 7 Ekim 2023 sonrası bölge okumasıyla Kürtlerin Ortadoğu’da bir aktör haline geldiği, en büyük bölümünün Türkiye’de olduğu, Suriye’de durumun ne şekilde evrileceğinin netleşmediği bir ortamda Kürtlerin bir İsrail-Amerika kartı olarak Türkiye’ye karşı kullanılabileceği, dolayısıyla bunu ortadan kaldırmak için; iç cepheyi güçlendirelim, işte bin yıllık Kürt-Türk kardeşliğinden söz edelim, iç cepheyi güçlendirelim, ‘terörsüz Türkiye’ diye tanımladığımız hedefe doğru PKK’nin silahlara son vermesi ve kendini feshetmesiyle birlikte bir birlik ortamı yaratalım, yani belli ölçülerde İsrail ve hatta Amerika’ya karşı bir defansif mantık vardı burada.

Şimdi buna Abdullah Öcalan çok uygun bir söyleme sahip. Abdullah Öcalan’ın, senin de gönderme yaptığın o görüşme notlarında olsun, başka konuşmalarda olsun İsrail hakkında bir kez olumlu dil kullandığı gözükmüyor. Tersine, İsrail’in kendisini düşman bellediği ve kendisini ve kendisinin şahsını da Kürtleri önünde bir engel olarak gördüğünü ima ediyor. Dolayısıyla Türkiye eğer bu süreci sağlama alacaksa ve iç cepheyi gerçekten güçlendirecekse bugüne kadar fazlaca orta sahada top dolaştırarak, gereksiz zaman harcayarak tükettiği imkanları, bu lükse sahip olmadığını bu son İsrail-İran savaşı sonrası ortaya çıkan manzarayla düşünmeli ve bir an önce bu, gerçekten kendi tabirleriyle iktidar sahipleri açısından söyleyeyim, iç cepheyi tahkim edici şekilde Kürtlerin Türkiye’ye daha da kuvvetle entegre olabilecekleri birtakım adımları atmaları gerekiyor. Yoksa Abdullah Öcalan’ın bu görüşleri de sonuç itibarıyla istenen sonuçları vermeyebilir. Çünkü netice itibarıyla Abdullah Öcalan da şunu söylemiyor: ‘Türkiye Kürt konusunda bugüne kadar izlediği politikalara devam etsin, Kürt haklarını görmezden gelsin, binlerce Kürt aktivisti hapislerde ve sürgünde sürmeye devam etsinler ve vatan millet Sakarya nutuklarıyla hayat devam etsin.’ Artık böyle bir durum yok. O yüzden bu mesele özellikle Kürtlerin oynayabileceği önemli rol açısından kendini bir an önce Türkiye’de devletin adım atması noktasına getirip dayatmış durumda. Ben öyle görüyorum.’’ Evet, şimdi İsrail’in İran’a saldırısıyla birlikte özellikle yurt dışında, yurt içinde de var ama çok sayıda farklı farklı Kürt siyasetiyle ilgili insanların, genellikle Kürt milliyetçisi olarak tanımlayabileceğimiz insanların ve bazı kurumların İsrail yanlısı pozisyon aldığını görüyoruz. İran’da çünkü çok güçlü bir Kürt nüfusu var ve Kürt hareketi var. İran’da bir Kürt yapısının ortaya çıkmasını — artık bağımsız mı olur, federe mi olur, başka bir şey mi — destekliyorlar ve bu anlamda İran’a destek veriyorlar.

Öcalan’ın söylediklerinden baktığımız zaman özellikle Suriye’deki Kürtlerin de İsrail’le ilişkilerinin iyi olduğunu görüyoruz, ki bu daha önceden de bildiğimiz bir şeydi. Bu anlamda bakıldığında Öcalan’ın duruşu önemli; çünkü Öcalan Kürtlerin yaşadığı dört ülkede de yani Türkiye başta olmak üzere Suriye, Irak, İran’da da bir gücü olan bir hareketin — ne denir — kurucu önderi ve ideoloğu. Dolayısıyla Öcalan şöyle bir akıl yürütüyor, ki bence çok haksız değil; ‘‘Bu yeniden yapılanmada bu ülkelerde çok güçlü bir etkisi olan Kürtler kilit bir role sahip. Kürtleri kimin kazanacağı önemli’’ diyor ve söylediği şu: ‘‘İsrail’in hegemon olmasına karşı Türkiye’nin demokratikleşerek…’’ Bu çok önemli: ‘‘Türkiye’de büyük bir demokratizasyon sürecine giriyoruz ve böylece bölgede stratejik üstünlüğü İsrail’e bırakmamak mümkün. Kürt gerçekliği kiminle ilişki kurarsa, İsrail’le ya da İran’la, stratejik üstünlük ona geçer’’ diyor. Burada şöyle bir ayrımın yapılması gerektiği kanısındayım; Öcalan bir antisiyonist ya da antisemitik değil, bir İsrail düşmanı da değil benim anladığım kadarıyla. Benim onun söylediklerine baktığımda çıkarttığım şu: İsrail bir seçenek olarak var ama o seçenek olarak Türkiye’yi tercih ediyor, böyle bir stratejik tercih yapmış. Fakat birtakım beklentileri var Cengiz Çandar’ın da söylediği gibi.

