Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Şehrin bir başka hali | “Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar”

İstanbul’un bir başka hali, “Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar” sergisi 20 Eylül’de Beyoğlu-İstiklal Caddesi üzerindeki Meşher’de ziyarete açıldı. Küratörlüğünü Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı’nın üstlendiği sergi, İstanbul’un siluetine bir uçtan bir uca bakmaya davet ediyor. Beş asırdan kesitler sunan sergide, bir kısmı ilk defa İstanbul’da sergilenen panoramik ve geniş açılı şehir temsillerinin yanı sıra gravürlerden nadir kitaplara, yağlıboya tablolardan fotoğraflara 100’ün üzerinde eser yer alıyor. Medyascope okurları için serginin küratörleri Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı ile konuştuk.

  • Sergi isminden yola çıkarak sormak isterim: Neden özellikle “beş” asır tercih edildi?

“Göz Alabildiğine İstanbul”da, Ömer Koç Koleksiyonu’ndaki panoramik ve geniş açılı İstanbul temsillerinden, 15. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir seçki sunuyoruz. Koleksiyondaki İstanbul temalı eserlerin muazzam zenginliği, seçkiyi hazırlarken elbette belirli sınırlar çizmemizi mecbur kıldı. En eskisi Hartmann Schedel’e ait Liber chronicarum (“Nürnberg Kroniği” olarak da bilinir) (1493) ve en yenisi Alexandre V. Pankoff’un özgün tasarım ve resimlerini içeren albümü (1922–1924) olmak üzere, Meşher’in üç katını da kullandığımız ve çoğu şehre merak duyan Batılılar tarafından üretilmiş çok çeşitli İstanbul temsilleri sergiliyoruz. Yapıtları dönem veya tekniklerine göre değerlendirmek yerine, onların birbirleriyle kurdukları ilişkileri ortaya çıkarmanın bu çok katmanlı şehri anlama çabasına katkı sunması niyetiyle kurguyu oluşturduk. Seçkide 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başına tarihlenen eserlerde İstanbul temsillerinin çok çeşitli objeleri süslediğini, şehrin görüntüsünün artık taşınabilir manzaralara dönüştüğünü izlemek mümkün. Sonuç olarak seçkideki eserler 20. yüzyılı doğal bir sınır olarak karşımıza çıkardı.

Hartmann Schedel’e ait Liber chronicarum (Nürnberg Kroniği)
  • Ömer Koç Koleksiyonu’nda yer alan en eski eserden en yeni yeni esere doğru bir bakış ile baktığımızda İstanbul’daki en büyük değişim ne olarak karşımıza çıkıyor?

Sergiyi hazırlarken, tematik bir yaklaşım benimsediğimiz için farklı yüzyıllardan eserler yan yana yer alıyor, bu da tarihin çeşitli anlarında dönüşümleri incelemeyi kolaylaştırıyor. Eserleri seçkiye dahil ederken şehrin farklı semt ve ilçelerini kapsamaya özen gösterdik. Eserler vasıtasıyla toplumsal yapıdaki değişimleri gözlemlemek daha güç. Ancak 19. yüzyılda İstanbul’un yaşadığı dönüşümü eserlerde görmek mümkün. Bu dönemde Gaspare Fossati ve Antoine-Ignace Melling gibi Batılı mimarlar şehrin yapılaşmasını hızlandırıyor. Beyoğlu’ndan sonra Haliç ve Boğaziçi’ne doğru genişleyen şehirde Büyükdere ve çevresi yazlık sefarethanelerin yeni mekânı oluyor; sahil şeridinin görüldüğü pitoresk eserler çoğalıyor. Bu dönüşüm, şehir planlama ve haritalama çalışmaları, yangınlar, gelişen diplomatik ilişkiler hakkında detaylar taşıyan; özellikle Meşher’in birinci katında bir araya getirdiğimiz eserlerde karşımıza çıkıyor.

  • İstanbul’un çok katmanlı yapısına, yapılarına bir gönderme var sergide. İzleyicinin nasıl bir bakış açısı yakalamasını istediniz sergi kurulumu ve eser seçimi yaparken?

