H.K.G.’nin mücadelesinden ilham alan Medyascope izleyicisi, Fethullahçılar’ın içinde yaşadıklarını anlattı: “Tarikatlar ve cemaatler, güçlerini yasak olmanın verdiği kapalılık ve gizlilikten alıyor”

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.’nin, altı yaşında dinî nikahının kıyıldığı ve sistematik tecavüze uğradığı gerekçesiyle başlattığı hukuk mücadelesi Türkiye’nin gündeminde. H.K.G.’nin mücadelesinin kendisine cesaret verdiğini belirten bir Medyascope izleyicisi, ortaokul ve lise yıllarında Fethullahçılar’ın evlerinde yaşadıklarını, Ruşen Çakır’a gönderdiği e-postada anlattı. 

Şimdi sizi, kendisinin hikâyesiyle baş başa bırakıyoruz: 

“Bu meseleyi daha önce de anlatmayı düşündüm. Fakat kendimi iyi ifade edemeyeceğimi düşündüğümden cesaret edemedim. Altı yaşından itibaren babasının ve annesinin izniyle tecavüze maruz bırakılan bir kızcağızın bastırılmaya çalışılan çığlıkları bana cesaret verdi. Gelecek nesillerin benzer kaderi paylaşmaması adına kendi hikayemi paylaşmak istiyorum.  

Ben şu anda FETÖ olarak adlandırılan, geçmişte ise birçok hükümet yetkilisi tarafından ‘cemaat’ veya ‘hizmet’ hareketi olarak adlandırılan örgüt ile 2008 Eylül ayında, 7. sınıfın başlarında bir seviye tespit sınavıyla ilk temasımı  kurmadan önce, okulda çok başarılı hatta ders notları ve lise giriş sınavlarında (o dönemki adıyla SBS) aldığı puanlarıyla yaşıtlarım arasında birinci ve diğer öğrencilerin velileri tarafından kendi çocuklarına örnek gösterilen bir öğrenciydim. Aynı zamanda 5. sınıftan beri, yaz dönemlerinde cami kurslarında edindiğim dini bilgilerle bütün vakit namazlarını kaçırmadan kılmaya çalışan (o dönemler sabah namazını bile kaçırmazdım) düzenli aralıklarla Kur’an-ı Kerim okuyan, annesi ve babasının ilkokul mezunu olduğu ve dini bilgilerinin zayıf olduğu 12 yaşında bir çocuktum.

“Benim için en önemli şey, okulumda başarılı olmaktı”

Yine aynı dönemde ailesinin ekonomik durumu kötü, babası ve annesi işsiz ve geçimsiz olan bir çocuk olarak benim için en önemli şey, okulumda başarılı olmaktı. Bu sebeple bu örgütün içindeki kişilerin bana ve benimle beraber aynı okuldaki arkadaşlarıma Allah rızası için ders anlatacaklarını; bizim gibi temiz, dürüst, çalışkan ve hatta dini hassasiyetleri olan gençlere yardımcı olmak istediklerini söylediklerinde, biz arkadaşlarımızla ders çalışmak, beraber iyi vakit geçirmek için bu örgütün okuma salonuna ve daha sonra evlerine gitmeye başladık. Ailelerimiz, bizim burada ilk başlarda olduğu gibi ders çalışıp, vakit namazlarımızı kılıp, beraber zaman geçirdiğimizi düşünüyordu. 

