Dürüst olayım, 19. yüzyıla kömürün, 20. yüzyıla da petrolün damgasını vurmasına benzer şekilde 21. yüzyılın en önemli yeraltı zenginliği olacağı şimdiden belli olan Nadir Toprak Elementleri (NTE), Milli İstihbarat Teşkilatı’na bağlı Milli İstihbarat Akademisi’nin (MİA) geçen mayısta yayınladığı raporu okuyana kadar pek ilgimi çekmemişti.
NTE’ler, adından da anlaşılacağı üzere, doğada nadir olarak bulunan elementler. Özel ilgisi olanlar dışındakilerin adlarını hiç duymamış olması yüksek ihtimal (birkaç örnek vermek gerekirse prometyum, evropiyum, skandiyum). Bir de NTE’leri de kapsayan üst küme var, onlara nadir metaller deniyor, bazılarının ismini duymuş olabilirsiniz (ör. kobalt, galyum, tungsten).
Nadir metaller ve onların alt kümesi NTE’lerin önemi ne? Bunlar yaşadığımız yüzyıla damga vuran teknolojilerin, dijitalleşmenin ve en gelişmiş silahların hammaddesi. Az çıkıyorlar ve çok kıymetliler. Fransız gazeteci Guillaume Pitron, Nadir Metaller Savaşı kitabında örnekliyor: Doğada neodimyum demirin 1400’te biri, galyum ise 3000’de biri kadar bulunuyor. Bu yüzden bir kg galyumun fiyatı bir kg demirin tam 3000 katı. Germanyum ise galyumdan da 5-10 kat daha pahalı.
Ortada paradoksal bir durum var. Fosil yakıtlara dayalı sanayileri terk etmek, karbon salınımını azaltmak ve dijitalleşmek bir zorunluluk. Bunun için nadir elemenleri topraktan, yeri geldi mi deniz tabanından daha fazla çıkartmak gerekiyor. NTE’ler; elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri, akıllı telefonlar, silah sanayii, LCD ekranlar, enerji tasarruflu ışıklandırmalar, hoparlör ve kulaklıklarda kullanılıyor. Sorun şu ki, NTE’leri çıkartmak ve işlemek de çevreyi mahvediyor. Yani iş “karbon-nötr ve dijital bir ekonomiye geçiş gezegenimizi kurtaracak” basitliğinde ilerlemiyor.
Karbonsuz dünyanın dikenli yolları
Tek başına bilişim ve iletişim sektörü, hava taşımacılığından yüzde 50 daha fazla sera gazı üretiyor. AB’nin 2035 hedefleri doğrultusunda sadece elektrikli taşıtların pilleri için dünyanın çeşitli yerlerinde 400 yeni madenin açılması gerekecek. Papua Yeni Gine’den Norveç’e pek çok yerde deniz zemininde madencilik yapılması gerekecek. Bunlar muazzam bir doğa tahribatı anlamına geliyor.
Pitron kitabında yine de insan yaşamını karbondan arındırma hedefinden vazgeçilmemesi gerektiğini savunuyor. Bir uzmanın “Bu geçişin 2050 yılına kadar bir bedeli olacak tabii ki, ama sonraki beş yüz yılın kazananı biz olacağız!” sözünü aktarıyor. Biz kaybedeceğiz ama torunlarımız kazanacak, iddia bu!
NTE’ler konusunda Çin dünyanın en büyük gücü; küresel nadir elementler cevher üretiminin yüzde 61’ine, rafinaj ve ayırma kapasitesinin ise yüzde 92’sine sahip. NTE’nin küresel ekonomik/siyasal rekabette, özellikle de ABD-Çin rekabetindeki önemi her geçen yıl artıyor. Çin, tarife savaşları sırasında (geçen Nisan) ABD’ye bazı NTE’lerin satışını yasakladı. NTE gitgide bir jeopolitik silaha dönüşüyor. ABD, Ukrayna’nın yanı sıra Grönland’daki zengin cevher sahalarıyla da, Çin’e bağımlılıktan kurtulmak için ilgileniyor.
Çin hegemonyası
İnsanlık tarihinde yontma taştan bakıra, bakırdan bronza, bronzdan demire, demirden çeliğe; yeni bir stratejik metali kullanmaya başlayan her uygarlık bunu diğer uygarlıklar üzerinde üstünlük kurmak için kullandı ve bunda başarılı oldu. Yeni metalden yapılan silahlar daha etkili, savaşlar daha ölümcül oldu. “Barış ile metallerin iyi geçindiği pek görülmemiştir” diyen Pitron, NTE’ler vasıtasıyla, dünyanın kalanına üstünlük kurma sırasının Çin’e geldiğini belirtiyor.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Başta değindiğim MİA raporu NTE’leri tam da bu bağlamda ele alıyor ve sözü Türkiye’ye getiriyor. Rapora göre;
- ABD, nadir elementler konusunda dışa bağımlı bir ülke ve bu bağımlılığı azaltmaya çalışıyor. Bağımlılık özellikle savunma sanayiinde kendini gösteriyor. ABD Çin’e bağımlılığını azaltmak için Nisan ayında Ukrayna ile bir anlaşma imzaladı. Ukrayna da NTE konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri; dünya yüzölçümünün binde 4’ünü kaplayan Ukrayna dünya mineral rezervlerinin yüzde 5’ine sahip. Ancak Ukrayna’nın değerli maden rezervlerinin yarıya yakını halen Rus işgali altındaki bölgelerde.
