Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sokrates’ten Platon’a: Ansen’in “Allegory of The Cave” sergisi sanatseverlerle buluşuyor

x-ist, Ansen’in “Allegory of The Cave” başlıklı kişisel sergisini 9 Eylül – 8 Ekim arasında sanatseverlerle bir araya getiriyor. Ansen’le sergisi ve eserlerinde kullandığı teknikler üzerine konuştuk.

Adını Yunan filozof Platon’un “Devlet” adlı eserinde, Sokrates’in ağzından ortaya atılan en önemli alegorilerden birine öykünmeyle alan “Allegory of The Cave”, Ansen’in 11. kişisel sergisi olma özelliği taşıyor. Sanatçının bu öykünmesi, kendi sanatsal pratiğiyle yorumladığı eserlerden oluşuyor. Ansen, sergisinde ziyaretçileri neler beklediğini, sanat dünyasındaki yerini ve sergide kullandığı teknikleri Medyascope’a anlattı.

İlk kişisel serginizi 2004’te açmıştınız. Şimdi 11. kişisel serginizi gerçekleştirmeye hazırlanıyorsunuz. Yıllar içinde Ansen ve Ansen’in eserlerindeki dil nasıl değişti?

“Evet, bu alandaki ilk profesyonel hayatıma 2004’te başladım. 2000’den 2004’e kadar sıkı bir kendini bulma ve özgün bir tavrın oluşması için ciddi bir deneme yanılma ve bekleyiş süreci geçirdim. O yıllar, genç ve yeni tavırların sergilenebileceği ve kabul gördüğü şu anki galeri anlayışının temelini oluşturan ve hala süre gelmekte olan mekanların açıldığı dönemlerdi. Kerimcan Güleryüz ve Daryo Beskinazi ortaklığında kurulan x-ist’le tanışıp karşılıklı güven ilişkisini kurmamızla devam etti. Bu süreçte çalışmalarım 11. kişisel sergi noktasında ilerleyerek devam etti ve haliyle 2004’den 2022’ye birçok düşünsel tavır ve üslup değişikliklerine gittim. Hala da devam eder bu, 4-5 kola ayırılan anlatımsal farklılıkları olan yapıtlarım bu süreç içinde böyle şekillendi. Yer yer anlatımcı yer yer emprovize ama hep figüratif işlere imza attım diyebilirim”.

Ansen, yeni teknolojileri eserlerinde kullanan bir sanatçı. Bu serginizde ne gibi teknikler kullandınız?

“Aslında yolun başındayken gerçekten yeni bir fırsatın yani dijital ve teknolojik aygıtların ve imkanların kullanımıyla bir resimsel tavır peşinde yola başladım, ama teknolojik yazılımsal ve donanımsal imkanlara mümkün mertebe dış kaynaklı, el yapımı ve işin sadece finalinde dijitali kullanan bir ifadenin yanında oldum. Yani teknoloji benim için sadece oluşturmak istediğim ‘plastik ifade – resimsel dil’ için araç görevi gördü. Dışarıda elle oluşturduğum sahnelere yer yer model killeriyle, atık nesnelerden elde ettiğim formları kullanarak ilerledim. Şimdi kendi çekimlerimi yaptığım, enteresan bulduğum mekanları, objeleri vb. şeyleri ekleyerek yeni ifade biçimleri bulmaya niyetliyim. Bu sergide her zamanki gibi bulunur objelerin direkt kullanımı yer yer ‘computer generated scene’ dediğimiz üç boyutlu tasarlanmış mekanlar da dahil pek çok tavrı iç içe kullandım”.

“Allegory of The Cave” sergisini bizim için açabilir misiniz? Eserlerinizde sanatsal pratiğinizle neleri yorumladınız? Özgürlük, güç, iktidar bunları biraz açabilir misiniz?