Sergide, kronolojik ya da tekniğe dayanan bir kürasyon yerine eserlerin konular ve hikâyelerle birbirine bağlandığı tematik bir yaklaşım benimsedik. Hem İstanbul’un beş asrını kapsayan bu çeşitli hikâyeleri zincirin halkaları gibi örmeye gayret ettik hem de katlar arasındaki benzer konulara göndermede bulunduk. Böylece, ön plana çıkan tema ve hikâyeler birbirlerinden keskin sınırlarla ayrılmadı, aksine birbirlerini besleyip tamamladılar. İstanbul’un uzaktan görünümü romantik ve çekiciyken, detaylarda şehrin çok katmanlı yapısı ve sosyokültürel özelliklerinin manzaraya dahil olduğu görülüyor: yerel kıyafetler içindeki esnaf, öküz arabasında giden kadınlar, şapkalarıyla ayırt edilen Batılılar, çocuklar ve şehrin dört ayaklıları… Panoramanın bütüncül bakışına hem bir tezat hem de tamamlayıcı bir unsur olarak, sergi “büyük resim”deki bu detayların da peşine düşüyor.

Eserlerin her biri, izleyicilere görünenin ötesini keşfetmeleri için bir çağrı niteliğinde. Görsel temsillerde şehrin göz alıcı özellikleri aşikâr; ancak sergi şehre tekrar bir güzelleme yapmak yerine, ziyaretçilere görülenin çeşitliliğini, tasvirlerin farklılığını işaret ediyor.

  • Sergide bulunan en eski eser ve en yeni eserden söz etmek ister misiniz?

Seçkideki en eski tarihli yapıt söylediğim gibi, 1493’te basılan Liber chronicarum. Sanatçı Albrecht Dürer’in de katkıda bulunduğuna inanılan, 15. yüzyılın en çok çizim içeren kitabının ilk baskısıdır. Bu nadir ve kırılgan kitabı, yayın tarihine rağmen İstanbul’un payitaht olmadan önceki döneminden geniş açılı bir görselin olduğu iki sayfayı açarak sergiliyoruz. İstanbul, doğudan kuşbakışı olarak, fetihten önce olabilecek hâliyle görülüyor. Şehrin en eski basılı temsillerinden biridir. Metnin yazarı Hartmann Schedel, Ortaçağ Avrupa’sında en büyük kişisel kitaplıklardan birini kurmuş tutkulu bir kitap koleksiyoncusu ve bir hekimdir. Yazdığı kronik, geniş anlamda, yaradılıştan başlayıp Schedel’in kendi zamanına kadar gelen bir dünya tarihidir. Elbette İstanbul’un fethi ve şehrin kendisi kitapta yerini alır.

Günümüze en yakın tarihli eser olarak ise Alexandre V. Pankoff’un özgün tasarım ve resimlerini içeren albümünü (1922–1924) örnek verebiliriz. Hakkında az bilgi olan Pankoff muhtemelen İstanbul’a 1920’lerde Rusya’daki iç savaştan kaçan binlerce sığınmacıdan biri olarak gelmiş ve 1923’te İstanbul’dan ayrılmıştır. Pankoff bu albümdeki çizimlere 1922–1923’te İstanbul’da başlamış, 1923–1924’te bitirerek bir Noel hediyesi olarak Slav ve İslam sanatının hâmisi olan Charles Crane (1858–1939) ve eşine sunmuştur. Crane, Halide Edib’in ve mütevelli heyeti başkanlığını yaptığı İstanbul Amerikan Kız Koleji’nin sadık bir destekçisiydi; bu albümdeki çizimlerden ikisi daha sonra Halide Edib’in Memoirs (1926, yazarın İngilizce kaleme aldığı anıları) ve The Turkish Ordeal (1928, Türkün Ateşle İmtihanı) adlı kitaplarında kullanılmıştır.

