Çözüm sürecinde çözüme doğru | Ruşen Çakır yorumluyor

Ruşen Çakır, çözüm sürecinin kritik noktaya geldiğini belirterek PKK’nın bu hafta silah bırakabileceğini söyledi. Çakır, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Irak’ta hazırlık yaptığını ve süreç karşıtlarının sabotaj girişimde bulunduğunu söyledi.

Ruşen Çakır, çözüm süreciyle ilgili değerlendirmelerinde kritik aşamaya gelindiğini belirtti. Çakır, ekim ayında Devlet Bahçeli’nin süreci başlattığında çok az kişinin inanmasına rağmen kendisinin iyimser olduğunu söyledi.

“Şimdi geldik son noktalara. Bahçeli’nin çıkışı, Öcalan’ın açıklaması ve PKK’nın fesih ve silah bırakma kararı alması” diyen Çakır, silah bırakmanın bu hafta sonu veya gelecek hafta başlayabileceğini aktardı.

Silah bırakma görüntüleri gelecek

Çakır, silahların bırakıldığının görsel olarak da görülebileceğini vurguladı. “Duymayacağız, göreceğiz” diyen Çakır, bunun hazırlıklarının yapıldığını tamamen açık kaynaklardan hareketle söylediğini belirtti.

MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileriyle görüştüğünü aktaran Çakır, iki ana partinin tüm temsilcileriyle buluştuğunu söyledi. İlk görüntülerin muhtemelen Talabani güçlerinin kontrolündeki Süleymaniye civarından geleceğini tahmin etti.

Öcalan’dan görüntülü açıklama bekleniyor

Dört ülkede varlığını sürdüren hareketin durumunu değerlendiren Çakır, Abdullah Öcalan’ın yeni açıklama yapmasının beklendiğini söyledi. DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan’ın bu açıklamanın görüntülü olmasını temenni ettiğini aktardı.

Çakır, “Silah bırakma olmadan devlet o adımları atmayacak. Ama silah bırakma başladığı andan itibaren düzenlemeler ve cezaevlerindeki tutukluların durumu için hareket bekleyebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

“Süreç karşıtları sabotaj peşinde”

Çakır, köklü sorunun kolay çözülmeyeceğini ve sorun çıkarmak isteyenlerin bulunduğunu belirtti. Ayrıca Çakır, “Yerli aktörler, yabancı aktörler ve genellikle yerli aktörler üzerinden yabancı aktörler” şeklinde tanımladığı kesimlerden sabotaj girişimleri olduğunu söyledi.

Geçtiğimiz günlerde Irak’ın kuzeyinde yaşanan drone saldırısını örnek gösteren Çakır, PKK’lı Mustafa Karasu’nun Türk Silahlı Kuvvetleri’ne suç attığını ancak dikkatli dil kullandığını aktardı.

Dezenformasyon kampanyalarına dikkat çekti

Çakır, hem Devlet Bahçeli hem de Mustafa Karasu hakkında ölüm iddialarının çıkarıldığını söyledi. Bahçeli’nin grup toplantısında yapay zeka ve dublör iddialarına cevap verdiğini hatırlattı.

Karasu için de PKK karşıtı Kürt milliyetçisi çevrelerin ölüm iddiası çıkardığını belirten Çakır, bunun kongre görüntülerinde olmamasına dayandırıldığını aktardı. Karasu’nun canlı yayında bu iddialara cevap verdiğini söyledi.

Ahmet Türk’e özel ithaf

Çakır, yayınını Ahmet Türk’e ithaf ettiğini açıkladı. 35 yıldır tanıdığı Türk’ün Kürt sorununun barışçıl çözümü için yıllarca çaba gösterdiğini ve çok bedel ödediğini vurguladı.

“Defalarca belediye başkanı seçildi ve her seferinde yerine kayyum atandı” diyen Çakır, Türk’ün Öcalan’la görüşmeye gittiğini ve 27 Şubat basın toplantısına katıldığını hatırlattı.

