Amerikalı rapçi ve yapımcı Sean “Diddy” Combs, beş farklı suçlamayla yargılandığı federal davada “fuhuş amacıyla insan taşıma” suçundan hüküm giydi. Ancak “seks ticareti” ve “haraç için komplo kurma” gibi daha ağır suçlamalardan beraat etti. Peki hip-hop neden hâlâ kendi #MeToo hareketini yaratmakta zorlanıyor? Petek Uğur Türkçeleştirdi.
2010’un bir gününde, Sean “Diddy” Combs, Beverly Hills’teki evinin mutfağında asistanı Capricorn Clark ile birlikteydi. Asistanına “Sana bir şey göstereceğim” dedi ve kız arkadaşı Casandra Ventura’yı da yanlarına çağırdı.
Ventura’ya dönerek ona emirler vermeye başladı:
“Otur. Kalk. Dön. Şuraya yürü. Şunu bana ver. Şimdi geri git.”
Kız arkadaşı onun her dediğini harfiyen yerine getirdi.
Combs daha sonra asistanına döndü, “Gördün mü?” dedi. “Sen bunu yapmasın. İşte bu yüzden de benim gibi bir erkeğin yok.”
Clark’ın Combs’un son sekiz haftalık davasında verdiği ifadede paylaştığı bu olay, Combs ve Ventura’nın ilişkin dinamiğine ve kapalı kapılar ardında neler yaşandığına dair bir fikir veriyor.
R&B şarkıcısı Cassie olarak da bilinen Ms. Ventura, Diddy lakaplı müzik yapımcısı Sean Combs ile uzun süreli ilişkileri boyunca Combs’un kendisini dövdüğünü, şantaj yaptığını ve eskortlarla uyuşturucu etkisi altında cinsel ilişkilere zorladığını, Combs’un hayatını tamamen kontrol ettiğini söyledi.
Davanın merkezinde ise Combs’un partnerlerini “freak-off” olarak bilinen cinsel performanslara zorladığı iddiası yer aldı. Bu “performanslar” genellikle Combs’un personeli tarafından organize ediliyor, kayda alınıyor ve Combs tarafından yönlendiriliyordu.
Geçtiğimiz hafta jüri, Combs’u fuhuş amacıyla insan taşımaktan iki ayrı suçtan suçlu buldu. Ancak Combs, çete kurma ve insan kaçakçılığı gibi daha ağır suçlamalardan beraat etti.
Kararın açıklanmasının ardından Ventura’nın avukatı Doug Wigdor, müvekkilinin ortaya çıkmasıyla “yörüngemizdeki güçlü adamların gerçeklerine ve on yıllardır hiçbir sonuç alınmaksızın devam eden uygunsuz davranışlara dikkat çektiğini” söyledi.
Ancak şimdi, cinsel şiddet mağdurları, hak savunucuları ve müzik sektörünün içinden isimler şu soruyu soruyor: Combs’un hesap vermesi neden bu kadar uzun sürdü?
Yaklaşık on yıl önce başlayan ve Hollywood’da cinsel istismarı ifşa eden MeToo hareketi ışığında bir başka soru daha gündemde: Müzik sektörünün, özellikle de hip-hop dünyasının, artık kendi MeToo hareketine ihtiyacı yok mu?
“Yırtıcı hayvanları koruyan bir oyun kitabı”
Cristalle Bowen, eskiden RapperChicks isimli bir grupta yer alan Chicago’lu bir rapçi. “Diddy davası yalnızca bizim zaten bildiğimiz şeyleri gözler önüne serdi,” diyerek müzik endüstrisinde güçlü isimlerin hesap vermesinin ne kadar zor olduğuna dikkat çekti.