Alexandre V. Pankoff-Constantinople | Alexandre Pankoff’un Özgün Tasarım ve Resimleri, İstanbul ve Paris, 1922–1924
  • Sergi kitabında şairlerden de söz edilmiş. Nedim’in “İstanbul Kasidesi”nde yer alan betimlemelere uygun olarak 18. yüzyıldan görebildiğimiz kaç eser var?

Sergide 18. yüzyıla tarihlenen nadir kitap, gravür, harita, suluboya ve yağlıboya eserlerden oluşan farklı medyalarda tasvirler mevcut. Seçkiden bu dönemde İstanbul’un çok çeşitli temsillerini üretmiş isimler arasında Cosimo Comidas de Carbognano, Louis-François Cassas, Jean-Baptiste Hilair, Luigi Mayer, Clara Mayer, Philipp Franz von Gudenus ve Mårten Sturtzenbecher’i sayabiliriz. Yapılış amaçları farklılıklar gösteren eserlerin detaylarında oldukça ilginç bilgiler yer alıyor. Örneğin İtalyan ekolünden anonim bir eser İstanbul’u şehrin büyük bölümünü etkileyen önemli bir yangın sırasında gösterir. Resim altı yazısına göre yangın Mayıs 1755’te olmuş ve 18 bin evi yok etmiştir. Çizimin, aslında Hocapaşa’da gerçekleşmiş büyük yangını gösteriyor olması mümkündür.

18. yüzyıl tasvirleri arasında Cosimo Comidas de Carbognano’nun çizimleri de belge niteliği taşır. Carbognano, Pera’da Katolik Ermeni bir aileye (Kömürciyan) mensuptur. Tarihi yarımadayı karşılıklı iki yönden gösteren panoramik çizimleri 1794 sonrasına tarihlenir. İstanbul’un tarihi yapılarına göründüğü gibi, gerçeğe yakın şekilde yer vermesi dikkat çeker. Tam olarak göründüğü gibi çizdiğinin belki de bir ifadesi olarak Galata’dan yapılan çizimde Carbognano’nun, kendisini çatıların üzerinden manzarayı gözlemlerken resme dahil etmesi ilginçtir.

  • Sergide kaç eser bulunuyor? Seçki yaparken zorlandığınız noktalar oldu mu?

Sergide, farklı tekniklerle üretilmiş 100’ü aşkın eser yer alıyor. Kimileri en erken tarihli baskı, günümüze ulaşmış tek nüsha veya döneminin öncü örnekleri olan eserlerin bir kısmı ilk defa İstanbul’da sergileniyor. Son derece nadir ve kırılgan eserlerin sergilenmesi belirli hassasiyetleri beraberinde getiriyor. Koleksiyonda kimi sanatçılara ait birden fazla ve nadir eser olmasına rağmen mekânsal kısıtlar sebebiyle de bazı elemeler yaptığımızı belirtmeliyiz.

Diğer taraftan, seçkideki eserlerin tamamına yakını Batılıların elinden çıkmış İstanbul temsilleri olduğu için daha çok Batılıların şehre dair algısını görüyoruz. Beş yüzyıl kadar uzun bir süre zarfındaki İstanbul algısını daha iyi yansıtmak niyetiyle, yazılı kaynaklardan yardım aldık. Sergiyle aynı ismi taşıyan ve eş zamanlı olarak yayımlanan kataloğa, Zeynep Çelik seçkideki eserlerle edebi alıntıları bir araya getirdiği özgün bir yazı ile kıymetli bir katkıda bulundu. Çelik, yazısında eserlerle geç Osmanlı/erken Cumhuriyet döneminin önde gelen yazarlarından alıntıları bir araya getirdi. Biz de hem Zeynep Çelik’in yazısında yer verdiği hem de araştırma sürecinde not ettiğimiz birkaç alıntıya galeride eserlerle birlikte yer verdik. Edebiyatın projeye dahil olmasıyla İstanbul’a dair çok çeşitli temsilleri, şehrin yerlilerinin sözlü tasvirleriyle yan yana getirme imkânını yakaladık.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.