Çakır, Ahmet Türk’ün soyadının “Türk” olmasının Türkiye’deki Kürt sorunu gerçekliğini gösterdiğini belirterek, “Kürtlere Türk soyadı vermek yönetenlerin ayıbı” değerlendirmesinde bulundu.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Çözüm sürecinde çözüme doğru | Ruşen Çakır yorumluyor

Merhaba, iyi günler. Türkiye’de bir çözüm süreci var ve bu çözüm sürecinin ne olacağı tartışmaları var, beklentileri var. Geriye gidelim. Ekim ayında Devlet Bahçeli bu olayı dile getirdiğinde, açık ettiğinde çok kişi buna inanmadı. Gerek iktidardan gerek muhalefetten çok kişi inanmadı; ama Bahçeli’nin bu işi başlatması nedeniyle de ‘‘Acaba gerçekten bir şeyler mi oluyor?’’ diye düşündü. Çok az kişi bundan heyecanlandı ve buradan bir şey çıkabileceğini düşündü. Bunlardan birisi her zamanki gibi iyimser bendim.

Ve şimdi geldik son noktalara. Aslında son nokta değil, böyle etaplar var; Bahçeli’nin çıkışı, Öcalan’ın açıklaması ve Öcalan’ın açıklamasının ardından PKK’nın fesih ve silah bırakma kararı alması. Şimdiki aşama, anlaşıldığı kadarıyla, bu silah bırakma olayının başlaması olacak ve her an olabileceği söyleniyor. Haftaya olma ihtimali daha yüksek ama bu hafta sonu da olabilir. Biz bu şekilde bu silahların bırakıldığını görsel olarak da görebileceğiz, yani duymayacağız, göreceğiz. Bunun birtakım hazırlıkları yapıldığı söyleniyor. Tamamen açık kaynaklardan hareketle bunu söylüyorum. İbrahim Kalın, MİT Başkanı, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileriyle, orada iki ana parti var biliyorsunuz, bütün partilerden kişilerle görüştü. Belli ki bunun altyapısı iyice hazırlanıyor ve oralardan muhtemelen Talabani’nin güçlü olduğu Süleymaniye civarından ilk görüntüler gelecek ama bir sürecin başlayacağını görüyoruz. Ve buna paralel olarak da Abdullah Öcalan’ın yeni bir açıklama yapması bekleniyor ve bu açıklamanın görüntülü olması bekleniyor, özellikle dün DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan söyledi, öyle temenni ettiklerini söyledi. Sonuçta silah bırakma anını yaşamaya başlayacağız ama bir anda olacak bir şey değil. Dört ülkede varlığını sürdüren bir hareket söz konusu.

Onun dışında Avrupa ve başka ülkeleri saymıyorum. Bu silahlı militan olarak hem Türkiye’de hem Suriye’de hem Irak’ta hem İran’da PKK, Abdullah Öcalan çizgisinde insanlar var ve bunların neler olacağını bekliyoruz. Ama dananın kuyruğu kopuyor. Suriye meselesi başlı başına ayrı bir tartışma konusu ama oradan da çok olumsuz haberler gelmiyor. Oradaki formülasyon daha karışık olacak, çünkü doğrudan Suriye’de bir yapı var, o yapının kendini koruma gibi bir derdi var ve o yapının Suriye’deki yönetime entegre olması konusunda birtakım tartışmalar var. Neyse, bu iş olacağa benziyor, en azından silah bırakma. Tabii ondan sonraki aşama, Meclis’te bir komisyon kurulacak biliyorsunuz. O konuda bayağı bir mutabakat oluşmuşa benziyor ve birtakım düzenlemeler olacak. Ama anlaşıldığı kadarıyla silah bırakma olmadan devlet o adımları atmayacak. Silah bırakma başladığı andan itibaren birtakım düzenlemelerin ve buna bağlı olarak birtakım uygulamaların olmasını, özellikle cezaevlerindeki tutukluların durumu için hareket bekleyebiliriz. Burada bu kadar köklü bir sorun böyle kolay mı çözülür? Tabii ki kolay çözülmüyor. Çok sorun var. Sorun çıkartmak isteyen çok kişi var. Bunların kimileri yerli aktörler, kimileri yabancı aktörler, genellikle de yerli aktörler üzerinden yabancı aktörler diyelim.