- Türkiye NTE potansiyeli bakımından zengin bir ülke. Eskişehir/Beylikova bölgesindeki rezerv, Çin’in ardından dünyanın en büyük ikinci rezervi. Bunun yanı sıra Sivas, Burdur ve Malatya gibi illerde de yeni rezerv alanları tespit edildi. Çin’in hakimiyetinden kurtulmak isteyen ülkelerin yeni NTE tedarikçileri araması Türkiye’nin uzun vadede NTE piyasasında stratejik bir aktör haline gelmesini muhtemel kılıyor. Küresel nadir elementler pazarının önümüzdeki on yılda 3 kattan fazla büyümesi bekleniyor.
- Bununla birlikte Türkiye henüz NTE işleme teknolojisine sahip değil (rafineri-alaşım teknolojisine Çin, Japonya ve Fransa sahip). Gerekli Ar-Ge çalışmaları yapılmazsa Türkiye “çıkar sat” aşamasından ileri gidemez, dolayısıyla katma değer konusunda üst basamaklara tırmanamaz. Gerekli yatırımlar yapılırsa Türkiye 2030’lu yıllarda yüksek miktarda cevher işleme, gelişmiş bir üretim düzeyi tutturma ve cevher ile nihai ürün arasında en az 10 katlık bir katma değer çarpanına ulaşma hedefine varabilir.
Trump’ın asıl derdi
ABD’deki Trump yönetiminin, teknoloji devlerinin çıkarlarının savunucusu olmasıyla uyumlu biçimde, ekonomi politiğinde NTE’lere erişim çok önemli bir konu başlığı. Trump’ın, iletişim tarzından ötürü pek ciddiye alınmayan Grönland’ı ilhak arzusunu dile getirmesinin ardında bu var. Elbette Grönland’ı Amerikan topraklarına katmadan da ABD’nin buradaki rezervlerden yararlanmasının bir yolu bulunabilir. Aynı şekilde Trump’ın Ukrayna’yı Rusya ile barışmaya zorlaması, bunun için Beyaz Saray’da Ukrayna Devlet Başkanı’nı küçük düşürmekten dahi çekinmemesi, bir ölçüde bu ülkedeki NTE rezervlerine ulaşma arzusundan kaynaklanıyor (Ukrayna’daki rezervlerin yüzde 40’ı halen Rus işgali altındaki topraklarda).
Türkiye’nin zengin NTE rezervleri ülkemizin Trump yönetiminin gözündeki cazibesini arttırabilir. Bu durum salt ABD değil AB için de geçerlidir. MİA raporundaki ifadeyle “Gümrük Birliği statüsünün sağladığı düşük tarifeler ve Karadeniz-Doğu Akdeniz limanlarına dayalı lojistik ağ, Avrupa’nın “yakın bölge tedarikçisi” arayışında Türkiye’yi doğal ve en güçlü adres yapmaktadır”.
Yeraltında zenginlik, yer üstünde istibdat
Petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklar bakımından zengin ülkelerde otoriter rejimlerin daha istikrarlı ve dolayısıyla uzun ömürlü olabileceklerini, çünkü bu rejimlerin kendi halklarına refah arttırıcı rüşvetler verebildiği ve kayırmacılık ağları kurabildiklerini, gerektiğinde de muhalefeti bastırmanın maliyetini daha kolay karşılayabildiklerini belirten akademik çalışmalar var. Buna “oil curse” (petrol laneti) ya da “resource curse” (kaynak laneti) deniyor. Bugüne dek pek çok araştırmacı da, Türkiye’nin bu tür doğal kaynaklara sahip olmamasından dolayı, mevcut Saray Rejimi’nin kalıcı olamayacağını, toplumun ne satın alınabildiğini ne de teslim olduğunu savundu.
Kehanette bulunmak istemiyorum. Yalnızca ortaya bir soru atacağım: NTE’lere “yeni petrol” deniyor ve Türkiye de dünyanın önde gelen NTE rezervlerine sahip ülkelerinden biri. Bizdeki NTE’ler çıkartılıp işlenene ve bir kısmı halka dağıtılacak kadar katma değer üretene kadar, hatta ona da gerek yok, Trump ya da AB liderleri bize Grönland ya da Ukrayna’ya baktıkları nazarla bakana kadar, demokrasi güçleri galebe çalabilecek mi? Bunun üzerine düşünelim.