Tarık Çelenk yazdı: TBMM’deki komisyona dair görüşlerim

Medyascope yorumcusu Tarık Çelenk, TBMM’deki komisyona katılarak konuşma yaparak çözüm önerilerini paylaştı. İşte Çelenk’in TBMM’deki komisyona dair görüşleri.


TBMM Genel Sekreterliği’nden komisyon için davet aldığımda toplantıya 3-4 gün vardı. Elimde bir taslak vardı ama yeterince çalışılmış değildi. Kızım Rüveyda hemen, “Baba, herkesin tekrarına girme, duygulara dokun; anlatacaklarını hikâyeleştir ki insanlar sana odaklanabilsin” dedi. Bunun üzerine sunumuma iki dedemin hikâyesiyle başladım.

tarık çelenk
Tarık Çelenk komisyonda.

Anne tarafından dedem, Süleymaniyeli Şeyh Maruf’un torunu, Harbiyeli Binbaşı Ahmet Tevfik Bey’di. Sarıkamış’ta yaralanmış, Kurtuluş Savaşı madalyası almıştı. Atatürk’ün bir alt sınıfından olup, tanışıklıkları da vardı. Ancak ulus-devlet kurulunca Süleymaniye’deki akraba hasretiyle sık sık yazışır, oraya gitmek isterdi; devlet onu erken emekli etti.

Baba tarafından dedem Ahmet Zühtü Bey de Kurtuluş Savaşı madalyalı bir süvari yüzbaşıydı. Erzurum-Horasanlı bir Türk olan Zühtü Yüzbaşı, İhsan Nuri Paşa Ağrı Kürt İsyanı’nda isyanında bir gözünü kaybetmişti. Bu hikâyeler aslında hepimizin hikâyesiydi; Türkiye içindeki ve dışındaki Kürtlerin-Türklerin nasıl iç içe geçtiğinin göstergesiydi. Rüveyda’nın dediği gibi, bu anlatım hazirunun ilgisini çekti, duygularıyla dikkat kesildiler. Özellikle MHP’li Feti Yıldız Bey bunu özel olarak belirtti. Ben de bu doğrultuda Kürt sorununun aslında bir Ortadoğu sorunu özelliğini taşıdığını, bizim dış Kürt akrabaların aidiyetini acil kazanmamız gerektiğinden bahsettim. Bu tahterevallinin mirengi noktasını kaçırma lüksümüz olmadığını vurguladım.

Tarık Çelenk komisyonda, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ile birlikte.

Numan Kurtulmuş Bey de toplantının komisyonun en özel oturumlarından biri olduğunu söyleyerek içten teşekkür etti. Toplantı bana 15 yıl önceki Ekopolitik çekirdek ekip buluşmalarını hatırlattı. Sağ-sol, liberal, Kürt aydınları, hatta eski PKK’lılar bir süre sonra arkadaş olmuşlardı. Bu komisyona AK Parti, CHP (Numan Bey onlara ayrıca teşekkür etti), DEM, MHP, HÜDA PAR ve Yeni Yol grubundan katılımlar vardı ve herkes sanki o eski çekirdek ekibin üyesi gibiydi. Önyargılar kırılmış, paylaşılan deneyimlerin arttığından söz ediliyordu. Bir ara kendi kendime, “Acaba burası 2025 Türkiye’si mi, yoksa hayal mi görüyorum?” diye sordum. Şaka bir yana, bu komisyon toplantılarının birikimi ileride “Kürt sorunu” hafızasına çok değerli katkılar sunacaktır.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Çözüme bölgede destek var ama…

Özellikle GENAR, Rawest ve Kürt Araştırmaları Merkezi’nin ortak tespitleri ilgimi çekti. Buna göre Kürt halkının kültürel-etnik bilinci arttıkça geleceklerini “Türkiyeli” olmakta görüyorlardı. Burada kültürel bilinci siyasal-ideolojik kimlikten ayırmak gerekiyor. Özellikle DEM’e oy veren kesimde silahlı mücadeleyi hoş görme oranı ciddi biçimde azalmış durumda. Kürt sosyolojisindeki bu derin değişim gözden kaçıyor. Fakat devletin de bu değişimi değerlendirememesi önemli bir sorun. Çözüme bölgede çok yüksek destek var, ama güven bir o kadar az. Bu noktada asıl test, Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılıp bırakılmayacağı ya da kayyumların geri dönüp dönmeyeceği konusudur. Buna Ahmet Özer’in serbest kalabilmesi de eklenebilir.

Kendi sunumumda özellikle şu önerileri paylaştım:

  • Çözüm isteniyorsa öncelikle yolun sonu netleştirilmeli, kırmızı çizgiler tüm taraflarca baştan belirlenmelidir. Çizgiler olmazsa diyalog ciddi riskler barındırır.
  • Sivil toplum sürece acilen dâhil edilmelidir. Duygusal deşarj alanları açılmalıdır. Aksi halde toplumsal destek azalır, siyasi iradenin motivasyonu düşer.
  • İran, Irak ve Suriye’deki akraba Kürtlere kültürel filmler, dramalar, yayınlar ve yatırımlar yoluyla destek verilmelidir. Ortak hikâyeler tarihten bugüne işlenip drama hâline getirilmelidir.
  • Öcalan’ın “Demokratik ulus” veya “konfederal entegrasyon” gibi kavramlarının yanında Türk ve demokrat Kürt aydınlarının da barışa hizmet edecek yeni paradigmalar üretmesi gerekir. Bu alandaki boşluk doldurulmalıdır.
  • Jonathan Powell’ın kitabındaki gibi, “Teröristlerle Konuşmak” misali olmadan bu işin bitmeyeceği halka anlatılabilmelidir. Bunun için önyargısız entelektüel çekirdek bir komisyon oluşturulmalıdır.
  • Yükselen Kürt iş dünyası rasyonelleştirilmelidir. Zaten merkeze entegredirler bunun avantajı kullanılmalıdır. Bu burjuvazi, Öcalanizmin radikal ekonomik-toplumsal ağ fikrini dönüştürmede kilit aktördür. Bu sınıfa coğrafi sınırlar konulmamalıdır; Diyarbakır-Erbil, Diyarbakır-Süleymaniye gibi uçuş hatları açılmalıdır.
  • Rojava’ya PKK veya KCK üzerinden önyargıyla değil, askerî danışmanlık ve ekonomik entegrasyon perspektifiyle yaklaşılmalıdır. Irak benzeri Türk bankaları açılmalı, özel kuvvetler iş birliği yapabilmelidir.
  • Türkiye acilen demokratikleşmeli ve ayrım gözetmeksizin genel bir siyasi af çıkarmalıdır. Bu bağlamda geçiş süreci ve hukukî altyapı için çalışmalar başlatılmalıdır.
  • Türkiye’nin bölgesel barışa katkısı, Irak ve Suriye’deki Kürt yapıları için garantörlük üstlenmesiyle mümkün olabilir. Bu yaklaşımda Musul vilayet konseptine dayalı tarihsel haklar ve sivil alanlardan da faydalanılabilir.