Bowen, 2022’de sektördeki kadın düşmanlığını ele alan bir kitap yazdı. Alt başlığı şöyleydi: Kadın Düşmanlığı Kültüründe Hip-Hop ve İlişkiler Arasında Yol Almak. Bowen kitabında, “Plak şirketlerinde ya da ekiplerde yer alan ‘tek kadın’ olmak sizi en iyi ihtimalle aşağılayıcı sözlere maruz bırakıyor. En kötü ihtimalle ise bir şekilde istismar ediliyorsunuz,” diyor.
“İşin içine para girdiğinde işler karmaşıklaşıyor,” diye ekliyor:
“Sus payları, sekteye uğrayan kariyerler ve hayatta kalanlara nasıl davranıldığını hepimiz görüyoruz… Bu çok zor bir süreç.”
BBC’ye konuşan kampanyacılar ve sektör çalışanları ise cinsel taciz ve istismarın yalnızca hip-hop’a özgü olmadığını, müzik sektörünün tüm türlerinde yaygın olduğunu söylüyor. Sektörde bir “sessizlik kültürü” olduğunu belirten kaynaklar, faillerin korunduğunu, mağdurların ise kara listeye alınma, dava edilme ya da işten çıkarılma riskiyle karşı karşıya kaldığını belirtiyor.
ABD merkezli Sound Off Coalition’ın kurucularından akademisyen ve aktivist Caroline Heldman da bu görüşü paylaşıyor. Müzik endüstrisinde cinsel şiddeti sonlandırmayı hedefleyen koalisyonun kurucusu Heldman, “Erkekler tarafından istismar edilen kadın sanatçılara karşı tehdit kullanılarak sektörden dışlanmaları sağlanıyor,” diyor.
Heldman’a göre müzik endüstrisi; müzisyenlerden prodüktörlere, yöneticilerden perde arkasındaki isimlere kadar failleri sorumluluktan koruyan bir “kılavuzla” hareket ediyor.
Yasal olarak ticari sırları korumak için kullanılan gizlilik anlaşmalarının (NDA) ise istismar vakalarında suistimal edildiği ve sessizlik kültürünü beslediği öne sürülüyor.
New York merkezli avukat Arick Fudali, “Bu durum, mağdurlar için son derece zor bir karar anlamına geliyor,” diyor. Fudali’nin müvekkillerinden biri olan şarkıcı Dawn Richard, federal davada Combs aleyhine ifade verdi ve hâlen devam eden bir davası bulunuyor.
Fudali, bazı müvekkillerinin gizli bir anlaşmayı kabul etmeyip kamuya açık bir dava açmayı tercih ettiğini belirtiyor:
“Bunu yaptıklarında genellikle daha az para alıyorlar ama sessiz kalmıyorlar.”
Cristalle Bowen da bu tabloyu bizzat deneyimlediğini söylüyor:
“Patronlar çekleri yazıyor, sanatçılar o çeklere muhtaç kalıyor. Böyle olunca da hiçbir denge ya da denetleme mekanizması işlemiyor.”
Özgürlük ve direnişin sözcüsü
Sessizliğin arkasında başka nedenler de olabilir.
Özellikle hip-hop’ta bazı mağdurlar ve uzmanlar, bu sessizlik kültürünün sadece para ve güçle değil; ırkçılık ve kadın düşmanlığının birleşimiyle ve hip-hop’un nadir rastlanan bir çıkış ve zenginlik kapısı oluşunu koruma arzusu ile daha da derinleştiğini savunuyor.
1970’lerde New York’taki Afrika kökenli Amerikalı ve Latin topluluklarında doğan hip-hop, otoriteye ve toplumsal adaletsizliğe karşı bir direniş ve özgürleşme aracı haline geldi.
Duke Üniversitesi’nde Afrika kökenli Amerikalı çalışmaları üzerine dersler veren Profesör Mark Anthony Neal, “Hip-hop, genç siyahların kendi hikâyelerini kendi terimleriyle anlatmalarını sağladı; o kuşağa bir ses verdi,” diyor. Neal’a göre bu, popüler kültürün siyah Amerikalıları sınırlı biçimde temsil ettiği bir dönemde büyük bir kırılmaydı.