“Örgüt, üst makamlardaki insanlar tarafından da övülüyordu”

Daha sonraları bizlere Fetullah Gülen’in, Said Nursi’nin kitaplarını okutmaya ve kasetlerini izletmeye başladılar. Devletimizin din düşmanları ve ülkemizin düşmanları tarafından ele geçirildiğini ve kendileri gibi dürüst, dînî hassasiyeti yüksek, ülkesini, vatanını seven insanlara kötülük yaptığını, hatta hapse atıp, işten çıkardığını söyleyerek, bize bu minvalde kitaplar okutup, filmler ve kasetler de izletiyorlardı. Onlara göre, Atatürk din düşmanı, deccaldi. Âlimleri, feslerini çıkartmayıp şapka takmadıkları için idam ettirip, öldürüyordu. Daha o zamanlar yeni duyduğum, şimdi ise her gün televizyonlarda sosyal medyada anlatılan bir sürü uyduruk şeyler… Bir yandan da bize bu evlere gelip gittiğimizi kimseye anlatmamamızın daha iyi olacağını tembih ediyorlardı. O dönemlerde bu örgüt, ‘cemaat’ ya da ‘hizmet’ olarak biliniyordu ve üst makamlardaki insanlar tarafından da övülüp, olumlu bir dînî cemaat veya grup olarak tasvir ediliyordu.

“Bizlere, kendilerini dinleyip itaat etmemiz gerektiği telkininde bulunuyorlardı”

8. sınıf ikinci dönemi yani 2010 Mart ayından sonra biz artık, bizi Fetullah Gülen ve Said Nursi’nin kaset ve kitapları ile çok sıktıkları ve eskisi gibi ders de çalışamadığımız için bu kişilerden kaçmaya ve artık evlere gitmemeye çalışıyorduk. Bizlere kendilerini dinleyip itaat etmemiz gerektiğini, kendilerinin bizlere hiç kötü bir şey yapmadıklarını, her şeyi ülkemiz, insanımız ve dinimiz için yaptıklarını söyleyerek gelmemiz yönünde telkinde bulunuyorlardı. Bizi defalarca arayıp sadece görüşmek istediklerini söyleyerek dini hassasiyetimizden veya iyi niyetli yaklaşımımızdan faydalanarak bir şekilde ikna edip nadiren gitmemizi sağlıyorlardı. 

“Askerî lise sınavına yönelik bir deneme çözdürdüler”

Bunlardan birinde bizi daha önceden gittiğimiz evlerden farklı bir eve götürüp, daha önceden de benzer şekilde farklı yollarla, doğrudan veya dolaylı olarak bahsettikleri din ve devlet düşmanı grup veya kimselerin yerine, bizim gibi dînî hassasiyetleri olan, dürüst çalışkan gençlerin gitmesinin dînimiz ve ülkemiz açısından iyi olacağını söyledikleri ve başvuruda bulunmamız için telkinde bulundukları askerî lise sınavına yönelik bir deneme çözdürdüler. 

Bu denemenin askerî lise sınavlarına yakın ve daha önceden giren öğrencilerin sınavdan hemen sonra söylediklerine göre kendileri tarafından hazırlanmış olduğunu söylediler. Hatta bazen üst üste aynı soruların bile sorulduğunu söylediler. Bana deneme kitapçığındaki sorular, Türkçe ve matematik haricinde çok tuhaf geldi. Çünkü 6, 7 ve 8. sınıflarda gördüğümüz konulardan farklıydı. Denemeyi çözüp kontrol eder etmez bizden deneme kitapçıklarını aldılar ve bundan kimseye bahsetmememiz gerektiğini söylediler. Bu olaydan yaklaşık iki-üç hafta sonra girdiğim askerî lise sınavının o denemeye yüzde 30-40 oranında benzediğini  hatırlıyorum.

Ben, sınavların bunlar tarafından çalınmış olduğundan, o zaman hiç şüphelenmedim çünkü böyle bir şeyin hırsızlık ve kul hakkı olduğunu bildiğimden, bize her gittiğimizde Allah, peygamberler, dinden ve dürüstlükten bahseden bu örgütün bunu yapmış olacağını ve hatta sınavların çalınabileceğini o küçük yaşlarda akıl edemedim. Aklımın ucundan bile geçmedi. Bu sınava, o olaydan iki-üç hafta sonra girdiğim için kendi çabamla 80-82 puan aldım ve sadece Bando ve Kara Askerî lise mülakatlarına katılmaya hak kazanıp, gitmek de istemediğim için bu okulun daha sonraki mülakatlarından çok düşüp alıp elendim.

