Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

TÜİK verilerine neden güvenilmediğini Prof. Mustafa Durmuş anlattı: “Türkiye hiperenflasyona gidiyor, emekçiler politik mücadelenin parçası olmak zorunda”

Açıkladığı verilerin güvenilirliği ile tartışma konusu olmaya devam eden TÜİK, yıllık enflasyonu haziran ayında yüzde 78,62 olarak hesapladı. ENAG’a göre ise yıllık enflasyon yüzde 175,55. Memurlar ve emekliler altı aylık enflasyona göre ücret artışı beklerken, asgari ücretin yüzde 29,3 oranındaki artışı kayıpları telafi etmedi. TÜİK verilerine neden güvenilmediğini, enflasyonu ve ücretleri Medyascope için değerlendiren Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “ÜFE ile TÜFE arasındaki makas açılıyor, Türkiye hiperenflasyona gidiyor. Emekçiler politik mücadelenin parçası olmak zorunda” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bugün (4 Temmuz) haziran ayı tüketici fiyat endeksini (TÜFE) açıkladı. Mayıs ayı enflasyonuyla birlikte, madde sepeti fiyatlarını açıklamayı bırakan TÜİK’in ekonomi verileri tartışmalara konu olmaya devam ederken, haziranda enflasyon aylık yüzde 4,95, yıllık yüzde 78,62 olarak açıklandı. ENAG’a göre ise aylık enflasyon yüzde 8,31, yıllık enflasyon yüzde 175,55 olarak gerçekleşti. 

Mustafa Durmuş

“ÜFE ile TÜFE arasındaki fark açılıyor”

Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, giderek artan enflasyonun, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin söylediği gibi “kontrol altında olmadığını” belirtti. ENAG’ın açıkladığı yıllık enflasyonun, TÜİK’in iki katından daha fazla olduğunu hatırlatan Durmuş, şunları söyledi:

Üretici fiyat endeksi (ÜFE) ile TÜFE arasındaki fark 59,7 puan. Bu fark, normalde olması gerekenin 5–10 katı. Ya üreticiler maliyetlerini tam olarak yansıtamadı -ki bu da kötüye işaret çünkü yıl sonuna doğru yansıtacaklar demektir- ya da yansıttılar ama TÜİK eksik olarak hesaplıyor. 500 büyük sanayi kuruluşu ilk dört ayda yüzde 135 kâr elde etti, özel bankaların kârları da yüzde 287 oldu. Bu, şirketlerin büyük ölçüde maliyetlerini fiyatlarına yansıttığını gösteriyor. Buna rağmen TÜFE bu kadar düşük çıkıyor, demek ki TÜİK gerçeği yansıtmıyor.

En yüksek artış görülen harcama gruplarından ulaştırmada, yıllık enflasyon yüzde 123,37, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 93,93 ve konutlarda yüzde 75,09 oldu. Gıda mallarının hane bütçeleri içinde yüzde 25 paya sahip olduğunu söyleyen Durmuş, “Hanelerin bütçesinin yarısı bu üç kaleme gidiyor ve bunlar da açıklanan yıllık enflasyonun çok üstünde bir artış var” dedi. ÜFE’de en büyük artışın enerjide, doğalgazda olduğuna dikkat çeken Durmuş, “Enflasyonun en çok yoksulları, dar gelirlileri vurduğunun en somut göstergesi. Yüksek gelirlilerin, enflasyonla ilgili bir sorunları olduğunu söylemek mümkün değil” diye konuştu.

“Uluslararası kuruluşlar Türkiye’nin hiperenflasyona gittiğini görüyor”

Uluslararası kuruluşların faaliyetlerinin, TÜİK verilerinin güvenilmezliğinin başka bir göstergesi olduğunu belirten Durmuş şöyle devam etti: “Yabancılar artık hiperenflasyon muhasebe uygulamasına geçti, bu yeni bir uygulama. Enflasyon oranı, üç yıl kümülatif olarak yüzde 100’ü aşıyorsa, hiperenflasyon muhasebesine geçilebilir. Bu sistemde artık nominal değerler değil, reel değerler kâr ve zarar bilançolarında kullanılıyor.”  

