Kurtlar Vadisi dizisi ilk ekrana çıktığında başta oldukça garipsemiştim. İçimden, “herhalde yerli bir fantastik yerli dizi film denemesi” diye geçirmiştim. Dizideki bağlantıların karmaşıklığı da bana yorucu geliyordu. O dönemlerde Gülenist yapının kanalında da benzer ama ilkokul müsameresi seviyesinde bir yapım bulunmaktaydı. Kurtlar Vadisi ise sanki “bu dava için sadece dünyasını değil ahiretini de feda edecek gönül erleri lazım” bir kanaat önderinin sözlerinin mafya odaklı bir yansımasıydı.
Kurtlar Vadisi’nin toplumsal etkisi
Bir süre sonra dikkatimi çeken şey, farklı dini cemaatlerden dostlarımın ailece bu dizinin müptelası haline gelmeleri oldu. Dizi akşamları evlere kapanılıyor, ertesi gün ise dini sohbetlerden önce dizinin son bölümü uzun uzun mütalaa ediliyordu. Bu tabloya şahit oldukça, zihnimde “ileride cevabını bulurum” dediğim sorular birikmeye başlamıştı.
Dizi bir süre sonra, yoğun talep üzerine sinemaya aktarıldı. Artık gitmem kaçınılmazdı. Sinema versiyonunda dil daha yalındı. Ayrıca filmde, başımıza geçirilen çuvalın intikamını alıp İsrail’i de perişan edebilmek, “gerçekte rüyasını bile göremiyoruz, bari filmini görelim” hissi uyandırmıştı. Film beni çok etkilemişti; özellikle derin devletin toplu zikirle barışık olduğunu gösteren sahne izleyeni içine çekiyordu. Ama sinemadan çıkarken gerçeklerin ekşiliği hemen hissediliyordu.
“Kurtlar Vadisi” etkisi bugün dahi toplumda, siyasette, bürokraside, hatta müzik ve temsilde devam etmektedir. Dizideki kahraman rollerle bile özdeşim kurabilmek sağ siyasi figürlerimize mahallede büyük prim kazandırabilmekte. Tarihsel açıdan dikkatimi çeken en önemli noktalardan biri ise dizinin başrol oyuncusu Necati Şaşmaz’ın Balkanlar’daki karşılanış biçimiydi. Kosova’da Türk, Arnavut, Pomak, Boşnak demeden Müslüman halkın gösterdiği yoğun ilgi, 16 Haziran 1911’de Halife Sultan Reşat’ın Kosova’daki son Osmanlı cuma ziyareti kalabalığını bile aşmaktaydı.
İzmir Marşı ve seküler refleks
İzmir Marşı ise bize ilkokulda, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinin indoktrinasyonu amacıyla öğretilen marşlardan sadece biriydi. Fakat ben İzmir Marşı’nın asıl ruh halini önce “Vatanım Sensin” dizisiyle, sonra da Anadolu’da yaz kır düğünlerinde gençlerin vazgeçilmez final ritüeli olarak gördüm. Bu marş, gençler için bir tür rejim karşıtı tepkiselliğin periferide sembolüydü.
Kurtlar Vadisi mahallemin aksine bana sıkıcı gelmişti. Oysa Vatanım Sensin, eşimin “bak bu dizi Selanik’teki bir subayın gerçek hikâyesine dayanıyor” teşvikiyle bende bağımlılık yaratmıştı. Çünkü dizideki olaylar gerçekti, din adamları klasik bir aşağılamayla ele alınmıyordu. Bu bana güven vermişti. Mustafa Kemal Paşa ise dizide “herkese ait”ti. Vatanım Sensin, hain ve kahramanlardan ibaret bir şemaya sıkışmadan, tarafların iç çelişkilerini de yansıtabiliyordu. Dizinin muhteşem finali, İzmir’in kurtuluşu ve Kemal Paşa’nın askerleriyle şehre girişiydi. İzmir Marşı da bu sahneyle birlikte öne çıkmaktaydı.