“Polis Koleji sınavlarından önce de beni aradılar”

2010 yılı Temmuz veya Ağustos ayında Polis Koleji sınavlarına katılmak için ben istemesem de babamın ısrarı üzerine sınavdan bir veya iki gün önce Ankara’ya geldik. Ailem, Polis Koleji’nin tıpkı askerî liseler gibi özellikle ekonomik durumu benim gibi olan öğrenciler ve aileler için çok faydalı olacağını düşünüyordu. Sözlü mülakat ve fizikî yeterlilik sınavlarına girip elenmeyerek yazılı sınava girmeye hak kazanmıştım. Yazılı sınava girmeden önceki gün iki-üç ay boyunca görüşmediğim bu örgüt beni arayarak ne yaptığımı, sınavlara gidip gitmediğimi sordu. Ben de babamla birlikte sınava geldiğimi söyledim. 

Bu örgütten benimle telefonda iletişime geçen kişi yazılı sınavdan önce kendileriyle çalışmam için beni yanlarına çağırdı. Babam da tamamen iyi niyetiyle bu okulu kazanmamı çok istediğinden bu kişilerle ders çalışmamın faydalı olabileceğini düşünerek gitmem için izin verdi. Ben gitmek istemesem de babamı kırmamak adına gittim. Gittiğimde beni çağıran şahısla beraber, daha önce ifademde de tek tek bahsettiğim benimle yaşıt çocuklar vardı. Bize deneme kitapçığı verdiler ve tıpkı yukarıda bahsettiğim askerî sınav denemesinde söylediklerine benzer şekilde, bu soruları daha önceden bu sınava giren öğrencilerin söylediklerine göre hazırladıklarını, belki aynı soruların çıkabileceğini bu nedenle ezberlememizin iyi olacağını söylediler. 

Ben Polis Koleji’ne de gitmek istemediğim için denemeyi normal bir deneme gibi çözüp dediklerini çok önemsemeden kontrol edip, sonraki gün sınava girdim. Sınavda bize verilip sonra toplanan deneme kitapçığındaki sorularla yüzde 70-80 benzer, hatta aynı olduğunu hatırlıyorum. Ben soruları ezberlemediğim için ancak kendi çabamla Türkçe, matematik sorularını yapabildim. Diğer sorularla ilgili konuların çoğunu 6, 7 ve 8. sınıf müfredatında görmemiştim ve bize verilen soruları ezberlemediğim için yapamadım ve sınavım kötü geçti. 

Sınavdan sonra babama kesin eleneceğimi söyleyip, sonuca bakmamıza gerek olmadığını bile söyledim. Ancak 10. yedek olarak intibaka çağrıldım. Sağlık testlerinden geçip, asil adaylardan sıranın bana gelmesiyle, ailemin telkini ile istemeye istemeye Polis Koleji’nde okumaya başladım.

“Gözle namaz kılmamızı ve kendilerinden hiç kimseye bahsetmememizi istediler”

Sınavdan önceki akşam, Kolej’de öğrenciyken devletin önemli makamlarındaki din ve devlet düşmanı grupların bizim gibi dürüst, çalışkan ve dinine bağlı gençlere zarar vereceğini söyleyerek teyemmüm abdesti alıp gözle namaz kılmamızı ve kendilerinden hiç kimseye bahsetmememizi istediler. Ben, hiçbir zaman bu şekilde namaz kılmadım ve içime sindiremedim, bu durumu kendilerine söylediğimde tedbir için yapmam gerektiğini söylediler. Ben yine de söyledikleri şekilde ne abdest aldım ne de namaz kıldım. 