Dünyanın gıda devi Unilever firmasının mayıs ayında bu sisteme geçtiğini ve onu İspanyol sigorta şirketi ile BBVA Bankası’nın izlediğini söyleyen Durmuş, “Bu banka, İş Bankası’ndan sonra, Türkiye’nin en büyük ikinci özel bankası olan Garanti Bankası’nın yüzde 86’sına sahip. Yani uluslararası kuruluşlar Türkiye’nin bir hiperenflasyona doğru gittiğini görüyor” dedi.

“Saatlik ücret, sadece kurdan dolayı yüzde 33 değer kaybetti”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 30 olarak duyurduğu, yüzde 29,3 oranındaki artış ile brüt asgari ücret bin 467 TL arttı, net asgari ücret 4 bin 253 TL’den 5 bin 500 TL’ye yükseltildi. Zammın, bu yılın başından bu yana resmi enflasyondaki yüzde 42’lik artışın bile gerisinde kaldığına işaret eden Durmuş, “Asgari ücret bir ailenin açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının ise üçte birinden daha az. Bunun tam bir yoksulluk ücreti olduğunu söylemek mümkün” diye konuştu. Durmuş, bugünün kuruyla (1 euro=17,53 TL) 313 euro eden 5 bin 500 TL’lik asgari ücreti Avrupa ülkelerinin saatlik ücretiyle kıyaslamak gerektiğini, Türkiye’de işçilerin 5 bin 500 TL için haftada 48, ayda 192 saat çalıştıklarını, Avrupa Birliği’nde ise haftalık 35 saat çalıştıklarını vurguladı ve şunları söyledi: 

Almanya Ekonomik ve Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün (WSI) mart ayında yayınladığı rapora göre, ocak ayı itibariyle Türkiye’de saat başı asgari ücret 2,44 euro ve sadece Bulgaristan’dan 0,44 euro daha yüksek, diğer bütün Avrupa ülkelerinin gerisinde. Şimdi Bulgaristan’ın da gerisine düşmüş durumda. 5 bin 500 TL’yi, 192 saate böldüğünüz zaman saat başı ücreti 28,65 TL ediyor ve bugünün kuruna göre değeri 1,64 euro oluyor. Yani, Türkiye’deki bir işçinin bu yılın başında 2,44 euro olan saat başı kazancı 1,64 euroya gerilemiş, sadece kurdan dolayı yüzde 33 değer kaybetmiş durumda.

Durmuş, ülkelerdeki enflasyon farklılıklarını gidererek yapılan satın alma gücü paritesine göre, Avrupa ülkeleriyle aynı mal sepetinin Türkiye’de daha ucuza dolabileceğini ancak yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerle, bunun da tersine döndüğünü belirtti. 

“Asgari ücret değil, kârlar enflasyonu körükler”

Asgari ücret zammının enflasyonu daha fazla körükleyeceği görüşünü reddeden Durmuş, Avrupa’da yürütülen araştırmalarla, işgücü maliyetlerindeki artış enflasyon kaynağı olmadığının ortaya konulduğunu hatırlattı:

Ücret-fiyat spirali dediğimiz, daha çok Keynesyen bir bakış açısıdır bu. Buna göre, eğer işgücü maliyetleri artarsa, işverenler de bu maliyetlere uygun olarak fiyatları artırırlar. Üretimin maliyetini belirleyen bir tarafta ücretler, diğer tarafta girdi maliyetleri, enerji, döviz kuru, vergiler ve kârlar var. Enflasyona asıl eklenen kârlardaki, özellikle de spekülatif kârlardaki artış. Bundan hareketle topluma şu söylenmeli: İşçilerin ücretlerini bugün 5 bin 500 değil de, 9 bin 500 yapsanız da bu enflasyonu yukarı çıkarmayacaktır, çıkarmaz.