Her iki taraf da, gerek örgüt gerek devlet, ya doğrudan ya da dolaylı bir şekilde karşı taraftan birtakım sorunlar çıkabileceğini söylüyor. Mesela başından itibaren devlet çizgisi şuydu, özellikle AK Parti cenahı; “Öcalan istese bile PKK kabul eder mi?”, “PKK kabul etse bile içerisinden fireler çıkar mı?” gibi meseleleri hep öne sürdüler. Bir diğer husus da PKK’nın özellikle gelir kaynakları meselesi, birtakım yasa dışı para hareketleri meselesi; ‘‘Bu kaynakları koruma ihtimaline karşı birileri ayak direr mi?’’ gibi iddialar dile getirildi. Ama diğer tarafta örgüt de devletin içerisinde tam bir bütünlük olmadığını söylüyor. En son bunu söyleyen örgütün önde gelen isimlerinden birisi, Mustafa Karasu. Bir saldırıdan bahsediyor, saldırıya verilen cevaptan bahsediyor ama detaylara girmiyor. Bu geçtiğimiz günlerde Irak’ın kuzeyinde yaşanan bir drone saldırısı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin oradaki üs merkezine yönelik. Bu haberi Türkiye’de birtakım çevreler dolaştırmaya çalıştılar ama resmi açıklama yapılmadı ve resmi açıklama yapılmaması nedeniyle de devleti suçladılar ve bunlar tabii ki büyük ölçüde çözüm süreci karşıtı olan kesimler. Şimdi o olayın bir başka versiyonunu PKK’nın önde gelen isimlerinden Mustafa Karasu da onlara saldırı olduğunu ve onların da cevap verdiğini söyleyerek burada suçu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ya da onun içerisindeki bazı gruplara atmaya çalışıyor.

Fakat bunu yaparken de çok dikkatli bir dil kullanmaya çalışıyor. Fakat her iki tarafta da bunu istemeyen kesimler bu tür — kim başlattı, sonucu ne oldu çok önemli değil — çatışmaların olmasını arzu ediyorlar, yani yeter ki süreç kesintiye uğrasın. Burada ilginç bir husus var. Geçtiğimiz günlerde grup toplantısında, bu haftaki grup toplantısında Devlet Bahçeli kendisi hakkında çıkarılan “Öldü, yerine yapay zeka konuşuyor, dublör kullanıldı” vesaire gibi iddialara cevap verdi, onları hatırlattı. Biliyorsunuz bir dönem Devlet Bahçeli’nin rahatsızlandığı dönemde bu bayağı bir yaygınlaştı, köpürtüldü. Bunu açık açık söyleyen kişiler de oldu, yani sosyal medyada bilinmeyen hesapların dışında da söyleyenler oldu. Burada tabii bu dezenformasyonların birçok nedeni olabilir. İnsanlar böyle şeyleri seviyor olabilir. Fakat burada Devlet Bahçeli’nin çözüm sürecinin önemli bir aktörü olduğunu bir kenarda tutmak lazım. Bir diğer ölüm iddiası Mustafa Karasu, demin bahsettim, Mustafa Karasu için çıkarıldı.

Bunu çıkaranlar da PKK karşıtı birtakım Kürt milliyetçisi çevreler. Yer tarif ettiler, saat verdiler, hatta yanında ölenlerin de ismini verdiler. Ve Mustafa Karasu’nun aracının örgüt tarafından, bazen onu üstü kapalı söylediler, kim vurduya gitti gibi yapanlar da oldu ama genel eğilim örgüt tarafından infaz edildiği. Bunun nedeni de nedir? O meşhur kongrede, PKK’nın fesih kongresindeki görüntülerde Mustafa Karasu’nun olmaması. Bunu da göstererek dediler ki, “Mustafa Karasu bu sürece karşı çıkıyor. Karşı çıktığı için örgüt onu infaz etti.