“Bizi ankesörlü telefonla buluşmaya çağırıyorlardı”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bizi haftasonları ayda iki kere belli evlerde buluşmaya ankesörlü telefonla çağırıp namazlarımızı söyledikleri şekilde kılıp kılmadığımızı sorup, Fetullah Gülen’in, Said Nursi’nin kitaplarını okutup, kasetlerini izlettiriyorlardı. Biz bu toplantılara gelmemek için telefonlara bakmamaya ve kaçmaya çalışıyorduk; ancak bize bir şekilde ulaşıp gelmemiz yönünde baskı uyguluyorlardı. Bizi Allah’ın rızasına uygun davranmayıp, yoldan çıkmakla, vefasızlıkla suçlayıp, bize psikolojik baskı uyguluyorlardı. Biz yine bir şekilde gitmemek için uğraşsak da bize Allah rızası için bizim ve ülkemizin iyiliği için bir şekilde ulaşacaklarını, kendilerinden kaçamayacağımızı, kendilerine itaat edip söz dinlemememiz halinde başımıza Allah tarafından ceza niteliğinde kötü şeyler getirileceğini söylüyorlardı. Bu durum 17-25 Aralık 2013’e kadar böyle devam etti.

“17-25 Aralık’tan sonra bizimle eskisi gibi uğraşamıyorlardı”

17-25 Aralık’tan sonra bizimle eskisi gibi uğraşamıyorlardı. Biz de öncesine göre daha az gidiyorduk, nerdeyse hiç gitmiyorduk. 2014 Haziran’da Polis Akademisi’ne geçiş için sınav getirilmişti. Sınavlarda elenenler için polis okullarına devam etme veya tazminatsız ayrılma imkânı sunulmuştu.  Ben duruma içten içten çok sevinmiştim, sınavda hiç çabalamadan elenip tazminatsız bir şekilde hiç istemediğim bu okuldan ve meslekten ayrılabilirdim. Öyle de oldu ve üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. Bu örgüt benim Polis Okulu’na gitmem için baskı yaptı; ancak ben karşı koyup üniversite sınavına hazırlandım.

“Kendi dershanelerinde ücretsiz okutmayı teklif ettiler”

Daha sonra mağdur olduğumu düşündüklerini söyleyerek kendi dershanelerine ücretsiz okutmayı teklif ettiler. Ben, bu teklifi ekonomik nedenlerle başka bir şekilde dershaneye gitme imkânım olmadığını düşündüğümden kabul ettim; ancak dershaneye de çok seyrek gittim, daha sonra tamamen bırakıp, sınava kendim çalıştım. Ben, üniversite tercihlerimi yaparken, onların telkinlerini dinlemeden, hep istediğim makine mühendisliğini tercih edip kazandım. 

“2013 sonundan itibaren, bu örgütteki kişilerle eskisi gibi gizli saklı görüşmeyi bıraktım”

2013 sonundan itibaren, bu örgütteki kişilerle eskisi gibi gizli saklı görüşmeyi bıraktım. Kafe ve alışveriş merkezi gibi toplu alanlarda düzensiz aralıklarla görüştüm. Bu görüşmelere gitmemdeki tek amaç, tanışık olduğum kişilere örgütsel faaliyetlerden bağımsız olarak hal hatır sormaktı. Çünkü kolejden sonra, ailemle birlikte yaşadığım şehirde kolej ve bu örgüt dışında tanıdığım neredeyse hiç arkadaşım yoktu. Kendimi bu örgütten kopmuş ve sadece buradan birkaç tanıdığı olan tamamen bağımsız biri olarak görüyordum.  

“‘Silahlı terör örgütüne üye olup, devleti dolandırmak’ suçundan ceza alacağım”

15 Temmuz hain darbe kalkışmasına kadar, ben bu örgütün böyle bir şeye kalkışabileceğini hiç düşünmedim ve sezmedim. Bu örgüte mensup kişilerden bu kalkışmaya dair hiçbir şey ne duydum ne de sezdim.