“İşçi sınıfının mücadelesi, ekimde yeni bir asgari ücret zammı getirebilir”

Asgari ücretteki artışın, nominal fiyat artışlarının dahi gerisinde kalmasının nedenlerini, “işçi sınıfının örgütsüzlüğü, sendikaların güçsüzlüğü, sendika olarak asgari ücreti belirlemeye gidenlerin mücadele örgütü olarak sınıfının çıkarlarını savunan bir örgüt olarak değil de, tam tersine işbirliği halinde oraya gitmeleri” diye sıralayan Durmuş, yılda birden fazla asgari ücret artışı yapılması gerektiğini söyledi. Avrupa Konseyi’nin 6 Haziran’da “geçinilebilir bir asgari ücretin enflasyona yedirilmemesi” yönünde karar aldığını hatırlatan Durmuş, bu yıl 1 Ocak’ta ve 1 Temmuz’da asgari ücret zammı yapan Almanya’nın 1 Ekim’de saatlik ücreti 10,44 eurodan, 12 euroya çıkarmayı planladığını aktardı.

Türkiye’nin de ekim ayında bir asgari ücret zammı yapması gerektiğini ancak iktidarın buna yanaşmadığını belirten Durmuş, “İşçiler, kendi örgütlü mücadelesi ile ‘ücrete yapılan zamlar enflasyonu yukarı çekmiyor, işin asıl sorumlusu uygulanan politikalardır, iktidardır, spekülatif yüksek kârlardır, yüksek vergi oranlarıdır’ şeklinde bir kampanya yürütebilir ise, ekimde yeniden bir asgari ücret zammı gündeme gelebilir” diye konuştu.

Memur ve memur emekli aylıkları ne kadar olacak?

İşçi ve Bağ-Kur emekli aylıklarına, altı aylık enflasyon kadar, yüzde 42,35 oranında zam yapılacak. Ağustos 2021’de yapılan toplu sözleşmeye göre memur ve memur emeklisi maaşlarına, enflasyon farkına ek olarak, yılın ilk altı ayı için yüzde 5, ikinci altı ayı için yüzde 7 oranında zam yapılması gerekiyordu. Ancak kamu görevlileri toplu sözleşmesinin tarafı olan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, maaşlara yüzde 41,7 zam yapılacağını açıkladı. 

“Memur ve memur emeklisi maaşlarına yüzde 46,96 oranında zam yapılmalı”

Sosyal medya hesabından açıklama yapan sosyal politika uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik ise, yüzde 47’nin altında yapılacak bir artışın toplu sözleşmeye ve anayasaya aykırı olduğu konusunda uyardı. Çelik, Ocak 2022’de, memur ve memur emeklisi maaşları için, toplu sözleşmede belirlenen yüzde 5’in üzerine, yüzde 2,5 oranında bir artış olmasının kanunla belirlendiğini ve Temmuz 2022’de geri alınmasının öngörüldüğünü belirtti. Çelik’in hesaplamasına göre, altı aylık enflasyon oranından, ocak ayında yapılan zammın çıkarılması (yüzde 42,35-5= 37,35) ve maaşlara bu oranda iyileştirme yapıldıktan sonra, bu ay için öngörülen yüzde 7’lik zammın uygulanması gerekiyor. Buna göre memur ve memur emeklisi maaşlarına yüzde 46,96 oranında zam yapılmalı.

“Eylemle desteklenmemiş hiçbir mücadele başarıya erişemiyor”

Çelik’in hesaplamalarına katıldığını belirten Durmuş, hükümetin bunu uygulamayacağını ancak memurların ellerinin kollarının daha bağlı olduğunu söyledi ve “Sendikalaşma hakları olmasına rağmen eylem hakları yok. Eylemle desteklenmemiş hiçbir mücadele de başarıya erişemiyor” dedi. Emeklilerin toplumun en alt kesimini oluşturduğunu belirten Durmuş şöyle devam etti:  

En düşük emekli maaşının 3 bin 500 TL’ye yükseltilmesi çözüm değil. Bayram ikramiyesinde de bir değişiklik yapmadılar. Bu da şunu gösteriyor: Bundan sonrası artık bir politik mücadelenin parçası olmak zorunda.  Emek hareketi, memurları, emeklileri, işçileri bir araya gelip, birlikte bir mücadele yürütmedikleri sürece bırakın ekonomik kazanım elde etmeyi, mevcudu dahi koruyabilmeleri çok zor görünüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.