Muhafazakâr mahalle ise dizide kendinden pek çok şey bulmasına rağmen, “ne olur ne olmaz” diyerek mesafeli kalmayı tercih etti. Muhtemelen İzmir Marşı veya “Vatanım Sensin” gibi cumhuriyetçi-ulusalcı kurgular ise bu mahalleye “devleti ele geçiren Batıcı seçkinlerin üst-anlatısı” gibi gelebiliyordu. Yani, mahalleli kesim, bu anlatılarda kendini dışlanmış hissetmekteydi.
Vatanım Sensin ve İzmir Marşı düşkünlüğü, bugünkü rejimden memnun olmayan ya da çıkış bulamayan toplum kesimlerinin duygu durumunu yansıtmaktaydı. Bu, aynı zamanda Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tepkisel bir regresyon-geri dönüş özlemiydi. Öte yandan Kurtlar Vadisi ve sağa sola yapıştırılan padişah tuğraları ise kaybedilen Osmanlı ihtişamının yasını veya özlemini lümpence dile getirmekteydi. Başta da değindiğimiz gibi, gerçekte rüyalarımıza bile giremeyen ihtişamımız, bugünün alt edemediğimiz düşmanları karşısında, diziler ve marşlarla fantezilere dönüşmekteydi.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Osmanlı coğrafyasının mirasçısı olduğumuz tartışmasızdır; güvenlik, ekonomi ve insaniyet boyutları bundan ayrıştırılamaz. Osmanlı emperyal bir kültürdü, Roma’nın devamı olduğunu iddia ediyordu. Ancak Kurtlar Vadisi yaklaşımı bu mirası çözümleyemez. Öte yandan İzmir Marşı’na yüklenen anlam —“biz bu yeni devleti kurduk, geçmişin acı travmalarından ancak kesin inkârla kurtuluruz”— da çözüm değildir. Osmanlı mirası iddialarını yalnızca Kurtlar Vadisi’nin iktidarla tanımladığı fotoğraf ile özdeşleştirmek ise bazı muhalif aydınların yanılgısıdır.
Kurtlar Vadisi ya da benzeri yapımlara duyulan düşkünlük, aslında bir yönüyle gizlenemeyen taşralılığın kentte güç, iktidar ve statü arayışının popüler-kültürel bir yansıması olarak görülebilir. ‘Kural dışılık’, ‘mafya’ ya da ‘devleti perde arkasından koruyan gizli güç’ algısı ise, toplumsal görgüden ve kurumsal meşruiyetten yoksun güç devşirme arzusunun taşra kökenli bir tezahürü şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, Kurtlar Vadisi gerçeklere dayanmasa da Vatanım Sensin tarihsel olgulara yaslansa da her ikisi de post-Osmanlı emperyal travmasının belirtileridir. Fark, maksimalist imtiyazlı mağdurlar ile minimalist seküler orta sınıfın tarih algısı ve kimlik kargaşasından kaynaklanmaktadır.
“Sağ” ve “seküler” mahallelerin post-Osmanlı travması karşısındaki söz konusu örnek refleksleri, aslında aynı tarihsel kırılmanın iki farklı yüzü. Biri imparatorluğu kaybetmenin, kimlik çözülmesinin acısını Türk-İslam sentezi kotlarıyla bastırıyor; diğeri Cumhuriyet’in modernleşme devrimlerini kurtuluş reçetesi ilan ederek imparatorluğun geri dönülmez çöküşüne mesafe koyuyor. Ortak sorun ise her iki tarafın da bu travmayı doğrudan konuşamaması gözükmekte.
Sağ ve seküler mahallelerin Post-Osmanlı emperyal travması, “çift taraflı bastırılmış köylülük”, kimlik konfüzyonu ve sınıfsal boşluk ile doğrudan bağlantılıdır. Sağ mahalle Osmanlı’yı, seküler mahalle Cumhuriyet’i birer telafi ve estetik mekanizma olarak kullanmakta. Her ikisi de köylülük kökeni üzerinden kendi toplumsal statüsünü ve kimliğini yeniden üretmekte. Kurtlar Vadisi ve Vatanım Sensin-İzmir Marşı mahalleleri şu an bu tartışmaların en somut örnekleri olarak karşımızda durmaktalar.