Son günlerde Muğla, Çanakkale, Adıyaman, Niğde, Tunceli, Bitlis, Elazığ ve Ordu’da AK Parti il başkanlarının peş peşe istifa ettiklerini gördük. Nedense çok büyük yankı uyandırmayan bu gelişme, birbiriyle bağlantılı bir dizi kritik soruyu beraberinde getiriyor: Bu istifaların arkasında ne var? Bu bir tasfiye operasyonu mu, yoksa gönüllü bir yenilenme süreci mi? Partiye ve Türkiye siyasetine etkileri neler olabilir?
İlginç olan bu soruları AK Parti içinden çok az kişi soruyor ya da sormaya cesaret edebiliyor.
Merkezi karar mı, kişisel tercih mi?
Genel kanı, bu istifaların büyük ölçüde genel merkez yönlendirmesiyle gerçekleştiği yönünde. AK Parti gibi merkeziyetçi ve disiplinli bir yapıda, bu denli eşzamanlı ve toplu hareketlerin kendiliğinden gelişmesi zaten mümkün değil. Dolayısıyla, “neden ayrıldılar?” sorusunun cevabı büyük ihtimalle “Genel merkezin yönlendirmesi ve kararıyla” şeklinde.
Peki genel merkez neden böyle bir karar almış olabilir? İki temel sebep üzerinde duruluyor:
- Seçim başarısızlığı ve performans eksikliği: Söz konusu illerin bir kısmı, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde AK Parti’nin hedeflediği sonuçları alamadığı yerler: Örneğin Çanakkale, Ardahan ve Muğla’yı CHP’den alamadığı gibi Adıyaman’ı ana muhalefet partisine kaptırması büyük sürpriz olmuştu. AK Parti son seçimlerde Yozgat’ı da YRP adayı Kazım Arslan’a karşı kaybetti. Genel merkez, önümüzdeki seçimlere hazırlanırken, zayıf görülen teşkilatları yeniden yapılandırmak ve daha dinamik, seçim kazanabilecek isimlere yer açmak istiyor olabilir.
- Yolsuzluk veya disiplin soruşturması: Bu ihtimal daha fazla spekülasyona neden oluyor. Parti içinde usulsüzlük, yolsuzluk iddiaları veya merkezle uyumsuzluk yaşayan isimlere yönelik bir tasfiye hareketi de söz konusu olabilir. AK Parti, 19 Mart’tan bu yana CHP’ye yönelik geniş kapsamlı bir operasyon yürütürken kendi partisi hakkında çıkabilecek yolsuzluk iddialarının önüne geçmek ve “temiz bir sayfa” açmak için böyle bir operasyon yapıyor olabilir. Bu, hem iç disiplini sağlamak hem de kamuoyu nezdindeki olumsuz algıyı yönetmek adına stratejik bir hamle olarak yorumlanabilir.
Erdoğan’ın rolü
Erdoğan, AK Parti’nin kurucu genel başkanı ve tartışmasız en etkili ismi olarak, böyle kapsamlı bir yenilenme hareketinin doğrudan merkezinde yer alıyor olmalı. Onun kararı ya da onayı ve yönlendirmesi olmadan böyle bir operasyonun yürütülmesi mümkün değil. Erdoğan’ın partisini daima “seçim kazanan” bir makine olarak tutmak için sık sık teşkilat revizyonlarına gittiğini biliyoruz. Bu hamle, onun proaktif liderlik tarzının ve olası riskleri önceden görüp müdahale etme stratejisinin bir yansıması olarak okunabilir.
AK Parti güçleniyor mu, zayıflıyor mu?
Kısa vadede bu istifalar bir iç huzursuzluk ve istikrarsızlık görüntüsü yaratabilir. Yerinden edilen isimler ve onların destekçileri arasında hayal kırıklığı oluşması riski var.
Ancak AK Parti yönetimi uzun vadede bu hamlenin partiyi daha güçlü ve daha başarılı kılacağını hesaplıyor olmalı. Amaç, taze kanlar getirerek, seçmenle daha iyi iletişim kurabilecek, seçim koçusu niteliğindeki isimlerle teşkilatı güçlendirmek ve 2027/2028 seçimlerine daha güçlü hazırlanmak. Eğer yeni gelen ekip yerelde daha etkili olursa, bu operasyon bir “başarı hikâyesine” dönüşebilir.
CHP açısından fırsat mı, tehdit mi?
CHP açısından durum iki ucu keskin bir bıçak:
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
- Aleyhine olabilir: AK Parti’nin kendi içindeki sorunları erkenden tespit edip çözüme kavuşturması, uzun vadede CHP’nin o bölgelerdeki kazanımlarını korumasını zorlaştırabilir. Yenilenen ve güçlenen bir AK Parti teşkilatı, CHP’nin elindeki belediyeleri geri almak için daha agresif bir kampanya yürütebilir.
- Lehine olabilir: CHP, bu istifaları AK Parti ve Erdoğan karşıtı kampanyasında propaganda malzemesi olarak kullanacaktır. Özellikle istifa eden/ettirilen başkanlar hakkında yolsuzluk iddiaları gündeme gelirse bundan en çok CHP memnun olacaktır.
Ancak, CHP’nin bu durumu kalıcı bir avantaja çevirmesi için yalnızca eleştirmek yetmez. Kendi teşkilatlarını güçlendirmesi, yerel yönetimlerde somut hizmetler üretmesi ve bu illerdeki seçmene ulaşabilecek etkili bir söylem geliştirmesi gerekiyor.
Buradan ne çıkar?
AK Parti’deki bu toplu istifalar, Türk siyasetindeki merkezi disiplin anlayışının tipik ve yeni bir örneği. Arka planda hem seçim performansı kaygısı hem de olası disiplin/yolsuzluk soruşturmaları yatıyor. Liderlik, olası riskleri göğüslemek pahasına, uzun vadeli bir stratejik kazanım için kısa vadeli bir istikrarsızlığı göze almış görünüyor.
Bu operasyonun nihai sonucu, bu illere atanacak yeni isimlerin kalitesine ve performansına bağlı olacak. Eğer yeni başkanlar yerelde güven inşa eder ve seçmenle bağlarını güçlendirirse, AK Parti bu hamleden güçlenerek çıkabilir. Aksi takdirde, muhalefetin elini güçlendirecek bir operasyona dönüşme riski de bulunuyor.
Gökçek ve Topbaş örnekleri
Bu noktada, Erdoğan’ın 2019 yerel seçimleri öncesi İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı illerde belediye başkanlarını istifaya zorlamış olduğunu hatırlamak iyi olabilir. Belli ki yaklaşan fırtınayı görmüş ve önceden tedbir almak istemişti. Fakat ne yaparsa yapsın İstanbul ve Ankara büyükşehirlerini 25 yıl sonra CHP’nin almasını engelleyememişti. Üstelik İstanbul’da seçimi tekrarlatmasına rağmen.
- Melih Gökçek’in ardından: Sonuna kadar hak edilmiş bir trajedi
- Kadir Topbaş: Sorulmamış sorular, verilmemiş cevaplar
Kuşkusuz il başkanlarının değişmesi AK Parti’ye belli avantajlar sağlayabilir fakat 2019 örneği “gelmekte olanı” engellemenin birkaç ilde vitrin değişikliğiyle mümkün olmadığını, AK Parti’nin tepeden tırnağa yenilenip değişmesi gerektiğini ve bunun için de galiba çok geç olduğunu gösteriyor.