Bugün hip-hop, ABD’de albüm satışları ve dinlenme oranları açısından en başarılı müzik türü konumunda. Exit the 36 Chambers adlı hip-hop podcast’inin yapımcısı ve yazarı Thomas Hobbs, “Rapper’lar artık yeni rock yıldızları,” diyor. “Bugün arenaları en çok onlar dolduruyor.”
Bad Boy Records adlı plak şirketinin yanı sıra moda, alkol ve televizyon gibi birçok sektöre yayılan bir imparatorluk kuran Sean Combs – ya da sahne ismiyle Diddy – yaklaşık 400 milyon dolarlık servetiyle yalnızca hip-hop’u ticari bir başarıya taşımasıyla değil, özellikle siyah erkeklere iş ve fırsat yaratmasıyla da övülüyordu.
Kariyeri boyunca “siyah mükemmeliyetini” vurgulayan Combs, siyah topluluğun başarılarını görünür kılmaya ve yaşadığı yapısal eşitsizlikleri dile getirmeye önem verdi.
Avukatları da bu noktaya dikkat çekerek mahkemede, “Sean Combs olmak kolay değil. O, kendi emeğiyle başarılı olmuş siyah bir girişimci,” dedi.
Mahkeme sürecinde Combs’un ciddi suçlamalardan beraat etmesinin ardından dışarıda toplanan hayranları tezahürat yaptı. Kimileri, Combs’un haksız yere hedef alınıp alınmadığını tartıştı. Bir izleyici, “Tabii ki hedef alındı. O, güçlü bir siyah adam,” dedi.
Haftalar boyunca, Combs’un 90’lardaki sahne ismiyle basılmış “Free Puff” (Puff’a özgürlük) yazılı tişörtler satıldı, hoparlörlerden onun müzikleri çalındı.
Sosyolog Katheryn Russell-Brown, bu durumu “siyah korumacılığı” olarak adlandırıyor:
“Olağanüstü yasal, ekonomik ve toplumsal engellere rağmen büyük ölçekli başarıya ulaşabilmiş kişiler ‘ırksal öncüler’ olarak görülüyor.”
Russell-Brown, Protecting Our Own: Race, Crime, and African Americans adlı, O.J. Simpson davasından esinlenilen kitabında bu kişilerin suçlandığında siyah topluluğun genel olarak bu suçlamalara şüpheyle yaklaştığını söylüyor.
Ohio State Üniversitesi Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Çalışmaları bölümünden Treva Lindsey ise özellikle siyah kadınların sessiz kalmasının arkasında daha derin bir korkunun yattığını belirtiyor:
“Seslerini yükselttiklerinde, kendi topluluklarına dair zararlı stereotipleri pekiştirme riski taşıyorlar. Hip-hop’u özellikle cinsiyetçi, şiddet içeren ya da zararlı olarak sunmak yalnızca erkekler için değil, tüm siyah topluluk için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.”
Bir hesaplaşmanın başlangıcı mı?
Eğlence sektörünün geneline bakıldığında ise son dönemde geçmişle yüzleşme yönünde bir hareketlenme dikkat çekiyor. Bunun arkasında, toplumsal bakış açılarındaki değişimlerin yanı sıra bazı yasal düzenlemeler de yer alıyor.
2022 yılında New York ve California eyaletlerinde kabul edilen Yetişkin Mağdurlar Yasası (Adult Survivors Act), cinsel istismar iddialarına ilişkin suçlamaların — olayın üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun — bir yıl süreyle mahkemeye taşınabilmesine olanak sağladı.
Cassie, bu yasa çerçevesinde Kasım 2023’te Sean Combs’a fiziksel ve cinsel istismar gerekçesiyle dava açtı. Dava, açıldıktan yalnızca bir gün sonra uzlaşıyla sonuçlandı. Combs ise tüm suçlamaları reddetti.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Ancak Combs, kariyerinin tamamına yayılan iddialarla şu anda 60’tan fazla sivil davayla karşı karşıya. Bu davalarda hem kadınlar hem erkekler, Combs’un kendilerini uyuşturucu vererek ya da zorla istismar ettiğini öne sürüyor.