Zaten örgütün geçmişinde bu tür olaylar çok var.” Şimdi bunun bir olayı bozma amacıyla yapıldığı ortada. Mustafa Karasu da çıktı, bunlara canlı yayında — canlı yayınlanmış, YouTube‘da izlenebiliyormuş — orada bu konulara da cevap verdi. Bu da ilginç bir husus; yani hem Bahçeli’nin hem Mustafa Karasu’nun öldüğü iddiasını dolandırmak, bunların üzerinden birtakım şeyler yapmak. Neden kongre fotoğraflarında yoktu? O diyor ki, “Ben görevlendirmeyle kongreye katılmadım.” Bir iddiaya göre de Mustafa Karasu o kongre sürecinde İmralı’ya gitmiş. Bu da tabii ki bir iddia. Bunu doğrulamak ya da yalanlamak mümkün değil. Ama bunu da ciddi bir şekilde dile getiriyorlar. Eğer gerçekten İmralı’ya gitmişse Mustafa Karasu, yani böyle bir ihtimal yüzde kaçtır diye tartışmayacağım, böyle bir durumun olması halinde bu zaten sürecin artık taraflar arasında halledilmiş olduğunu bize gösterir. Yani şunu söylemek lazım: Silah bırakma olayı, örgütün kendini feshetme olayı bütün engelleme çabalarına rağmen gidiyor. Arkasından birtakım hukuki düzenlemeler ve umarım demokratikleşme adımları gelecek ve sonrasına bakacağız. Şu haliyle baktığımızda işler iyi gidiyor. Umarım bozulmaz.

Bu yayını Ahmet Türk’e ithaf etmek istiyorum. Ahmet Türk Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümü için yıllarca çok çaba göstermiş, çok bedel ödemiş bir isim. Defalarca hapis yatmalarını bir kenara bırakın, kaç kere belediye başkanı seçildi ve her seferinde de yerine kayyum atandı. Evet, bu kendisiyle en son seçilmesinden sonra Medyascope adına yaptığımız yayındaki hatıra fotoğrafı Ahmet Türk’le. Ayağımız uğurlu gelmedi maalesef. Ahmet Türk bu yayından bir süre sonra, ki yayında kayyum meselesini de sormuştuk, o da kayyum devrinin kapandığını ama yine de güven olmayacağını söylemişti. İlginç olan Devlet Bahçeli’nin Ahmet Türk’ü çok överek öne çıkarttığı bir dönemde Ahmet Türk’ün devlet tarafından belediye başkanlığından alınması oldu bir kere daha. Ama kendisi bir şekilde en son Öcalan’la görüşmeye de gitti ve bu da görüşme sonrası 27 Şubat’ta yapılan o meşhur basın toplantısındaki bir görüntüdür. Biz Ahmet Türk’le neredeyse 35 yıldır falan tanışırız. Onun Kasrı Kanco’daki evinde genç bir gazeteciyken yer sofrasında yemek yemişliğim de vardır. Gerçekten saygı duyulacak bir isimdir. Ve bu olaylar eğer iyi gidiyorsa, bir şeyler çözülecek gibi oluyorsa, çok kişinin emeği var ama bunlardan birisinin Ahmet Türk olduğunu ısrarla vurgulamak lazım. Tabii orada daha önce söylediğim bir husus, Ahmet Türk gibi Kürt meselesinin öne çıkan bir figürünün soyadının Türk olması da Türkiye’deki Kürt sorunu realitesini bize gösteriyor. Bu, Ahmet Türk’ün ailesinin değil, Türkiye’yi yönetenlerin bir ayıbı, Kürtlere Türk soyadı vermek… Herhalde bundan sonra olmuyordur buna benzer şeyler. Evet, hepinize iyi sabahlar diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.