Eğer bu beklentiler yerine gelmezse pekala Öcalan frene basabilir ve önümüzdeki süreçte Kürtler, bölgedeki Kürtler, mesela İran’daki Kürtler — orada PJAK var biliyorsunuz, PJAK PKK’nın bir uzantısı — Suriye’deki Kürtler, YPG-PYD ve tabii ki Türkiye’deki Kürtler — Irak’ta da belli bir etkileri var ama o kadar önemli değiller diyelim — tercihlerini İsrail’den yana yapabilirler. İsrail derken sadece İsrail değil, ABD-İsrail ortaklığı. Dolayısıyla bu olayı “Öcalan İsrail düşmanı ve zaten İsrail’le hiçbir şekilde bir şey yapmaz, başka yapacak bir tercihi yok” şeklinde okumak ya da “Öcalan hapiste olduğu için, içeride olduğu için mecburen Türkiye ile ilişki kuruyor” gibi basit bir şekilde bakmak bence aldatıcı olur. Dolayısıyla şu haliyle baktığımız zaman aylar önceden, belki yıllar önceden Öcalan’ın bölgeyle ilgili yaptığı bu analiz ve ona bağlı olarak aldığı stratejik kararların şu günlerde önemi daha da ortaya çıkıyor. Bakalım bu önemin gereğini yerine getirecek mi Ankara diyelim.

Çünkü bu haliyle bakıldığı zaman, Cengiz Çandar’ın da dediği gibi Kürt siyasetçiler hapiste, bir yığın siyasi tutuklu var, adalet yok, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları sudan sebeplerle tutuklu yargılanıyor. Böyle bir ülkede insanlar pekala burada çok aktif bir şekilde, dünkü yayında da bahsettiğim gibi, iç cepheyi tahkim açısından bir seferberlik içerisine girmeyebilirler. Çok hassas bir konu olduğu için nüanslı bir şekilde konuşmaya çalışıyorum.

Fakat Öcalan’ın şu haliyle İsrail’in karşısında ve Ankara’nın yanında pozisyon almasının öneminin önümüzdeki günlerde daha fazla ortaya çıkacağını söylemek istiyorum.

Peki bu yayını kime ithaf edelim? Tabii ki Sırrı Süreyya Önder’e. Bu görüşme, 15 Nisan’daki görüşme sırasında Sırrı hastanedeydi ve zaten görüşmenin ilk bölümlerinde Öcalan, Sırrı Süreyya ile ilgili sorular soruyor heyettekilere. Sırrı Süreyya gerçekten Türkiye’deki çözüm süreçlerinin en önemli isimlerinden birisiydi ve son sürecinde, ki Öcalan da bunu söylüyor, birtakım sorunlara pratik çözümler bulabilen birisi olarak övüyor Sırrı Süreyya’yı. Böyle birisiydi. Maalesef çok erken kaybettik ve çok çarpıcı bir şekilde Sırrı Süreyya’nın cenazesi tüm Türkiye’yi birleştiren bir cenaze oldu. Bunu da özellikle vurgulamak lazım. Yani gerçekten bölgede bir cazibe merkezi olma iddiası varsa Türkiye’nin öncelikle kendi içerisinde bir birliği sağlayabilmesi gerekiyor ve bu anlamda bu birliği, birtakım istisnalar olmakla birlikte, Sırrı Süreyya Önder bize gösterdi, bunun pekala sağlanabileceğini gösterdi. Sırrı benim arkadaşımdı, yoldaşımdı, çok geçmişe giden anlamda söylüyorum, anlayan anlar. Kendisine tekrar rahmet diliyorum. Geride bıraktıklarına, kızına, torununa özellikle sabır diliyorum. Kendisini çok özlüyoruz, özlemeye de devam edeceğiz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.