Combs’un ekibinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Kaç dava açılırsa açılsın, bu durum Sean Combs’un hiçbir zaman bir kadına ya da erkeğe – reşit ya da değil – cinsel saldırıda ya da insan ticaretinde bulunduğu iddialarını gerçek kılmaz.”
90’lar ve 2000’lerin hip-hop dünyasında önemli yere sahip başka isimler de son yıllarda benzer suçlamaların odağında.
Usher, Kanye West (yeni adıyla Ye) ve Rihanna gibi isimlerle çalışan müzik yapımcısı Antonio “LA” Reid hakkında 2023 yılında cinsel saldırı iddiasıyla dava açıldı. Reid, tüm suçlamaları reddediyor.
Öte yandan, Def Jam Recordings’in kurucularından Russell Simmons hakkında 2017’den bu yana 20’den fazla kadın, şiddet içeren cinsel davranış iddiasında bulundu. Simmons da suçlamaların tamamını reddediyor.
O isimlerden biri de, 1990’lar ve 2000’lerde müzik sektöründe çalışan, Arista Records’ta sanatçı ilişkileri başkan yardımcılığı yapmış olan Drew Dixon.
Dixon, hem Simmons hem de Reid tarafından istismara uğradığını öne sürüyor. The New York Times’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Yalnızca size saldıran kişiyle değil, onun markasından ve gelirinden faydalanan herkesle karşı karşıyasınız. Bu güçler, herhangi bir suçlayana karşı organize olur. Bu çok korkutucu.”
Konuştuktan sonra tepkiler
Yazar ve toplumsal cinsiyet temelli şiddet aktivisti Sil Lai Abrams, 1992 yılında Def Jam plak şirketinde yönetici asistanı olarak çalışmaya başladı. Abrams, Russell Simmons’a cinsel saldırı suçlamasında bulunan kadınlardan biri. Simmons, tüm suçlamaları reddediyor.
Abrams’a göre, müzik sektöründe özellikle siyah kadınların sesini yükseltmesi çok daha zor:
“Kadınlar, güç suistimali ve cinsel tacizi bu sektörün içinde olmanın bir bedeli olarak görmeye şartlandırıldı.”
Abrams, bu durumun bugün hâlâ geçerli olduğunu savunuyor.
Ancak bir başka zorluk da kamuoyunun nasıl tepki verdiği. Cassie, Sean Combs’a dava açtığında, sosyal medyada “altın avcısı” (gold-digger) olmakla suçlandı, hakkında alaycı mem’ler yayıldı ve müzik endüstrisinden bazı isimlerce de eleştirildi.
ABD’li rapçi Slim Thug, Instagram’daki iki milyon takipçisine seslendiği bir videoda, “İnsanları ifşa ederek para kazanmayı bırakın,” dedi.
Ancak CNN, 2016 yılına ait bir otel güvenlik kamerası görüntüsünü yayımladıktan sonra kamuoyunun tavrı değişmeye başladı. Videoda, Combs’un Cassie’yi bir otel koridorunda sürüklediği ve tekmelediği görülüyordu. Slim Thug, bu görüntülerin ardından kamuoyuna açık bir özür yayımladı. Combs ise Instagram üzerinden bir video mesaj paylaştı ve şunları söyledi:
“Bu videodaki davranışım affedilemez. Tüm sorumluluğu alıyorum… Her geçen gün daha iyi bir adam olmak için çabalayacağım… Gerçekten üzgünüm.”
Duke Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet, Cinsellik ve Feminizm Çalışmaları Bölümü’nden Dr. Nikki Lane şöyle diyor:
“Combs’un Cassie’yi dövdüğü görüntüler yayımlanmadan önce, insanlar onun yalan söylediğini düşünüyordu.”