Allegory Of the Cave, Türkçe anlamıyla mağara alegorisi benzetmesi. Platon’un Devlet isimli eserinde Sokrates tarafından anlatılan mağara alegorisinde bir mağaraya zincirlenmiş üç insandan bahsedilir. Bu insanlar yalnızca mağara duvarını ve birbirlerini görebilirler. Doğuştan beri bu halde olan üç insan, duvarda mağara girişinden yansıyan gölgeleri ve yankı yapan sesleri duymaktadırlar. Yani gerçeklik, onlar için yalnızca gölgeler ve yankı seslerdir. Derken bu insanlardan biri zincirini çözer ve kendini mağaranın dışına atar. Yoğun ışık yüzünden geçici körlük yaşadıktan sonra gözü alışarak aslında gördükleri şeylerin yalnızca birer gölgeden ve duydukları seslerin yalnızca yankılardan ibaret olduğunu anlar. Bir akarsu kenarına gidince sudaki yansımasını ve gölgesini görmesi ise her şeyi anlamasını sağlar. Büyük bir hevesle mağaraya dönüp bu durumu anlattığı zaman ise arkadaşları tarafından deli olmakla suçlanır. Onları kurtarmak istediğinde zincirli iki insan onun gibi delirmek istemediklerini söyleyerek mağarada kalmayı sürdürürler. Hatta zincirlerinden kurtulmuş olana saldırmayı bile denerler. Ne kadar anlatırsa anlatsın zincire vurulmuş iki insan bu durumu anlayamaz ve hayatlarını orada sürmeye devam ederler.

‘Peki, gerçekte olan ne?’ sorusuna yakın bulduğum için anlatım dilimi ve yıllardır gerçeğin ardındaki olasılıkları konularımda yansıttığım için ismi, buradan yola çıkarak tercih ettim.

Mağara alegorisinde geçen hikayeyi, birçok tarafıyla kendi yapıtlarımdaki kurgusallığa çok yakın buluyorum. Bana Platon bunu o çağda anlatsa, oracıkta çizip bu benzetme kurgusunu resmederdim diye düşünüyorum. Özellikle yanılsama, gerçeğin dışa vurmasına engel olan başka bir durum gibi olgular, konular benim birçok yapıtlarımda görülebilir. Bunun üzerine birkaç kez eski yapıtlarıma göz gezdirdiğimde, bu tip bir alegori kurgusuna benzeyen birçok konuyu kendi hayal dünyamda kurguladığımı gördüm. WHEN ATLAS KNEELED 2016 ve THE FALSE KINGDOM 2017 gibi yapıtlarıma baktığınızda bunları görebilirsiniz. Nihayetinde serginin bu tür bir yapıya uygun bir dil oluşturmasına gayret ettim, bir bakıma mağara alegorisinin ikinci etabı dediğim uyanış, uyanma kısmı, yansıyanın ardındaki gerçeklik nedir, yahut ‘Benim anladığım gerçek ne?’ kısmı izleyici ve kurduğum dil arasındaki ilişkinin keşfi üzerinden olgunlaştırmayı hedefledim”.

Asıl gördüğümüz gerçek midir? Bu bakmak ile görmek arasındaki fark gibi bir olgu mudur? Birey “aslı” gördüğü zaman mı özgürdür?

“Genel olarak yapıtlarımın odağında ‘insan’ ve ‘güç’ bulunmakta. Ayrıca tarihi ve coğrafi gerçeklikler çerçevesinde evrensel bir kara mizah ve distopya üzerinde şekillenmekte. Hal böyleyken mağara alegorisinde insanın kendini oluşturması gayesi, gerçeğin peşindeki insan meselesini de katarak 11. kişisel sergimi şekillendirdiğimi düşünüyorum. Ayrıca izleyicinin nesneler dünyamdaki metaforik anlatımların izini sürmesini ve orada yatan gerçek anlamı bulmasını da bir genel izleyiciden beklentim olarak düşündüm”.

Sergiyi birkaç sözcükle tanımlamak isterseniz, hangi sözcükleri kullanırsınız?

“Ubi fumus ibi ignis (Ateş olmayan yerden duman çıkmaz). Ayrıca sergide yer alan Fahrenheit 451 isimli yapıtımda, masanın üzerinde bu söz yer almakta”.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.