Darbe sonrası bu örgütün ne kadar hain ve karanlık bir terör örgütü olduğunu, söylenenlerin doğru olduğunu anladım. 15 Temmuz sonrası, yukarıdaki ifadelerimi aynen ifade etmek için kolluk kuvvetlerine gitmemin iyi olacağını ve bildiklerimin bu örgütle mücadeleye katkı sağlayacağını düşünsem de medyadaki ve toplumdaki doğru olmadığını bizzat görmüş olduğum algılardan ve kendimi ifade edemeyip, anlattıklarımı da kanıtlayamayacağımı düşündüğümden gidemedim. Kendimin daha soruşturma başlamadan veya ifadeye çağrılmadan gitmemin vaziyeti çok farklı hale getireceğini de bilmiyordum. Annemin sağlık sorunları nedeniyle medyadaki ve toplumdaki algılardan yola çıkarak benim yüzümden sağlık durumunun daha da kötüleşmemesini istememem de diğer bir etkendir. 

Ancak 2022 Mayıs’ta hakkımda gözaltı kararı çıktı. Ankara’ya kendim gidip ifademi verip, her şeyi olduğunu gibi anlattım. Kasım’da ağır ceza mahkemesinde sorgulamam yapıldı. Orada da aynı ifadeyi verdim. ‘Silahlı terör örgütüne üye olup, devleti dolandırmak’ suçundan ceza alacağım.

“İki kere bu anlattığım nedenlerle işten çıkartıldım”

İki kere bu anlattığım nedenlerle işten çıkartıldım ve şu an yine iş arıyorum. Annem, benim iş bulmakta zorlanacağımı düşünüyor. Ben ise, sadece akşam yatıp, sabah kalkıp başıma gelenleri ve bunlardan tek sorumlu olarak kendimin cezalandırıldığını düşünüyorum. Başta soruların çalınmasına göz yuman, çalanların o güce erişmesine yardımcı olan herkes masum iken ben 13 yaşında, dünyadan bihaber bir çocuk olarak, o soruları çalıp devleti dolandırmakla suçlanıyorum. Halbuki ben bu insanların o soruları çaldıklarından o soruların çalınabilir olduğundan bihaber bir çocuktum. Sonrasında da kendisini bunlardan kurtarmak için defalarca yeltenmiş; ancak psikolojik baskı ve kendimi çaresiz hissetmem yüzünden 17-25 Aralık’a kadar başarılı olamamıştım. 

“Tarikatler, cemaatler, güçlerini yasak olmanın neden olduğu kapalılık ve gizlilikten alıyor”

Bu ve bunun gibi örgüt veya cemaatin en büyük destekçileri, karşılıklı menfaat ilişkileri nedeniyle bunların pisliklerine göz yuman siyasetçilerdir. Gerçekten mücadele edildiğinde, bu yapılara alan bırakılmadığında tamamen yok olmasalar da etkileri azalıp, güçleri tükenecektir. Bu tür yapılar, yani tarikatlar, cemaatler asıl güçlerini yasal olarak yasak olmanın verdiği kapalılık ve gizlilikten alıyor. Denetlendiklerinde ve topluma açık, şeffaf bir yapı olmaya zorlandıklarında asla günümüzdeki gibi telafisi mümkün olmayan mağduriyetler olamayacaktır. Şu anda her şey tıpkı 10-15 yıl öncesi gibi aynen devam ediyor. Sanki bunca yaşanan şey, boşa yaşanmış gibi… 

“Atatürk’ü başıma gelenlerden sonra daha iyi araştırdım”

Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü, başıma gelenlerden sonra daha iyi araştırdım, araştırıyorum, onu 18-19 yaşlarında tanımaya başlamamış olmaktan dolayı kendime ve buna sebep olanlara çok kızıyorum. Başta Cumhuriyet ve Laiklik olmak üzere gerçekleştirdiği inkılapların sonraki nesiller tarafından iyi anlaşılamadığının, bunun da istenmediğinin farkındayım. Ancak onun bir gün hak ettiği gibi, daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Neye inanmadığıma gelecek olursak, bir tanrının varlığına veya yokluğuna… Bir yıldır agnostiğim. 

Anlatacaklarım şimdilik bu kadar.”