Ancak Lane’e göre, toplumda hâlâ çok daha köklü bir dönüşüme ihtiyaç var:
“Siyah kadınların bedenleri, hip-hop kültüründe sürekli alaya alınan, araçsallaştırılan birer imgeye indirgeniyor.”
Lane, rapçi Megan Thee Stallion örneğini hatırlatıyor. Stallion, 2020’de ayak bileğinden vurulmuştu. Saldırıyı gerçekleştiren rapçi Tory Lanez, 10 yıl hapis cezası aldı. Ancak olayın ardından Drake’in 2022 tarihli Circo Loco şarkısındaki şu sözler büyük tepki çekti:
“Bu kadın vurulduğunu söylüyor ama hâlâ bir stallion.”
Bazıları görmezden geliyor
Peki, bu tür davaların ardından sanat ve sanatçıyla kurulan bağ ne oluyor?
R&B şarkıcısı R. Kelly, 2022 yılında kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismar, insan kaçakçılığı ve çete faaliyetlerinden 30 yıl hapis cezası aldı. Ancak müziği hâlâ milyonlarca kez dinleniyor. 2019’dan bu yana ABD’de 780 milyon kez dinlendi. Spotify’da ise aylık yaklaşık 5,2 milyon dinleyiciye sahip.
Podcast yapımcısı Thomas Hobbs, “Hâlâ R. Kelly’i savunan insanlar var,” diyor:
“Diddy’nin dinlenme sayıları da R. Kelly gibi yüksek kalırsa şaşırmam.”
Hobbs’a göre burada bir tür “bilişsel çelişki” söz konusu:
“Bu şarkılar insanların hayatlarına o kadar işlemiş ki, onlardan vazgeçmeleri çok zor… Adeta kimliklerinin bir parçası olmuş durumda. O yüzden bazı insanlar görmezden gelmeyi tercih ediyor.”
Sektör ne yapacak?
Asıl soru şu: Müzik endüstrisi bu tablo karşısında nasıl bir tavır alacak?
2017’de başlayan MeToo hareketinin ardından, cinsel tacizle suçlanan en az 200 erkek işini kaybetti ve işyerlerinde politika değişikliklerine gidildi.
Ancak Ohio State Üniversitesi’nden Prof. Treva Lindsey’ye göre Combs davası, sektör genelinde bir dönüşüm yaratmayacak:
“Diddy, tıpkı R. Kelly gibi, siyah müzik tarihinde istisnai biri olarak görülüyor. Yani bu olaylar sistemsel bir sorunun yansıması olarak görülmüyor. Bu bir kültürel yeniden değerlendirme değil. Kimse dönüp, ‘Bu nasıl oluyor?’ diye sormuyor.”
Oysa sektörün içinden bazı isimlere göre tam da bu eksik.
Sil Lai Abrams, “Mağdurların güvenebileceği politik bir zemin yok. Combs gibi birinin bu kadar rahat davranmasına izin veren yapısal koşulları değiştirecek bir baskı yok,” diyor.
Hollywood’da MeToo sonrası cinsel içerikli sahnelerde mahremiyet koordinatörleri kullanımı yaygınlaşmıştı. Bazı sektör çalışanları, bu uygulamanın müzik klipleri setlerine de taşınmasını umut ediyor.
Sound Off Coalition adlı kuruluş ise, müzik sektöründe yönetici pozisyonundaki kişilere yönelik cinsel saldırı iddialarını bildirme zorunluluğu getirecek yeni kurallar çağrısında bulunuyor.
Dr. Lane, gerçek bir hesaplaşmanın yalnızca elle tutulur adımlarla mümkün olabileceğini söylüyor:
“Ben ancak yasa, politika ve işleyiş biçimlerinde değişim görürsem bunun bir dönüm noktası olduğuna inanabilirim… Bu da Diddy’nin kaç yıl ceza aldığına değil, sistemin nasıl dönüştüğüne bağlıdır.”
Kaynak: BBC